Vatan, insanı yorar

ihsan fazlioglu


Prof.Dr. İhsan FAZLIOĞLU

İS­TER eği­tim, is­ter kon­fe­rans, is­ter­se zi­ya­ret ama­cıy­la ol­sun, yurt­dı­şı­na her çık­tı­ğım­da, git­ti­ğim ül­ke­ler­de ya­şa­yan öğ­ren­ci, iş­çi ya da bir bi­çim­de ora­ya yer­leş­miş Türk­ler­le yap­tı­ğım soh­bet­ler­de, siz sor­sa­nız da sor­ma­sa­nız da, ko­nu is­ter is­te­mez Tür­ki­ye ile o an­da bu­lu­nu­lan ül­ke­nin kar­şı­laş­tır­ma­sı­na ge­lir. Kar­şı­laş­tır­ma­nın ilk an­la­rın­da Tür­ki­ye bü­yük oran­da olum­suz ni­te­lik­ler­le tas­vir edi­lir. Ba­zı ko­nu­lar­da iti­raz sa­de­din­de bir şey­ler söy­le­di­ği­niz­de de “Eh! Evet! O ka­dar da de­ğil el­bet­te!” gi­ri­şiy­le baş­la­yan, Tür­ki­ye’yi olum­la­yan ba­zı cüm­le­ler zo­ra­ki sarf edi­lir.

Alı­şık ol­du­ğum bu du­rum, şu sı­ra­lar il­mî araş­tır­ma ama­cıy­la bu­lun­du­ğum ül­ke­de de de­ğiş­me­di. Bir if­tar son­ra­sı nis­pe­ten kül­tür­lü ki­şi­ler­den olu­şan bir ma­sa­da soh­bet de­rin­le­şir­ken, ne­re­dey­se ya­rım yüz­yı­lı­nı bu top­rak­lar­da ge­çir­miş, gün­gör­müş bir be­ye­fen­di­nin Tür­ki­ye kar­şı­laş­tır­ma­sıy­la baş­la­yan mu­hab­bet es­na­sın­da olum­suz­la­ma­lar hız­la gi­der­ken, ma­sa­da bu­lu­nan baş­ka bir zat-ı muh­te­rem “Eh! İh­san Bey, bu ka­dar eleş­ti­ri­yi duy­duk­tan son­ra ge­mi­le­ri ya­kar, köp­rü­le­ri atar­sı­nız ar­tık” de­yin­ce, dik­kat­le­ri çek­mek sa­de­din­de ba­zı iti­ra­zî ka­yıt­lar düş­me­ye baş­la­dım ki, yaş­lı be­ye­fen­di ara­ya gir­di ve “Ben­ce so­run şim­di­ye de­ğin ko­nu­şu­lan­lar­la il­gi­li de­ğil! O tür mad­di­ya­ta ta­al­luk eden ko­nu­lar­da her yer bir şe­kil­de bir­bi­ri­ne ben­zer. Ben­ce so­run şu: Tür­ki­ye in­sa­nı yo­ru­yor ama bu­ra­da yo­rul­mu­yor­su­nuz.” cüm­le­si­ni sarf et­ti. Cüm­le­nin ağır­lı­ğı kar­şı­sın­da ma­sa­da­ki her­kes an­lam­lı bir bi­çim­de ka­fa sal­la­dı ve içe­ri­ği tüm çağ­rı­şım­la­rıy­la, ama “Tür­ki­ye in­sa­nı yo­ru­yor” de­yi­şi­ni tec­rü­be et­me­nin ver­di­ği öz­gü­ven­le onay­la­dı­lar.

Ma­sa­da­ki bir genç ar­ka­daş, za­fer eda­sıy­la ba­na dö­ne­rek “Bu­na da söy­le­ye­cek bir sö­zün var mı?” ka­bi­lin­den bir ba­kış fır­lat­tı. “Evet! Var!” de­dim; ve mu­ha­ta­bı­ma şu so­ru­yu sor­dum: “Pe­ki! Ne­den? Tür­ki­ye in­sa­nı ni­çin yo­rar? Bu­nun ne­de­ni, si­zin de bu­yur­du­ğu­nuz gi­bi, ma­sa­da ko­nu­şu­lan ko­nu­lar de­ğil­se, o za­man ni­çin bir in­san ül­ke­sin­de yo­ru­lur?” Ma­sa­da­ki­ler, halk fi­lo­zo­fu­muz Te­mel’in fık­ra­sı­na uy­gun dav­ra­na­rak, so­ru­ya so­ruy­la mu­ka­be­le et­ti­ler: “Ni­çin yo­ru­lur?”

Soh­be­tin ru­hu­na uy­gun bir bi­çim­de faz­la na­za­rî/kav­ram­sal bir tah­li­le gir­me­den, an­cak kasd-i mü­te­kel­li­mi de ifa­de ede­cek şu ya­nı­tı ver­dim: “Ön­ce bir ör­nek­le baş­la­ya­lım: Yak­la­şık bir sa­at­tir bu ma­sa­nın et­ra­fın­da ko­nu­şu­yo­ruz; ko­nuş­ma ko­nu­la­rı­na bir ba­ka­lım: Tür­ki­ye’de­ki si­ya­si du­rum, med­ya-hü­kü­met tar­tış­ma­sı ve özel­lik­le de önü­müz­de­ki ye­rel se­çim­ler. Üs­te­lik tüm bu ko­nuş­ma­la­rın yü­rü­tül­dü­ğü dil, ya­şa­dı­ğı­nız top­rak­la­rın de­ğil, gel­di­ği­niz kül­tü­rün an­lam-de­ğer dün­ya­sıy­la yoğ­rul­muş. Hal­bu­ki, ya­şa­dı­ğı­nız bu ül­ke­de de ya­kın­da se­çim var. Ge­mi­le­ri ya­kan, yak­mak­tan bah­se­den in­san­lar ola­rak, ni­çin bin­di­ği­niz, gel­di­ği­niz­de de yak­tı­ğı­nız ge­mi­nin kalk­tı­ğı top­rak­lar­la il­gi­le­ni­yor­su­nuz; gel­di­ği­niz, uğ­ru­na ge­mi­le­ri yak­tı­ğı­nız ül­ke­nin si­ya­se­ti, kül­tü­rü, top­lu­mu, kı­sa­ca ge­mi­ni­zin var­dı­ğı top­rak­la­rın du­ru­muy­la il­gi­len­mi­yor­su­nuz? Bu­ra­da yo­rul­mu­yor­su­nuz; çün­kü bu top­rak­lar­da bü­yük oran­da ak­lı­nız­la ya­şı­yor­su­nuz duy­gu­la­rı­nız­la de­ğil; ama Tür­ki­ye’de top­ra­ğa iş­le­di­ği­niz yal­nız­ca ak­lı­nız de­ğil; duy­gu­la­rı­nı­zı da o top­ra­ğa ye­dir­miş­si­niz. Bu ne­den­le o top­rak­lar­da olan en ufak şey si­zin hem ak­lı­nı­zı hem duy­gu­la­rı­nı­zı ha­re­ke­te ge­çi­ri­yor; ha­re­ket yo­rar. Ama bu­ra­da yal­nız­ca ma­işe­ti­niz­le il­gi­li he­sap yap­mak­la meş­gul­sü­nüz. Be­den yo­rul­du­ğun­da otu­rur ya da uza­nır­sı­nız; akıl yo­rul­du­ğun­da uyur­su­nuz; uzan­mak be­de­ni, uy­ku bey­ni din­len­di­rir. Vic­da­nı, gön­lü ne din­len­di­rir? Bir âşı­kın yor­gun­lu­ğu, ma­şu­kuy­la ay­nı za­ma­nı ve me­kâ­nı pay­laş­mak­la gi­de­ri­lir. Tür­ki­ye’de kar­nı­nız doy­ma­dı­ğı için, ak­lı­nız kan­ma­dı­ğı için de­ğil, vic­da­nı­nız, gön­lü­nüz, an­lam-de­ğer dün­ya­nız tat­min ol­ma­dı­ğı için yo­ru­lu­yor­su­nuz.”

Ya­nı­tım, “Tür­ki­ye in­sa­nı yo­ru­yor”  de­yi­şi­nin ya­rat­tı­ğı ha­va­ya ben­zer bir ha­va ya­rat­tı; an­cak yüz­ler­de­ki mem­nu­ni­yet ay­nı de­re­ce­de ol­ma­dı. Ay­na, her za­man in­san­la­rı mut­lu et­mez el­bet­te; ama ha­ki­ka­te ay­na ol­mak da her da­im teh­li­ke­li­dir; en azın­dan kar­şı-dur­ma­yı do­ğu­rur. Öy­le de ol­du ve genç bir ar­ka­daş “Bu de­dik­le­ri­ni­ze ka­tı­lı­yo­rum ama yi­ne de pek tat­min ol­du­ğu­mu söy­le­ye­mem” de­di ve ek­le­di “Bel­ki ben gen­cim ve nis­pe­ten ye­ni­yim; ama uzun yıl­lar bu­ra­da ya­şa­mış bir ki­şi, pe­ka­la bu top­rak­lar­la da duy­gu­ya da­ya­lı bir iliş­ki ku­ra­bi­lir.” “El­bet­te” de­dim; “Bel­ki o ki­şi­nin to­ru­nu bu­nu ba­şa­ra­bi­lir”. Göz­ler­de­ki iti­ra­zın şid­de­ti açık­tı; açık­la­ma bek­le­ni­yor­du. Ken­di­le­ri­ne An­la­yış’ın Ey­lül 2008 sa­yı­sın­da ya­yım­la­nan ya­zı­mın kı­sa bir öze­ti­ni ve­re­rek, “Bir ye­rin yur­da dö­nüş­me­si­nin, in­sa­nın duy­gu ve dü­şün­ce­le­ri­ni o ye­re, top­ra­ğa işa­ret­le­me­siy­le müm­kün ol­du­ğu­nu be­lirt­tim” ve ek­le­dim: “Bu­nu test ede­bi­li­riz; içi­miz­de bu­ra­da en uzun ya­şa­yan ağa­be­yi­mi­ze so­ra­lım: Ölün­ce ya­şa­dı­ğı­nız bu top­rak­lar­da mı yok­sa gel­di­ği­niz Ül­ke’de, hat­ta o Ül­ke’de­ki mem­le­ke­ti­niz­de mi gö­mül­mek is­ter­si­niz?” Ya­nıt açık­tı: “El­bet­te, Mem­le­ke­tim!”. İş­te ya­nıt bu cüm­le­nin için­de ya­tı­yor: Di­nî bir bay­ram­da zi­ya­ret ede­cek bir me­za­rı­nız yok­sa, o yer si­zin va­ta­nı­nız ol­maz. Ço­cu­ğu­nuz, to­ru­nu­nuz Fa­ti­ha oku­mak is­te­di­ğin­de mu­hay­yi­le­sin­de ya­şa­dı­ğı top­rak­lar­da­ki bir me­zar­lı­ğı de­ğil de ata­la­rı­nın yıl­lar­ca ön­ce gel­di­ği bir coğ­raf­ya­da­ki me­zar­lı­ğı can­lan­dı­rı­yor­sa, siz bu­ra­ya yer­leş­mek için de­ğil, ça­lış­mak için gel­miş­si­niz­dir de­mek­tir.

Bir coğ­raf­ya­nın al­tın­da ve üs­tün­de, mad­di ve ma­ne­vi iç ve dış top­ra­ğı­nın bir yer­le­rin­de üzerin­de tit­re­ye­ce­ği­miz, gö­rün­ce hu­zur du­ya­ca­ğı­mız, kay­be­din­ce üzü­le­ce­ği­miz gö­mü­le­ri­miz yok ise ora­ya duy­guy­la de­ğil he­sap­la bağ­la­nı­lır. Öy­le ya, ken­di­si için ağ­la­ma­dı­ğı­mız, ağ­la­ya­ma­ya­ca­ğı­mız bir top­ra­ğın va­tan ol­ma­sı müm­kün mü­dür? İn­san hem ha­yal­ha­ne­si­nin hem ha­fı­za­sı­nın, kı­sa­ca an­lam-de­ğer dün­ya­sı­nın, vic­da­nı­nın, gön­lü­nün ci­sim­leş­ti­ği top­rak­ta yo­ru­lur. Top­rak onu yo­rar; o da top­ra­ğı yo­rum­lar. Yo­rul­mak emek, yor­mak/yo­rum­la­mak an­lam­dır. Emek ve an­lam, top­ra­ğı va­tan kı­lar.

—————————————————-

http://www.anlayis.net/makaleGoster.aspx?dergiid=65&makaleid=5391

Yazar
İhsan FAZLIOĞLU

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen