Günümüz Batı Toplumlarında Sosyal Değişme – Çalışma – Ahlâk İlişkileri

kirmizilar.com

Tufan ÇOTOK[i]

1. Giriş

Çalışma, insanı insan yapan niteliklerden birisidir ve tarihi, insanın ortaya çıkışı ile paraleldir. Ancak kavram çok geniş bir bağlamı ihtiva eder, sınırlarını çizmek, yani hangi insani eylemin çalışma kavramının kapsamı içerisine girip hangilerinin girmediğini ortaya koymak güçtür. Dolayısıyla ilgili konuda bütün­cül bir çalışma, “çalışma üzerine çalışma” da güçtür.

Yeni bir bin yıla girerken değişme artık, bireyleri aşıp oluşturdukları ku­rum ve kuruluşlar için belirleyici bir konuma geldi. Günümüz toplundan içeri­sinde insan varolabilmek için çalışmak zorundadır ve hemen hemen bütün ey­lemleri bu ihtiyaç doğrultusunda şekillenmektedir. Ancak bu duruma gelinmesi belirli bir süreç içerisinde gerçekleşmiş ve çalışma bir sosyal değişime uğramış­tır. Bununla birlikte sosyal değişme – çalışma ilişkisi, her yönüyle olumlu bir kavram çifti olmayıp içerisinde bir takım olumsuzlukları da barındırabilmektedir. Buna göre konumuz açısından “günümüz toplumlarında meslek – etik ilişkisinde ahlâki öğelerin kaybolduğunu, çalışma hayatının bireyselliği yok ederek insanları belirli tipler altında toplamak suretiyle özgürlüklerini elinden aldığı” görüşü temel tezimizdir. Tabii bu tezi temellendirmek, çalışma kavrammın ve çalışma hayatının geçirdiği değişimi ortaya koyabilmekle mümkündür. Biz bu çalışmada, genel olarak çalışma tarihine çağlar itibariyle kısaca değinecek, özelde ise günümüz toplumlarının iş hayatı ve ahlâk ilişkisini ele alacağız. Amacımız günümüz toplumlarında çalışma hayatında alternatif bir iş – ahlâk paradigmasının mümkün olup olmadığını sorgulamaktır. Yani “bireyin kendini gerçekleştirmesine izin verecek, olanak sağlayacak iş ortamının sağlanması olası mıdır ve bu olasılık hangi şartların yerine gelmesi ile sağlanabilir?” sorusuna cevap aramaktır.

2.  Sosyal Değişme, Çalışma ve Ahlâk Kavramları

Sosyal bilimler için söz konusu olduğunda değişme kaçınılmaz bir süreç­tir. Sosyal yapı içerisinde yer alan, sosyal yapıyı oluşturan her öğe, belirli bir zaman dilimi içerisinde değişime uğrar. Burada önemli olan sosyal bilimcilerin değişime yüklediği anlamdır. Yani var olan değişim olgusu bazen olumlu, bazen de olumsuz olarak algılanır ve yorumlanır. Bunu belirleyense “değişim sonucunda değişildiği takdirde olunmak istenen durum”dur.

İnsanlık tarihine yaşıt olduğundan çalışma kavramı üzerinde uzlaşılabilecek kesin bir tanım sunmak güçtür. Çeşitli tanımlardan yola çıkarsak çalışma “bir insanın kendisi ya da başkalarının tüketimi için mal ve hizmet üretmeye yönelik fiziksel, zihinsel ve duygusal emek harcamasını karşılayan terim”dir[1]. Tanımda görüldüğü gibi çalışma, bedenin sadece fiziksel kuvveti ile sınırlı olmayan, vücudun çeşitli öğeleri ile gerçekleştirilebilen kompleks bir faaliyet olarak karşımıza çıkar. Tanımdan çalışmanın temel öğelerini de türetmek mümkündür: Çalışma sonucunda meydana gelen ürün tüketilmeye uygun olmalı ve bir emek gerekmelidir. Bir başka tanıma göre ise çalışma “tüketim, mal ve hizmetlerin belirli şartlarda, belirli bir ödül karşılığında ve belirli bir istekle üretilmesi faaliyetidir.”[2]

Sosyal değişme – çalışma ilişkisi açısından cevaplanması gereken önce­likli soru çalışma ilişkilerinde meydana gelen değişimin doğal mı, yoksa bir takım hedefler çerçevesinde mi meydana geldiğidir. Belirleyiciliği tek bir tarafa vermek günümüz sosyal bilimler perspektifine ters düşer; şu halde karşılıklı bir etkileşimin varlığı söz konusudur. Yani insanoğlu çalışma faaliyetlerinin sonu­cunda kendisine daha iyi yaşam koşulları sağlayabilmek için dış dünyayı de­ğiştirmiş, buna bağlı olarak da kendi yaşam koşullarında ve dolayısıyla çalışma ilişkilerinde değişiklikler meydana getirmiştir.

Toplumsal bir içeriği olan ahlâk kavramı, sosyal ilişkileri (dolayısıyla ça­lışma ilişkilerini) düzenleyen bir öğedir. Ahlâkın üç temel problem çerçeve­sinde şekillendiği görülür: 1. En yüksek iyi problemi, 2. Doğru eylem problemi, 3.   İrade özgürlüğü problemi.[3] Bu problemleri çalışma hayatına uygularsak şöyle sorular karşımıza çıkar: En verimli çalışma şekli nedir? Çalışmada yö­neten – yönetilen (çalışan – işçi) ilişkileri nasıl olmalıdır? Çalışma faaliyetinde bulunan bireyin iş ortamında sorumluluğu , belirleyiciliği ne olmalıdır?

3. İlkçağdan Günümüze Çalışma İlişkileri

Burada temel bir kavram olarak “çalışma ilişkileri”nin ne olduğu ortaya konulmak zorundadır. En genel anlamı ile “işgücü içerisindeki farklı statüler arasında kurulan ilişkiler”[4] kavramın bağlamını oluşturur. Böylelikle çalışma ilişkileri bir bütün olarak iş ortamında gerçekleşmesi zorunlu etkileşimlerden en üst seviyede işin etkilediği ve etkilendiği gruplar arasında ortaya çıkan ilişkil­erdir. Günümüz toplumlarında bu ilişkilerin şekillenme tarzını anlayabilmek için kısaca tarihine değinmek gerekir. Ancak unutulmaması gereken bir husus, çalışma tarihinin toplumların tarihinden bağımsız bir gerçeklik alanı oluştur- mayıp her iki olgunun beraber geliştiği ve karşılıklı etkileşimle günümüze kadar geldiğidir.

Bir takım ayrıntıları göz ardı etmeden kısa bir çalışmada çalışma tarihini ortaya koyabilmek mümkün olmamakla birlikte amacımız temel parametreleri ile çalışma ilişkilerinin geçirmiş olduğu değişimi gösterebilmektir.

Genel olarak İlkçağ toplumlarında özellikle beden ile yapılan işler, çalış­ma eylemi tasvip edilmeyen bir durumdu. Öyle ki çalışma, bireyin faydalı işler­le uğraşabilmesinin önünde duran bir engeldi. Bu bağlamda çalışma faaliyetini yerine getirmek kölelerin görevi idi ve kölelik yasal bir kurum olarak kabul ediliyordu. Bu durum en iyi ifadesini Aristo’da bulur. Ona göre “bazı insanlar yetkin bir akıldan, bağımsız düşünme yeteneğinden yoksun olarak doğan ancak buyrulanı yapabilecek nitelikte kimselerdir.”[5] Kölelerin çalışması özgür vatan­daşların felsefe, politika ve askerlikle uğraşabilmeleri için gerekli zamanı sağ­layacaktı. “Özgür insan, zamanını devlet işlerini tartışmak ve savunmasını kol­lamakla geçirmek zorunda idi. O dönemde meslekler, çalışanların askerlik ve yurttaşlık görevlerini yapamayacakları kadar kaba ve ilkel idi.”[6]

Ortaçağ’ın karakteristik sistemi olan feodalizmde köleler şekil olarak “seriler” ile yer değiştirir, ancak içerik tamamı ile aynıdır. Nitekim “serf’ keli­mesi Latince “köle” anlamına gelen “servus”tan türemiştir[7] ve serf, ait olduğu malikane beyinin toprağını ekmek, ailesini bir arada bulundurma hakkına sahiptir. Köle her yerde ve her zaman alınıp satılabilecek bir maldı; ama serf topraktan ayrı olarak satılamazdı[8]. Bu bağlamda Batı için çalışma ilişkileri tari­hi ile kölelik tarihi birbirine paraleldir. “Yunan ve Roma köleler üzerine kurul­muş medeniyetlerdi. 19. yüzyıla kadar fiilen, daha sonra da teknolojik biçimiyle sürdü kölelik.”[9] Köleliğin teknolojik biçime dönüşmesi ise sanayi devrimi ile paraleldir.

Sanayi Devrimi batı toplumlarının genel olarak yapısında radikal bir değişim olduğu gibi çalışma ilişkileri açısından da büyük değişiklikler yarat­mıştır. Genel olarak sosyoloji kuramlarında sanayi öncesi ve sanayi sonrası toplumlarının özellikleri yapısal olarak birbirlerinden ayrılır. Bu tasnif çalışma ilişkileri söz konusu olduğunda da geçerlidir. Örneğin Caplow’a göre ilk olarak çok gayret isteyen işler sanayileşme sürecinde yavaş yavaş ortadan kalkmıştır. İkinci olarak mekanın, enerjinin kullanımının, sarf edilen gayretin azalmasına yol açmıştır[10].

Modern toplumlarda iş, o güne kadar görülmemiş bazı özellikler ihtiva eder. Bunları şöyle sıralamak mümkündür:

1. Rollerin ifası, iki taraf arasındaki şekli sözleşmeye dayamr. İfa edilen işin mahiyetine göre ödemede bulunulur… Bunu günümüz işçi sendikalarında görebiliriz.

2. Modern işler ihtisaslaşmış teşkilatlarda icra edilir. Vaktiyle evde yapı­lan zenaatler bugün fabrika veya atölyelerde, başka imal teknikleri içinde yürütülmektedir…

3.  Teçhizat ve malzeme ihtiyacı, tıpta hastane klinik ihtiyacını doğurur.

4.  Yüksek gelir, büyük mesuliyet ve itibar temin eder, kariyer örneği mesleklere rağbet büyük olur ve bu konuda rekabet büyüktür.

5.  İşler çok ihtisaslaşmıştır.

6.  İşler verilmiş olmaktan çok kazanılmış rollerdir.”[11]

Bu sürecin mantıksal sonucu kollektif çalışma hayatında bireysel kimlik­lerin yok edilmesidir. “…Usta ile işi arasındaki çalışma etiğinin varsaydığı sevginin bitişini haber veren şey, fabrika düzeninin gelişiydi.”[12] Sombart’ın yorumladığı gibi, “yeni fabrika düzeninin kısmi-insanlara ihtiyacı vardı:

Karmaşık bir mekanizma içindeki ruhsuz küçük çarklar… Çalışma etiği, esas itibariyle, özgürlüğün teslim alınmasıydı.”[13] Sanayileşme böylelikle çalışma ilişkilerinde bir takım değişiklikler yaratmış, ama çalışma eyleminde bulunan bireyin özgürlüğünü ve çalışma ahlâkına uygun bir yapılanmanın tahsis edilebilmesinde yeterli olmamıştır.

Sosyal değişme – çalışma ilişkisi ve günümüz batı toplumlarının değişim yönü şöyle özetlenebilir:

üreticiler toplumu  ─> tüketiciler toplumu

kitlesel emek gücü ─> endüstri olgusu

çalışma etiği         ─ > tüketim estetiği

4.   Çalışma ve Ahlâk İlişkileri

İki insanın bir araya geldiği ortamda sosyal ilişki, her sosyal ilişki çer­çevesinde bir ahlâki yapılanma; her insani birlikteliğin hayatı devam ettirme noktasında işbölümü ve çalışma içermesi kaçınılmaz bir gerçektir. Dolayısıyla çalışma ve ahlâk kavramlarının kesiştiği yer çalışma etiğidir. Çalışma etiği “üretken emeğe ya da çalışmaya, çalışanlar ya da bu emeği harcayanlar tarafın­dan kendi başına bir olgu olarak değer verilmesini; toplumsal baskıların, teşvik primlerinin ya da işverenlerin işgüçlerinden azami çıktıyı elde etmek amacıyla geliştirdikleri başka araçların sağlayabileceğinden daha fazla çaba harcanma­sının özendirilmesini anlatan bir terim”[14].

Tüm insan eylemlerinde olduğu gibi çalışma da bir takım ahlâki öğeler içermek durumundadır. Burada ilk planda cevaplanması gereken ilk soru, genel ahlâk ile çalışma ahlâkı arasında yapısal bir farklılığın olup olmadığıdır. 19. yüzyıl sosyologlarından Durkheim’e göre böyle bir ayırım mümkündür. O, ahlâkı çift kutuplu olarak ele alır: “birincisi, her birimizin kendi benliğimizle münasebetlerimizle ilgili olanlar, yani fert ahlâkını teşkil eden kurallar; İkincisi, herhangi özel bir toplulukla ilgili olmaksızın, başka insanlarla ilgili münasebet­lerimizle ilgili olanlar.”[15] Aktan da vurguyu toplam ahlâkı üzerine yapar ve “toplam ahlâk” kavramını ortaya koyar. Ona göre toplam ahlâk “toplumu oluş­turan tüm birey ve kurumların bütünsel olarak ahlâki ilke ve standartlara uygun hareket etmesidir.”[16] O, bu bütünlüğü şematik olarak gösterir:[17]

TOPLUM AHLÂKI
Sosyal

Ahlâk

Birey Ahlâkı

Aile Ahlâkı

Toplum Ahlâkı

Davranış

Ahlâkı

Toplumsal

Ahlâk

Siyasal

Ahlâk

Liderlik Ahlâkı

Yönetim Ahlâkı

Mali

Sorumluluk

Ahlâkı

Kamu

Çalışanları

Ahlâkı

Devlet

Ahlâkı

Ekonomik Ahlâk

İş Ahlâkı

-Ticaret Ahlâkı

-Vergi Ahlâkı

Akademik Ahlâk

Eğitim Ahlâkı

Bilimsel Araştırma Ahlâkı

Medya Ahlâkı

-Gazetecilik Ahlâkı

-Basın Yayın Ahlâkı

-Radyo-TV Yayın Ahlâkı

Tıp Ahlâkı

Meslek Ahlâkı

Ekolojik

Ahlâk

Biyosferin

korunması

Doğal kaynakların

sürdürülebilir

kullanımı

Atıkların Azaltılması ve Tasfiyesi

Biyolojik

Çeşitliliğin

Korunması

Çevre

Ahlâkı

Sorumluluk

Ahlâkı

Doğanın ve

Çevrenin

Korunması

Yardımseverlik Ahlâkı

Yurttaşlık

Ahlâkı

Toplumsal

Sorunlara

Duyarlılık

Ödev

Ahlâkı

       

Yukarıdaki şemanın ahlâk türlerini bir araya getirmek bakımından ba­şarılı, fakat bir o kadar da eklektik olduğunu söylemek mümkündür. Günlük hayatımızda tıp ahlâkı, bilim ahlâkı, spor ahlâkı gibi çeşitli alt dallardan sıkça söz ederiz. Ancak parçalanan ahlâk alanları hakkında böyle tablolardaki gibi somut ayırımlar koymak reel hayatta çok zordur. Böyle bir ayırım tamamen suni ve keyfi bir ayrımdır. Bizce farklı ahlâk türlerinden söz edilebilmesini sağlayan yegane temel, insan ilişkilerinin farklı düzlemlerde meydana gelmesidir. Söz konusu ayırım genel ve özel ahlâk arasında bir uyumsuzluk yaratabilir. Bunu aşabilmemizi sağlayacak kavram ise etik bilinçtir. Etik bilinç kendiliğinden var olan bir olgu olmayıp, bireysel vicdan ile kamu ahlâkı karşılaştığında ortaya çıkacak bir olgudur. Tıp ahlâkında günümüzde yoğun olarak tartışılan “ötenazi” etik bilince iyi bir örnek teşkil eder. Buna göre “… yaşamaya değmez olarak değerlendirilen hayatın ortadan kaldırılması, doktorların yaşatma yükümlülü­ğüyle bağdaşır mı?”[18] Doktomn eylemi, etik bilincin bir sonucu olacaktır.

5.  Sonuç

Modern toplumun çalışma ahlâkı, temel olarak çok üretim ve buna bağlı olarak azami tüketimi ön plana çıkartmıştır. Bunun nasıl yapıldığı önemli değildir. Nitekim bu durum özel olarak mesleki alanlarda kendisini gösterir. Medya mensubu için raiting, akademisyen için kitap satış trendi… önemlidir.

Modern toplumlarda mesleki anlamda kesin çizgilerle ayrılmış ve sınırları çizili bir uzmanlaşma mevcuttur. Yani işi yapan, o işin erbabıdır ve günümüz toplumlarında bu durum meşruiyetini eğitim ile kazamr. Uzmanlaşmanın man­tıksal sonucu karşımıza işbölümü olarak çıkar. “Mesleksel ahlâkın temelini genelin çıkarını koruma ülküsü oluşturur. Yardım talebinde bulunan halktan bir kimse, sorununu kendi başına çözemeyeceğinin bilinci içerisinde, profesyoneli görmeye gelmektedir.”[19]

Günümüz toplumları söz konusu olduğunda Gorz çalışmanın temel karak­teristiği olarak “başkaları tarafından istenen, tanımlanan, yararlı görülen ve bu sıfatlarla onlar tarafından ücretlendirilen bir faaliyet”[20] olarak tasvir ediyor. Özgür bir meslek seçiminden ziyade toplumsal taleplerin ön planda olduğu bir seçimin varlığından söz etmek mümkündür.

Gorz yeni bir bakış açısı sunuyor bize: Çalışma ancak,

a)    çalışanlar tarafından örgütleniyorsa,

b)    kendine koyduğu hedefi özgürce istiyorsa,

c)   katılan kişinin insanca gelişebileceği nitelikte ise özerk bir faaliyet haline gelebilir[21].

Gorz’un taleplerine katılmakla beraber ona bir takım ahlâki öğeler ekle­mek mümkündür:

•   İnsani bir eylem olarak çalışma, “homo economicus”un iktisadi etkinliği sonucu ortaya çıkan faydaya indirgenmemelidir. Fayda, çalışma sonucunda gerçekleşmesi beklenen önemli bir öğedir; ancak çalışmanın yegâne hedefi konumuna getirilip işin değerinin belirlenmesinde yegâne ölçüt olmamalı, amaç haline getirilip ahlâki değerlerin içi boşaltılmamalıdır.

•   Meslek ahlâkı, meslek olgusunun kendisi gibi dinamik bir karakter arz eder. Yani belirli tüm zaman ve mekanlar için geçerli ahlâki yapılanmalar tahsis etmek sonlu ve sınırlı insan için olası değildir. O halde mevcut ahlâki normlar yeni durumlara adapte olabilecek bir özellik taşımalıdır.

•   Çalışma işbölümü ile kollektif bir nitelik kazanmıştır. Bu durum, birey­sel özellikleri yok edecek, yaratıcılığa engel oluşturacak bir özellik taşımaktan uzak olmalıdır.

•   Meslek ahlâkı bireyin sosyal sorumluluklarından birisidir ve burada tanımlanan sorumluluk “şirkete, personele, hissedarlara ve sosyal çevreye yöne­lik sorumluluktur.”[22] Dolayısıyla kavram geniş bir sosyal ilişkiler çerçevesi oluşturur.

•   Geçerli olan, kabul gören her ahlâki yapılanma, kabul gördüğü toplu­luğun tarihselliği içerisinde geçmişten günümüze gelmiş bir norm veya kurallar sistemidir. Bu duruma çalışma ilişkileri veya çalışma ahlâkı istisna teşkil etmez. Dolayısıyla ahlâki kodların aranacağı yer, her toplumun kendi tarihidir.

SUMMARY

In the article contemporary social changes in the Western societies are discussed. From the standpoint of social change ethic and valuejudgements in working life are taken into account.
 

Kaynak:

ÇOTOK, Arş Gör Tufan. “Günümüz Batı Toplumlarında Sosyal Değişme-Çalışma-Ahlak İlişkileri.” Sosyoloji Konferansları 26 (2000): 227-234.


[1]   Marshall, G., “Sosyoloji Sözlüğü”, Bilim ve Sanat Yay., (Çcv.: Osman Akınhay, Derya Kömürcü), ’’çalış­ma” mad., Ankara, 1999, s. 110.
[2]   Özkul, M., “Çalışma Sosyolojisi”, İsparta, 1997, s.7.
[3]   Dclius, H., “Etik”, “Günümüzde Felsefe Disiplinleri” iç., Derleyen / Çeviren: Doğan Özlem, İnkılap Yay., (2.Baskı), İstanbul, 1997, s. 336,
[4]   Makal, A., “Osmanlı İmparatorluğu’nda Çalışma İlişkileri: 1850-1920”, İmge Yayınları, Ankara, 1997, s.32.
[5]Şenel, A., “Siyasi Düşünceler Tarihi”. Bilim ve Sanat Yay., 7. Baskı, Ankara, 1998, s. 169.
[6]   Lafargue. P., “TembellikHakkından Seçmeler”, Cogito, ’’Çalışmak: Yorar’’, S. 12, s.22.
[7]   Huberman, L., “Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla”, (Çev.: Murat Belge), İletişim Yay.. 3 Baskı, İstan­bul, 1995, s. 15.                                                                                                                                                  ,
[8]    Huberman, L., “Feodal Toplumdan Yirminci Yüzyıla”, s. 14 15.
[9]   Alatlı, A., “Viva La Muerte”, Boyut Yay., İstanbul, 1992, s. 131.
[10]    Caplow’dan nakleden: Özkul, M., “Çalışma Sosyolojisi”, s. 31.
[11] Eröz, M., “İktisat Sosyolojisine Başlangıç”, Filiz Kitabevi, 3. Basım, i stanbul, 1982, s. 198-199.
[12]    Baumann, Z., “Çalışma, Tiiketicilik ve Yeni Yoksullar”, (Türkçesi: Ümit Öktcm), Sarmal Yayınevi, İstan­bul, 1999, s. 15.
[13]    Sombart’tan nakleden: Baumann, Z., “Çalışma, Tükelicilik ve Yeni Yoksullar” , s. 16-17.
[14]    Marshall, G., “Sosyoloji Sözlüğü”, Bilim ve Sanat Yay., (Çev.: Osman Akınhay, Derya Kömürcü), “çalış­ma etiği” mad., Ankara, 1999, s. 110.
[15]    Durkheim, E., “Meslek Ahlakı”, (Çev.: Mehmet Karasan), M.E.B. Yay., 3. Baskı, İstanbul, 1986, s.4.
[16]    Aktan, C.C., “Ahlaki Yeniden Yapılanma ve Toplam Ahlaka Doğru: 4- Toplam Ahlak Yönelimi”, Arı Düşünce ve Toplumsal Gelişim Demeği, İstanbul, Aralık 1999, s. 16.
[17]    Aktan, C.C., “Ahlaki Yeniden Yapılanma ve Toplam Ahlaka Doğru 4- Toplam Ahlak Yönetimi”, s.69.
[18]    Picpcr, A., “Etiğe Giriş”, (Çcv: Veysel Atayman’- Gönül Sezer), Ayrıntı Yay., İstanbul, 1999, s.36.
9 Cirhinlioğlu, Z., “Meslekler ve Sosyoloji”, Gündoğan Yay., Ankara, 1999, s. 11.
[20] Gorz, A., “İktisadi Aklın Eleştirisi”, (Çcv.: İşık Ergüdcr), Ayrıntı Yay., İstanbul, 1995, s.26.
2‘ Gorz, “İktisadi Akim Eleştirisi”, s 102
[22] TÜGİAD, İş Ahlakı vc Türkiye’de İş Ahlakına Yönelik Tutumlar”, İstanbul, 1992, s. 5.



[i] Arş.Gör., DPÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü.

Yazar
Tufan ÇOTOK

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen