Din İstismârı

 

Türkiye’de din istismârı, gündemden hiç düşmez, ama, açık, kesin bir târifi de yapılmaz, belli bir kesimin dilinde ve kaleminde çok etkili bir silâh olarak kullanılmağa devâm eder.

Dürüst olalım; önce târifte anlaşalım, sonra da, dîni istismâr edeni hep birlikte kınayalım, mahkûm edelim, ne gerekiyorsa yapalım.

İstismâr, ‘verimlendirme’, ‘meyvesini, semeresini elde etme’ gibi mânâlara gelen bir kelime. ‘Bir inancı, görüşü, akımı istismâr’ ise, ‘aslında benimsemediği hâlde, benimsemiş görünerek çıkar sağlama’ olarak târif edilebilir. Bu târifte anlaştıysak, ‘dîn istismârı’, ‘benimsemediği hâlde dîni kullanarak çıkar sağlama’ demek olur.

Hiçkimse, bir başkasının inancına karışamaz, herkes kendi inancında bağımsızdır. İsteyen namâz kılar, orucunu tutar, hacca gider, istemeyen de bu ibâdetleri yapmaz. Bu ibâdetlerin söz konusu olmaması, günlük politikada söz konusu edilmemesi gerekir. Siyâsî hayatta yer alan bir kimseye, ‘niçin namaz kılmıyorsun, sen müslüman değil misin?’ denilemeyeceği gibi, namaz kılan bir siyâsîye de ‘niçin namaz kılıyorsun? sen siyâsetle meşgûlsun’ denilemez; çünkü, siyâsete giren bir müslümanın, İslâm’dan çıkması gerekmez; laiklik toplum içindir, laik ferd olmaz, insan ya dindârdır veya dinsiz. Ayrıca, inanç sâhibi olduğu hâlde, ibâdetlerini ihmâl edenler de bulunur, bu, kendilerini ilgilendirir. Laikliği kabûl etmiş olan devlet de, çeşitli inanç sâhiplerine ve inançsızlara karşı aynı mesâfeyi muhâfaza eder.

Rûhun ölmezliğine, ebedîliğine inanan bir müslüman, çeşitli zamanlarda, geçmişlerinin kabirlerini ziyâret edip onların rûhları için Kur’ândan Fâtiha, İhlâs, Yâsîn Sûreleri okuduğu gibi, tanınmış zâtların, İslâm büyükleri Evliyânın kabirlerini, türbelerini de ziyâret edebilir. Bu büyük zâtları anma törenlerine katılabilir.

Büyük ve ünlü zâtların türbelerini ziyâret etmek ‘dîn istismârı’mıdır? nasıl karar vereceğiz? Buyurun size bir ipucu: Ankara’daki Hacı Bayram Câmiinden, birçok siyâsînin, önemli kişilerin cenâzesi kalkmaktaydı, onların cenâze namazları yakın zamanlara kadar, Kocatepe Câmii ibâdete açılmadan önce, orada kılınmaktaydı. Hayattaki birçok siyâsî kişi de, cenâze namâzına katılsa da, katılmayarak bir kenarda beklese de, o câmi avlusunda arz-ı endâm ederdi. Orada çeşitli zamanlarda, cenâze namazı dolayısıyla da olsa bulunup, Hacı Bayram Velî‘nin, avludaki türbesini bir kere olsun ziyâret etmemiş siyâsîler, meselâ, Erzurum gibi bir yörede ve seçim gezisi sırasında bir velînin türbesini ziyâret etmişlerdi. Bu siyâsîlerin, öyle namaz-niyâzla alâkaları yoktu, o târihe kadar, hiçbir bayram namâzında bile görülmemişlerdi. Büyük bir ihtimâlle de, İslâm ve ibâdetler konusundaki ilgisizlikleri ve bilgisizlikleriyle öğünç duyanlar zümresinden idiler. İnançları, dünyâ görüşleri kendlerini ilgilendirir, Hacı Bayram’ı ziyâret edip etmeyecekleri, kendi tercîhlerine bağlı bir konudur, kimseyi ilgilendirmez, ama aynı kişiler, seçim gezilerinde, muhafazakâr olarak bilinen bir beldede, bir yatırı ziyâret ediyorsa, bu, ‘dindâr görünerek oy toplamak’ eylemi değil midir?

İşin tuhafı, böyle, namâz-niyâzla hiç ilişkisi olmayan politikacıların, seçim gezisi sırasında evliyâ türbesi ziyâret etmesi ‘dîn istismârı’ olarak görülmüyor da, her zaman namâzını kılan ve siyâsete girmiş olan bir kişinin, seçim gezisi sırasında, -sanki siyâsete girince, ibâdet etmekten vaz geçmek, dînden çıkmak, irtidâd etmek gerekirmiş gibi- namâzını kılması, ‘dîn istismârı’ olarak yorumlanabiliyor. Burada bilgisizliğin de payı var: Farz ibâdetlerde riyâ, gösteriş söz konusu değildir; beş vakit namâz farzdır, zâten her müslümanın yapması ‘gereken’ bir iş yapılmaktadır. Onun için, ‘ibâdetini gizli yapsa, herkesin göreceği şekilde yapmasa’ denilmesi doğru değildir. Öyle ‘kimsenin görmeyeceği şekilde gizli yapılması’ makbûl olan, ‘farz’ ibâdet değil, ‘nâfile’ denilen, ‘farzların dışında, onlara ek olarak, gönüllü olarak yapılan’ ibâdetlerdir.

Dîn istismârı, her şeyden önce, dîne saygısızlıktır, Kur’ân’ın ifâdesiyle, ‘Allah’ın âyetlerini ucuza satmaktır’; çok değerli bir şey karşılığında, değersizi, veya çok az değerliyi almaktır.

Bu konuda da, ölçü kesin, açık seçik olarak ortaya konulmalı ve her kim dîn istismârı gibi çok çirkin bir işi irtikâb ediyorsa, teşhîr edilmeli ve gereği yapılmalıdır; ama, ‘dîn istismârına karşı olmak’ maskesi altında samîmî kimselere baskı uygulanmasından titizlikle kaçınılmalıdır; yoksa, ‘başka zamân hiçbir dînî etkinlikte görülmeyenler, seçim zamânı dindâr görünebilir, mahzûru yoktur, ama, inancının gereğini seçim zamânı dışında yerine getirenler, seçim zamânında inançlarının gereğini yapamazlar’ komikliği devâm eder, gider.

Yazar
Mehmet MAKSUDOĞLU

Mehmet Maksudoğlu, Eskişehir’de Kırım kökenli bir âile içinde doğdu. İnkılâp İlkokulunu, Eskişehir  Lisesini ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi. İzmir İmam-Hatîp Lisesi’nde Meslek Dersleri Öğretmeni olara... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen