Kaşgarlı Mahmud

Kaşgarlı Mahmud, XI. yüzyılda yaşamış bir Türk bilgini, gelmiş geçmiş dilcilerin en büyüğüdür, diyebileceğimiz bir Türk dilcisidir. Bu gün için, onun hayatından çok, kişiliği ve eseri üzerinde bilgi sahibiyiz.

Türk Dili Kamusu (sözlüğü) diye çevirebileceğimiz Divanu Lûgati’t – Türk ve Türk dilinin sentaksı (söz dizimi cevherleri) yani, cümle yapısı bilgileri diye çevirebileceğimiz Kitabu Cevâhirü”n-nahv fi lûgati’t-Türk adlı iki dev eserin sahibidir. Ancak bu eserlerden ikincisi bugün elimizde değildir. Böyle bir eserin yazılmış olduğunu Divanu Lûgati’t Türk‘te adının verilmiş ve kısaca da ondan söz edilmiş olmasından anlıyoruz. Kitâbu Cevâhirü’n-nahv, ya geçmiş devirlerde örneklerine sık sık rastlayabildiğimiz sebeplerle, tarihin karanlıklarına gömülüp gitmiş olan kayıp eserlerdendir, yahut da hâlâ uçsuz bucaksız eski kitap hazînelerinin derinliklerinde başka bir ad altında gizlenmektedir de daha el vurulmadığı için gün ışığına çıkarılamamıştır. Türk dilinin ansiklopedik bir sözlüğü niteliğinde olan Divanu Lûgati’t-Türk ise elimizdedir. Bu tek eseri bile bugün Kâşgarlı Mahmud’u, Türk diline hizmet etmiş büyük şahsiyetler ve ölümsüzler arasına katabilecek niteliktedir. Kaşgarlı Mahmud’un hayatı üzerindeki bilgilerimiz, bilmek istediklerimize oranla oldukça az ve yetersizdir. Bu konuda bilebildiklerimiz yalnız onun Divanu Lûgati’t-Türk‘ ünde doğrudan doğruya veya dolaylı olarak yer almış bilgilere dayanmaktadır. Adından da anlaşılacağı üzere Mahmud Kâşgarlıdır. 

Kâsgar XI-XIII yüzyıllar arasındaki dönemde, Doğu Türkistan’dan Maveraünnehre kadar uzanan ve ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar ülkesinin başkentidir. Aynı zamanda XI. yüzyıl Orta-Asya’sının büyük ve önemli bir kültür merkezidir de. Mahmud’un babası Hüseyin ve dedesi Muhammed, Kâsgar’ın kuzey-doğusunda bir kasaba olan Barsgan‘lıdırlar. Barsgan‘ın o günkü adı da Ordukent‘tir. Mahmud’un kendisi Kâşgar‘da doğmuştur. Gerçi, son yıllarda yine Divanu Lûgati’t Türk‘teki bazı ifadelere dayanılarak, Mahmud‘un da babası ve dedesi gibi Barsganda doğmuş olduğunu, bu çevrede büyüdüğünü ve çocukluğunu İli ırmağı kıyılarında geçirdiğini iddia eden bir görüş ortaya atılmıştır. Bu görüşe göre, Mahmud’un kendisini Kâşgarlı olarak göstermesi sırf eserini o devir yazı dili olan Hakaniye veya Karahanlı Türkçesi ile yazmış olmasından ve Kâşgar ilinin de o çağın önemli bir kültür merkezi olmasından ileri gelmektedir. Ancak, bu görüş bir kesinlik kazanamamıştır. Ne olursa olsun, Mahmud, adının ayrılmaz bir parçası durumunda olan Kâşgarlı sözünden de anlaşılacağı üzere, artık hep Kâşgarlı olarak kabul edilegelecektir. Kaşgarlı Mahmud’un doğum ve ölüm yılları da kesin olarak belli değildir. 1072-1074 yılları arasında Divanu Lûgati’tTürk‘ü tamamladığı zaman kendisinin ileri bir yaşta olduğu göz önünde bulundurularak, Mahmud’un XI. yüzyıl içinde yaşadığı ve aynı yüzyılın sonlarına doğru öldüğü kabul edilmektedir. Kâşgarlı Mahmud’un doğup yetiştiği bölgelerin hakimi olan Karahanlılar ülkesinde çeşitli Türk boyları yaşamakta idi. Kâşgarlı’nın bu boylardan hangisinden geldiği de, kesin olarak bilinememektedir. Ancak, onun Türkiş diye adlandırılan Tobsılardan yahut da Tobsılar la ortak bir lehçe konuşan Yağma Türklerinden geldiği görüşünde olanlar vardır. Kâşgarlı Mahmud soylu bir ailedendir. Ataları Emirler (asıl söylenişi ile Hamirler) diye tanınan Karahanlı beyleridir. Bunlardan Emir (veya HamirTekin Türkistanı Samanoğullarından zaptetmiş olan bir beydir. Mahmud’un ataları olan beylerin, Karahanlılar ülkesinde Oğuzların oturdukları bölgeleri idare etmiş olmaları yahut da Karahanlılar ordusunun onların kumandaları altında Oğuzlardan kurulmuş olması muhtemeldir.

 

 

Türbesi
https://www.youtube.com/watch?v=tQqC6JLwci0

 

Kâşgarlı Mahmud, Divanu Lûgati’t-Türk‘ün başında, soyca Türklerin en ileri gelenlerinden olduğunu söylemekte, Karahanlı sülâlesinin tanınmış kişilerinden rivayetler aktarmakta, Karahanlı devlet teşkilâtı ve saray gelenekleri üzerine geniş bilgiler vermektedir. Bu durum, onun Karahanlı hükümdar ailesine de yabancı olmadığına işaret sayılıyor. Kâşgarlı Mahmud, hükümdar ailesinden gelmemiş olsa bile, herhalde o ailenin çevresindeki seçkin ve aydın bir zümreden gelmiş olmalıdır. Onun hayatı ile ilgili olarak yukarıdaki bilgilere, iyi bir nişancı ve iyi bir asker olduğunu da ekleyebiliriz. Kaynak eserlerde Kâşgarlı Mahmud hakkında bilgi bulunmamasının sebebi, Kâşgarlının ilk ana kaynak sayılan kendi eserinde, hayatı ile ilgili çok az bilgi vermiş olmasından ileri gelmektedir. Belki de o, hayatı hakkındaki bilgileri sözlüğünden önce yazmış olduğu ve günümüze kadar gelemeden kaybolmuş bulunan söz dizimi ile ilgili kitabında vermiştir. Bunun dışında, o, çağının seçkin bir insanı, büyük ün yapmış bir bilgini olarak eserlerinde doğrudan doğruya kendinden söz etmeyi uygun bulmamış da olabilir. İlim alanında bu kanaat oldukça yaygındır. Hakkında kaynaklarda bilgiye rastlanmamış olmasının bir başka nedeni de, genellikle o çağın îslâm âleminde dinî ilimlere fazla değer verilip, onun dışındaki bilgilerle uğraşanlara gereken değerin verilmemiş olmasından ileri gelmektedir.

KÂŞGARLI MAHMUD’UN ESERİ

Kâşgarlı Mahmud’u dilcilik alanına ve bilim dünyasına tanıtan eseri, bildiğimiz gibi Divanu Lûgati’t-Türk‘üdür. Divanu Lûgati’t-Türk, Türk dilinin ansiklopedik bir sözlüğüdür. Kâşgarlı bu eserini 1072 yılında yazmaya başlamış ve 1074 yılında, yani bundan 921 yıl önce tamamlamıştır. Kâşgarlı’nın eserini Kâşgar‘da mı yoksa Bağdat‘ta mı yazdığı kesinlikle belli değildir. Ancak, o bu eseri yazabilmek için, o devir Türk dünyasını adım adım dolaşarak pek çok notlar almış, yığın yığın dil malzemesi toplamış; sonra da bu malzemeyi işleyerek ve çok iyi bildiği Arap dilinin kurallarına göre düzenleyerek bir sözlük hâline getirmiştir. Bu gün yeryüzünde eserin bir tek yazma nüshası vardır. Bu tek nüsha da bir şans eseri olarak kaybolmaktan kurtarılabilmiştir. Hikâyesi oldukça ilgi çekicidir. Kilisli Rifat’ın anlattığına göre: “Meşrutiyet’in ilk yıllarında ve Emrullah Efendi’nin maarif nazırlığı ettiği sıralarda, eski maliye nazırlarından Nazif Paşa’nın akrabası olan bir hanım günlerden birinde Sahaflar Çarşısı’na satılık bir kitap getirmiş; kitapçı Burhan Efendi de bunu satmak üzere Maarif Nezareti’ne götürmüştür. Ne var ki, Nezaret yani o zamanki Milli Eğitim Bakanlığı kitap için istenen 30 sarılirayı çok gördüğü için kitabı almaktan vazgeçmiştir. Bunun üzerine kitapçı bir de Ali Emirî Efendi’ye uğramayı uygun bulmuştur. Ali Emirî, kitabı şöyle bir inceledikten sonra değerini takdir ederek istenen 30 sarılirayı ödeyip hemen satın almıştır. Ancak, bundan sonrada Ali Emirî Efendi herkese bu eserin öneminden bahsettiği halde, kaybolur korkusu ile kitabı kimselere göstermez olmuştur. Onu görmek isteyip de göremeyenler arasında devrin ünlü sosyolog ve fikir adamı Ziya Gökalp de vardır. Daha sonraki yıllarda harcanan uzun çabalar ve Sadrazam Talat Paşa’nın araya girmesi ile bu değerli eser Maarif Nezareti’ne devredilerek ve Kilisli Rifat Bey’in denetimi altında 1915-1917 yılları arasında üç cilt hâlinde bastırılarak kaybolmaktan kurtarılabilmiştir. Aksi halde, bu kitap da nice değerli eserin alın yazısına uğrayarak kaybolup gidebilirdi. Eser 1920-1939 yıllan arasında birkaç tercüme denemesinden geçtikten sonra, nihayet Besim Atalay’ın tercümesi ile 1939-1941 yılları arasında 3 cilt hâlinde ve buna ilâveten birer indeks ve fotokopi ciltleri ile birlikte TDK tarafından yayımlanmıştır.

KAYNAKLAR

Türk Dili Üzerine Araştırmalar, C.1, TDK Yay.:629, Ankara 1995 Millî Kültür, C. 2, S. 10 (Mart 1981), s. 15-19.

 

Yukarıdaki yazı sayın Prof.Dr. Zeynep Korkmaz’ın http://www.kasgarlimahmud.org/zeynep_korkmaz.htm sayfasında yayınlanan KAŞGARLI MAHMUD KİMDİR? başlıklı yazısından alınmıştır.

…………………..

EK  BİLGİ

 

Kâşgarlı Mahmud Kimdir?

Bulunuşuyla birlikte Türk dili tarihinin yeniden yazılmasını sağlayan ve Türkçenin karanlıktaki pek çok konusunu aydınlatan Divanü Lugati’t-Türk’ü bizlere kazandıran, Türklük biliminin (Türkoloji) kurucusu, Türk sözlükçülüğünün atası Kâşgarlı Mahmud’un hayatı hakkında ne yazık ki ayrıntılı bilgi bulunmamaktadır. 

Tarihsel kaynaklarda hakkında bilgiye rastlanmayan, eserinde de kendisi hakkında pek fazla bilgi vermeyen Kâşgarlı Mahmud’un soylu bir aileden geldiği ve çok iyi yetiştirilmiş bir şehzade olduğu Divanü Lugati’t-Türk’te âdeta bilgi kırıntısı niteliğindeki kayıtlardan anlaşılmaktadır. Türklerin en güzel konuşanı, en açık anlatanı, en iyi eğitim göreni, soyca en köklüsü, en başarılı kargı atanı olmakla övünen Kâşgarlı Mahmud, Türk topluluklarının yaşadığı bütün şehirleri ve bölgeleri dolaştığını yazmaktadır.

Eserine alacağı söz varlığı konusunda tuttuğu yolu açıklarken verdiği bilgilerden Kâşgarlı Mahmud’un Türkçenin söz varlığı üzerine çok ayrıntılı bilgiye sahip olduğu anlaşılmaktadır. Döneminin Türk yazı dillerini çok iyi bilmesi; Türk topluluklarından derlediği sözlerin anlamlarına, türlerine, çeşitli özelliklerine vâkıf olmasının yanı sıra Türk dilinin eski söz varlığından da haberdar olması, Kâşgarlı Mahmud’un çok iyi bir dil öğrenimi gördüğünü ve kendisini yetiştirdiğini ortaya koymaktadır.

Nerede ve ne zaman doğmuştur?

Kâşgarlı Mahmud adıyla tanınsa da eserinde babasının Barsganlı olduğu bilgisini vermesinden yola çıkılarak kendisinin de doğum yerinin Barsgan olduğu düşünülmektedir. Eserinin hiçbir yerinde kendisini Kâşgarîel-Kâşgarî (Kâşgarlı) gibi sanlarla anmayan Mahmud’un buna karşılık sürekli olarak Kâşgar’ı havasıyla, suyuyla, doğasıyla övmesi; hakanın yaşadığı şehir olarak nitelemesi, Kâşgar çevresindeki Adıg, Kası, Opal gibi yerleşim birimlerini kendi ili diye anması, o dönemde bir kültür merkezi olan Kâşgar’da yetişmiş olması bu büyük dil bilgininin Kâşgarlı adıyla anılmasını sağlamıştır.

Babasının yurdu Barsgan’ın adını açıklarken bu adın Afrasiyab’ın oğlunun adından geldiğini, kurduğu şehre kendi adını verdiğini yazan Kâşgarlı Mahmud, babasının da memleketinin Barsgan olduğunu belirtmektedir. Barsgan’ın tarihiyle ilgili farklı bir bilgiyi de değerlendiren Kâşgarlı Mahmud, bu adın Uygur kağanının Barsgan adındaki seyisinden geldiğini yazmaktadır. Rivayete göre seyis, havasını beğendiği bu bölgede atlarını yetiştirirmiş. Zamanla burası bir yerleşim birimine dönüşünce de kendi adıyla anılır olmuştur.

Bir başka rivayete göre ise Kâşgarlı Mahmud, Kâşgar şehrinin güneybatısındaki Opal köyünde dünyaya gelmiştir. Gerçekten de Divanü Lugati’t-Türk’teki bir kayıttan Kâşgarlı’nın Opal sözünü, kendi ilinden bir köy olarak tanımladığını görüyoruz. Eser üzerinde çalışanlarca Abul olarak okunan adın Opal olduğu daha sonra ortaya çıkarılmıştır. Opal köyünü “Bizim ilde bir köy adı” sözleriyle anarak Kâşgar’a olan mensubiyetini ifade eden Kâşgarlı Mahmud, buna karşın Opal’ı doğduğu yer olarak belirtmemiştir.

Ancak, Divanü Lugati’t-Türk’te “Bizim ilde bir köy adı”, “Bizim ilde bir yer adı” diye tanımladığı Adıgve Kası’nın Opal yakınlarındaki yerleşim birimlerinden olması, Kâşgarlı Mahmud’un bu bölgeyle olan ilgisini açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Farklı görüşler bulunmakla birlikte 1008 yılında doğduğu kabul edilmektedir.

Nerede öğrenim gördü?

Kâşgarlı Mahmud, ilk öğrenimini gördüğü ve gençlik yıllarını geçirdiği Opal’da Hamidiyye ve Saciyye medreselerinde tanınmış hocalardan ders almıştır. Hocalarından biri, Divanü Lugati’t-Türk’te de adını andığı Şeyh İmam ez-Zahid Hüseyin bin Halef el-Kâşgari’dir.

Eserinin ilk sayfalarında kendisinden söz ederken babasının adının Hüseyin, dedesinin adının ise Muhammed olduğunu belirten Kâşgarlı Mahmud, daha sonra Uygur adının açıklamasını yaparken sözü atalarına getirir. Atalarına Hamîr dendiğini, bu adın amîr ‘emir’ sözüne dayandığını, Oğuzlarınamîr diyemediği için ön seste /h/ türemesi sonucunda yaşanan bir ses değişikliği ile ailesinin Hamîradıyla tanındığını ifade eder.

Bu bilgilerden sonra Kâşgarlı Mahmud, atasının Türk illerini Sâmanoğullarından aldığını ve adına Hamîr Tegin dendiğini belirtir. Yazma nüshada bu adın yazımı, değişik okunuş biçimlerinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. El-Amîr Bahr TekinBeherkinBahir TekinHamîr Tekin gibi farklı okuma önerileri bulunan bu adın aslında Nasr Tigin okunması gerektiği, bu kişinin Nasr İlig Han adıyla da tanınan Maveraünnehir ve Buhara fatihi Arslan İlig Nasr bin Ali olduğu kabul edilmektedir.

Daha sonra yapılan araştırmalar Kâşgarlı Mahmud’un soy kütüğü ile ilgili farklı bilgileri ve ailesinin yaşadığı feci bir olayı ortaya çıkarmıştır. Bu olaylar, Divanü Lugati’t-Türk gibi kapsamlı bir eserin nasıl hazırlandığı konusunda karanlıkta kalan noktalar üzerine çeşitli yorumlar yapılmasına yol açmıştır. On birinci yüzyıl koşullarında Kâşgarlı Mahmud’u bütün Türk dünyasını dolaşarak Türk soylu halkların dili, edebiyatı ve kültürü üzerine yıllarca sürecek bir araştırma yapmaya yönelten gelişmeler, soy kütüğü üzerine yapılan çalışmalarla ortaya çıkarılmıştır.

Kâşgarlı Mahmud’un soy kütüğü

Soylu bir Türk ailesinden geldiğini belirten Kâşgarlı Mahmud’un verdiği bu bilginin doğru olduğu ve Kâşgarlı’nın Doğu Karahanlı hanedanı soyundan geldiği bilinmektedir. Kâşgarlı Mahmud’un soy kütüğü, İslam dinini seçen ilk Türk kağanı Abdülkerim Satuk Buğra Han’a çıkmaktadır. 932 yılında Müslüman olan Karahanlı kağanı Abdülkerim Satuk Buğra Han’ın oğlu Süleyman Han’dır. Onun oğlu Buhara fatihi Ebü’l-Hasan Harun Kılıç Buğra Han’dır. Kılıç Buğra Han adıyla da tanınan ve Sâmanoğullarının merkezi Buhara’yı 992 yılında ele geçiren Ebü’l-Hasan Harun Kılıç Buğra Han bin Süleyman, Kâşgarlı Mahmud’un dedesinin dedesidir. Kılıç Buğra Han’ın oğlu Hotan fatihi olan Yusuf Kadır Han bin Hasan Harun’dur. Onun oğlu ise Taraz ve İsbicap hâkimi Muhammed Buğra Han bin Yusuf’tur. Onun oğlu olan Şemsüddevle Arslan İlig unvanlı Barsgan emiri Hüseyin bin Muhammed Çağrı Tigin de Kâşgarlı Mahmud’un babasıdır. Annesinin Karahanlı ülkesinin tanınmış uleması Hoca Seyfeddin Büzürgvar’ın kızı Bubi Rabia olduğuna dair bilgiler bulunmaktadır.

Kanlı bir darbe…

Kâşgarlı Mahmud’un dedesi Karahanlı hükümdarı Muhammed Buğra Han bin Yusuf, 1047 – 1048 yılları arasında on beş ay hüküm sürdükten sonra tahtını büyük oğlu Hüseyin’e bırakma kararı almıştır. Ancak Muhammed Buğra Han’ın ikinci bir eşi ve bu eşinden olma İbrahim bin Muhammedadında bir oğlu daha vardır. Tahtın Hüseyin bin Muhammed Çağrı Tigin’e, yani Kâşgarlı Mahmud’un babasına bırakılmasını bir türlü kabullenemeyen ikinci eşi, tahta çıkış töreninin yapılacağı gün kanlı bir darbe planlar. Muhtemelen, tören yemeğine zehir karıştırtarak hanedanın birçok mensubunun yanı sıra kocası Muhammed Buğra Han’ı zehirler, kayınbiraderi Süleyman’ı boğdurtur. Bununla da yetinmeyip kocasının ve kayınbiraderinin maiyetindeki pek çok kişiyi öldürtür ve bu kanlı darbenin ardından oğlu İbrahim’i tahta çıkarır.

Babası hükümdarlığa, kendisi de şehzadeliğe hazırlanırken tahta çıkış töreninin bir kırıma dönüşmesi sonucunda Kâşgarlı Mahmud, ailesinin neredeyse tamamını kaybeder. Ancak bu kanlı darbeden kendisi sağ olarak kurtulur. Yaşadığı faciadan sonra yalnız kalan Kâşgarlı Mahmud’un bundan sonra yaşadıkları bilinmezlerin karanlığında kalmaktadır.

Türk topluluklarının dil özelliklerini bol örnekle ayrıntılı bir biçimde ortaya koyan bir eserin hazırlanması, geniş bir malzeme toplanmasını gerektirmektedir. O günün koşullarında böyle bir çalışmanın gerçekleştirilebilmesi için yıllarca sürecek bir araştırma yapılması gereği göz önüne alındığında, Kâşgarlı Mahmud’un yaşadığı olayların ardından ülkesini terk ederek komşu Türk toplulukları arasında dolaştığı, böylece Türk lehçelerini ve ağızlarını yakından tanıdığı ve eseri için malzeme topladığı düşüncesi doğruluk kazanmaktadır. Yalnızca dil bilgisi özellikleriyle ilgili olarak değil, Türk dünyası hakkında verdiği bilgilerden bölgenin coğrafyasını da yakından tanıdığı anlaşılmaktadır. Karşı görüşler olsa da bütün bunlar, Kâşgarlı Mahmud’un ülkesini terk ederek Türk dünyasını dolaştığı, Türk topluluklarının dili, edebiyatı, kültürü üzerine malzeme topladığı, böylece Divanü Lugati’t-Türk’ü yazdığı düşüncesiyle örtüşmektedir.

Kanlı bir darbeyle yönetime gelen üvey kardeş İbrahim’in saltanat dönemi bir yıl kadar sürmüştür. Kendisini tanımayan Barsgan Emiri Yınal Tigin’e karşı annesinin de kışkırtmasıyla savaş açanİbrahim, savaşı kaybettiği gibi canını da verir. Ailesini katledenlerin yok olmasından sonra taht mücadelesine girişmeyen, hatta o günlerde ülkesine de dönmeyen Kâşgarlı Mahmud’un kendisini Türk dili üzerine araştırmalara adadığı düşünülmektedir.

Kâşgarlı Mahmud’un atalarına Amîr ‘Emir’ dendiğini belirtmesi, soylu bir aileden geldiğini, Karahanlı hanedanına mensup olduğunu göstermektedir. Karahanlı soyundan gelişinin bir başka kanıtı daDivanü Lugati’t-Türk’te Terken Hatun’a yazıldığı belirtilen övgü şiiridir.

Terken Katun kutıŋa tegür mendin koşug   Aygıl siziŋ tapugçı ötnür yaŋı tapug   Terken Hatun katına sun benden bir şiir   De ‘Hizmetkârınız umar yeni hizmetler’   Tutçı yagar bulıtı altun tamar arıg   Aksa anıng akını kandı mening kanıg   Bulutu hep (ihsan) yağdırır saf altın damlar   Aksa onun (ihsan) seli bana doğru, sevincim (sonsuz olur) ve muradıma ermiş (olurum)   Urmış ajun busugın kılmış anı balıg   Em sem angar tilenip sizde bulur yakıg   Kurmuş dünya pususunu, kılmış onu yaralı   İlaç çare arayıp sizde bulur yakıyı   Bütün bu bilgilerin değerlendirilmesi sonucunda Karahanlı hanedanının soy kütüğü içerisinde

Kâşgarlı Mahmud’un soy ağacı şöyle oluşturulmaktadır:

Kâşgar’dan Bağdat’a Halife’nin huzuruna…

Bağdat’tan Opal köyüne… Kâşgarlı Mahmud’un babasını ve ailesini kaybetmesinden sonraki hayatı ile ilgili olarak birtakım söylencelerin oluştuğu görülür. 1057 yılında yaşanan kanlı darbeden sonra kırk dokuz yaşında Pamir Dağları’ndaki sarp Muk geçidini aşıp ülkesinin sınırları dışına çıkan Kâşgarlı Mahmud, Türkistan bölgesini adım adım dolaşarak Türk toplulukları arasında yaşamaya başlamıştır. Karşılaştığı her Türk topluluğunun konuşması ilgisini çekmiş, duyduğu sözcükleri kaydetmiş, sözlü edebiyat ürünlerini derlemiştir. İran ve Irak’a gittiği, Arapça, Farsça ve Rumca öğrendiği, medreselerde hocalık yaptığı ileri sürülmektedir. Türk topluluklarının dili, edebiyatı, yaşayışı ve âdetleri üzerine yirmi yıla yakın malzeme topladıktan sonra 1072 yılında Bağdat’a gelmiş, daha önce yazmaya başladığı eserini burada tamamlamıştır.

Halife Muktedî Biemrillah’a armağan ettiği eserini Halife’nin kendisine sunduğunu belirten Kâşgarlı Mahmud, Divanü Lugati’t-Türk’ün daha ilk satırlarında bu durumu şu sözlerle anlatır: Bana sonsuz bir ün, bitmez tükenmez bir kaynak sağlaması dileğiyle bu kitabı yazdım ve Tanrı’ya sığınarak adını Divanü Lugati’t-Türk koydum. Kutsal Peygamber’in postunda oturan, Haşimî soyundan ve Abbasoğullarından gelen, Tanrı’nın halifesi Ebü’l-Kasım Abdullah ibn Muhammedü’l-Muktedi Biemrillah katına armağan ettim. 

Bu ifadeyi farklı yorumlayanlar, Kâşgarlı’nın eserini Halife’nin oğluna sunduğu görüşünü ileri sürmektedirler. Ancak anılan künyenin ve adın Halife Muktedi Biemrillah’a ait olduğu ortaya konulmuştur. Öte yandan on dokuz yaşında halife ilan edilen Muktedi Biemrillah’ın halifeliğinin ikinci yılında, yani yirmi bir yaşındayken kitap sunulacak yaşta çocuk sahibi olamayacağı da göz önünde bulundurulmalıdır. Bununla birlikte her iki görüş de Kâşgarlı Mahmud’un Divanü Lugati’t-Türk’ü yazarken veya yazdıktan sonra Bağdat’a geldiği ve eserini burada Halife’nin katına sunduğu bilgisini doğrulamaktadır.

Kâşgarlı Mahmud’un Divanü Lugati’t-Türk dışında bir de Türk dil bilgisi kitabı yazdığını bilmekteyiz. Bazı konuları dil bilgisi kitabı Kitabü Cevahiri’n-Nahv fi Lugati’t-Türk’te ayrıntılı bir biçimde anlattığını yazar. Türk dil bilgisi ile ilgili daha ayrıntılı bilgiler içerdiğini sandığımız bu kitap ne yazık ki günümüze ulaşmamıştır.

Bu iki eseri dışında bir başka eseri olup olmadığını da bilemediğimiz Kâşgarlı Mahmud’un Divanü Lugati’t-Türk’ü Halife’ye sunmasından sonraki hayatıyla ilgili bilgiler de ne yazık ki birbiriyle çelişmektedir.

Bağdat’tan ülkesine dönüp dönmediği, döndüyse ne zaman döndüğü, daha sonra nerede yaşadığı konusunda tarihsel kaynaklarda bilgi bulunmamakla birlikte yöresel söylencelerden yararlanarak Kâşgarlı Mahmud’un 1080 yılında Bağdat’tan ülkesine döndüğü, Kâşgar yakınlarındaki Opal köyüne yerleştiği, burada kurduğu Mahmudiye Medresesinde on yıl müderrislik yaptıktan sonra 1090 yılında doksan yedi yaşındayken öldüğü ileri sürülmektedir.

Eserini yazıp Halife’ye sunduktan sonra Kâşgar’a dönen Kâşgarlı Mahmud’un Opal köyüne yerleşmesinin sebebi; çocukluğunu ve gençlik yıllarını geçirdiği, ilk öğrenimini gördüğü köyde son yıllarını yaşama ve burada toprağa verilme arzusuyla açıklanabilir. Ömrünün son yıllarında kendisine yurt edineceği bu köyün adını eserine aldığına göre Opal köyünün Kâşgarlı Mahmud’un hayatında önemli bir yeri olmalıdır. Ancak ne yazık ki kaynaklarda başkaca bir bilgi bulunmadığından Kâşgarlı Mahmud ile Opal köyü arasındaki bağlantı yoruma açıktır.

Opal köyüne yerleşmesi ve buradaki son yılları ile ilgili bilgileri doğrulayan bir başka söylenceye göre Kâşgarlı Mahmud’un seksen dokuz yaşında Kâşgar’a geldikten sonra sekiz yıl medresede hocalık yaptığı, doksan yedi yaşında öldüğü ve Opal köyündeki medresesinin yakınındaki mezarlığa gömüldüğü anlatılmaktadır. Hemen hemen aynı bilgileri tekrarlayan başka söylencelerde Kâşgarlı Mahmud’un 1105, hatta 1126 yılında öldüğü anlatılır.

Nitekim yakın zamanda Kâşgarlı Mahmud’un mezarı olduğuna inanılan ve üstüne bir türbe yapılarak onarılan mezarın üzerine Mahmud Kaşkari kabrisi ‘Kâşgarlı Mahmud kabri’ yazılarak doğum yılının 1008 ölüm yılının ise 1105 olduğu belirtilmiştir.

Opal köyündeki mezarın Kâşgarlı Mahmud’a ait olduğu geç dönem kaynaklarında da dile getirilmektedir. Daha önceden Kâşgarlı Mahmud’un türbesinde bulunan ve 1791 yılında yazıldığı kaydedilen Tezkire-i Hazret-i Molla adındaki yazma eserden edinilen bilgiye göre Kâşgarlı Mahmud, Bağdat’tan ülkesine dönüşünden sonra sekiz yıl müderrislik yapmış, doksan yedi yaşındayken Hicri 477 (Miladi 1084/1085) yılında ölmüştür.

Yine Opal köyündeki türbeye vakfedilmiş olan yazma bir Mesnevî nüshasının son sayfalarında bulunan ve Kâşgar Şeriye Mahkemesi kadısı tarafından mühürlenen 14 Recep 1252 (21 Ekim 1836) tarihli vakıf senedinde, o bölgedeki halkın eskiden beri Hazret-i Mollam Şemseddin adıyla bir evliya olarak tanıdığı kişinin aslında Kâşgarlı Mahmud olduğu belirtilmektedir. Yıllar öncesine uzanan bir inancın devamı olarak halkın kutsal bir ziyaret yeri kabul ettiği türbede yatan kişinin Kâşgarlı Mahmud olduğu neredeyse kesinlik kazanmıştır.

Ek Bilgi http://www.tdk.gov.tr/?option=com_dlt&kategori1=mahmut sayfasından alınmıştır.

 

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen