Elçibey Dönemi Türkiye – Azerbaycan İlişkileri

 Yılmaz TOPÇU

ÖZET

Bu çalışmada, Ebulfez Elçibey’in Azerbaycan’ın bağımsızlığına giden yolda göstermiş olduğu çaba ve Türkiye Cumhuriyeti ile olan ilişkilere verdiği önemi içermektedir. Elçibey’in Türkiye’ye yönelik dış politikasını ortaya konulduğu çalışmada, SSCB’nin yıkılması sürecinde Azerbaycan’ın içinde bulunduğu durum ve Azerbaycan Halk Cephesi analiz edilmiştir.

Azerbaycan’ın milli kimlik, bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinde büyük emeği olan bu bilim insanı, düşünür, yazar ve politikacı Elçibey’in, birinci bölümde Azerbaycan’ın Bağımsızlık mücadelesindeki rolü anlatılmaktadır. Çalışmanın ikinci bölümünde ise Elçibey’in Türkiye – Azerbaycan ilişkilerinde oynadığı rol ve Türk Birliği düşüncesi anlatılmıştır. Bu dönemde Türkiye ve Azerbaycan, samimi bir ilişki süreci geçirmişlerdir. Genellikle stratejik ortaklık düzeyine çıkan ve “Bir millet, iki devlet” anlayışına dayanan ilişkiler, Karabağ olayları karşısında hayal kırıklığı ile sonuçlanmıştır.

Türkiye dış politikada, SSCB’nin dağılmasından sonraki süreci iyi değerlendirememiş ve büyük bir fırsatı elinden kaçırmıştır. Nitekim Elçibey döneminde kaçan bu fırsat ilerleyen yıllarda tekrar Türkiye’nin karşısına çıkmıştır. Ekonomik, kültürel, askeri ve siyasal alanda her iki devlet birçok antlaşma yaparak ilişkiler güçlendirilmiştir.

Anahtar Kelimeler:  Azerbaycan Halk Cephesi, Dış Politika, Karabağ, Türk Birliği.

GİRİŞ

Bilhassa Soğuk Savaşı sona erdiren SSCB’nin çöküşü ile Kafkasya’da üç yeni devlet Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Azerbaycan’ın doğuyu batıya, kuzeyi güneye bağlayan Türk dünyasının kalbi sayılabilecek jeopolitik konumu, gerek bölgesel gerekse bölge dışı aktörlerin mücadelesini kaçınılmaz kılmıştır.[1]

Azerbaycan’daki milliyetçilik hareketleri, 20.yy başında şekillenmiş düşünce hareketlerinden etkilenmektedir. Ziya Gökalp’in ‘’ Türkleşmek, Muasırlaşmak ve İslamlaşmak’’ ilkesi Elçibey döneminde bu anlayışın canlanmasında etkili olmuştur. Azerbaycan’ın bağımsızlığı Türkiye için bölgesel dengelerde Ebulfez Elçibey’in iktidarı ile önemli bir avantaj sağlamıştır.

 Azerbaycan’ın siyasal hayatında milliyetçiliği de ikiye ayırmak gerekmektedir; 1. Türkçülük, 2. Azericilik ki, bu ayrışmanın özellikle Stalin döneminde teşvik gördüğü belirtilmektedir. Türkçülük söyleminin 20.yy başında aydın hareketleriyle ve kültürel eğitsel ifadesi vardı. 1992 – 1993 döneminde yani Elçibey iktidarı döneminde milliyetçi/bağımsızlıkçı siyasal program şeklini aldı.[2]

Elçibey’in bağımsız Azerbaycan Cumhuriyeti için öngördüğü vizyon içinde Türkiye ile yakınlığın yanı sıra açıkça ifade edilen bir Türkçülük politikası yer almaktaydı.  Elçibey’in Türkçülük düşüncesinin bir boyutu da Azerbaycan’ın Türkiye Cumhuriyet’i ile ortak bir Türk dünyası içinde birlikte hareket etmesi hedefiydi. Elçibey’in Türkçülüğü Azerbaycan Türkiye birlikteliği, ortaklığı ve bağına dayanmaktadır.

Azerbaycan bağımsız olmasına rağmen bölgede kendisini yalnız hissetmektedir. Elçibey yönetiminin Türkiye ile bir güvenlik anlaşması imzalamak istemiş olması da bu nedenden kaynaklanmaktadır. Elçibey’in girişimlerine rağmen Türkiye mesafeli tavır almıştır.

Azerbaycan ile Türkiye arasındaki diplomatik politik ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesinin özellikleri vardır. Tarihi, kültürel, milli ve dini birliğin bütünleşmesinden meydana gelen bu özellikler, Azerbaycan devletinin dış politikasında Türkiye’nin yerini ve önemini belirliyordu. Belirtilen özelliklerden de öte Azerbaycan’ı Türkiye ile coğrafi- siyasi yakınlık birleştiriyordu. Bu yakınlık aynı zamanda ciddi stratejik ve politik öneme sahiptir.[3]

1. Tarihsel Kişilik Olarak Elçibey’in Yaşamı

Azerbaycan Türklerini ve topraklarını bütün ve bağımsız kılmak uğruna kara tarihe ve kötü talihe karşı büyük bir mücadele vermek zorunda kalmış olan Mehmet Emin Resulzade, Ali Bey Hüseyinzade, Settar Han, Hıyabani ve Seyit Cafer Pişeveri bunlardan bir kaçıdır. Ebulfez Elçibey ise kuruluş ve kurtuluş döneminde Azerbaycan Türklerinin önüne çıkardığı olağan üstü özellikleri olan eskilerin “feylezof kral” dedikleri türden bir liderdir.[4]  Bağımsızlık mücadelesinin içinde yer alan Elçibey, Nahçıvan’da bulunan Keleki köyünün Halil Yurdu Yaylasında 24 Haziran 1938’de dünyaya gelmiştir. [5] 1957’de Bakü Devlet Üniversitesi Şarkiyat Fakültesi Arap Dili ve Edebiyatı bölümünde yüksek öğrenimini tahsis etmiş ve Farsça, Rusça ve Fransızca öğrenmiştir.[6]

Elçibey, öğrenciliğinin ilk yıllarında Sovyet etkisini üzerinde hissetmiş ve bu yönde fikirler benimsemiştir. Kendisindeki fikri değişimleri yine öğrencilik yıllarında olmuş ve bu durumu şu şekilde aktarmıştır: ‘’ Bazı öğrenci arkadaşlarımla ikinci sınıftayken Stalin’in alçak, işe yaramaz, gaddar bir manyak olduğunu görmüş ve ondan nefret etmiştik. Üçüncü sınıfta ise Lenin’in gerçek yüzünü görmüş; eserlerini okuyup tahlil etmiş ve resimlerini duvardan söküp çıkarmıştık. Bir zamanlar Lenin ve Stalin’i tenkit edenlerle tartışan bizler, Lenin ve Stalin’i kendi aramızda reddetmiş ve Marksizm ile sosyalizmin boş bir ideoloji olduğunun farkına varmıştık.’’  [7] Ayrıca Elçibey, Sovyet idaresi altında eğitim gördüğü yıllarda Türk olduğunu bilmediğini beyan etmiştir. Sovyet idareciler Türklük kimliğinin unutturulması için eğitimi bir araç olarak görmüş ve bu perspektif ile asimilasyon politikası izlemiştir. Elçibey yaşadığı bir olayı naklederek aynı zamanda dönemin siyasi ortamını da ortaya koymuştur.

‘’ Üçüncü sınıfa kadar atalarımızı Midyalı, kendimizi ise Azerbaycanlı sanıyordum. Türk olduğumuzu bilmiyordum. Sınıf ve yurttan arkadaşlarım Malik Mahmudov ile Zakir Memmedov’la ayrı görüşteydik. Ben Türk değil Azerbaycanlıyım diyordum. Onlar ise Türk’sün, Türk’üz ancak bu tarih kitapları seni kandırmış diyorlardı. Aldandığımı bu kişilerin de yardımıyla üçüncü sınfta anladım.’’[8] diyerek dönemin siyasal ortamını ortaya koymuştur. Bu bilinçli uygulamanın yıllarca sürdürülmesine karşın öz kimliğini yitirmemiş Türk topluluklarının direnci takdire şayan olmuştur. Ancak belirtilmelidir ki günümüzde dahi Sovyet eğitim sisteminin etkileri sürmektedir. Son dönemlerde Türk Cumhuriyetleri bu etkiyi en aza indirgemek için çaba göstermelerine rağmen toplum içerisinde kendi kimliğinden habersiz olanların sayısı hiç de az değildir.

Elçibey eğitim gördüğü yıllarda arkadaşları olan Rafik İsmayılov, Zakir Memmedov gibi isimlerle gizli dernekler kurmuş ve üniversite öğrencileri arasında faaliyet göstermeye başlamıştır. Elçibey üniversiteyi bitirdiği sene Sovyetlerle iyi ilişkiler içerisinde olan Mısır’a  Assuan Barajı projesi kapsamında dil problemlerine yardımcı olması için Sovyetler tarafından 1 Ocak 1963’te gönderilmiştir. Mısır’da iken kazandığı paralarla Azerbaycan’ın Mısır’da tanıtılması için çalışmış ve bu tutumu nedeniyle Sovyet idaresinden uyarı almıştır. [9]

Ebulfez Elçibey, 1 Ocak 1968 tarihinde Azerbaycan Devlet Üniversitesi ve Afrika Ülkeleri Tarihi Kürsüsü’nde öğretim görevlisi olmuştur.[10] Tarih Fakültesinde ders verdiği yıllarda öğrencilerine milli bilinci aşılamayı ve öğrencilerine tarihi öğretmeyi vicdani bir görev olarak nitelemiştir.[11] 1980’lerin sonunda meydana gelecek milli harekette gerçekten de üniversitenin, özellikle de Tarih Fakültesi’nin önemli rol oynadığı görülecektir. Milli harekette yer alan isimlerden İtibar Memmedov bu konuda; ‘’ Azerbaycan’da halk hareketinin başlaması, öğrenci hareketlerinin oynadığı rolle ilişkilendirilmektedir. Gerçekten de milli azaldık hareketinin öncüleri, Bakü Devlet Üniversitesi’nin öğrencileri ve hocalarıydılar’’ açıklamasında bulunmuştur. Bu süreçte özellikle Tarih bölümü diğer bölümlerden daha fazla rol oynamıştır. Bunun nedeni ise Tarih Fakültesi’nin milli duygular ile vatanseverlik hissinin gelişimi için uygun bir ortama sahip olmasıydı.[12]

Üniversite içerisinde öğrencileri azadlık için teşkilatlı halde örgütleyen Elçibey,  milliyetçilik ve Sovyet düzenine karşı gelmek suçundan tutuklanmış ve alınan karar gereği ilimi dereceleri ile birlikte öğretmenlik yapma hakkı elinden alınmıştır. Verilen ceza gereği yarım yılını Devlet Güvenlik Komitesinde bir yılını ise taş ocaklarında çekmesine karar verilmiştir. Ancak taş ocaklarında fikirlerini mahkumlara aktarmış ve onları etkilemiştir. Mahkumlar Elçibey’in taş taşımasını istememiş ve ayaklanmışlardır. Olayların büyümesinden endişelenen yöneticiler mahkumların bu isteğini yerine getirmek zorunda kalmıştır.[13] 17 Temmuz 1976’da cezasını tamamlayarak serbest kalmıştır.[14] Elçibey, serbest kaldığı zamandan itibaren yeniden siyasal mücadeleye devam etmiştir. Bu mücadele bağımsızlık hareketini düzenli hale getirecek olan Azerbaycan Halk Cephesi’nin kuruluşuna zemin hazırlamıştır.

 1.1.  Azerbaycan’ın Bağımsızlığı ve Elçibey

Sovyetlerdeki sosyalist rejim giderek halkın isteklerini karşılayamaz olduğu yıllarda, 1985’te Sovyet yönetiminin başına geçen Mikhail Gorbaçov bunu gördü. Glasnost ve perestroyka adı verilen yeni bir politika belirledi. Bu açıklık ve yeniden yapılanma politikasından Azerbaycanlılar da yararlandı. Sovyet idaresi altındaki toplulukların meydana gelen konjektürel değişimler sonucu bağımsızlık için mücadeleye başlamaları Azerbaycan’ı da etkisine almıştır. Uzun yıllar Azerbaycanlı Türk aydınların mücadelesi toplumda bir bilinç oluşturmaya başladığı 1987-1988 yılında Moskova’da, Ermenistan’da ve Karabağ’da aktif hale gelen birtakım örgütler Azerbaycan’a bağlı özerk vilayet olan Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’a ilhak edilmesi talebini açıkça ifade etmeye başladılar.[15] Bu hadise çerçevesinde Sovyetlerin de desteğini alan Ermeniler binlerce Azerbaycan Türk’ünü yurtlarından çıkarmış ve yüzlerce Azeri Türk’ünün ölümüne sebep olmuştur. Bu işgalin sonucunda, 1989 yılı içerisinde 57’si kadın, 5’i bebek, 18’i çocuk olmakla 216 sivil Azerbaycan Türkü katledildi.[16]

Azerbaycan halkı Ermenistan’ın asılsız iddialarına karşı çıkıyordu. Bakü’de bu durumu protesto etmek adına ilk büyük miting 19 Şubat 1988 tarihinde yapıldı. Bunu takip eden aylarda da Ermenistan’da Azerbaycan Türklerine yapılan soykırıma son verilmesi, Ermenilerin asılsız toprak iddialarından vazgeçmesi talepleriyle mitingler düzenlendi.[17] Bu mitingler Azerbaycan Türkleri arasında milli bilinci gün geçtikçe arttırmıştır. Azerbaycan’daki millî hareket ilk başlarda pek çok küçük grubun katılımıyla, düzensiz bir şekilde devam ederken, 16 Temmuz 1989 tarihinde Bakü’de Azerbaycan Halk Cephesi’nin (AHC) kuruluş konferansı gerçekleşti. AHC’nin Program ve Tüzüğü onaylandı, Yönetim Kurulu belirlendi. Ebulfez Elçibey AHC Başkanı seçildi.[18]

Azerbaycan Halk Cephesi, kuruluşundan itibaren önemli faaliyetler içerisinde hareket etmiştir. 1988 yılında Karabağ’daki Ermeni işgallerine karşı Karabağ’daki Türk köylerine, devlet organlarından gizli bir şekilde silah ve yardım malzemeleri gönderilmesi bu hareketin adımlarından olmuştur.[19]  Azerbaycan Halk Hareketi, tıpkı Anadolu’daki Milli Mücadele yıllarında mücadelenin yayın organı olan Hakimiyet-i Milliye Gazetesi gibi bir yayın organı ihtiyacı duymuş ve Azadlık Gazetesi’[20]ni yayınlamıştır.

Ermenilerin Karabağ’daki işgallerine tepki gösteren Azerbaycan Halk Hareketi, mitingler düzenlemiştir. Bu mitingler nedeniyle 19 Ocak gününü 20 Ocak‟a bağlayan gece Rus askerleri, verilen talimat doğrultusunda Bakü’ye girmiş; bu olaylar sırasında, çok sayıda kişi ölmüş ve yaralanmıştır.[21] Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Eduard Şevarnadze, Bakü’deki Ermenileri korkutmak için ordu birlikleri gönderildiğini ifade ederken, Gorbaçov ise Azerilerin İslam Cumhuriyeti kurmak isteğini ve teşebbüsü engellemek için ordu gönderildiğini iddia ediyordu. Oysa Kızıl Ordu’nun Bakû’ye Ermenileri kurtarmak için girmediği, harekâttan bir hafta sonra iyice belli oldu. Harekâtı yöneten Savunma Bakanı Dimitri Yazov, “Kudurmuş Halk Cephesi”ni ezmek için Bakü’ye girdiklerini söylüyordu.[22] Azerbaycan’ın şair ve devlet adamlarından Bahtiyar Vahapzade, Gorbaçov’un zamanında Ermenileri susturarak meseleyi halletmediğini ve olayları, Ermeni lobisine yön veren, onu güçlü silahlarla teçhiz eden, hatta açıkça onu savunan ve her meselede Azerileri yalnız bırakan Moskova’nın organize ettiğini söylüyordu. Gorbaçov’un planının tam aksine, Bakü işgali milliyetçileri sindirmedi, tersine ülkedeki milli duyguları daha da alevlendirdi. Gorbaçov, Bakü’ye asker sokmakla Azerbaycan’ın tamamına hâkim olamadığı gibi Halk Cephesi’nin tabanının genişlemesine ve direnişin tırmanmasına da sebep olmuştu.[23]

Bu olaylar Türkiye’de büyük yankılar uyandırmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, olayları SSCB’nin iç meselesi olarak gördüğünü, olayların endişeyle karşılandığını ve Azerbaycan’daki olayların Türkiye ile SSCB arasındaki dostluğa zarar veremeyeceğini açıklamıştır. Dönemin Dışişleri Bakanı Mesut Yılmaz, Rus Büyükelçisi ile görüştükten sonra aynı düşüncede olduklarını, meseleyi SSCB’nin iç meselesi olarak gördüklerini beyan etmiştir.[24]

23 Ocak 1990 tarihli TBMM oturumunda Kars Milletvekilleri Sabri Aras Azerbaycan’da cereyan eden olaylara ilişkin gündem dışı konuşma yaptı. TBMM kürsüsünden “Kızıl Ordu’nun Azerbaycan’ı kana boyadığını” ifade eden Sabri Aras, bir gün önce Bakü’yle yaptığı telefon görüşmesinde, Azerbaycan Türklerinin, “Biz sizden hiçbir şey istemiyoruz, ama bizim sesimizi dünya kamuoyuna duyurunuz” talebiyle karşılaştığını ifade etti.[25] TBMM’nin 24 Ocak 1990 tarihli oturumunda da Bakü’deki olaylar tekrar gündeme taşındı. Tokat Milletvekili Kâzım Özev, Azerilerin “özbeöz Türk” olduklarının, “Türk soyundan geldiklerinin” altını çizdikten sonra, Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Azerbaycan Türklerine karşı ilgisiz olduğunu beyan ederek sert bir dille eleştirdi.[26] Süleyman Demirel’de ‘’Türk Birliğinin arkadan hançerlendiğini’’ ve Dışişleri Bakanlığı ve Cumhurbaşkanı’nı Sovyet yanlısı tutumu nedeniyle eleştirmiştir.[27]

Türk halkının ise Azerbaycan halkına desteğini ve Bakü olaylarına tepkisini yurt çapında mitingler ve diğer eylemlerle ortaya koyduğu görüldü.[28] Yapılan mitingler hükümeti endişelendirmiştir ve Bakanlar Kurulu yaptığı açıklamada ‘’ yurt içinde Azerbaycan halkını desteklemek amacıyla yapılan miting ve gösterilerin değişik boyutlar kazanmaması ve Turancılık politikasına dönüşmemesi için İçişleri Bakanlığı’nın ve Devletin diğer güvenlik birimlerinin daha dikkatli davranmalarını kararlaştırdı.”[29]

Azerbaycan’ın Karabağ ve Bakü olaylarında Türkiye’de devlet tarafından desteklenmemesi toplum bazında büyük tepkiye neden olmuştur. Mecliste dahi milletvekilleri, bu konudaki devlet politikasını eleştirmiştir.

Sovyetlerin içinde bulunduğu bunalım durumunu fırsat bilen Azerbaycan Türkleri 22 Ağustos 1991 tarihinde Bakü’de yeni bir miting dalgası başlattı. 25-27 Ağustos tarihlerinde Azatlık Meydanı’nda gerçekleşen mitinglere yaklaşık 1 milyon kişi katıldı. Azerbaycan Yüksek Konseyi halkın yoğun baskısı altında toplanarak 30 Ağustos 1991 tarihinde Azerbaycan Cumhuriyeti’nin Bağımsızlık Beyannamesi’ni ilan etti.[30] 18 Ekim 1991‘de Azerbaycan Yüksek Konseyi, ülkede yapılan referandum yoluyla Bağımsızlık Bildirisi’ni doğrulattı ve bağımsız oldu; Aralık 1991‘de Sovyetler Birliği resmen dağıldı.[31]

2. Türkiye – Azerbaycan İlişkileri

Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ilk olarak dost ve kardeş olduğu Türkiye Cumhuriyeti tarafından 9 Kasım 1991 tarihinde tanındı. Daha sonra sırasıyla Romanya (11 Aralık), Pakistan (13 Aralık), İsviçre (23 Aralık), İran (25 Aralık) da Azerbaycan’ın bağımsızlığını tanıdıklarını ilan ettiler. 10 Nisan 1992 tarihinde Rusya, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin bağımsızlığını tanıyan 109. ülke oldu. 23 Aralık 1992 tarihinde ise ABD Azerbaycan’ı bağımsız bir devlet olarak tanıdığını ilan etti. 1993 yılına gelindiğinde Azerbaycan’ın bağımsızlığı 116 ülke tarafından tanınmıştı.[32]

Azerbaycan’ın bağımsızlığını kazanması Türkiye için bölgede büyük bir fırsat sağlamıştır. Türkiye sanayi hamlelerinde ihtiyacı olan enerjiye dost ve kardeş olarak tanımladığı Azerbaycan’dan temin etme şansı yakalamıştır. Aynı zamanda Türk dünyasına açılan yolda Azerbaycan jeopolitiği büyük önem taşımaktaydı.

Azerbaycan ise özellikle bağımsızlığını ilan etmeden önce siyasi ve askerî konularda olduğu kadar, ekonomik konularda da Türkiye’nin desteğini ummuş, Türkiye’yle ekonomik ve ticarî işbirliğinin geliştirilmesine büyük önem vermiştir.[33]  Cumhurbaşkanı Özal, 15 Mart 1991 tarihinde Bakü’ye yaptığı ziyaret sırasında işbirliği antlaşması imzalanmıştır.  Bu antlaşma ile Türk firmaların Azerbaycan ekonomisini kalkındırmak için yatırımlar yapacaktı. Bu antlaşma ile Türk firmalar fabrikalar ve üretim tesisleri kuracaktı. Aynı zamanda Azerbaycan Cumhuriyeti’nin TV yayınları Türk uyduları üzerinden yayın yapacaktı.[34]

Azerbaycan, Muttalibov döneminde Rus yanlısı bir siyaset izlemişti. Sovyet idaresine öyle güvenmekteydi ki Türkiye’ye ziyareti sırasında Milliyet Gazetesi’ne verdiği demeçte Ermeniler’in Karabağ’daki silahlanmasına karşın sorulan soruya “Yok. Sanmıyorum. İki Cumhuriyet arasında gerilimler olsa da, gerçek bir savaş olmayacaktır, olması da mümkün değil. Çünkü buna Hükümet ve Devlet hiç izin vermez…”[35] diyerek Sovyetlere ısrarla güvendiğini belirtmiştir. Mutallibov dönemini değerlendiren ASAM uzmanı Kamil Ağacan’agöre, ‘’Mutallibov tipik bir parti “apartçik”i idi. Yani kayıtsız şartsız Moskova’ya sadıktı ve Moskova’nın talimatlarının dışına asla çıkmamaya özen gösterdi. SSCB’de yaşanan gelişmeleri anlayamadı, halkının dışında kaldı. Bu tutumu sebebiyle de başlangıçta çözülmesi daha kolay ve olanaklı sorunların büyümesine sebebiyet verdi.’’[36] diyerek belirtmiştir. Hocalı’da yapılan katliam sonucu Azeri Türkleri suçlu olarak Muttalibov’u görmüş ve istifasını istemiştir. Muttalibov baskılara dayanamamış ve 6 Mart 1992’de istifa etmiştir. 7 Haziran 1992’de yapılan seçimi Ebulfez Elçibey kazanmış ve Devlet Başkanı olmuştur. [37]   Elçibey’e Cumhubaşkanlığı seçimleri sırasında ülkesine model olarak gördüğü Türkiye’den destek geldi. 2 Mayıs 1992 tarihinde Başbakan Süleyman Demirel ve Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Alparslan Türkeş Bakü’ye gelerek Elçibey’e destek mitingine katıldılar. Bu gelişme Elçibey’in seçilme şansını iyice arttırdı.[38]

2.1. Elçibey’in Türkiye’ye Yaklaşımı

Elçibey, Sovyetler Birliği döneminde Komünist Partiyle bağlantısı olmayan ve Rusya karşıtlığıyla bilinen bir isimdi. Elçibey Rusya’ya karşı Türkiye ve diğer Batılı ülkelerle sıkı işbirliğini savunuyordu. Bu şekilde Azerbaycan’ın bağımsızlığının daha da pekişeceği ve ülkenin kaynaklarının değerlendirilmesinde Azerbaycan’ın daha rahat hareket edebileceği görüşünde olan Elçibey, enerji kaynaklarında da Türkiye’ye öncelik tanıma amacındaydı. Elçibey, Türkiye’yi model almasının yanında demokrasi ve insan hakları gibi kavramları Azerbaycan içinde kullanmaya başlamıştı.[39]

Muttalibov’un ardından iktidara gelen Elçibey’in Cumhurbaşkanlığı döneminde Azerbaycan’ın dış politikasının bütünüyle Türkiye’yi merkeze aldığı görülmektedir. Elçibey döneminin dış politikasının, bölgedeki etkin devletler ve özellikle Rusya ile İran gibi komşularla dengenin gözetilmemesi, dahası Rusya ve İran karşıtı bir tavır almış olması dolayısıyla eleştirildiğine de tanık oluruz. Bu iki ülkenin Ermenistan’a açık desteklerinin arkasında yatan nedenlerin başında, Elçibey hükümetinin söz konusu dış politikasının geldiği de iddia edilmektedir.[40] Elçibey’in Güney Azerbaycan söylemi ve Türkiye’yi model alması Azerbaycan – İran ilişkilerindeki gerginliğin sebebi için yeterlidir.[41]

İran Sovyetlerin dağılmasından genel olarak memnun değildi ve ortaya bağımsız Azerbaycan devletinin çıkması onu dış politikada arzu etmediği sorunlarla karşı karşıya bırakmıştır. Büyük bir ihtimalle bu durumda da İran Ermenistan ile olan ilişkilerine önem vererek, bu ülke karşısında Azerbaycan’ın zayıf konuma düşmesi için uğraşacaktı. Çünkü İran, Güney Azerbaycan’da yaşayan yaklaşık 35 milyon Azerbaycan Türkünün bağımsızlık mücadelesini, ekonomik, siyasî ve askeri alanda zayıf düşmüş ve Dağlık Karabağ problemi ile uğraşan Azerbaycan’ın destekleyemeyeceğini iyi biliyordu. Ayrıca İran istihbaratının önemli isimlerinden Ekber Genci, 1992 yılında yaptığı açıklamada “Dünya üzerinde Azerbaycan adıyla bir devlet olarak tanınan bir karış toprağın bile varlığı bizim ulusal güvenliğimize yönelik tehdittir. Bu tehiditle sürekli mücadele etmek durumundayız.’’[42] demiştir.

Türkiye’yi kendine güçlü bir dayanak olarak gören Azerbaycan, bağımsızlıktan hemen sonra, özellikle Ebülfez Elçibey yönetimi yıllarında kan bağı bulunan kardeş Türkiye ile yakınlaşmayı dış politikasında öncelik haline getirdi. Bağımsızlığın ilk yıllarından başlayarak imzalanmaya başlanmış sözü edilen anlaşma ve protokoller ise iki kardeş ülke arasında ilişkilerin çok yönlü olarak genişletilmesi ve derinleştirilmesi için güvenilir yasal zemin hazırladı.[43]

Elçibey’in iktidara gelmesi, Azerbaycan-Türkiye ilişkilerindeki yoğun dönemin başlangıcı olmuştur. İdeolojik görüş itibariyle milliyetçi olduğunu belirten ve Atatürk hayranlığını sık sık dile getiren Devlet Başkanı Elçibey “Türkiye Azerbaycan’ın dış politikasının başköşesinde yer tutacaktır” diyerek Türkiye’ye atfettiği önemi ortaya koymuştur. Ayrıca Elçibey, Türkiye’yi Azerbaycan’ın stratejik ortağı olarak gördüklerini, hatta dış politikalarını Türkiye’nin stratejik çıkarlarına zarar vermeyecek biçimde yürütmeye çalıştıklarını belirtmiştir.[44] Cumhurbaşkanı olduktan sonra Elçibey ilk yurtdışı ziyaretini Türkiye Cumhuriyeti’ne gerçekleştirdi. 24-27 Haziran 1992 tarihlerini kapsayan bu ziyareti sırasında Elçibey Karadeniz Ekonomik İşbirliği (KEİ) Örgütü’nün Zirve toplantısına katıldı. Elçibey 26 Haziran 1992 günü TBMM’de bir konuşma yaptı. Defalarca alkışlar ve “Bravo” sesleriyle kesilen konuşmasında Elçibey’in Milletvekillerinin gönlünü fethettiği söylenebilir. Elçibey konuşmasında, takip ettiği yolun “Mustafa Kemal’in yolu” olduğunun altını bir kez daha çizdi.[45]

Elçibey konuşmasının devamında , Türkiye ve Anadolu sevgisini meclis kürsüsünden şu sözlerle ifade etmiştir:

“Memleket o kadar güzel, Anadolu o kadar şerefli, onun insanları o kadar yücedir ki bu memlekete girerken de, bu memleketten çıkarken de her bir şeye tazim talep eder, her bir şeye baş eğmek, her bir şeye göğüs basmak talep eder.”[46] Yine konuşmasında Türk bayrağının hak ettiği yerde bulunmadığını ifade etmiş ve ‘’ Bayraklar, sancaklar doğuracaktır; o Sibirya’dan, o Çin’den, o Hindistan’dan’’ diyerek düşüncelerini ifade etmiştir.

Türkiye ile mevcut bağları daha da güçlendirmek için Kiril yerine Latin alfabesine geçilmesine de karar verilmiş, bu değişim ancak 2000’li yıllarda tam anlamıyla gerçekleşmiştir. Elçibey alfabe meselesini kültürel değil siyasi bir mesele olarak görmüş; Fars ve Rus emperyalizminin buna engel olmaya çalıştığını ifade etmiştir.[47]

Elçibey, 1938‟de Stalin tarafından yasaklanan “Türk Dili” ibaresini kanunlaştırmak için mücadele etmiştir. Millet olarak Türk adının alınmasını ve devlet dilinin Türk dili olarak ilan edilmesini Türkiyecilik olarak tanımlayanlara karşı Elçibey, şunları söyleyecektir:

“Bize çoğu zaman sizin yaptığınız Türkçülük değil, Türkiyeciliktir diyorlar. Biz Türk adını almakla güya Türkiye ahalisinin adını benimsemişiz. Halbuki Azerbaycan Cumhuriyeti (1918-1920) milletin adını resmen ‘’Türk‟, devlet dilini ‘’Türk Dili‟ ilan ettiğinde hatta Azerbaycan’da bu anane yaşatılırken, Türkiyeliler kendilerine ‘’Türk‟ yerine ‘’Osmanlı‟ diyorlardı. Bu sebepten bana göre kendisini Türk olarak isimlendirmek, Türkiyeliden çok manevi olarak bizim hakkımızdır.’’[48]diye ifade etmiştir.

Elçibey’in Türkiye’ye bu denli olumlu yaklaşımı karşısında Türkiye, Azeri Türkleri ile zayıf olan ilişkiler, Azerbaycan’ın bağımsızlığına kavuşmasından sonra canlandı. Türkiye, Azerbaycan’ın Batıya açılan penceresi oldu. Çeşitli antlaşmalar imzalanarak siyasi, ticari, ekonomik ve kültürel bakımdan Azerbaycan’ın güçlenmesi için elinden geleni yaptı. Eximbank kanalıyla 250 milyon dolarlık kredi açtı. Bunun dışında önemli miktarda insani yardım yaptı. Türk iş adamları 1 milyar dolarlık yatırım yaptı. Azerbaycan halkının öğretmen ihtiyacını karşılamak üzere Türkiye’den öğretmen ve ders araç ve gereçleri gönderildi. Bu öğretmenler sayesinde Azerbaycan Türkleri ile Türkiye arasında daha sıcak ilişkiler kuruldu. Azerbaycan’dan gönderilen öğrenciler Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinde eğitildiler. Türkiye 20 kadar resmi özel okul açmıştır. Siyasal, sosyal, ekonomik ve kültürel alanda ki ilişkiler giderek daha da güçlenmiştir.[49]          

1992 yılının Ağustos ayı başlarında dönemin Azerbaycan Dışişleri Bakanı Tevfik Kasımov Ankara’ya resmi bir ziyaret gerçekleştirmiştir. Kasımov bu ziyaretinde, ülkesinin dış politikada merkez olarak Ankara’yı görmek istediğini açıkça ifade etmiş, dış politika alanında uzman eğitimi ve mali konularda Türkiye’den yardım istemiştir.[50] 

Elçibey’in ikinci Türkiye ziyareti sırasında imzalanan en önemli anlaşma ise “İşbirliği ve Dayanışma Anlaşması’dır. 2 Kasım 1992 tarihinde Ankara’da imzalanan bu anlaşma toplamda 19 maddeden oluşuyordu ve sanayiden tarıma, ticaretten sağlığa, kültürden eğitime yaşamın hemen hemen her alanında iki ülke arasında işbirliği ve dayanışma yapılmasını öngörüyordu. Türkiye Cumhuriyeti adına Başbakan Süleyman Demirel’in ve Azerbaycan Cumhuriyeti adına Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey’in imza koydukları anlaşma 10 yıl süreyle geçerli olmak ve feshi istenmediği sürece beşer yıllığına uzatılmış sayılmak üzere imzalanmıştır.[51] İki ulus arasındaki komşuluk ve kardeşlikten kaynaklanan tarih, kültür, gelenek, dil ve dostluk bağlarının çok yönlü yakın bir işbirliğinin geliştirilmesi için gerekli zemini oluşturduğuna dair inançlarını belirterek antlaşma imzalanmıştır.

Türkiye ile Azerbaycan arasında askeri işbirliğine yönelik somut adımlar ilk olarak Elçibey döneminde atıldı. 11 Ağustos 1992 tarihinde Ankara’da “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askerî Eğitim İşbirliği Anlaşması” imzalandı. Bu anlaşma, hükümetlerin, “karşılıklı olarak ülkelerinin güvenlik, toprak bütünlüğü ve bağımsızlıklarını sürdürme arzularının” ifadesi ve “iki ülke arasındaki dostluk ve işbirliğinin daha da geliştirilmesi hususundaki kararlılıklarının” onayı idi.

Askeri eğitim işbirliği anlaşmasının kapsadığı konular şöyle belirlenmiştir:

‘’Birlik, karargâh ve kurumlara askeri ziyaretler, Tatbikatlara gözlemci gönderme, Askeri Lise eğitimi, Harp Okulu eğitimi, Sınıf Okulu eğitimi, Harp Akademileri Eğitimi, Askeri Tıp Akademisi ve Askeri Sağlık Okulları eğitimi, Çeşitli kısa süreli kurslar, Birlik, karargâh ve kurumlarda görev başı eğitimi.’’[52] Ayrıca Ebulfez Elçibey döneminde gündeme getirilen Bakü petrolünün Ceyhan Limanı’ndan satılması ancak Haydar Aliyev döneminde uygulanmıştır.

Türkiye ve Azerbaycan ilişkilerini Elçibey döneminde somutlaştırmıştır. Azerbaycan-Türkiye ilişkilerinin Güney Kafkasya’nın jeopolitik dinamiğine büyük etkisi vardır. Bölgede gerçek denge bu devletlerin işbirliğine doğrudan bağlıdır.

Antlaşma ve protokoller, iki ülke arasındaki ilişkilerin çok yönlü olarak genişletilmesi ve derinleştirilmesi için güvenilir bir yasal zemin hazırlamıştır. Ancak Elçibey yönetiminin olumlu çalışmalarının yanında, devletteki bozulma ve Karabağ meselesindeki çözümsüzlük gibi nedenlerden dolayı halkta yönetime karşı hoşnutsuzluk başlamış, Rusya’nın da kışkırtmalarıyla meydana gelen darbeden sonra Haydar Aliyev başa geçmiştir. Haydar Aliyev Elçibey döneminin Türkiye yanlısı politikalarından biraz uzaklaşmış, ülke üzerindeki Rus baskısını azaltmak için Rusya’ya yaklaşmıştır. 

Türkiye’nin Elçibey’e karşı net bir tutumu siyasi olarak net olmamıştır. Demirel Hükümeti Elçibey’i tehdit olarak görmeye başladı. Elçibey’in varlığı, yükselişi Türkiye’de Türkçüğü tetikledi. Demirel bu durumdan tedirgin olmaya başladı. Üstelik, öyle bir hava vardı ki; Türkiye Elçibey’in anti-Rus; anti-İran çıkışlarının kendisini tehlikeye sürüklediğini düşünmeye başladı. Statükocu Türk bürokrasisi bu durumdan rahatsızdı. Elçibey ikinci Denktaş olarak görülmeye başlandı. Hikmet Çetin’in ifadesiyle “Türkiye ikinci Denktaş’ı taşıyamaz” kanaati oluştu ve Demirel Elçibey’den kurtulmaya çalıştı. Demirel’le Aliyev arasındaki ilişkiler de bu durumu besledi. Sonuçta, Demirel hükümeti, Elçibey’in itirazlarını göz ardı ederek ve Azerbaycan’ın üniter yapısını ihlal ederek Nahçıvan’a -Aliyev’e- 100 milyon dolarlık kredi verdi. Bu kredi Elçibey’e karşı darbenin finansmanı için harcandı.[53]

Elçibey iktidarına karşı en önemli darbe Moskova’dan gelmiştir.[54] Elçibey’in Moskova karşıtı politikaları Moskova’nın sabrını taşırmıştır. Böylece, Elçibey’in iktidardan uzaklaştırması amacıyla operasyonlar başlamıştır. Albay Hüseyinov’un ayaklanması ile patlak verecek bir iç savaşta ulusal yönetim zayıflarken, ülkenin güneyinde Talışlar, kuzeyinde ise Lezgiler arasında ayrılıkçı eğilimler desteklenmiş ve böylece Elçibey iktidardan gitmek zorunda bırakılmıştır.[55] Elçibey bu dönemde yeterli desteği Türkiye’den görememiştir.

4 Haziran 1993’te Suret Hüseyinov’a 67 bağlı güçler Gence’de bir ayaklanma çıkarmışlardır. Bu ayaklanma büyüyerek Bakü’ye kadar yayılmış, bu durum üzerine bir yıl kadar süren Halk Cephesi iktidarı sona ermiştir. Ayaklanmayı bastıramayan Elçibey, o dönemde Nahçıvan Parlamento Başkanı olan Haydar Aliyev’i Bakü’ye davet ederek yardım istemiş, kendi arzusu ile doğum yeri olan Keleki’ye gitmiştir. Elçibey Bakü’den ayrıldıktan sonra, Parlamento tarafından cumhurbaşkanlığı yetkileri elinden alınmış, bu karar referandum ile onaylanmış ve 3 Ekim 1993’te yapılan seçimi kazanan Haydar Aliyev cumhurbaşkanı olmuştur.[56]

Türkiye ise darbe girişimi esnasında Elçibey’in meşru devlet başkanı olduğunu ifade etse de, darbeyi önlemek ve Elçibey’e destek vermek adına herhangi bir somut adım atmamıştır. Darbe sırasında Türkiye bu sürece diplomatik müdahale yapma konusunda da yavaş kalmıştır. Bu tarihten sonra kısa sürede Azerbaycan’da Elçibey iktidarı fiili ve daha sonra hukuki olarak sona ermiştir.

Azerbaycan’da iç karışıklıkların çıkması ve hızla tırmanması durumu Azerbaycan aleyhine değiştirmiştir. Ermenistan tarafı karışıklıkları fırsat bilerek Karabağ’yı işgal etmeye başladı. Tüm bunları yaparken de “Azerbaycan’da gerçek iktidarın kim olduğu belli değil, kimi muhatap alacağımızı bilemiyoruz” bahanesini ileri sürdüler. Tüm bu olaylarda Rusya’nın bölgeye barışın erken gelmesini istememesinin de önemli payı vardı. Nisan ayı başından itibaren Ermeniler ani bir saldırıyla bir defa daha Azerbaycan topraklarına girerek Kelbecer şehrini ele geçirdiler. Bu arada Ermenistan Savunma Bakan Vekili Vazgen Manukyan “Sınırların değişmezliği ilkesini tanımadıklarını, Karabağ’ın Azeri toprağı kalamayacağını açıkladı ve Kelbecer’in işgaline katıldıklarını” itiraf ettikten sonra “Bugünkü siyasi gerçekler karşısında Türkiye, Ermenistan’a saldıramaz” şeklinde meydan okudu. Bazı araştırmacılara göre, Ankara müdahale edip etmeme konusunda kararsızlık içinde bocalarken Azerbaycan’ın çağrısı üzerine Rusya’nın devreye girmesiyle, Türkiye 24 saat içinde devre dışı kalmış ve inisiyatif Rusya’nın eline geçmiştir.[57]

Elçibey iktidarı bırakırken direniş göstermek istememiştir. Bu tavrın nedeni Elçibey’in kardeş kavgasının çıkmasını istememiş olduğudur. Elçibey, bu süreçte kendisine destek vermeyen Türkiye’ye karşı ise olumsuz tavır takınmaktan kaçınmıştır. Kendisinin içinde bulunduğu durumda Türkiye’nin yardım etmesinin Türkiye’yi ilişkilerinde zor duruma düşüreceğini ve bundan memnun olmayacağını belirtmiştir. Her zaman Türkiye sevdasını göstermiştir. Elçibey, kendisini üzen tek durumun Türkiye’nin Ermenistan amborga uygulayamamış olduğunu söylemiştir.

Türkiye Ermenilere karşı batının baskısına dayanamamıştır. Hükümet Ermenistan’a Türkiye üzerinden yardım gitmesine razı olmaya ve hatta Ermenistan’a insani yardım adı altında buğday sevkiyatı ve elektrik satışını düşünmeye başlamıştır. Elçibey, Ermenilerin yardım aldıktan sonra saldıracakları uyarısına dönemin Başbakanı Demirel Elçibey’in KGB tarafından kışkırtıldığını söylemiştir. Türkiye’nin bu tutumu Halk Cephesini ve Elçibey’i muhalefet karşısında zor duruma düşürmüştür. Muhalefet lideri Mehmedov bu konuda ‘’ Azerbaycan’ın koyduğu ambargo sebebiyle Ermenistan zor duruma düşmüşse, düşmanımızın, imdadına kardeşimiz Türkiye koşmamalı.’’[58] demiştir.

Ankara, Ermenilerin saldırısına karşı saldırının ilk saatlerinde başı bozluk içindedir. Meclis Başkanı Cindoruk yaptığı açıklamada ‘’ Elçibey bizi Ermenilerin saldıracağı konusunda uyardı. Ona inanmamıştık. Haklı çıktı’’[59] demiştir. Türkiye Elçibey’in iktidarını kaybetmesiyle Azerbaycan’daki etkili nüfuzunu meydana gelen olaylara tepkisiz kalması sebebiyle azaltmıştır.

SONUÇ

Ebulfez Elçibey, yaşamı boyunca Azerbaycan’ın bağımsızlığı uğruna mücadele etmiş bir devlet adamı olmuştur. Öğrencilik yıllarında arkadaşlarıyla başlamış olduğu bağımsızlık düşünceleri neticeye ulaşmış ve hürriyet fikrini halkına aşılamıştır.

Ebulfez Elçibey, iktidara geldiği yıllarda rotasını belirlemiş ve Türkiye merkezli bir dış politika benimsemiştir. Sovyetler’in ve İran’ın Azerbaycan için her zaman tehlike unsuru oluşturduğu fikrini savunan Elçibey, her iki devlete karşı söylemler içersinde olmuştur. O Türk Dünyasının birlik içerisinde hareket etmesi gerektiği düşüncesinde olmuştur. Türk Birliği ideali Elçibey’e göre gerçekleştiğinde Türklerin uluslar arası alanda söz sahibi olabileceğine inancı taşımaktaydı. Ancak Elçibey, Türk Birliği düşüncesini aynı devletleri bir bayrak altında toplamak olarak değil, demokratik anlayış içinde ilişkilerin kuvvetlendirilmesini ve Avrupa Parlamentosu gibi bir komisyonu arzu etmiştir.

Nitekim Türkiye dış politikadaki gelişmeleri iyi takip edememiş ve Elçibey gibi bir müttefiki kaybederek büyük bir hata yapmıştır. Aynı şekilde SSCB’nin dağılması sırasında da gelişmeleri iyi analiz edememiştir. Türkiye bağımsız Türk Cumhuriyetleri ile ilişkileri güçlendirmekten çekinmiştir. Türkiye bu bağımsızlık hareketlerine karşı adete ‘’Bekle – Gör’’ politikası izlemiştir. Türkiye’nin bu politikasına karşı Elçibey, ısrarla Türkiye merkezli politika izlemiştir. Türkiye’nin iki ülke arasındaki ilişkilerde dahi atması gereken adımları Elçibey’in attığını görmekteyiz.

Türkiye, Elçibey’in iktidarını bir askeri darbe ile kaybedişine seyirci kalarak aslında kendisine zarar vermiştir. Elçibey’in Türkiye’ye ihtiyacı olduğundan ziyade Türkiye’nin, Elçibey’e ihtiyacı vardı. Son olarak Elçibey, iktidarda olduğu yıllarda Türkiye ile kurmuş olduğu iyi ilişkiler sonraki yıllarda etkisini göstermiştir. Elçibey döneminde iki devletin tek millet olduğu söylemi uluslar arası alanda müttefiklik duygusunu ön plana çıkarmıştır.

KAYNAKÇA

1. Basılı Kaynaklar

ABDULLAYEV, Mahir, ‘’ Azerbaycan İle Türkiye Arasında Diplomatik – Politik İlişkilerin Özellikleri’’, Azerbaycan Türk Kültür Dergisi, Ankara, Ocak – Şubat 2000.

AĞACAN, Kamil, “Azerbaycan’da Demokratikleşme Problemi ve Kasım Seçimleri”, Stratejik Analiz, Sayı, 67, cilt, 6, Kasım, 2005.

BİLGİN, Taner, Bir Türk Beyi Ebulfez Elçibey, Babı Ali Kültür Yayıncılığı, İstanbul, 2016.

ELÇİBEY, Ebulfez,  Deyirdim Ki Bu Quruluş Dağılacaq, Kençlik, Bakü, 1992.

ERSANLI, Behar Büşra, ‘’ Azerbaycan’da Siyasal Bağımsızlık ( 1918 -20/ 1991) ve Türkçülük’’, Tarih Boyunca Balkanlardan Kafkaslara Türk Dünyası Semineri, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul, 1996.

GÜLER, Uğur, Elçibey, Ötüken Yayınları, İstanbul, 2006.

KARA, Abdulvahap, Turgut Özal ve Türk Dünyası, IQ Kültür Sanat Yayınevi, İstanbul, 2012.

KASIM, Kamer, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, USAK Yayınları, Ankara, 2009.

MESİMOV, Ali, ‘’Bağımsızlık Yıllarında Azerbaycan’’, Çev:  Nermin Güler, Avrasya Dosyas›, Azerbaycan Ozel, 2001, Cilt: 7, Say›: 1, ss. 274-285.

ÖZDAĞ, Ümit , “Kaybeden Elçibey Değil, Türkiye‟dir”, Türk Yurdu, C:13, S:72, Ağustos 1993.

PAŞAYEVA, Ganire- AŞIRLI, Akif, Ermenilerin Yaptığı Soykırımın Kurbanı: Bağanıs Ayrım, Çev: Azad Ağaoğlu, Bakü, 2011.

ŞİMŞİR,  Bilal Niyazi, Azerbaycan’ın Yeniden Doğuş Sürecinde Türkiye-Azerbaycan İlişkileri, Bilgi yay., Ankara, 2011.

TUNCER, Hüseyin, “Dünyayı Şaşırtan Lider: Ebulfez Elçibey”, Türk Yurdu, C:12, S:59, Temmuz 1992,

YENİÇERİ, Özcan, “Bir Ebulfez Elçibey Vardı!” Türk Yurdu Dergisi, Haziran Yıl:99, Cilt:30, sayı:274, 2010.

YILMAZ, Serdar,  “Ebülfez Elçibey ve Dönemin Azerbaycan Devleti”, Leges Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl:1, Sayı: 1, Ocak-Nisan 2014.

2.  Çevrimiçi Kaynaklar

https://tr.wikipedia.org/wiki/Azerbaycan#Cumhuriyet_tarihi (ET: 28.04.2017)

http://w2.anadolu.edu.tr/aos/kitap/IOLTP/2292/unite08.pdf (ET: 28.04.2017)

https://www.kanunum.com/files/3903-2.pdf  (ET : 29.04.2017)

https://issuu.com/alp23/docs/1991_sonras___t__rkiye-azerbaycan___  Zeynep Salmanlı, 1991 Sonrası Türkiye –  Azerbaycan İlişkileri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007.  ( ET: 26.04.2017)

https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp İlknur Dalkılıç, Azerbaycan’ın Bağımsılık Süreci ve Türkiye Azerbaycan İlişkileri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2015. ( ET: 26.04.2017)

https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkezi/tezSorguSonucYeni.jsp Burcu Özdemir, Tarihçi ve Aydın Kişiliği ile Ebulfez Elçibey, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, 2012. ( ET: 26.04.2017)

 3. TBMM Tutanakları

T.C. Resmî Gazete, 17 Temmuz 1991, nu. 20932.

T.C. Resmi Gazete, 16 Mart 1994, nu. 21876.

T.B.M.M. Tutanak Dergisi, Cilt:39, Dönem:18, Yasama Yılı 3, 23/0/1990, s.258-268.

T.B.M.M. Tutanak Dergisi, Cilt:40, Dönem:18, Yasama Yılı 3, 24/01/1990, s. 14-19.

T.B.M.M. Tutanak Dergisi, Cilt:4, Dönem:19, Yasama Yılı:1, 04/03/1992, s.588-594

4. GAZETELER

Güneş, “Bakanlara Bakü Sansürü”, 26 Ocak 1990.

Tercüman, “Demirel: Tanklar İnsanları Ezerken, Üzgünüz Deyip Geçemeyiz”, 26 Ocak 1990.

Milliyet, ‘’Tüm Yurtta Mitingler”, “Sovyet Konsolosluğu’na Siyah Çelenk”, “Şehitler İçin Gıyabi Namaz”, 27 Ocak 1990.

KAYNAKLAR

[1] Serdar Yılmaz, “Ebülfez Elçibey ve Dönemin Azerbaycan Devleti”, Leges Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl:1, Sayı: 1, Ocak-Nisan 2014, s. 322. 

[2]  Büşra Ersanlı Behar, ‘’ Azerbaycan’da Siyasal Bağımsızlık ( 1918-20/ 1991) ve Türkçülük’’, Tarih Boyunca Balkanlardan Kafkaslara Türk Dünyası Semineri, Edebiyat Fakültesi Basımevi, İstanbul, 1996, s. 79.

[3] Mahir Abdullayev, ‘’ Azerbaycan ile Türkiye Arasındaki Diplomatik – Politik İlişkilerin Özellikleri’’, Azerbaycan Türk Kültür Dergisi, Ocak – Şubat 2010, s.10.

[4] Özcan Yeniçeri, (2010), “Bir Ebulfez Elçibey Vardı!” Türk Yurdu Dergisi, Haziran Yıl:99, Cilt:30, sayı:274, s.8.

[5] Taner Bilgin, Bir Türk Beyi Ebulfez Elçibey, Babı Ali Kültür Yayıncılığı, İstanbul 2016,  s.15.

[6]  Uğur Güler, Elçibey, Ötüken Yayınları, İstanbul 2006, s.18-19.

[7] Burcu Özdemir, Tarihçi ve Aydın Kişiliği ile Ebulfez Elçibey, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, 2012,

[8] Burcu Özdemir, a.g.t., s.10.

[9]  Özdemir, a.g.t., s. 11-12.

[10]  Güler, a.g.e.,  s.22.

[11]  Ebulfez Elçibey,  Deyirdim Ki Bu Quruluş Dağılacaq, Kençlik, Bakü, 1992, s.90.

[12]  Özdemir, a.g.t., s.12 – 13.

[13]  Özdemir, a.g.t., s.15.

[14]  Güler, a.g.e.,  s.38.

[15]  İlknur Dalkılıç, Azerbaycan’ın Bağımsılık Süreci ve Türkiye Azerbaycan İlişkileri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İzmir, 2015, s. 41.

[16] Ganire Paşayeva, Akif Aşırlı, Ermenilerin Yaptığı Soykırımın Kurbanı: Bağanıs Ayrım, Çev: Azad Ağaoğlu, Bakü, 2011, s. 9.

[17] İlknur Dalkılıç, a.g.t., s.42.

[18] İlknur Dalkılıç, a.g.t., s.42.

[19] Güler, a.g.e.,  s.51 – 52.

[20]  Burcu Özdemir, a.g.t., s.21.

[21]  Burcu Özdemir, a.g.t., s.23.

[22]  Abdulvahap Kara, Turgut Özal ve Türk Dünyası, IQ Kültür Sanat Yayınevi, İstanbul, 2012, s. 66.

[23] Abdulvahap Kara, a.g.e., s.66.

[24]  Bilal Niyazi Şimşir, Azerbaycan’ın Yeniden Doğuş Sürecinde Türkiye-Azerbaycan İlişkileri, Bilgi yay., Ankara, 2011, s. 97.

[25]  T.B.M.M. Tutanak Dergisi, Cilt:39, Dönem:18, Yasama Yılı 3, 23/0/1990, s.258-268.

[26] T.B.M.M. Tutanak Dergisi, Cilt:40, Dönem:18, Yasama Yılı 3, 24/01/1990, s. 14-19.

[27] “Demirel: Tanklar İnsanları Ezerken, Üzgünüz Deyip Geçemeyiz”, Tercüman, 26 Ocak 1990.

[28] ‘’Tüm Yurtta Mitingler”, “Sovyet Konsolosluğu’na Siyah Çelenk”, “Şehitler İçin Gıyabi Namaz”, Milliyet, 27 Ocak 1990.

[29] “Bakanlara Bakü Sansürü”, Güneş, 26 Ocak 1990.

[30]  İlknur Dalkılıç, a.g.t., s.49.

[31]  https://tr.wikipedia.org/wiki/Azerbaycan#Cumhuriyet_tarihi (ET: 28.04.2017)

[32]  İlknur Dalkılıç, a.g.t., s.50.

[33] İlknur Dalkılıç, a.g.t., s.51.

[34]  T.C. Resmî Gazete, 17 Temmuz 1991, nu. 20932.

[35]  İlknur Dalkılıç, a.g.t., s.56.

[36] Zeynep Salmanlı, 1991 Sonrası Türkiye –  Azerbaycan İlişkileri, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007, s. 22.

[37] Kamer Kasım, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, USAK Yayınları, Ankara, 2009, s. 21.

[38] İlknur Dalkılıç, a.g.t., s.75.

[39] Kamer Kasım, a.g.e., s. 21.

[40] İlknur Dalkılıç, a.g.t., 59.

[41] Kamer Kasım, a.g.e, s.21.

[42] İlknur Dalkılıç, a.g.t., s.95.

[43]  Ali Mesimov, ‘’Bağımsızlık Yıllarında Azerbaycan’’, Çev:  Nermin Güler, Avrasya Dosyas›, Azerbaycan Ozel, 2001, Cilt: 7, Say›: 1, ss. 274-285.

[44] Zeynep Salmanlı, a.g.t, s. 25.

[45] T.B.M.M. Tutanak Dergisi, Cilt:4, Dönem:19, Yasama Yılı:1, 04/03/1992, s.588-594.

[46] Aynı yer.

[47] Hüseyin Tuncer, “Dünyayı Şaşırtan Lider: Ebulfez Elçibey”, Türk Yurdu, C:12, S:59, Temmuz 1992, s.35.

[48] Özcan Yeniçeri, a.g.m., s.10.

[49]  http://w2.anadolu.edu.tr/aos/kitap/IOLTP/2292/unite08.pdf (ET: 28.04.2017)

[50] İlknur Dalkılıç, a.g.t., s. 97.

[51] Resmi Gazete, 16 Mart 1994, nu. 21876.

[52] https://www.kanunum.com/files/3903-2.pdf  (ET : 29.04.2017)

[53] Zeynep Salmanlı, a.g.t., s.32.

[54] Kamil Ağacan, “Azerbaycan’da Demokratikleşme Problemi ve Kasım Seçimleri”, Stratejik Analiz,

Sayı, 67, cilt, 6, Kasım, 2005. s. 27.

[55] Zeynep Salmanlı, a.g.t., s.29.

[56] Zeynep Salmanlı, a.g.t., s.30.

[57] Abdulvahap Kara, a.g.e., s.74 – 75.

[58] Ümit Özdağ, “Kaybeden Elçibey Değil, Türkiye‟dir”, Türk Yurdu, C:13, S:72, Ağustos 1993, s.40.

[59]  Ümit Özdağ, a.g.m., s.42.

Yazar
Yılmaz TOPÇU

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen