Fahreddin Paşa – Biz Seni Bırakmayız Ya Resulallah

Fatih ERBAŞ

Eğer bir gün yolunuz İstanbul’da Aşiyan Mezarlığına, yâni Rumeli Hisarı’nın hemen yanı başındaki kabristana düşerse ziyaret edeceğiniz kabirlerin başında, Osmanlı Devleti’nin son Medine Müdafii Fahreddin Paşa’nın ki gelmeli. Ben size bir şey söyleyeyim mi? Yolunuz düşmese bile bir gün yolunuzu muhakkak bu güzel kabristana düşürün. Nice kıymetli insan mûkimidir bu beldenin, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Münir Nurettin Selçuk, ve Ahmet Aydın Bolak gibi…

Kabristanlar sosyal hayatımızın önemli bir cephesidir. Bize bu dünyanın geçiciliğini anlatırlar. Merhum ve meşhur Osman Yüksel Serdengeçti’ye atfedilen bir hikâye vardır, mezarlıklara dair ve çok hoşuma gider, sizinle paylaşayım. Güya rahmetli Serdengeçti’nin bir kiralık evi vardır ve bir kiracı adayına evi gezdirmektedir. Ev hakkında malûmat verirken şöyle dediği rivayet olunur: “Ev çok merkezî bir yerde. Camdan hastane manzaralı, balkondan hapishane, kapıdan çıktığında da mezarlığa bakar. Zaten hayat da bu üçü arasından geçer.”

Fahreddin Paşa’nın kabrini ziyaret etmeden önce, onun hakkında bir şeyler okumanızı da tavsiye ederim. En çok da Feridun Kandemir’in yazdığı “Medine Müdafaası – Peygamberimizin Gölgesinde Son Türkler” isimli eseri… Okuyun da Devlet-i Aliyye’nin Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafa Sallalahu Aleyhi Vesselem’e, onun vatanına gösterdiği hürmetin ve edebin derecesine şahit olunuz.

Bu kitabı okumanıza bir nevi teşvik ve bir nevi de hazırlık olsun diye, Fahreddin Paşa’nın Medine’yi, Mescid-i Nebevi’yi ve en önemlisi Efendimiz’i terk etmesi sürecini anlatmak isterim.

30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi ile Osmanlı Devleti yenilgiyi kabul etmiştir. Bu çerçevede terk edilmesi gereken yerlerden birisi de Medine’dir. Teslimin nasıl olacağına dair bir Şartname hazırlanmış ve bu şartnamenin ikinci maddesi bilhassa Fahreddin Paşa’nın şartnamenin imzalanmasını takip eden 48 saat içinde Medine’yi terk etmesini öngörmektedir.  Ancak Medine Müdafii Fahreddin Paşa, Efendisi’ni, Resul-ü Ekrem’i terk etmek istememektedir.

Mütâreke haberi gelince emrindekileri ve ahaliyi toplar ve onlara seslenir:

“Ey İnsanlar!

Malûmunuz olsun ki, kahraman askerlerim, bütün İslâm’ın sırtını dayadığı yer, manevi gücünün desteği, Hilafetin gözbebeği olan Medine’yi son fişengine, son damla kanına, son nefesine dek muhafaza ve müdafaaya memurdur.

Buna Müslümanca, askerce azmetmiştir.

Bu asker Medine’nin enkâzı ve nihâyet Ravza-ı Mutahhara’nın yeşil türbesi altında kan ve ateşten dokunmuş bir kefenle gömülmedikçe Medine-i Münevvere kalesinin burçlarından ve nihayet Mescid-i Saadet minareleriyle yeşil kubbesinden al sancağı alınamayacaktır!

Allah-ü Teâlâ bizimle beraberdir.

Şefaatçimiz O’nun Resulü Peygamber efendimizdir.

Ey bütün tarihi eşsiz kahramanlıklar, şan ve şereflerle dolu Osmanlı ordusunun yiğit subayları!

Ey her cenkte cihanı tir tir titretmiş, asla kimseye boyun eğmeyerek daima namus ve din borcunu kanıyla ödemiş yiğit Mehmetçiklerim[1]!

Kardeşlerim! Evlatlarım!

Gelin hep beraber Allah’ın ve işte huzurunda huşû ve vecd içinde gözyaşları döktüğümüz Peygamberinin karşısında hep beraber aynı yemini tekrar edelim ve diyelim ki: Ya Rasûlallâh sallallâhü aleyhi ve sellem biz seni bırakmayız!”

Kendisine anlaşmanın şartları hatırlatılır. Payitaht’tan emir gelmeden şehri teslim etmeyeceğini ifade eder. Emir gelir, bu sefer de emri bir Türk subayının getirmesi gerektiğini ifade eder. Emri bir Türk subayı getirir, onu tutuklatır. Fahreddin Paşa bu sefer, Medine’yi terk etmek için Şeyhül İslam’ın fetvasının gerektiğini ifade eder. Fetva da gelir. Bu sefer de işgal altındaki devletin, hür olmayan Şeyhül İslam’ının yazdığı fetvayı geçerli kabul etmez. Direnmeye devam eder.

Anlaşmayı Osmanlı Devleti adına imzalayan Necip Bey, Fahreddin Paşa’yı ikna etmek için onu ziyarete gider, uzun bir ikna gayretinden sonra Paşa yola çıkmayı kabul eder.

Tam herkes, bu iş oldu diye düşünürken Paşa, adet gereği[2], şehri terk etmeden önce Peygamber Efendimiz’i ziyaret maksadıyla Mescid-i Nebevi’ye, o güzeller güzelinin, Rabbi’nin habibinin merkatına, Ravza-ı Mutahhara’ya gider.

Fahreddin Paşa, Efendisi’ni ziyaretini gerçekleştirdikten sonra dünyalık bütün makam, mevki ve hususiyetlerine bir yana bırakarak Peygamber Efendimiz’in yurdunda dünyanın dört bir yanından gelip de ayrılmayarak, ömrünün sonuna kadar Medine’de, Harem-i Şerif yakınında yerleşen Müslümanlar gibi “Mücâvir” olarak kalmaya karar verdi. Bir yere gitmeyeceğini, Hazreti Peygamberin şefaatine sığındığını söyler. Bu, onun bir Müslüman olarak hakkı idi ancak Medine’yi teslim anlaşmasında bizatihi Fahreddin Paşa’nın ismi zikredilerek, şehri terk etmesi isteniyordu. Paşa, bütün ısrarlara rağmen şehri terk etmeyi reddeder.

Fahreddin Paşa’yı canları kadar çok seven başta Albay Necip Bey olmak üzere Paşa’nın silah arkadaşları son bir defa iknâ için yanına giderler. Uzun bir süre Fahreddin Paşa’yı iknâ etmek için dil döken komutanlar, amaçlarına ulamayacaklarını anlayınca hep birlikte Paşa’ya doğru hamle yaparlar. Bu, öyle bir andır ki, hem Paşa, hem de onu derdest etmek isteyenler hüngür hüngür ağlamaktadırlar. Sonunda Fahreddin Paşa’yı etkisiz hale getirip İngiliz kuvvetlerine teslim ederler. İngilizler, bir müddet sonra Paşa’yı Malta’ya sürgüne göndermişlerdir.

Paşa, Malta sürgününden kurtulduktan sonra 1921 yılında Türk Devletinin Kabil Büyükelçisi olur. 1936 yılında emekli edilen Ömer Fahreddin Türkkan, 1948 yılında vefat eder. Mekanı cennet olsun.

****

Dr. Fatih ERBAŞ, Emekli Dz. Kurmay Albay, Uluslararası İlişkiler Doktoru.

Dipnotlar

[1] Türk askeri için Mehmetçik tâbirinin ilk burada kullanıldığı iddia edilmektedir.

[2] Edeben, Medine’ye varıldığında ve Medine’den ayrılırken ilk önce Efendimiz ziyaret edilmektedir.

Yazar
Fatih ERBAŞ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen