Erzurum Türküleri

Halil ATILGAN

Düğün dernek çalgı ahenk kurulur

Zurna çalar davulları vurulur

Çok bar tutar Dadaşları yorulur

Her molada getirirler demli çay

Dile destan kışları ve barları

Yaylasında kısrakları tayları

Sularından nefis olur çayları

Dadaşların tutkusudur burda çay

Dadaş deyince, bar deyince, çay deyince hemen Erzurum gelir akla. Erzurum âşıkların harman olduğu, türkülerinin ok olup savruldu- ğu illerimizden biridir. Oyunlarıyla, zengin halk müziği repertuvarı ile müziğimizin özelliklerini ve güzelliklerini bünyesinde yaşatan yöreleri- mizdendir. Tatyan-ı, divanı, Sümmanî Ağzı, müstezadı, gazeli, hoyratı, mayası, kırık ve uzun havaları ile halk müziği repertuvarımıza zengin ezgiler ve türler kazandıran illerimizin de başında gelir Erzurum. Ozanlık geleneğinin yoğun olarak yaşandığı, geleneğin eksiksiz uygulan dığı illerimiz arasında da ilk sırada yer alır. Bu özellik yöre türkülerinin sözlerini de oldukça etkilemiş, mâni karakterli türkü sözlerinin yanında  edebi estetik bakımından güçlü türkü sözlerinin de ortaya çıkmasını sağlamıştır. 

 

Sümmanî, Nihanî, Erzurumlu Emrah, Yaşar Reyhanî,  Ruhanî Mevlit İhsanî, Rahmanî Erzurum’un yetiştirdiği ünlü halk ozanlarından sadece bir kaçıdır. Sümmanî ise: Sümmanî kolu dediğimiz kolun baş kahramanıdır. Asıl adı Hüseyin’dir. 1861 yılında Narman kazasının Samikale köyünde doğmuş, 5 Şubat 1915 tarihinde vefat etmiştir. Okuması yazması olmadığı hâlde 12 yaşında âşıklar meclisine girmiştir. Bâdeli aşıklardandır. Halk arasında Sümmanî ile Gülperi hikâyesi çok yaygındır. Sümmanî’nin, kendine has deyiş söyleme anlayışı, Sümmanî Ağzı dediğimiz tavır ve üslubun ortaya çıkmasını sağlamıştır. Bu ağzın en önemli özelliği ezginin 5 / 8’lik  oluşu, “amman ey”, ya da, “ah” gibi güçlendirici nidaların dize başına getirilerek söylenmesidir. Dörtlük başında söylenen güçlendirici sözler ölçülü olduğu gibi ölçüsüz de olabilir. Bu tür ezgilerin en ünlüsü:

 

 Ben razı değilem hicrana gama

 Garip gönlüm haldan hala salan var

 Sabavetten beri bir yol gözlerim

El zanneder uzaklarda kalan var   

 

dizeleriyle okunandır. “Kalksak bu yerlerden hicret eylesek Elli gündür altmış gündür yüz gündür-Ervah-ı ezelde levhi kalemde-Narman kazasında bir gelin gördüm” dizeleriyle başlayan türküler de sözleri Sümmanî’ye ait aynı ağız özellikleriyle okunan türkülerimizdendir. Ruhsati’den, “Dulda lanma yâr Mevlâ’yı seversen” ile Âşık Veysel’e ait “Bir küçük dünyam var içimde benim” dizeleriyle başlan deyişler de Sümmanî Ağzı ile okunan türkülerimizin güzel örneklerindendir.    

                                    

Erzurum türküleri içinde özellik arz eden ezgilerden biri de Tatyandır: Bilindiği gibi tatyan, Erzurum halk müziği içinde bir çeşnisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Şimdiye kadar tatyan havalarıyla ilgili çok az araştırma yapılmış, onun için de elimizde fazla kaynak bulunma- maktadır. Bu konuda araştırma yapan Erzurum Radyosu THM sanatçılarından Kenan Tuna, “Erzurum Türküleri ve Nazariyat” adlı  kitabında “Yörenin kaynak kişilerinden Raci Alkır: Tatyanın tatlı söz söyleme, tatlı dil anlamında geldiğini ifade etmektedir” diyor.

Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlüğünde tatyan yok. Tat var. o da: “Bazı cisimlerin tat alma organı üstünde bıraktığı duyum, tatlılık”. Tat: Dilsiz. Tat: Türklerin egemen olduğu yerlerde yaşayan Arap veya İranlılara verilen ad. Hazar Denizi kıyısında, İran Azerbaycan’ı sınırında yaşayan, İran soyundan olan bir topluluğun adı olarak ifade edilmiş. Bunlarla da ilgili örnekler sunulmuş.

Divan-ı Lügat-it Türk’te  ise tat sözcüğü:

1-Yabancı, Müslüman olmayan.

2-Farslı, Acem, Farsça konuşan.

3-Torun, şehirde yaşamayan, esir olmayan teba, ekinci, Fellah anlamında açıklanmış.

4-Kılıç ve benzeri şeylerin üzerine çöken pas.

         Tata ise: On adımdan görülecek yer parçası.

         Tatgan: Tatlı bulmak, tat almak.

         Tatı: Tat vermek.

         Tatığı: Lezzet, tat olarak açıklanmış.

Biz, başta Erzurumlu kaynak kişi ve sanatçı Raci Alkır’ın tatyan konusundaki düşüncesine yer vermiştik. Raci Alkır’a göre Tatyan: Tatlı dil tatlı söz söyleme olarak ifade ediliyordu. Divan-ı Lügat-it Türk’te  aynı sözcük: Tatgan olarak açıklanmış: Sanırım, tatgan sözcüğündeki “G” zamanla “Y” ye dönüşerek tatyan olmuş. Divanda geçen tatgan sözcüğü de: Tat almak, tatlı bulmak şeklinde ifade edilmiş. O hâlde tatganla, tatyan sözcüğü aynı anlamı ifade etmektedir. 

Kenan Tuna, Erzurum Türküleri adlı kitabında konuyla ilgili araştırma yapan Sabahattin Bulut’un düşüncelerine de yer vermiş: “Bulut, Erzurum Yöresinde Tatyanlar adlı yazısında; ‘Erzurum’da kadın oyun havası olarak bilinen tatyan isimli kadın oyun havasının tarihi akışı içinde kalıp değiştirdiği ve son 60 yılda tasavvuf veya tekke müziği biçimine dönüştüğü bir gerçektir. Yaşı benim gibi yetmişin üzerinde olan Erzurumlular tatyanın düğün ve şölenlerde oynanan bir oyun havası olduğunu çok iyi hatırlarlar. Oyun sözcüklerinin hâlâ bellekler de yaşadığına inanıyorum. Tatyan adındaki bu oyun havasının sözleri şöyle idi.

        Aman aman aman

        Burç üstüne bayrakları kurdular

        Hadi leyli leyli leylim gel

        Bir tanem gel efendim gel

        Aman aman aman

        Ey hamamcı bu hamama güzellerden kim gelir

        Ne bileyim ay efendim günde yüz bin can gelir

        

        Hadi leyli leyli leylim gel

       Bir tanem gel efendim gel

Geçmişin oyun havası olarak bilinen tatyan, tekke ve zaviyelerin güzel sesli insanları tarafından başka bir kalıba sokuldu. Neticede başka başka tatyanlar karşımıza çıktı. Biz, yaptığımız araştırmada  tatyan sözcüğünü evvela sözlüklerde aradık. Ferit Devellioğlu’nun Osmanlıca Türkçe Sözlüğünde; tat sözcüğünün, Türklerden gayrı olanlar anlamını ifade ettiğini gördük. Bir “yan” ekiyle Türklerden gayrı bir “yan” olabileceğini düşündük. 

Bir başka yaklaşım da: Erzurum yöresinin mahalli şive ve sözlükleri içerisinde bulduğumuz tat sözcüğü ise çorabın boğazdan aşağı alt veya taban kısmının adı olduğunu gördük. ‘Çorapların altları yırtılmıştı tatlarını değiştir-dim’ cümlesi kadınlar arasında çokça kullanılan bir deyimdir. Konuya bu mahalli deyimle yaklaştığımızda bir yan, ayak  anlamında karşımıza çıkıyor. Bu ifade bir oyun benzetmesinden, bir figür anımsatmasından başka ne olabilir” diyerek dernek başkanı Sabahattin Bulut’un görüşleri dile getirilmiş.

Kenan Tuna da adı geçen kaynakta bu görüşe atıfta bulunarak şöyle demekte: “Benim incelemelerime göre tatyanları tekke ve tasavvuf musikisi içinde değerlendirmek doğru değildir. Çünkü tatyanların sözlerine bakıldığında çoğunlukla kadın aşk ve sevgili gibi temaların işlendiği görülmektedir. Bu ve benzeri temaların tekke ve tasavvuf müziği içinde kabul görmesi imkânsızdır.

Bu fikrin ortaya atılma sebebine gelince; Erzurum ve çevresinde dini günlerde, özellikle ramazan aylarında güzel sesli hafızların ve mahalli sanatçıların gazel söyleme geleneği vardır. Burada kastedilen; ‘Seyir eyle güzel kudreti Mevlâ neler eyler’ gibi tasavvuf şiirlerdir. Ama bazılarına göre, bu tür gazeller tatyan zannedilmektedir. Gazelin bizim edebiyatımızdaki örneklerinde dinî, ahlakî ve tasavvufî olanları vardır. Ancak bunların tümü için tatyandır demek doğru değildir. Kısaca tatyan olarak bilinen repertuarımızdaki eserler divan şiirinden gelen ve çoğunlukla kadın aşk ve sevgi gibi temaları işleyen gazellerdir. Erzurum’da tatyan olarak anılan ve bilinen Faruk Kaleli’den alınan ‘Bende mecnundan füzun aşıklık istidadı var’  adlı ezginin sözleri Fuzuli’ye aittir. Aruz vezninin Failatun / Failatun / Failatun / Failün kalıbına göre yazılmış bir gazeldir. Bu gazel de yörede tatyan olarak bilinmektedir.

Yine yörede tatyan olarak bilinen ve Hulisi Seven’den alınan, sözleri Kâmiye ait olan Yandı canım tende ey ruh-i revanım bir su ver  adlı ezgi de  Failatun / Failatun / Failatun / Failün kalıbına göre yazılmış bir gazeldir. Yine Erzurum yöresine ait, musammat bir gazel olan ‘Dün gece yar hanesinde yastığım bir taş idi’  ezgisi de tatyan olarak bilinen aruzlu türkülerdendir” diyerek açıklamalarına sürdürmektedir. 

Mehmet Özbek’in hazırlamış olduğu “Türk Halk Müziği El kitabı – 1 Terimler Sözlüğü” adlı kitapta Tatyan; “Güney Azerbaycan ağzı, bu ağza ait özel bir ezgi kalıbı” şeklinde açıklaması yapılmış. Muhalif Tatyan, Nevruz Tatyan  şıkları da örnek gösterilmiş. Sonra da Tat sözcüğü açıklanmış: “Türk olmayan yabancı, Acem anlamlarına gelmekle birlikte tatyan deyimini İran Azerbaycan’ı, Anadolu’dan farklı olan dil ve müzik üslubu için kullanılır” açıklaması yapılmış. Adı geçen eserde Muhalif Tatyan ise; hüzzam makamının bir dalı olan muhalifin yaprağı. Muhalif Tatyan için Erzurum yöresinde okunan “Dün gece yar hanesinde yastığım bir taş idi” dizesiyle başlayan tatyan mükemmel bir örnektir” denilmekte.

Görüldüğü gibi tatyan sözcüğü ve ifade ettiği anlamla ilgili değişik bilgiler karşımıza çıkmaktadır. Erzurumlu araştırmacı Sabahattin Bulut’a göre tatyan: Erzurum’da bir kadın oyununun adı, çorabın alt kısmı, ya da “yan” “ayak” anlamında kullanılmaktadır.

Erzurum radyosu sanatçısı Kenan Tunaya göre, Erzurum’da tatyan  olarak bilinen ezgiler aruz veznine göre yazılmış gazellerin müzikle ifadelendirmesidir.

Mehmet Özbek’e göre; tatyan; Güney Azerbaycan Ağzı, bu ağza ait özel bir ezgi kalıbının adıdır. Muhalif ve nevruz türleri de vardır.

Bizim tespitlerimize göre tatyan: Erzurum yöresi halk müziğinin içine girmiş. Tatgan sözcüğü değişerek tatyan olmuş. Bu da Erzurum yöresinde aruz vezniyle yazılan gazellerin müzikle ifadelendirmesi olarak karşımıza çıkmıştır. Artık halkın hafızasına yerleşen, tatyan oku denildiğinde “Dün gece yar hanesinde yastığım bir taş idi” ezgisini okuyan bir Erzurumlunun dilinden bu sözcüğün esas anlamı budur şeklinde diyerek söküp almak imkansızdır. O artık Erzurumlunun doğru veya yanlış dilinin tespihi olmuştur. Örneği çok az da olsa, Erzurum halk müziği içinde bir çeşni olarak karşımıza çıkmaktadır. Divanda tatgan sözcüğü: Tat almak tat bulmak anlamında açıklanmıştı. Ben de bu tür havaları tat bulduğum, tat aldığım havalar diye değerlendiriyorum.

Tatyanı anlatmaya çalışırken divandan da bahsettik. Yeri gelmiş-ken  bir divanın sözlerine de değinmeden geçemeyeceğim. Bu divan da tatyan grubu içinde değerlendirilmektedir. Tatyan grubu içinde değerlen dirilen, sözleri de yanlış okunan, Kadem bastı gönül tahtı a sultanım sefa geldin dizesiyle başlayan divandır. Dizenin doğrusu; Kadem bastın gönül tahtıma sultanım sefa geldin şeklindedir. Türkünün sözleri:

         Kadem bastı gönül tahtı a sultanım sefa geldin

         Dil pür rengi tabu derde dermanım sefa geldin

         Gel ey dilberlerin şahı melahat burcunun mâhi

         Gedanın hâli nigâhî sorup şahım sefa geldin

         Gel ey dilberler-i alişan çün sensin hüsrevi devran

         Sana ben hep olam heyran benim canım sefa geldin

şeklinde TRT repertuvar kayıtlara geçmiştir. TRT repertuvarındaki sözlerin altına da bilinmeyen sözcükler dipnot olarak verilmiş. Aynı sözler Sabahattin Bulut’un Kuşaktan Kuşağa Erzurum Folkloru adlı kitabının son sayfasındaki düzeltmeler bölümünde de divanla ilgili şu açıklama yapılmış. Türkünün notasının yayınlandığı 165. sayfa belir tilerek; “Divanın birinci dörtlüğünde hece kayması ile metin anlamını yitirmiş. Doğrusu, Kadem bastı gönül tahdi a sultanım sefa geldin / Dili Pür reng-i tab-ı derde dermanım sefa geldin olacaktır” denilmektedir.  Biz de doğruyu tespit etmek için konuyu uzmanlarına götürdük. Uzmanların görüşleri doğrul tusunda divanın sözleri aşağıdaki gibi tespit edildi.

         Kadem bastın gönül tahtıma sultanım sefâ geldin

         Dil-i pür reng-i tab u derde dermanım sefâ geldin

         Gel ey dilber-i padşahı   melâhat burcunun mâhi

         Gedânın hâl-i nîgâhî sorup şâhım sefâ geldin

         Gel ey dilberler-i alişan çün sensin hüsrev-i devran

         Sana ben hep olam heyran benim canım sefâ geldin

Şimdi divanda geçen sözcüklerinin anlamlarına bakalım. Kadem: Ayak, adım – Dil-i pür: Gönlü zengin – Dil: Gönül – Dil-î pür: Ateşli gönül- Padşahım: Padişahım- Melâhat: Burç, güneş dönencesinin bölündüğü on iki parçadan biri- Çün: Gibi, çünkü – Hüsrev: Padişahlık, hükümranlık, sultanlık- Alişan: Şan, şerefi yüksek olan – Hal-î nîgâh-ı: Meraklı halimi – Pür: Dolu-çok fazla – Tab: Güç, kuvvet, parlayan, parlatan mühür- Devran : Zaman, felek.

Şimdi de divanın ilk dizesine bakalım: Dize; “Kadem bastı gönül tahtı a sultanım sefa geldin” şeklinde idi. Dizede, “kadem” ayak’tı: Buna göre dize:  Ayak bastı gönül tahtı a sultanım sefa geldin şeklinde bir anlam ifade eder ki, bu haliyle cümle  havada kalmaktadır.  Ama: Kadem bastın gönül tahtıma sultanım sefa geldin şeklinde olduğunda, askıda kalan cümle anlamını bulacaktır. Biz burada ilk  dizenin değerlendirmesini yaptık. Diğer yanlışlıkların düzeltilmesini okuyucuya bıraktık. Dilerim Erzurum lu sanat severler divanın sözlerini yeniden inceler, yanlışlıklar düzeltil dikten sonra TRT ye de düzeltilmesi için müracaat ederek divanın sözlerinin doğru okunması sağlarlar. Eğer  düzeltilmezse; divanı okuyan herkes, sözleri yazanın kemiklerini sızlatacaktır.

           

Erzuru’da karşımıza çıkan bir başka uzun hava türü de Müstezat -tır. Müstezat: Arapça çoğaltılmış, artmış anlamındadır. Artık dizelerin dışında gazele benzer. Bağlamada yapılan bir düzenin, Artvin ve Ağrı’da bir aşık makamının adıdır. Müstezat İshak Sunguroğluna göre rast ve aşiran fasılları arasında sayılır. Mehmet Özbek’e göre; mahur makamının bir dalıdır. En belirgin özelliğinin rast makamı kalıplarına uygun olması gösterilmiştir. Müstezat, ayrıca  Divan Edebiyatında bir şiir türünün adı, Mefa’ûlü, mefailü, mefailü, faülün kalıbına Mefa’ûlü faülün artık dizelerinin eklenmesiyle meydana gelen şiir biçimidir. Artık dizelerin dışında gazele benzer.

         Aşkın ezeli aşıka ilham-ı Hüdadır.

                           Bir neşe nümadır.

         Tahkik gönül şehrine bir nuru ziyadır

                           Minhacı Hüdadır.

Müstezatı güzel bir örnektir. Artık dizeler “Bir neşe nümadır / Minhacı Hüdadır dizeleridir. Müstezatlar müstezat kalıbına uygun yazılmış şiirlerle seslendirilen bir uzun hava türüdür. Divanlarda olduğu gibi, müstezatta da başta ve aşamalar arasında çalınan müstezat ayağı olur. İkişer dizeden oluşan her aşamadan sonra nakarat gelir.  

             

Erzurum halk musikisinde karşımıza çıkan türlerden biri de mayadır. Maya: Halk müziğimizde bir uzun hava türüdür. Farsça bir sözcüktür. Kelimenin aslı mayedir. Asıl ve gerekli madde, bir şeyin özü anlamındadır. Onun için halk; mayaların hüseyini makamının tüm özelliklerini bünyesinde taşımış olmasından, uzun havanın özü anlamın-da, bu  türe maya adını vermiştir. Türün en belirgin özelliği hüseyini makamında oluşudur. Genelde ses sınırı bir oktav içindedir. Ayrıca maya: Halk Edebiyatında 4+4 +3 = 11’li hece kalıbıyla yazılmış, kâfiye düzeni a a a b olan bir halk şiiri türüdür. Tek dörtlükler hâlinde söylendiği gibi, aynı kâfiye düzeninde olan koşma türü dörtlüklerden de meydana gelir. Gerek girişti, gerekse dörtlük aralarında aranağme ayak olarak çalınır. Bu çalgısal bölümde genel de 10/8‘lik curcuna usulü kullanılır. Kaynakların ifadesine göre mayalar da 4+4+3 kalıbına uygun şiirlerin kullanılması esastır.  

Mayanın bir de cıgalısı vardır.  Biz cigalı mayayı anlatmadan önce cıga sözcüğünün anlamına bakalım:

Cıga:  Çeşitli halk şiirinde dizelere  eklenen, onları süsleyen, renk lendiren, başka ölçüdeki dize veya dizelerin tamamıdır.

         Cıga: Karacaoğlan’da turnanın ötüşüdür.

         Cıga: Su sesi veya ses vermek anlamında da kullanılır.Yağar yağmur püsem püsem cığala  dizesinde ses vermek anlamında kullanılmıştır.

         Çığı: Divanda ses vermek anlamındadır.

Cıgalı maya ise : Daha çok Elazığ ve Erzurum yöresinde bir uzun hava türü, bir maya çeşididir. Genellikle hüseyini makamındadır. Sözleri ise 4+ 4+ 3 = 11’li hece kalıbına uygundur. Ses sınırı bir sekizli dışına taşabilir. Cıgalı mayanın en büyük özelliği, ah balam, yavri yavri, Ah yav rum, balam, gibi tamamlayıcı sözlerin eklenmesidir. Ara nağme ve ayağı diğer mayalarla aynıdır. “Huma kuşu yükseklerden seslenir” dizesiyle başlayan uzun hava cıgalı mayaya güzel bir örnektir.

Erzurum türkülerinde olduğu gibi oyunlarında da özellik arz eden   illerimiz arasındadır.  Bar sözcüğü hemen Erzurum’u hatırlatır bizlere. Barlar yiğitlik ve mertlik ifadesinin bütün özelliklerini bünyesinde taşıyan oyunlarımızdandır. Heybetli ve ihtişamlı oyunlar arasında ilk sırayı alır. Barlar:  Erzurum da daha çok davul ve zurna eşliğinde oynanan bir halk oyununun adıdır. En az beş kişiyle oynanır. Barların icrasında  belirli bir sıra takip  edilir. En baştaki oyuncuya bar başı, ikinciye koltuk altı, sondakine de pöççük denir.  Kadın ve erkeklerin oynayacağı barlar ayrı ayrıdır. Sözlü barlar olduğu gibi sözsüzleri de vardır. Baş Bar, Dikine, Sekme, Koçeri. Uzun dere, Dello, Temirağa, Tavuk Barı, Hançer Barı, Hoşbilezik, Tamzara, Daldalan Çoban Barı sözlü olan erkek barlarındandır. Çift Beyaz Güvercin, Kavak Barı, Tersine, Habudiyar Çarşıda Üzüm Kara, Akça Ferikler ise kadın barlarındandır.  Bize göre: Bar Türkçe bir sözcüktür. Eski Türk lehçelerinde: Bar-bari-baru-barça söylenişleri topluluk, birliktelik, el birliği yuvarlak şaman davulu, davul tokmağı anlamında kullanılmaktadır. Divan-ı Lügat-it Türk’te bar, varın karşılığıdır.  Bar sözcüğünden de çok kelime türetilmiştir. Çağatayca’da Bar: Tertip, düzen nizam sıra ve dizi anlamındadır. Kısaca  bar: Erzurum’un  sembolü yiğitlik ve mertliğin de ta kendisidir. Bunca kültür bozulmasına rağmen bütün özelliklerini koruyarak günümüze ulaşan barlar  Erzurumluların   dizelerine  de yansımıştır.  Bir Erzurum sevdalısı Sadi Akatay:

Yüz yılların ardından kopup gelen bir vekâr

Kahramanlık yiğitlik erlik destanıdır bar

Bu oyunda gör bizi geçme sakın ıraktan

Gözün varsa seçersin bar da karayı aktan

Bir savaş seyri vardır Dadaşın her barında

Görünce kanın kaynar o an damarlarında

Doyum olmaz bir görsen kör oğlunun barını

Güvenirsin gücüne düşünmezsin yarını

Diyerek dizelerinde mertlik sevdasının dumanını yükseltmiş, duyguya duygu katmıştır.  

Kısaca Erzurum; türküleriyle barlarıyla, tatyanıyla, uzun havala rıyla yöre insanının gönlüne taht kurmuş, sevdasına sevda katmıştır.  Onlar, Erzurum var oldukça, insanlık var oldukça  yaşayacak,  her söyleyişte Emrah, Köroğlu, Sümmani dizeleri yöre insanın dilinde ve telinde  renk ve şekil bulacaktır.  

Kaynakça

Tuna Kenan                          : Erzurum Türküleri ve Nazariyatı, Semih Ofset Matbaacılık LTD. ŞTİ. Ankara 2001. 

Mehmet Özbek                    :Türk Halk Müziği El Kitabı – I Terimler Sözlüğü, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları Ankara 1998.

Onur Akdoğu                      : Türk Müziğinde Türler ve Biçimler, Ege Üniversi- tesi Basımevi İzmir 1996.

Mustafa Necati Karaer       : Karacaoğlan, Tercüman 1001 Temel Eser, No: 26, Kervan Kitapçılık A.Ş. İstanbul.

Sabahattin Bulut                  : Kuşaktan kuşağa Erzurum Folkloru, Erzurum Halk Oyunları, Halk Türküleri Derneği Yayınları, No:8, Emekli Ofset, Ankara. 

Dr. Atınç Emnalar               : Türk Halk Müziği ve Nazariyatı, Ege Üniversitesi Basımevi, İzmir 1998.

TRT Türk Halk Müziği Sözlü Eserler Antolojisi, 1.2.3. Ciltler, TRT Müzik Dairesi Başkanlığı Yayınları No. 98, Ankara 2000.

Yazar
Halil ATILGAN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen