Malkoç Bey ve Oğulları -2

1400 yılının ilkbaharıydı. Emir Timur’un orduları Erzurum vadisini aşmışlar Anadolu’nun içlerine doğru yürümeye başlamışlar ve Sivas’a kadar bütün şehirleri ele geçirmişlerdi. Emir Timur’un ordusuna Akkoyunlu aşireti reisi Karayölük Osman Bey ve Erzincan Bey’i Mutahharten rehberlik ediyorlardı. 

 

Bölgede bulunan Osmanlı hafif süvarileri Sivas’a gittikçe yaklaşan Emir Timur’un sekiz yüz bin* kişilik ordusunu görünce karşı koymak yerine bölgeden çekildiler.  Kapılarına dayanmak üzere olan kasırgayı haber alan Sivas valisi şehzade Süleyman’da Emir Timur’a esir düşmemek için kalenin müdafaasını Malkoçoğlu Mustafa Bey’e bırakarak kaleden çıkıp gitmek zorunda kaldı. 

Emir Timur’un orduları hiçbir direnişle karşılaşmadan Sivas kalesi önlerine kadar geldiler ve kaleyi kuşattılar. Kenti kuşatan Emir Timur ilk iş olarak da kale komutanı Malkoçoğlu Mustafa Bey’e elçiler gönderip vakit geçirmeden kaleyi teslim etmesini istedi. Malkoçoğlu Mustafa Bey Anadolu’nun anahtarı sayılan Sivas kalesini teslim etmeyeceğini ve sonuna kadar savaşacağını Emir Timur’un elçilerine bildirdi. Malkoçoğlu Mustafa Bey, Emir Timur’un isteğini reddedince elçiler geri döndüler ve hemen ardından yüksek surların etrafında sıkı bir kuşatma başladı. 

Anadolu Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat zamanında, önce yıkılan sonra da surları tamamen yenilenen Sivas kalesinin beş kapısı vardı. Mazgaldan temele kadar kesme taştan iki sıra halinde inşa edilen yüksek surların uzunluğu 10.500 adımdı ve kapı kanatları da demirdendi. Üç tarafında da su ile dolu geniş hendekler vardı. İşte, bu surları aşılamaz gibi görünen kaleyi ele geçirmeye kararlı olan Emir Timur öncelikle kaleyi çevreleyen su dolu hendeklerin içinden dikine su kanalları açtırarak, hendeklerin içindeki suyu başka yöne çevirdi ve hendekler boşalınca askerlerini hücuma kaldırdı. Malkoçoğlu Mustafa Bey’de komutasındaki bir avuç kale muhafızı ile saldırganlara karşı savunmaya geçti.  

Dev gibi bir ordu ve hayvan sürüleriyle kaleyi kuşatan Emir Timur, gece demeden gündüz demeden kaleye saldırı üstüne saldırı düzenliyor ama kale inatla direnmeye devam ediyordu. Günler geçiyor, Sivas kalesini savunan Osmanlı askerleri destansı bir direniş sergileyerek, çekirge sürüleri gibi surlara hücum eden saldırganları geri püskürtüyor, kale bir türlü düşmüyordu. Askeri çok ama topçu kuvveti olmayan Emir Timur’un ordusunun dört bir tarafı güçlü surlarla çevrili kaleyi ele geçirmesi bir hayli zor görünüyordu. 

Emir Timur Sivas kalesini düşürürse Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid’in kendisine boyun eğeceğini umuyordu. Aşılmaz gibi duran yüksek ve kalın Sivas surlarına saldırarak kaleyi ele geçiremeyeceğini anlayınca lağımcılarını harekete geçirdi. Kalenin batısında yoğunlaşan Lağımcılar, köstebekler gibi yerin altını oymaya başladılar. Gece gündüz çalışarak açtıkları tünellerin içine büyük kazıklar diktiler, toprağın akmasını önlemek için tünellerin tavanlarına da sağlam tahtalar döşediler ve en sonunda surların altına ulaştılar. Surların altında açılan oyuklar istenilen genişliği bulunca da lağımcılar surların temellerine barut fıçılarını yerleştirdiler, oyukları ve tünelleri kuru ağaçlarla doldurdular, sonra da tünellerin içinden geri çekilip ateşe verdiler.  

İnsanüstü bir gayretle çalışan Emir Timur’un lağımcılarının çabaları meyvesini hemen verdi ve tutuşturulan lağımlar patladı. Kulakları sağır eden patlamaların ardından Sivas kalesinin surlarında gedikler açılmaya, toz duman içinde kalın duvarlar üst üste yıkılmaya başladı. 

Yıkılan batı duvarları yüzünden kaleyi savunmak gittikçe zorlaşıyordu. Yüz yirmi bin nüfuslu, eksiksiz, kusursuz, dönemine göre çok gelişmiş bir şehir olan Sivas halkının ileri gelenleri can kaygısına düşüp bir araya geldiler ve kale komutanı Malkoçoğlu Mustafa Bey’in huzuruna çıktılar. Ahali, duvarları yıkılan şehrin bu haliyle savunulmasının imkânsız olduğunu ve çok geç olmadan iyi bir anlaşma karşılığı şehrin Emir Timur’a teslim edilmesini, gözü kara bir adam olan kale komutanına çekine çekine söylediler. Neredeyse iki haftadır sıcak yatağında uyumamış, beslenmeye bile fırsat bulamamış olan aç, yorgun ve susuz, üstü başı toz toprak içindeki Malkoçoğlu Mustafa Bey, Sivas sakinlerinin önerilerini soğukkanlılıkla karşıladı ve yıkılan kale duvarlarının üstünde oturup uzun uzun düşündü.

İstanbul kuşatmasını sürdüren Yıldırım Bayezid’in kuşatmayı kaldırıp zamanında yardımlarına gelmesine imkân ve ihtimal yoktu. Yiyecek ve içecekleri de tükenmek üzereydi. Kendi kaderlerini kendileri belirleyecekler, ya kaleyi Emir Timur’a teslim ederek canlarını kurtaracaklar ya da yıkılan surların üstünde vuruşarak öleceklerdi.  Sivas halkıyla anlaşan Malkoçoğlu Mustafa Bey vakit geçirmeden Emir Timur’a bir elçi gönderdi. 

Sivas kale komutanından gelen elçiyi dinleyen Emir Timur, kendisine bağlanmaları karşılığında şehir de yaşayan Müslüman ve Hıristiyan halkın yaşamlarını bağışlayacağını, kaleyi kahramanca savunan cesur Osmanlı askerlerinin de kanlarını dökmeyeceğine dair söz verdi. 

Emir Timur’un verdiği söze güvenen özü sözü bir Malkoçoğlu Mustafa Bey, Sivas halkının da onayını alarak komutasına bırakılan kaleyi teslim etti. Böylece on sekiz gün süren kuşatma sona ermiş oldu.  

Sivas kalesine giren Emir Timur ve askerleri, aman parası ödeyip canlarını kurtaranların dışında kalan hiç kimseye acımadılar. Müslüman ve Hıristiyan ahali kılıçtan geçirildi. Kaleyi teslim alır almaz elleri, ayakları bağlanan kale komutanı Malkoçoğlu Mustafa Bey ve onun yiğit askerleri de kazılan derin çukurlara indirildiler ve üzerlerine toprak atılmak suretiyle öldürüldüler.  Emir Timur sözünde durmuş, kaleyi inatla savunarak hiddetlenmesine sebep olan Osmanlı askerlerinin, söz verdiği gibi kanını dökmemiş ve onları diri diri toprak altına gömdürterek öldürtmüştü. Sivas üzerinden Halep’e yönelmeyi planlayan Emir Timur’un Sivas’ı savunan cesur askerlere ve masum sivil halka karşı yaptıkları kulaktan kulağa hızla yayılmış ve Emir Timur’un ordusu Doğu’ya doğru yürüyüşe geçmeden önce bütün Doğu’yu titretmeye yetmişti. 

Şanlı zaferlere alışkın olduğu için Sivas kalesi önünde büyük sıkıntılar yaşayan ve bu yüzden öfkesi bir türlü dinmeyen Emir Timur, bununla da yetinmedi ve pek mamur bir şehir olan Sivas’ı harabeye çevirdi. Emir Timur yerle bir edilen kaleden ayrılırken bir kısım şehir halkını da yanında götürdü; bunların arasında çok sayıda gen kız da vardı. “Emir Timur’un tahribatının sonuçları çok büyük olmuş ve eski Roma’nın Sebeste adlı zengin şehrinden geriye pek bir şey kalmamış, şehir o günden sonra uzun süre belini doğrultamamıştı.” 

Not: Sivas kalesini kuşatan Emir Timur’un komutasındaki asker sayısını “Alphonse De Lamartin” sekiz yüz bin olarak yazıyor. “Abartılmış bir sayı ama onu kullanmayı tercih ettim.” 

DEVAM EDECEK 

KAYNAKLAR 

BÜYÜK OSMANLI TARİHİ: Ord. Prof. İsmail Hakkı UZUNÇARŞILI 

BÜYÜK OSMANLI TARİHİ: Baron Joseph Von Hammer Purgstall 

OSMANLI TARİHİ: Alphonse de Lamartıne 

 

 

Yazar
Hasan ERDEM

Hasan Erdem; 1961 yılında Tekirdağ ili Hayrabolu ilçesi Kutlugün köyünde doğdu. İlkokul, ortaokul ve liseyi Eskişehir’de okudu. Askerden geldikten sonra Bursa’da otomotiv sektöründe üretim yapan bir firmada 25 yıl güvenlik şefi ol... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen