Referandumun gâlibi: MHP seçmeni

“Genel Başkan Devlet Bahçeli’nin, bir oldu bitti şeklinde, daha önce “büyük sakıncaları olduğunu” kamuoyu önünde açık-kesin bir biçimde ve defaatle savunduğu  “başkanlık sistemi”nin ─birden bire─ müdafii hâline gelmesi ve bu keskin dönüşümün sebepleri/gerekçeleri konusunda kamuoyuna ve seçmenlerine tatmin edici bir açıklamada bulunmaması, buna gerek duymaması, milliyetçi-ülkücü seçmende infiâl uyandırmıştır.”

*****

Mustafa DELİKURT

16 Nisan Referandumu sonuçlandı

1982 yılında seçmenlerin yaklaşık % 92′ sinin onayını alarak kabûl edilen mevcut Anayasamızın 58 maddesinde değişiklik yapan[1] 18 maddelik “Anayasa Değişiklik Paketi” için 16 Nisan-Pazar günü yapılan halkoylaması sonuçlandı.

Gayrıresmî sonuçlara göre, seçmenlerin yüzde 85’inin iştirak ettiği seçimlerde, seçmenlerin % 51,41′ ü “evet” derken, % 48,59′ da “hayır” oyu kullandı[2]. Bu sonuçlara göre, halkoyuna sunulmuş olan “Anayasa Değişiklikleri” kabûl edilmiş oldu.

Şu kadar ki, sözkonusu değişiklikler, muhtelif târihlerde yürürlüğe girecek[3].

Yapılacak değişiklikler, ─mâhiyeti itibâriyle─ anayasamızda daha önce yapılanlardan farklılık arzediyor; parlamenter sistemden vazgeçiliyor, başkanlık sistemine geçiliyor. Böylesine köklü bir değişimin ─nitelikli çoğunlukla değil de─ “kılpayı” bir farkla kabûl edilmiş olması, muhtemelen anayasa konusundaki tartışmaların bundan sonra da sürmesine sebep olacaktır.

*****

YSK’nın kararı tartışma yarattı

Halk oylamasının sonuçlanmasının hemen sonrasında, YSK’ dan yapılan bir açıklama, ne yazık ki, halkoylaması sonuçlarına gölge düşürdü. 298 sayılı Kânûn’un 77., 98. ve 101. maddelerinde “sandık kurulu/ilçe seçim kurulu tarafından mühürlenmemiş olan oy pusulalarının/zarfların geçersiz sayılacağı” açıkça belirtilmiş iken[4] ve, YSK’ nın konuya ilişkin 135/1 sayılı Genelgesi’nin 21. ve 43/c maddelerinde aynı doğrultuda hükûmlere yer verilmiş olmasına rağmen[5], anılan emredici mevzuat hükûmleri hilâfına, “mühürsüz oy pusulalarının da ─dışarıdan getirilerek kullanıldığı kanıtlanmadığı takdirde─ dikkate alınacağının” açıklanması[6], oy sayımı sırasında, “seçimin güvenilirliği” konusunda tartışmaların başlamasına yol açtı.

Şu an için, “mühürsüz oy”lar konusunda ileri sürülen iddiaları değerlendirmemizi mümkûn kılacak somut veriler elimizde bulunmuyor. Önümüzdeki günlerde, gelişmeleri hep birlikte tâkip edeceğiz. Ancak, ülkemizde, 1946 seçimleri bir yana bırakılacak olursa, seçim sonuçlarının güvenilirliğini zedeleyecek önemli bir tartışma bugüne kadar sözkonusu olmamıştı. YSK’ nın yukarıda bahsedilen açıklaması, ne yazık ki, tâlihsiz bir gelişme oldu.

*****

8,5 milyon seçmen oy kullanmadı

Gayrıresmî sonuçlara göre, halkoylamasına seçmenlerin % 85,32′ si iştirak etmiş[7]. Bu oran, önceki seçimlerle ve yurtdışındaki muadili referandumlardaki katılım oranlarıyla karşılaştırıldığında, yüksek bir oran[8]. Ancak, 500-600 bin seçmenin “seçim sonuçlarını” değiştirebileceği, üstelik de ülkenin yönetim sisteminde köklü değişikliklerin yapılmasına yol açacak bir anayasa değişikliğinin oylandığı bir seçimde, 15 puanlık seçmen kitlesinin (yaklaşık 8,5 milyon seçmen) halkoylamasına katılmaması[9], üzücü bir durum.

*****

Nefes nefese bir yarış

Halkoylaması süreci, seçim sonuçları ve anayasa değişikliğinin muhtemel sonuçları konusundaki tartışmaları bir yana bırakacak olursak, gayrıresmi sonuçlara göre, AKP, 1 Kasım 2015 seçimlerinde ulaştığı oy oranını (% 49,5), büyük ölçüde muhafaza etmiş görünüyor.

Başkanlık sistemine ─anayasa değişiklik teklifinde, denge-denetim mekanizmalarının yetersiz olduğu; Cumhurbaşkanlığı makamının aşırı yetkilerle donatıldığı; meclisin işlevsiz hâle getirildiği; demokratik sistemin ve hukûk devletinin belkemiği durumunda olan ‘güçler ayrılığı’ ilkesinin yerini “güçler birliği” ilkesinin aldığı, üniter yapının tasfiyesinin amaçlandığı vb. gerekçelerle─ karşı çıkan[10] CHP’nin 1 Kasım seçimlerinde % 25,5 oranında oy aldığı düşünülürse, 16 Nisan günü yapılan halkoylamasında sandıktan çıkan % 48,6 nispetindeki “hayır” oyları, CHP için önemli bir sıçrama olarak kabûl edilebilir.

HDP, bu seçimde “ikircikli” (“istemem, yan cebime koy” tarzında) bir tavır ortaya koyduğundan, “hayır” oyları içinde HDP’ seçmeninin payını tâyin etmek oldukça güç. Bu partinin 1 Kasım 2015 seçimlerinde oyların yarısından fazlasını aldığı Doğu/Güneydoğu Anadolu Bölgelerimizdeki bâzı illerimizde 16 Nisan halkoylamasında kullanılan “hayır” oyları, toplam oyların yaklaşık % 3′ ünü oluşturduğu ileri sürülebilir[11]. Diğer bölgelerimizdeki HDP seçmeninin tavrını istatistiksel olarak belirlemek ise, şu an kabil değildir.

AKP + MHP İttifakı Tutmadı

1 Kasım seçimleri kıstas alındığında, AKP + MHP ittifakının oylarında, MHP’ nin sözkonusu seçimde almış olduğu oy nispetine yakın bir miktarda azalma görülüyor[12]. AKP+MHP ittifakı 1 Kasım 2015 seçimlerinde toplam oyların % 61,4′ ünü almış iken, 16 Nisan halkoylamasında alınan “evet” oylarının oranı % 51,4′ tür. Yâni, “evet cephesi”nin oylarında yaklaşık 10 puanlık bir azalma sözkonusudur. MHP’nin 2015 seçimlerindeki oy yüzdesi 11,9 olduğuna göre, MHP seçmeninin yalnızca “1,9” ‘luk kısmının (11,9 – 10 = 1,9) referandumda “evet” oyu kullandığı sonucuna varılabilir. Bu oran, 1 Kasım seçimlerinde MHP’ye oy veren toplam seçmenin yaklaşık % 16’ sına tekabül etmektedir[13]. Tabii, eldeki veriler yetersiz olduğun, bu hesaplama, 2015 seçimlerinde AKP’ye oy vermiş olan seçmenlerin büyük bir bölümünün, referandumda “evet” oyu kullanmış olabilecekleri; bu partideki oy kaybının özellikle HDP’den gelen “evet” oyları ile telâfi edildiği; iki seçim arasında seçmen sayılarında meydana gelen yaklaşık 1,4 milyonluk artış ile, BBP oylarının referandum sonucu üzerinde etkili olmadığı varsayıldığı takdirde, geçerli olacaktır.

Sözkonusu karşılaştırma il bazında yapıldığında, önceki seçimlerde HDP’nin önemli ölçüde oy aldığı GDA Bölgemizdeki bâzı illerimiz hâriç tutulmak kaydıyla, seçim sonuçları, bahiskonusu tespitimizi önemli ölçüde doğrular niteliktedir. Bu durum, geleneksel olarak MHP’ oylarının yüksek olduğu, üstelik “büyükşehir” belediye başkanlıklarını 2014 mahâlli seçimlerinde MHP’nin aldığı Manisa, Adana ve Mersin ile, Balıkesir[14]  gibi orta ölçekli illerde, daha bâriz bir şekilde kendisini belli etmektedir[15].

Bâzı araştırma şirketlerinin yetkilileri, seçim gecesi yaptıkları yorumlarda, “MHP seçmeninin % 34 nispetinde “evet” oyu verdiğini; buna karşılık AKP seçmenin % 15′ lik kısmının “hayır” oyu kullandığını” ileri sürdüler. Seçim öncesinde yapılan anket sonuçları esas alınarak yapılan bu yorumları gerçekçi bulmuyoruz. Gerek halkoylamasında MHP seçmenlerinin tavrına ilişkin kişisel gözlemlerimiz, gerekse 1 Kasım 2015 ile 16 Nisan 2017 seçim sonuçlarını il bazında karşılaştırarak yaptığımız analizlere göre, kanâatimiz, MHP seçmeninin,  halkoylamasında % 80-85 nispetinde “hayır” oyu kullandığı; bu oranın İç Anadolu ve Karadeniz illerinde daha düşük, İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirler ile, Güney ve Batı Bölgelerindeki illerimizde daha yüksek olduğu, yönündedir.

MHP Seçmeni Bahçeli’yi “takmadı”

Şu hususu ─önemine binâén─ bir kez daha açıkça vurgulamakta yarar görüyoruz.

Halkoylaması sonuçları açıkça göstermektedir ki; milliyetçi-ülkücü seçmen, MHP yönetiminin “seçmenlerini kaale almayan”  tavrına boyun eğmemiştir.

Genel Başkan Devlet Bahçeli’nin, bir oldu bitti şeklinde, daha önce “büyük sakıncaları olduğunu” kamuoyu önünde açık-kesin bir biçimde ve defaatle savunduğu[16] “başkanlık sistemi”nin ─birden bire─ müdafii hâline gelmesi ve bu keskin dönüşümün sebepleri/gerekçeleri konusunda kamuoyuna ve seçmenlerine tatmin edici bir açıklamada bulunmaması, buna gerek duymaması, milliyetçi-ülkücü seçmende infiâl uyandırmıştır.

MHP yönetiminin (ki, Devlet Bahçeli’den ibâret olduğunu söylemekte beis görmüyoruz), bu ceberrut tavrı karşısında, MHP muhalefeti, sinmemiş, demokratik mücâdelesinden vazgeçmemiş; aksine, zaman zaman dozunu hayli artıran baskı/engelleme girişimlerine rağmen, mütevazı imkânlarla coşkulu ve etkili bir “karşı kampanya” yürütmüştür.

16 Nisan referandumunda, parti tabanının, Genel Merkezin muhalefetine ve engelleme çabalarına rağmen, parti örgütünün yardım ve desteği olmaksızın, etkili, coşkulu ve “düzenli/organize” bir seçim kampanyası gerçekleştirebilmesi; çok partili dönemde ─bildiğimiz kadarıyla─ başka örneği olmayan bir uygulamadır. 

Kişilikli, görüşlerini açıkça dile getirmekten çekinmeyen, yeri geldiğinde ─muktedir konumda bulunanları─ eleştiren, güçlüklerden yılmayan, düşüncelerini/hedeflerini gerçekleştirmek için ─bedel ödemeyi göze alarak─ demokratik yollardan eyleme geçen, çözümler/politikalar üreten, kendi içinden yeni lider adayları çıkaran nitelikli bir seçmen kitlesinin varlığı, hem MHP açısından, hem de Türk Demokrasisi bakımından büyük bir kazanımdır.

Çok partili dönemde Türk Demokrasisinin en büyük sorunlarından birisi olan ve, 1980 sonrasında muhtelif sâiklerin tesiriyle şiddetini daha da artıran “lider sultası” MHP seçmeninin 16 Nisan seçimlerinde ortaya koyduğu tavırla büyük bir darbe almıştır. Öyle zannediyoruz ki, bundan böyle, parti yönetimleri, seçmenlerine ve parti içi muhalefete karşı, daha dikkatli ve özenli davranmak durumunda kalacaklardır.

Görünen o ki, milliyetçi-ülkücü câmiâ, 16 Nisan halkoylaması sürecinde ortaya koyduğu “bilinçli”, “kararlı”, “olgun”, “kişilikli”, “sorumlu” ve “idealist” tavrı bundan sonra da “birliktelik ruhunu muhafaza ederek” sürdürebilme cehdini gösterebilirse ve, bu çabanın müesses ve süreklilik arzedecek şekilde devâmını mümkûn kılacak ilke ve kurumların (akademiler, araştırma enstitüleri, basın-yayın kuruluşları, içtimâî-iktisâdî hayatın her alanında faâliyet gösterecek gönüllü teşekkûller vs.) vücûda getirilmesi konusunda kaydadeğer adımlar ─fazla vakit kaybedilmeden─ atılabilirse, bu takdirde, MHP ─tüzel kişilik olarak─ târihin tozlu raflarındaki yerini alırken, ülkücüler “Türklüğün yeni ufuklara yelken açmasında” belirleyici/sürükleyici bir güç unsuru olma imkânını elde edeceklerdir.

MHP’yi nasıl bir gelecek bekliyor?

Başkanlık sistemine geçildiği takdirde, sistemin tabiatı gereği, iki partili sistemin cârî olacağı; dolayısıyla da MHP’ nin ─en azından mecliste temsil imkânı bulma konusunda─ zorlanacağı, uzun zamandır gündemde idi. 16 Nisan akşamı alınan sonuçların, MHP’ nin erime sürecinin fiîlen başladığını gösterdiği, söylenebilir.

MHP konusunda, bundan sonrası için, üç ihtimálden bahsedilebilir;

İlk ihtimâl, MHP’ li muhaliflerin, demokratik kanallardan mücâdeleye devâm etmeleridir. Yargı sürecine ─yargı bağımsızlığı ile örtüşmeyen müdâhaléler yapılmadığı takdirde─ demokratik yollardan MHP’de yönetim değişikliği olur ve MHP siyâsî varlığını devam ettirir. Bu ihtimâl gerçekleştiği takdirde, MHP’ nin bundan sonra Türk Siyâsî Hayâtında ne ölçüde etkin olabileceği konusu, parti yönetimi ile AKP ve CHP’ nin performansına bağlı olacaktır. AKP içinde ─ülke yönetiminin teslim edilebileceği konusunda seçmene güven veren istikrarlı bir yönetime kavuştuğu takdirde─ MHP’ye oy verebilecek % 10-15 nispetinde bir seçmen kesiminin mevcut olduğu, söylenebilir. Kezâ, CHP’de, yönetim içinde zaman zaman “kuruluş ilkeleri ile bağdaşmayan” eylemler/söylemler sergileyen kişilerin varlığı, bu partinin “milliyetçi, Atatürkçü” kesiminde rahatsızlık uyandırmaktadır. Dolayısıyla, MHP ─CHP’nin milliyetçi/Atatürkçü kesimine güven veren─ istikrarlı bir yönetime kavuştuğu takdirde, CHP’ den de oy alabilmesi imkân dâhiline girecek ve böylece, ─CHP ve AKP aleyhine─ büyüyerek, yeni dönemin ana aktörlerinden birisi durumuna gelebilme imkânına kavuşacaktır.

Ancak, yaklaşık bir yıldan buyana yaşanan gelişmeler, yukarıdaki senaryonun gerçekleşme ihtimâlini oldukça zayıflatmaktadır. Bahçeli’nin, MHP meclis dışında kalıncaya kadar ─koltuğunu terketmemekte” ısrar etmesi; dolayısıyla, muhaliflerin hukûkî/demokratik yollardan “yönetimi değiştirme” çabalarının sonuçsuz kalması, daha yüksek bir ihtimâl gibi görünmektedir.

İkinci ihtimâl, MHP’ li muhaliflerin yeni bir parti kurmasıdır. Ancak, ülkemizde, ─ikinci Dünyâ Savaşı sonrasındaki konjonktürde CHP’den ayrılanlarca kurulan DP hâricinde─ köklü partilerden ayrılanların kurdukları partilerin umûmiyetle başarılı olamadıkları gerçeği gözönünde bulundurulacak olursa, bu seçeneğin tercih edilmesi durumunda, MHP’li muhalifleri zorlu bir sürecin beklediği söylenebilir.

Üçüncü bir ihtimâl, gelecek dönemde, MHP ve CHP seçmeninin de tazyiki ile, bu iki partinin ─kurumsal olarak değilse bile─ seçmen tabanında birleşmesidir ki; 2007 seçimlerinden sonraki dönemde, pek çok seçimde, üstelik de MHP yönetiminin olumsuz tavrına rağmen, bu iki partinin seçmeni, tamâmen kendi inisiyatifleri ile, sandıkta koalisyon kurmuştur. 16 Nisan sonuçları, CHP seçmeni ile MHP seçmeninin büyük bir kesimi arasında ─MHP yönetiminin tamâmen aksi yöndeki tavrına rağmen─ “sandık koalisyonu” kurulduğunu bâriz bir biçimde bir kez daha ortaya koymaktadır. Başkanlık sistemine geçilmesi konusunda bütün partilerin tabanlarında geçişler yaşandığı tahmin edilmekle birlikte, “hayır” oyu verenler arasında MHP ve CHP seçmeninin çoğunluğu oluşturduğunu söyleyebilmek mümkûndür. AKP yönetiminin, ─Cumhuriyetin kuruluş ilkeleri konusunda─ sözüedilen partilerin seçmenlerinde kaygı uyandıran söylem ve icraatları, 1980 öncesinde tamâmen birbirine zır kutuplarda olan MHP ve CHP seçmeni arasında giderek bir “kader ortaklığı” oluşmasını sağlamaya başlamıştır. CHP Genel Başkanı Kemâl Kılıçdaroğlu’ nun ılımlı, akılcı, gerçekçi, uyumlu kişiliği, özellikle MHP tabanında olumlu bir yaklaşımın giderek belirginleşmesinde etkili olmaktadır.

Kabûl etmek gerekir ki, CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu, referandum sürecinde, “hayır” oylarını artırabilmek için, beklentilerin üzerinde bir çaba göstermiştir. “İdeolojik saplantılarından kurtulamayan” bâzı CHP’li yöneticilerin/vekillerin, zaman zaman milliyetçi-muhafazakâr seçmende tedirginlik uyandıran eylem ve söylemlerde bulunmaya devam etmelerine rağmen, CHP, Kılıçdaroğlu’nun mütevazı ve samimi gayretleri sonucunda, % 25-30 seviyesinde olduğu kabûl edilen “kemikleşmiş” seçmen kitlesi dışındaki seçmenlerin bir kısmı ile iletişim kurabilme imkânını elde etmiştir. 1 Kasım 2015 seçim sonuçları kıstas alındığında, “CHP + muhalif MHP” oylarının toplamı ancak % 35-36 seviyesinde kalmaktadır. 16 Nisan referandumunda “hayır” oyları toplamı % 48,5 olduğuna göre, demek ki, AKP ve HDP seçmenlerinden yaklaşık % 12-13 nispetinde oy kayması sağlanabilmiştir.

Kanâatimiz odur ki, Sayın Kılıçdaroğlu, referandum sürecinde belirginleşen ve milliyetçi-muhafazakâr seçmenin tasvibini kazanan ılımlı/olumlu tavrını bundan sonra da sürdürmeyi başarabilirse ve, bu tavrın parti politikası hâline gelmesini sağlayabilirse, gelecek dönemde, bunun semerelerini alması kabildir. Bu politikanın devamı mâhiyetinde, AKP’ye alternatif olarak, iktidara gelmek ve ülkenin sorunlarını omuzlamak amacıyla, ülke/dünyâ meselelerine sığ/ideolojik/mezhepçi/etnikçi zâviyeden bakmayan, toplumu bütünüyle kucaklamaya hazır, milletinin millî-mânevî değerleriyle barışık, ülkenin iç-dış sorunları konusunda gerçekçi/uygulanabilir çözümler üretme kabiliyetine sâhip kadrolar oluşturma yolunu seçerse, CHP bu süreçten kazançlı çıkacaktır.

Sayın Kılıçdaroğlu, 16 Nisan referandum sürecinde emâreleri hissedilen ve yukarıda ana hatları ile değindiğimiz politika değişikliği çerçevesinde, Devlet Bahçeli yönetimine muhalif MHP seçmenlerini partisine kanalize etmeye çalışacak gibi görünmektedir. Bunu başarabildiği takdirde, 16 Nisan günü oylanan ve “denge-denetim mekanizmalarından mahrum olması; üniter yapının zarar görmesi ihtimâli; meclisin işlevsiz kalacak olması” gibi sebeplerle, seçmenlerin en az yarısında haklı kaygılara yol açan “yeni süreç”in, gelecekte, Türk Siyâsetinde bir toparlanmaya vesile olmasını sağlayabilir.

Kaldı ki, yeni sistem (Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi), siyâsî partileri “seçmen tabanını genişletecek politikalar” üretmeye mecbur bırakmaktadır.

16 Nisan referandumunda oy kullanan seçmenler üzerine yapılan ─şimdilik çok ayrıntılı olmayan─ araştırmalarda, “şehirli, eğitimli, genç” seçmenlerde “hayır” eğiliminin daha güçlü olduğu, müşahede edilmiştir. Nitekim, büyük şehirlerde, Batı ve Güney Bölgelerimizdeki illerde “hayır” oyları daha yüksek olmuştur. Bu durum, MHP ve CHP seçmenlerinde, “sosyolojik” faktörlere bağlı olarak da, bir yakınlaşmayı mümkûn kılmaktadır.

MHP seçmeninin ezici çoğunluğu (tahminimizce % 80’den fazlası), MHP yönetiminin 1 Kasım 2015 seçimlerinden sonra uygulamaya başladığı ve 16 Nisan referandumu ile de iyice belirginleşen ─”parti içi muhalefete göz açtırmamak, ülke yönetimiyle ilgili konularda iktidara yakın politikalar tâkip etmek” şeklinde açıklanabilecek─ tutumunu tasvip etmediğini 16 Nisan Referandumunda kesin olarak ortaya koymuş olup, yakın gelecekte, mevcut MHP yönetiminin tavrını onaylayan ve onaylamayan MHP seçmenleri arasındaki ayrışmanın giderek derinleşmesi de, ihtimâl dâhilindedir. Bu durum, CHP yönetiminin bundan sonra uygulayacağı politikalara bağlı olarak, “genç, eğitimli, şehirli” MHP seçmeninin CHP’ ye doğru hareketlenmesini kolaylaştıracaktır. Milliyetçiliğin “şehirli” bir ideoloji olması da, CHP yönetiminin süreci yönetme becerisini göstermesi durumunda, bu “oy akışını” destekleyici mâhiyette, “önemli” bir etkendir.

Hâl böyle olmakla birlikte, bahsedilen “sandıkta birleşme” göründüğü kadar kolay değildir. Bu süreç, özünde pek çok engeli de barındırmaktadır. Şöyle ki;

CHP’nin “seçkinci-Batıcı-ulusalcı-sekûler” tavrını gözden geçirmesi ve milliyetçi-muhafazakâr seçmeni kendisine ılımlı bakmaya yöneltecek yeni bir dünyâ görüşünü geliştirmesi ve içselleştirmesi için, uzun bir zaman gerekecektir.

CHP içindeki etnikçi/mezhepçi yapılanma, bu sürece engel olmaya çalışacaktır.

Kezâ, siyâsi bir örgütlenmenin uzun bir süre tesis edilememesi durumunda, MHP’nin seçmen tabanında bir savrulmanın oluşması kaçınılmazdır. İktidar partisi, bu durumdan yararlanma konusunda, pek çok sebepten ötürü, CHP’ ye göre daha şanslı konumdadır.

Sonuç yerine;

16 Nisan referandumu ile, Türk Siyâsetinde taşlar yerinden oynamıştır. Dengeler yeniden kuruluncaya değin, bir depremin artçı sarsıntıları gibi, yakın gelecekte çalkantılı bir süreç yaşanması muhtemeldir. Dış politikada ve ekonomideki gelişmeler, bu çalkantıların kapsam ve boyutlarının belirlenmesinde en önemli âmiller olacaktır.

MHP’li muhaliflerin yeni parti kurması durumunda, hem muhalefet cenahında, hem de iktidar-muhalefet ilişkilerinde kaydadeğer bir hareketlenme meydana gelmesi beklenebilir.

Yakın gelecekte, “milletvekilliği” seçimlerinde “mevcut” partilerin ve “yeni kurulacak parti(ler)in” kıyasıya rekabet içinde olması; başkanlık seçimlerinde ise, sözkonusu partiler arasında ittifaklar kurulması, en kuvvetli ihtimâl olarak görünmektedir.

Bundan sonra, başkanlık (Cumhurbaşkanlığı) seçimlerinde, ─MHP’den ziyâde─ HDP’nin “kilit parti” konumunda olması da, kanâatimizce daha yüksek bir ihtimaldir. Bu husus, bilhassa üniter yapıdan tâviz verilmesi konusunda, iktidar üzerinde giderek daha büyük bir baskı oluşturacaktır.

Dipnotlar


[1] Anayasamızın 16 Nisan 2017 târihindeki halkoylaması sonucunda değiştirilen maddeleri;  

8,  15,  17, 19, 21, 73, 75, 77, 82, 87, 88, 89, 91, 93, 96, 98, 99, 100, 101, 102, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 127, 131, 134, 137, 148, 150, 151, 152, 153, 155,161, 162, 163, 164, 166, 167

(http://anayasadegisikligi.barobirlik.org.tr/pdf/anayasadegisikligikanunteklifi.pdf; Erişim: 10.03.2017)

[2] Evet oyları: 25.157.025, Hayır oyları:  23.777.091 (http://secim.hurriyet.com.tr/referandum-sonuclari-2017; 17.04.2017)

[3] MADDE 18- Bu Kanun ile Anayasanın; a) 8, 15, 17, 19, 73, 82, 87, 88, 89, 91, 93, 96, 98, 99, 100, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113 üncü maddelerinde yapılan değişiklikler ile 114 üncü maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarının ilgaları yönünden, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124 ve 125 inci maddelerinde yapılan değişiklikler ile 127’nci maddenin son fıkrasına dair değişiklik; 131, 134, 137 nci maddelerinde yapılan değişiklikler ile 148 inci maddenin birinci fıkrasındaki değişiklik ile altıncı fıkrasındaki “Bakanlar Kurulu üyelerini” ibaresine dair değişiklik, 150, 151, 152, 153, 155 inci maddenin ikinci fıkrası,161, 162, 163, 164, 166 ncı ve 167 nci maddelerinde yapılan değişiklikler ile Geçici 21 inci maddenin (F) ve (G) fıkraları, birlikte yapılan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanının göreve başladığı tarihte, b) 75, 77, 101 ve 102 nci maddelerinde yapılan değişiklikler, birlikte yapılacak ilk Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin takvimin başladığı tarihte,

c) Değiştirilen diğer hükümleri ile 101 inci maddesinin son fıkrasında yer alan “Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir” ibaresinin ilgası bakımından yayımı tarihinde, yürürlüğe girer ve halkoyuna sunulması halinde tümüyle oylanır.

[4] Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında 298 sayılı Kânûn’un, 77. md.nin dördüncü fıkrası;

“Sandık kurulu, and içme, sandığı yerleştirme, kapalı oy verme yerini düzenleme işlerini bitirdikten sonra, hazır bulunanlar önünde, birleşik oy pusulalarını sayar, her birinin üzerine, sandık kurulu mührünü basar, böylece üzerinde sandık kurulunun mühürü bulunan birleşik oy pusulalarının sayısını tesbit eder. …………..”.

298 sayılı Kânûn, 98. md.nin dördüncü fıkrası; “Sandık kurulunca verilen biçim ve renkte olmayan, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü bulunmayan, tamamı yırtılmış olan, üzerinde ilçe seçim kurulu ve sandık kurulu mührü dışında herhangi bir mühür, imza, yazı, parmak izi veya herhangi bir işaret bulunan zarflar geçersiz sayılır……”

298 sayılı Kânûn’un 101. md.nin 3. bendi: “Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan, ……………………….. birleşik oy pusulaları geçerli değildir.

[5] YSK, 14.02.2017 târihli ve 135/1 sayılı Genelgesi;

21. Md.; “…………….. Sandık kurulu; and içme, sandığı yerleştirme, kapalı oy verme yerini düzenleme işini bitirdikten sonra hazır bulunanlar önünde ilçe seçim kurulu başkanlığından teslim aldığı ve üzeri Yüksek Seçim Kurulunca numaralanıp mühürlenerek paketlenmiş birleşik oy pusulası paketini açıp, tümünü sayar; birleşik oy pusulalarının her birinin arkasını sandık kurulu mührü ile mühürler.

Sandık kurulu ilçe seçim kurulundan teslim alınan ve Yüksek Seçim Kurulu amblemi ve ilçe seçim kurulu başkanlığı mührünü taşıyan sarı renkte bastırılmış olan oy zarflarını sayar, her zarfın üzerine sandık kurulu mührünü basar.”

43/c Md.; “Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan” …….. birleşik oy pusulaları geçerli değildir.

[6] YSK’nın internet sitesinde, 16.04.2017 günü, saat 18.30 da yayımlanan duyuru şu şekildedir; “Bazı sandık kurullarının seçmene oy pusulası ve zarflarını sandık kurulu mührüyle mühürlemeden verdikleri yolundaki yoğun şikayetler üzerine bugün toplanan Yüksek Seçim Kurulu sandık kurulu mührü taşımayan oy pusulası ve zarfların dışarıdan getirilerek kullanıldığı kanıtlanmadıkça geçerli sayılmasına karar vermiştir. Sayım döküm işleminin buna göre yapılması gerekmektedir. Kamuoyuna, il ve ilçe seçim kurullarımıza, sandık kurullarına ve siyasi partilere duyurulur.”

[7] http://secim.hurriyet.com.tr/referandum-sonuclari-2017 (Erişim: 17.04.2017)

[8] Ülkemizde son on yılda yapılan halk oylamalarına ilişkin katılım oranları şu şekildedir: 21.10.2007 (% 67,5), 12.09.2010 (% 73,7).

Yapılan bir araştırmaya göre, 1979-2009 yılları arasında, Avrupa’da AP için yapılan 11 seçimde, ortalama katılım yüzdesi % 43-61 arasında değişmektedir (Kaynak: Mustafa BAĞCI, “Avrupa Parlamentosu Seçimlerine Düşük Katılımın Nedenleri” Yayımlanmamış YLT, Bahçeşehir Ünv., İstanbul, 2010).

[9] Toplam seçmen sayısı: 58.366.647, Kullanılan oy sayısı: 49.799.163

[10] CHP, 30 soruda anayasa değişikliğini anlattı: Meclisi mezara, demokrasiyi tarihe gömeriz; https://tr.sputniknews.com/turkiye/201701041026623365-chp-anayasa-degisikligi-meclis/ (Erişim: 15.02.2017)

[11] Ağrı (115 bin), Batman (168 bin), Bingöl (36 bin), Bitlis (60 bin), Diyarbakır (525 bin), Hakkâri (85 bin), Mardin (215 bin), Siirt (74 bin), Şırnak (148 bin), Van (260 bin). Toplam seçmen sayısı: 58.366.647 (Kaynak: http://secim.hurriyet.com.tr/referandum-sonuclari-2017; Erişim: 17.04.2017)

[12] 1 Kasım 2015; % 49,5 (AKP) + % 11,90 (MHP); Toplam= % 61,4

            16 Nisan 2017; Evet: % 51,41; 61,4 – 51,4 = % 10 

[13] 11,9 – 10 = 1,9 ; 1,9 / 11,9 = 0,16

[14] Balıkesir’de, 2014 seçimlerinde büyükşehir belediye başkanlığı MHP’den AKP’ye geçti.

[15] Evet cephesinin (AKP+MHP+BBP) 16 Nisan 2017 seçimlerinde aldıkları oylarda ─1 Kasım 2015 seçimlerine göre─ meydana gelen oy kaybının, MHP’nin 1 Kasım 2015 seçimlerinde bâzı illerde almış olduğu oyların % 75’inden daha fazla olduğu; İstanbul ve Ankara gibi büyük şehirlerimiz ile, Güney Güney ve Batı Bölgelerinde bu oranın daha da yükseldiği görülüyor. Nitekim, sözkonusu oran, bâzı illerde şu şekildedir: Adana (% 76,5), Mersin  (% 78,5), Manisa (% 94), Balıkesir (% 100).

[16] MHP’nin 2016 senesinde yayımlamış olduğu “MHP – Neden Hayır” başlıklı kitapçık, yakın zaman öncesine kadar MHP’nin internet sitesinde yayımda idi.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen