Küreselleşme, Emperyalizm, Ulus Devlet ve Toplum

I.Dünya Savaşı’nın ardından baş gösteren iki kutuplu dünyanın, SSCB’nin dağılmasının ardından tek kutuplu dünyaya dönüşmesi ardından gelişen ulaşım ve iletişim teknolojileri sayesinde Batı kültürünün ve emperyalizminin, ekonomik anlamda ulus ötesi şirketler aracılığıyla yayılması son zamanlarda sıklıkla kullanılan ‘küreselleşme’ kavramının doğması sonucunu doğurmuştur.

Bu doğrultuda, Batı kültürü bir monokültür olarak dünyanın bütün sahalarına yayılmıştır. Devletlerarası ekonomik bağların artması sonucu demokrasinin yayılacağı ve artık savaşların dahi yaşanmayacağı bir dünyayı vadeden küresel anlayışın bugün gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkeleri Batı’nın nasıl sömürgesi haline getirdiğini görmekteyiz. Refaha ulaşılamayan bu ülkelerde bugün iç savaşlara ve toplu göçlere şahit olmaktayız. Bunun en büyük sebebi ise ulus ötesi şirketlerin bu ülkeleri esir aldığını, ekonominin geliştiği yönünde bir algıya sebep olsa da kalıcı istihdamı sağlayamadığı görülmektedir. Dünya bir 20:80 toplumuna doğru yol almaktadır. Yani dünya nüfusunun % 20’si, dünya sermayesinin %80’ine sahipken; dünya nüfusunun %80’i ise dünya sermayesinin %20’sine sahiptir.

Ulus devletlerin geleceğine gelirsek, ne kadar küresel dünyada travmatik parçalanmalara şahit olsak da (Suriye, Irak vb.) bugün yapılan araştırmalar insanların milliyet ve ulus devlet bilincinin hala devam ettiğini göstermektedir. Avrupa Birliği’nde yapılan bir araştırmada insanlara sorulan soruda, Avrupa Birliği nüfusunun %85’i ya sadece X milletindenim ya da önce X milletindenim sonra Avrupa Birliği’ndenim cevabını vermiştir. Sadece Avrupa Birliği’ndenim diyen insan sayısı ise % 7 gibi düşük bir rakamdır. Kaldı ki ne kadar küresel ideoloji yayılsa da sosyal adalet, hukuki düzen, vergilendirme ve düzenli istihdam ve ekonomik büyüme gibi hayati önem taşıyan konular hala ulus devletler tarafından yerine getirilmektedir. Ulus devletlere en büyük tehdit ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve benzeri kuruluşlarla yayılan demokratik anlayışın getirdiği ‘halkların kendi kaderini tayin etme’si sonucu karşı karşıya kalınan parçalanma sürecidir. Bu bağlamda dünyada artık ‘bu bizim iç meselemizdir’ anlayışının kalktığını görmekteyiz. Teorisyenler tarafından da dünyanın, bin devletli dünya yönünde evrildiği öngörülmektedir.

1960’larda gelişimini tamamlayan Batı bloğuna ise bu tarihten sonra hiçbir yeni ülke katılamamıştır ve insanlar artık bulunduğu bölgelerde refaha ulaşamamakta, bulundukları bölgelerden göç etmek zorunda kalmaktadır. Bunun en büyük sebebi yukarıda anlattığımız gibi küresel dünya ve ulus ötesi şirketlerdir. Sonuç olarak diyebiliriz ki küresel ideoloji aslında bir sömürge ideolojisidir. Emperyalist güçlerin pazar bulma arayışının bir sonucudur.

Gün gelecek, yaşanan mağduriyetin, yoksulluğun, gözyaşının, açlığın, sefaletin akıl almaz ve dayanılmaz boyutları insanlık vicdanında galebe çalacak, küreselleşmeyi ve sonuçlarını insanlığın nefretle hatırladığı, tarihin sayfalarına gömecektir!

Son olarak George Orwell’ın bir sözünü takdim etmek isterim:

‘Kim geçmişe hakim olursa geleceğe hakim olur. Kim bugüne hakim olursa geçmişe de hakim olur’

                                        

Yazar
Ayyüce DALKILIÇ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen