Tanrı, Muhafazakârlardan Muhafaza Buyursun !

Prof.Dr. İhsan FAZLIOĞLU

Y-ET-İŞ­MEK (=ulaş­mak), kar­şı­nı­za çık­tık­la­rın­da her so­ru ve so­ru­na y-et-mek, y-et-er­li ol­mak, çö­zü­mü sağ­la­ya­cak bir şey­ler et-mek, ki­şi için ol­duk­ça zor ve za­man alı­cı bir sü­reç­tir. Da­ha ön­ce­ki An­la­yış ya­zı­la­rın­da üze­rin­de dur­du­ğu­muz eği­tim(ter­bi­ye) ve öğ­re­tim(ta­lim) ile iki­si­ni bir­leş­ti­ren er-de­min (edeb) sağ­la­dı­ğı bu mad­di ve ma­ne­vi do­na­nım ka­zan­ma, so­nuç­ta er(ki­şi) ol­ma sü­re­ci, bi­re­yin Var­lık de­ni­zin­de bir y-er tut­ma, iş­lev gös­ter­me ve iliş­kikur­ma, kı­sa­ca top­lum­sal bir var-olan ha­li­ne gel­me, in­san­laş­ma mace­ra-sı­dır (akış). Tüm bu akı­şın so­nu­cun­da ula­şı­lan mad­di (bâ­liğ) ve ma­ne­vi (âkil) ye­ter­li­lik, Türk­çe­de yi­ne er (ki­şi) söz­cük­le­riy­le il­gi­li, sı­ra­sıy­la er-gen ve er-gin ile kar­şı­la­nır; er-gen ve er-gin, kı­sa­ca ki­şi olan er-dem’e yel­ken aça­bi­lir. Er­dem­li ola­bil­mek için, ku­de­mâ­nın de­yi­şiy­le, ak­lın zih­ni, ih­ti­yâ­rın ira­de­yi de­net­le­me­si, diz­gin­le­me­si ve yön­len­dir­me­si ge­re­kir. Bu ne­den­le, ame­lî akılna­za­rî ak­la gö­re ön­ce­lik sa­hi­bi­dir; çün­kü an­cak er­dem­li olan akıl­lı ola­bi­lir. Baş­ka bir de­yiş­le ak­lın içe­ri­ği­ne gö­re dav­ra­nan, zih­ni­ni bu içe­ri­ğe gö­re yön­len­di­ren; zih­ni­nin is­tenç­le­ri­ne(ira­de) kar­şı, ki­şi­sel çı­kar­la­rı­na za­rar ver­se de, ak­lın içe­ri­ği­ne uy­gun hay­rı ta­lep eden (ih­ti­yâr); kı­sa­ca ze­kâ­sı­na de­ğil ak­lı­na gö­re ey­le­yen ki­şi ah­lâk­lı, er­dem­li ki­şi­dir. İş­te yal­nız­ca böy­le bir ki­şi, her so­ru ve so­ru­na y-et-işe­me­ye­ce­ği­ni, y-et-eme­ye­ce­ği­ni bi­lir; bu­nu bil­di­ğin­den her işe kal­kış­maz, her işi et-mez; bil­gi’ye da­nı­şır, so­rar. “Sor­mak, ak­lın din­dar­lı­ğı­dır” çün­kü… Ge­le­ne­ği­miz­de­ki, ih­ti­yârih­ti­yâr­lar he­ye­ti, ih­ti­yâr­lar oda­sı,muh­tar gi­bi on­lar­ca söz­cü­ğün,hat­ta Tan­rı için kul­la­nı­lan Kâ­dir-i Muh­tar İlm-i Ke­lâm te­ri­mi­nin, yu­ka­rı­da çi­zi­len çer­çe­ve­de an­lam­la­rı bir da­ha dü­şü­nü­le­bi­lir. Çün­kü, kı­sa­ca den­dik­te, ih­ti­yâr sa­hi­bi ol­ma­nın en önem­li özel­li­ği yap­mak gü­cü de­ğil, tüm ko­şul­la­rı­na sa­hip ol­du­ğu hâl­de, yap­ma­ma gü­cü­dür. “Yap­ma­ma gü­cü”, zih­nin is­tek­le­ri­ne dur de­yip ze­kâ­nın öne geç­me­si­ni en­gel­le­mek, ak­lın de­net­le­yi­ci­li­ği al­tın­da et­mek­ten, ey­le­mek­ten ha­sıl ola­cak hay­rı ön­ce­le­mekde­mek­tir. ‘Hayr’ yok­sa “Ha­yır!” di­ye­bil­me gü­cü, ih­ti­yâr sa­hi­bi ol­ma­nın en önem­li gös­ter­ge­si­dir çün­kü…

Bü­tün bu dü­şün­ce­ler, bir ga­ze­te­de ya­yım­la­nan bir kö­şe ya­zı­sı­nı okur­ken, ete ke­mi­ğe bü­rün­dü. Ki­şi­ler­le de­ğil fi­kir­ler­le uğ­raş­tı­ğım, ki­şi ya da di­nî, si­ya­sî, ik­ti­sa­dî ya da top­lum­sal her­han­gi bir öbe­ği ya­zı­la­rı­ma ko­nu al­ma­dı­ğım er­bâ­bı­nın ma­lû­mu­dur. An­cak, be­nim de men­su­bi­yet duy­du­ğum de­ğer­le­ri, (ger­çi ba­na sor­ma­dan!), top­lum­sal bağ­lam­lar­da tem­sil et­tik­le­ri­ni id­di­a eden ki­şi­le­rin bu tür dü­şün­cem­si ya­zı ya da ko­nuş­ma­la­rı­nı, en azın­dan, “On­lar­dan Al­lah’a sı­ğı­nı­rım” di­ye­bil­mek için ta­kip et­ti­ğim ve ken­di­me ko­nu kıl­dı­ğım da, ay­rı bir va­kıa­dır. Fa­kat ön­ce­lik­le böy­le bir ya­zı­yı za­man ayı­rıp ken­di­me ko­nu kıl­ma­mın fik­rî bağ­la­mı­nı be­lir­le­mek­le baş­la­mak açık­la­yı­cı ola­cak­tır.

Üni­ver­si­te yıl­la­rın­da fel­se­fe­ye iliş­kin bir ki­ta­bı okur­ken, ya­za­rın, He­gel’den mül­hem “Do­ğu­lu­la­rın ta­ri­hi yok­tur” yar­gı­sı üze­rin­de ol­duk­ça faz­la sa­hi­fe ka­ra­la­dı­ğı­nı gö­rün­ce, bil­me­me kar­şın, ki­ta­bın ka­pa­ğı­na ya­za­rın adı­nı gör­mek için tek­rar bak­tı­ğı­mı anım­sı­yo­rum. Bir ki­şi­nin, öte­ki ka­bul et­ti­ği bir var­lık ala­nı için böy­le bir de­ğer yar­gı­sın­da bu­lun­ma­sı nor­mal­dir; ay­rı­ca bir Do­ğu­lu­nun da yal­nız­ca tes­pit ya da teş­his ola­rak ken­di top­lu­mu hak­kın­da böy­le bir çı­ka­rım­da bu­lun­ma­sı an­la­şı­la­bi­lir bir dav­ra­nış­tır. An­cak bu tes­pit ve teş­hi­si ko­yan ki­şi­nin te­da­vi sü­re­cin­de ne yap­tı­ğı­na bak­tı­ğım­da, Ba­tı­lı gi­bi dü­şün­dü­ğü ama Do­ğu­lu gi­bi ya­şa­dı­ğı­nı an­la­dım; çok genç bir yaş­ta ken­di top­lu­mu için dı­şa­rı­dan, öte­ki gi­bi ko­nu­şan, ya­zan ve dav­ra­nan ki­şi­le­ri, han­gi top­lum­sal kat­ma­na, dün­ya gö­rü­şü­ne, si­ya­sî meş­re­be men­sup olur­sa ol­sun cid­di­ye al­ma­mak ko­nu­sun­da ka­rar ver­dim. Be­nim için ken­di top­lu­mu­nun hâ­fı­za­sı­nı dik­ka­te alıp ko­nu­şan bir Mark­sist; dı­şa­rı­dan, öte­ki gi­bi ko­nu­şan, top­lu­mu­nun hâ­fı­za­sı­nı önem­se­me­yen di­nî du­yar­lı­lı­ğı yük­sek bir ki­şi­den her za­man da­ha dik­ka­te ve say­gı­ya de­ğer­dir. Çün­kü ta­rih­siz­li­ğin di­ni ol­maz; yi­ne çün­kü ta­rih­siz­ler tek bir mil­let­tir; ve yi­ne çün­kü ta­rih­siz­le­rin Ana­do­lu ve Bal­kan­lar’da ya­şa­yan bu ta­ri­hî mil­let için ön­gö­re­bi­le­ce­ği hiç­bir sa­hi­ci ge­le­cek ta­sav­vu­ru yok­tur.

Fik­rî bağ­la­mı be­lir­le­dik­ten son­ra ya­zı­nın çı­ka­rım­la­rı­ma ko­nu olan bö­lü­mü­ne ba­ka­bi­li­riz:

“Al­man fi­lo­zo­fu Os­wald Speng­ler ‘her me­de­ni­ye­tin bir ma­te­ma­ti­ği var­dır’ di­yor. ‘Hiç­bir ma­te­ma­tik­çi ye­tiş­tir­me­miş olan Türk­le­rin ma­te­ma­ti­ği ne­dir aca­ba?’ Bu so­ru­yu ve bu so­ru­nun öne­mi­ni Oğuz Atay’ı tek­rar okur­ken fark et­tim. Ni­te­lik­li bir he­sap­laş­ma­ya ken­di­mi­zin de top­lu­mu­mu­zun da çok ih­ti­ya­cı ol­du­ğu bu­gün­ler­de bu so­ru da­ha da önem­li ha­le ge­li­yor. ‘Me­de­ni­yet ma­te­ma­ti­ği­miz ne­dir?’ so­ru­su üze­rin­de hiç dü­şün­dük mü aca­ba?”

Speng­ler “her me­de­ni­ye­tin bir ma­te­ma­ti­ği var­dır” di­yor, “her mil­le­tin bir ma­te­ma­ti­ği var­dır” de­mi­yor. Do­la­yı­sıy­la so­ru­yu “Türk­ler’in de­ğil, Türk­ler’in men­sup ol­du­ğu Me­de­ni­ye­tin bir ma­te­ma­ti­ği var mı­dır?” bi­çi­min­de dü­şün­mek ge­re­kir. Ya­za­rın, bu yan­lış an­la­ma­sı­na bir de “Hiç­bir ma­te­ma­tik­çi ye­tiş­tir­me­miş olan Türk­ler’in…” bi­çi­min­de­ki cehl-i mik‘ab’a(üç bo­yut­lu ce­hâ­le­te) da­ya­nan yar­gı­sı­nı ek­le­di­ği­miz­de or­ta­da ma­lû­mat ek­sik­li­ğin­den de­ğil; bir du­ruş’tan, birta­vır’dan, bir ba­kış’tan kay­nak­la­nan bir so­ru­nun ol­du­ğu açık­ça gö­rü­lür. Bu du­ruş­ta, ta­vır­da ve ba­kış­ta yal­nız­ca Türk­ler de­ğil, İs­lâm Me­de­ni­ye­ti bi­le öte­ki­leş­ti­ril­miş, baş­ka­laş­tı­rıl­mış hal­de­dir.

Tek­rar et­mek­te ya­rar var: So­run ma­lû­mat ek­sik­li­ğin­den kay­nak­la­nan bir so­run de­ğil­dir. So­run’un kök­le­ri doğ­ru­dan bir ba­kış, ta­vır ve du­ruş so­ru­nu­dur. Ha­fı­za­sız­lık­tan kay­nak­la­nan bu has­ta­lık­lı ba­kış­ta, ca­mi ve mek­te­bi, imam ve öğ­ret­me­ni bir­bi­ri­nin zıd­dı ka­bul ede­rek sos­yo­lo­jik(!) ana­liz ya­pan ile me­de­ni­yet ve mil­le­ti bir­bi­ri­ne ka­rış­tı­rıp, ta­ri­hî ce­hâ­le­te da­ya­na­rak tah­lil ya­pan ara­sın­da hiç­bir fark bu­lun­ma­mak­ta­dır. Çün­kü Ana­do­lu ve Bal­kan­lar’da Müs­lü­man ol­mak için, me­de­nî ai­di­ye­ti at­la­yıp yal­nız­ca iti­ka­di men­su­bi­ye­ti ye­ter­li gö­ren “mu­ha­fa­za­kâr de­mok­rat­lı­ğın” bu top­rak­lar­da ya­şa­yan in­san­la­ra ve­re­bi­le­ce­ği hiç­bir sa­hi­ci ge­le­cek ta­sav­vu­ru yok­tur. “Ni­te­lik­li bir he­sap­laş­ma­ya” ge­lin­ce, di­ye­bi­li­riz ki “Bil­gi’ye sor­mak­la baş­lar”; çün­kü “Sor­mak, ak­lın din­dar­lı­ğı­dır”…

 

Kaynak :

Anlayış, Kasım, 2008

http://www.anlayis.net/makaleGoster.aspx?dergiid=66&makaleid=5428

Yazar
İhsan FAZLIOĞLU

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen