Çin’in Doğu Türkistan Siyaseti

Bundan tam 30 yıl önce yayımlanmış olan bu makalede ifade edilen “Çin’in Doğu Türkistan Siyaseti”nde, aradan geçen zaman içinde hiçbir değişiklik olmadığı gibi, aksine Doğu Türkistan Türklüğüne uygulanan baskıların günümüzde daha da artmış olduğu gözlenmektedir. Erkin ALPTEKİN’in Doğu Türkistan ve orada yaşayan Türkler hakkında önemli bilgiler de ihtiva eden bu makalesinin –hafıza tazeleme babından- yeniden yayımlanmasının uygun olacağını düşündük…

*****

Erkin ALPTEKİN

 

Çin’in Doğu Türkistan Siyaseti[i]

 

Giriş :

Bugün Batıda «Xinjiang Uygur Otonom Bölgesi» olarak bilinen ülkenin tarihî adı Doğu Türkistan’dır. Türklerin ana yurdu olan «Büyük Türkistan»m doğusunun 1876 da Mançur – Çin, batısının 1865 den itiba­ren Çar Rusyası istilâsına maruz kalmasından sonra «Doğu Türkis­tan» ve «Batı Türkistan» olmak üzere iki kısma ayrılmıştır. «Batı Tür­kistan» bilâhare, «Kazakistan», «Özbekistan», «Kırgızistan», «Türkme­nistan» ve «Tajikistan» olmak üzere beş cumhuriyete bölünmüştür.

«Türk» ve «istan» sözlerinin birleşmesinden meydana gelen «Tür­kistan» adı ayni soya mensup ve aynı dili konuşan toplulukların yaşa­dığı ülke anlamına gelmektedir.

Doğu Türkistan’ın Yüzölçümü:

Yüzölçümü 1.828,418 kilometre kare olan Doğu Türkistan, Kuzey yarım küresinde 34 – 40. enlemler, 74 – 94 boylamlar arasında olup, sı­nırlarını, batıda ve kuzeyde Sovyetler Birliği, güneyde Hindistan, Pa­kistan ve Afganistan; doğuda ise Çin teşkil eder. Doğu Türkistan; Tibet, İç Moğolistan ve Mançurya dâhil Çin toprağının 1/5 ni teşkil eder.

Ekonomi:

Doğu Türkistan uranyum, platin, gümüş, demir, kurşun, bakır, kü­kürt, kalay, mika, zümrüt, kömür ve petrol gibi yeraltı servetlerince zengin bir ülkedir.

Jeologların ifadelerine göre, Doğu Türkistan’daki kömür yatakları dünya ihtiyacını 60 sene karşılayacak kapasitededir[1] .

Halkın % 70’i çiftçi olan Doğu Türkistan’ın ekili sahalarının mikta­rı 3.704.000.000 hektar olup[2], bu sahanın % 90’nı sulanabilmektedir.

Doğu Türkistan’daki küçükbaş ve büyükbaş hayvanların sayıları 30 milyon dolaylarındadır[3] .

Ulaşım:

Doğu Türkistan Asya kıtasının, kalbi ve mihveri sayılmakta olup, geçmişte Doğu Türkistan’a hâkim olan devletler bütün Asyaya hükmet­miştir[4].

Tarih boyunca Çinden ve Moğolistandan Batıya doğru yapılan bü­tün yayılma hareketleri Doğu Türkistan üzerinden olmuş ve bu ülke, tarihte siyasi, askeri ve ekonomik faaliyetlerin üssü ve ikmal merkezi olarak kullanılmıştır.

Nitekim, Rus Çarı Deli Petro’nun «Türkistan’a hakim olan Asyaya hakim olur» şeklindeki sözünü burada hatırlatmak da fayda vardır. Rus Çarı Deli Petro’nun sözünü etmiş olduğu bu «Büyük Türkistan’ın» do­ğusu bugün Çin idaresi altındadır.

Tarih boyunca Batı ile Doğuyu birbirine bağlayan tarihî «İpek Yo­lu» da Doğu Türkistan üzerinden geçmekteydi. Pakistan’ı Doğu Türkis­tan üzerinden Çin’e bağlayan 900 kilometrelik «Karakurum» kara yolu­nun açılmasıyla Çin’liler Çar Rusya’sı ve bilâhare Sovyetler Birliğinin «sıcak denizlere inme» hülyasını gerçekleştirmiş bulunmaktadır. Böylece Çin’den 48 saat gibi kısa bir zamanda Karaçi’ye ve buradan da Orta Doğu, Afrika, ve Avrupa’ya kolayca ulaşılabilmektedir.

Bugün Doğu Türkistan’da 24.000 kilometrelik kara yolu şebekesi döşenmiş olup, bunun 6000 kilometrelik sahası asfaltlanmıştır.

Bunun dışında Çin’in Lançu şehrini Urumçi’ye bağlayan 2350 kilo­metre uzunluğundaki bir demir yolu da mevcuttur. Şimdi bu demir yo­lunu Kaşgara bağlamak için hummalı çalışmalar yapılmaktadır.

Urumçi’den Doğu Türkistan’ın İli, Kaşgar, Kuçar, Aksu, Hoten gi­bi şehirlerine muntazaman uçak seferleri yapılmaktadır.

 

dogu turkistan harita

Nüfus:

Doğu Türkistan’ın nüfusu meselesinde birbirini tutmayan rakam­lar verilmektedir. Son tahminlere göre, Doğu Türkistan’ın bugünkü nü­fusu 13 milyondan biraz fazladır[5]. Uygur Türkleri 5 milyon 800 bin, Kazak Türkleri 800 bin, diğer Türk boyları 90 bin, Moğollar 100 bin, Mançurlar 70 bin, Tungan (Çinli Müslüman) 100 bin ve geriye kalan nü­fusu Çinliler teşkil etmektedir[6].

1949 dan önce Doğu Türkistan’da sadece 200 bin Çinli bulunmak­taydı. Şimdi ise 5 milyondan fazladır.

Eğitim :

Doğu Türkistan’da I üniversite, 12 yüksek okul, 800 ortaokul, 14 bin ilkokul bulunmaktadır. 10 fakülteli Urumçi üniversitesinin 1979 – 1980 deki toplam öğrenci sayısı 3114 olup, bunların 1727’sini yerli halk teşkil etmekte idi.

Doğu Türkistan’da Çinliler için Çince eğitim yapan okullar varsa da, bu okullarda Uygurca öğrenimi mecburî değildir. Ama Uygurca eği­tim yapan okullarda Çince mecburidir.

Din :

Doğu Türkistan’da Uygur, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar ve Tajik olarak sınıflandırılan boyların hepsi Müslümandır. Bu boylar İslamiyetten önce çeşitli dinlere inanmışlarsa da, M,S. 934 den itibaren İslam dinini kabul etmeye başlamışlardır.

Siyasî Tarih:

Doğu Türkistan, M.ö. 210 dan itibaren Ortasyada kurulan Hun, Tabgaç, Göktürk, Uygur, Kırgız, Türgiç, Karluk, Karahanî gibi Türk devletlerinin içinde bulunmuştur.

Fakat Çinliler, bu Türk devletlerinin zaman zaman zayıflamaların­dan istifade ederek M.Ö. 104, 59; M.S. 73, 448, 657, 744 ve 1759 senelerin­de Doğu Türkistan’ı istila etmeye çalışmışlarsa da, 1876’ya kadar bu emellerine nail olamamışlardır[7].

1911’de Çinliler, Mançur – Çin hanedanlığına son vererek, yerine Milliyetçi Çin idaresini kurduktan sonra da, Doğu Türkistan Çin sömür­gesi olarak kalmıştır.

1949 da Milliyetçi Çin’in, idarecilerinin Çin Komünistlerine mağlup olup Taiwan’a kaçmalarından sonra, Doğu Türkistan bu sefer Çin Halk Cumhuriyeti idaresi altına alınmıştır.

Ayaklanmalar:

Tarihçiler, Doğu Türkistan halkının tekrar hür yaşayabilmek için 1759’dan bu yana tam 42 defa ayaklanmış olduklarım belirtmektedirler[8].

Bu ayaklanmalardan sonra Doğu Türkistan halkı 1863, 1933 ve 1944 de olmak üzere üç defa istiklâllerini ilân etmişlerse de, bu devletlerin ömürleri çok kısa olmuştur.

Feodal Çin’in Doğu Türkistan Siyaseti:

Biri «Feodal», İkincisi «Reaksiyoner» ve üçüncüsü «Devrimci» isim­leriyle maruf iseler de, Mançur – Çin, Milliyetçi Çin ve Komünist Çinin, Doğu Türkistan Türk Müslümanlarına karşı yürütmüş olduğu siyaset az bir farkla aynî olmuştur.

Bu siyasetin temeli üç ana prensibe yani «parçala ve idare et», «erit­me» ve «Da Han Cui» yani «Büyük bir Çin milleti yaratma» ya dayan­maktadır.

Doğu Türkistan’da bu siyasetin ilk uygulayıcıları istilâ kuvvetleri­nin başkomutanı Zo Zung Tang, ilk Genel Vali Liu Çing Tang ve bila­hare onun yerine geçen Yüan Da Hua olmuştur.

Bu üç Mançur – Çin yöneticinin Doğu Türkistan’daki icraatlarını şu şekilde sıralamak mümkündür:

a — Doğu Türkistan’a «Yeni Toprak» anlamına gelen «Xinjiang» ismi verilerek 18 Kasım 1884 de Çin topraklan içine ilhak edilmiştir[9].

b — Doğu Türkistan dört idari bölgeye ayrılmıştır.

c — «İsyankâr»[10] olarak telakki edilen Uygur Türk Müslümanla­rının savaşçılık kabiliyetini yok etmek, sindirebilmek ve gururunu kıra­bilmek için hususî bir siyaset yürütülmüştür.

d — Uygur Türk Müslümanlariyle, Kazak Türk Müslümanlarını; Uygur Türk Müslümanlariyle «Hüi» tabir edilen Çinli Müslümanları; Kazak Türk Müslümanlariyle Kalmık ve Moğolları birbirine düşman edebilmek için onların arasına nifak tohumları ekilmiştir.

e — Doğu Türkistan’daki bütün şehir, Kaza ve Nahiyelerin isim­leri Çince adlarla değiştirilmiş olup, değiştirilen isimlerin bir kaçı şöyledir:

Türkçe

Çince

Urumçi

Tihua

Kumul

Hami

Gulca

İning

Yarkent

Soçe

Kaşgar

Kaşi (Şule)

Hoten

Hetien

Çöğçek

Daçeng

Çerçen

Çimo

f — Doğu Türkistan’ı tam manasiyle bir Çin eyaleti haline getire­bilmek için Çinin Hunan, Yunan, Kansu gibi eyaletlerinden Çinli mül­teciler getirilmeye başlanmıştır.

Aslında, Doğu Türkistan’a Çinli mülteci getirme işlemi I. Mançur – Çin istilasından sonra başlatılmış bulunuyordu. Mançur – Çin İmpara­toru 1776 da yayınlamış olduğu bir fermanla Çinlilerin diledikleri tak­dirde Doğu Türkistan’a gidip yerleşebileceğini bildirmişti[11].

g — Doğu Türkistan Türk Müslümanları Çinlilerle evlenmeye, Çin kifayeti girmeye, Çinli memurlara saygı göstermeye, Çinli memurlara rastladıkları zaman diz çöküp selam vermeye zorlanmışlardır.

h — Çin memurlarına istedikleri zaman Doğu Türkistan Türk Müslümanlarını tutuklama, cezalandırma ve hatta ölüm cezasına çarp­tırma yetkileri verilmiştir.

i — Doğu Türkistan Türk Müslümanlarına bu tutuklama cezalan­dırma ve idam hükümlerine karşı itiraz etme hakkı kaldırılmış, aksine Çinli memurları üst makamlara şikayet eden Doğu Türkistan Türk Müslümanları ağır cezalara çarptırılmışlardır.

Feodal Çin’in bu siyasetine karşı koyan 1 milyondan fazla Doğu Türkistan’lı katledilmiş[12], bir o kadar Doğu Türkistan’lı Çinlilerin inti­kam almasından çekinerek komşu ülkelere sığınmış[13], 200 bin Doğu Türkistan’lı da zincirlere vurularak, Ortaasyayı kontrol etmek için gön­derilen 100 bin Çin askerinin iaşesini temin etmek için tarlalarda çalış­tırılmak üzere Doğu Türkistan’ın İli vadisine sürülmüştür[14].

Milliyetçi Çin’in Doğu Türkistan Siyaseti :

1911 de Feodal Çin idaresine son verilerek yerine Milliyetçi Çin ida­resi kurulmuştur.

Milliyetçi Çinin kurucusu Dr. Sun Yat Sın Komintang Partisinin 1924’deki I. Kurultayında hazırlamış olduğu «Millî Kalkınma Programı­nın» 4. maddesinde Çinde Türklerin mevcut olduğunu, bunların Doğu Türkistan’ın yerli halkı olduğunu, bunların hepsinin Müslüman olduğu­nu ve onlara kendi kaderlerini kendilerinin tayin etme hakkının veril­mesi gerektiğini benimseyip kabul etmiştir[15].

Ne var ki, Dr. Sun Yat Sen’in ölümünden sonra iktidarı ellerine alan Çiang Kay Şek ve onun taraftarları, Komintang Partisinin I. Ku­rultayında kabul edilen bu kararı hasır altı etmekle kalmayıp, Doğu Türkistan halkını «parçalamak», «eritmek» ve böylece «Büyük bir Çin milleti yaratmak» için siyaset yürütmüşlerdir.

Milliyetçi Çin devresinin en büyük tarihçilerinden biri olan Prof. Li Dung Fang, «Da Han Cu-i» yani «Büyük bir Çin milleti» teorisini icad etmiştir. Prof. Li Dung Fangm bu teorisine göre, Çin sınırları için­deki bütün milletler (Çinliler, Türkler, Moğollar Tibetliler vs.) «Büyük bir Çin milletinden türemiştir». Dolaysiyle bu milletlerin tekrar «Büyük bir Çin milletinin ühdesinde birleştirilmesi» gerekmektedir. Prof. Li Dung Fang, Doğu Türkistan’ın yerli halkı olan Uygur Türk Müslüman­larının Hunlardan türediğini, Hunlarm ise «eski Çinlilerden» türediğini, bunun için de Uygur Türk Müslümanlariyle aynı «ırka» mensup olduğu­nu ileri sürmüştür[16].

Çiang Kay Şek ve onun taraftarları Prof. Li Dung Fangm bu teori­sinin bir numaralı savunucusu olmuştur.

Nitekim Çiang Kay Şek, «Çinin Mukedderatı» (Chinas Destiny) adlı eserinde, Çindeki milletlerin bir tek «cunghua» (Çin) milletinden türemiş olduğunu, bu milletin bir tek «ırktan» türediğini, bu bir ırktan türeyen milletlerin birbirlerinden sadece ufak itiyadlar, örf – adetler, di­ni itikadlar ve coğrafik bölgelerle ayırd edildiklerini, bunların «kan» ve «ırk» bakımından bir farklılık taşımadıklarını, bunun için de Çin’deki bu «ırkların» sadece bir milleti değil aynı zamanda bir «ırkı» da tem­sil ettiklerini belirtmiştir[17].

Milliyetçi Çin, idarecileri komünistlere mağlup olup Taiwana sığın­dıktan sonra da, bu görüşü asla değiştirmemişlerdir[18].

Eğer Yang Zin Şin (1911 – 1928), Cin Şu Rin (1928 – 1933), Şing Şi Sey (1933 – 1944), U Cung Şi (1944 – 1946) ve Cang Ci Cung (1946 – 1947) gibi Çinli Genel Valilerin Doğu Türkistan’daki siyaseti gözden geçiri­lecek olursa, bu siyasetin Çiang Kay Şek’in ileri sürmüş olduğu görüş­lere tamamen uygun olduğu görülecektir.

Çiang Kay Şek döneminin bu «parçalama», «eritme» ve «büyük bir Çin milletinin uhdesinde birleştirme» siyasetine karşı çıkan 300 bin Doğu Türkistan’lı imha edilmiştir[19].

Komünist Çin’in Doğu Türkistan Siyaseti:

Mao Çin Komünistlerinin 1945 deki 6. Kurultayında, Milliyetçi Çi­nin, Çin’deki azınlık milletlere karşı yürütmüş olduğu insanlık dışı si­yasetini eleştirerek, eğer komünistler Çin’de iktidarı ellerine alacak olurlarsa, Moğol, Tibet ve Doğu Türkistan halkına kendi kaderini ken­dilerinin tayin etme hakkının verileceğini, isterse Çin camiasından ayrı­lıp çıkabileceklerini, istemezlerse Çin Halk Cumhuriyeti dahilinde fede­ratif cumhuriyet kurma hakkının kendilerine tanınacağını ilân etmiş­tir[20].                                                         ’

Ne var ki, Mao, Çin’de iktidarı eline aldıktan sonra, daha önce ver­miş olduğu bu sözleri tamamen inkar etmiştir.

Bunun üzerine Doğu Türkistan halkı, hiç olmazsa, federatif cum­huriyet sözünün yerine getirilmesini talep etmiştir. Ama, Mao, Doğu Türkistan halkının bu talebini «tarih ve sosyalizm düşmanlığı» diye reddetmiştir. Mao’nun fikrine göre, Doğu Türkistan Çinin ayrılmaz bir parçası olarak gelmiştir. Çin «kurtuluşundan» önceki devirlerde de bir bütünlük arzetmekteydi. Bunun için şimdi Çini «federatif cumhuriyet- :er» diye bölmenin âlemi yoktur.

Mao’nun bu ketûm tutumu üzerine Doğu Türkistan halkı Feodal Çin devrinde verilen «Şincang» isminin değiştirilmesini, bunun yerine ülkenin tarihî adı olan «Doğu Türkistan» isminin verilmesini, şayet bu talep de kabul edilmediği takdirde en azından «Uyguristan» isminin verilmesini talep etmişlerdir.

Ama, Mao, Doğu Türkistan halkının bu talebini de kabul etmeye­rek, Rus’ların daha önce Sovyetler Birliğindeki tatbikatına uygun ola­rak, Doğu Türkistan’da ne kadar halk varsa hepsine birer «otonom» bölge teşkiline karar vermiştir.

I Ekim 1955 de ise Doğu Türkistan’ın tümüne «Şincang Uygur Oto­nom Bölgesi» anlamına gelen «Şincang Vey Vu Er Zi Ziçu» adı veril­miştir.

Böylece Mao, bir taraftan «Çin ezeldenberi bir bütünlük arzediyordu, şimdi Çini federatif cumhuriyetlere bölmenin ne âlemi var» diye daha önce vermiş olduğu sözü inkar ederek, Çin’in bütünlüğünü savu­nurken; diğer taraftan tarih boyunca bir bütünlük arzeden Doğu Tür­kistan halkını Uygur, Kazak, Kırgız, Özbek, Tatar, Tajik, Sibo, Solon, Mançur, Hui (Çinli Müslüman), Moğol, Kalmık vs. gibi gruplara böle­rek, onları «parçalamak», «eritmek» ve «büyük bir Çin milletinin uhde­sinde birleştirmek» için Milliyetçi Çin’in daha önceki siyasetine uygun bir yol takib etmiştir.

Doğu Türkistan Komünist Partisinin yayın organı olan «Şincang Ribao» gazetesi 14 Aralık 1960 tarihli sayısında yukarıdaki sözleri te- yid eder mahiyette şunları yazmaktadır:

«Çin Halk Cumhuriyeti’nde genel nüfusun % 94’ünü Çinliler teşkil eder. Biz Çin’deki milletlerin kaynaştırılmasma taraftarız. Bunu sağla­yabilmek için bir milleti esas almak gerek. Bu millet de Çin milletidir. Azınlık milletlerle Çinliler arasındaki evlenmeleri daha da sıkılaştırmak lazım. Buna kimsenin mani olmaya çalışmaması gerek. Zaten kimse de buna mani olamaz.»

Mao’un kültür siyaseti de Doğu Türkistan halkını eritmeyi hedef almaktaydı.

Mao, Doğu Türkistan halkının yazı dilinin siyasî, askerî, teknik ve idari terimler için kifayet etmediğini ileri sürerek, yerli halkın 1000 seneden beri kullana geldiği Arap alfabesini yasaklayarak, bunun yeri­ne Çin fonetiğine uygun olarak hazırlanan Latin alfabesini ihdas etmiş­tir. Maksat, Doğu Türkistan halkının dilini tamamen Çinlileştirmekten ibaret idi.

Nitekim Çin Komünist Partisinin yayın organı Rin Min Ribao gaze­tesi 15 Şubat 1953 tarihli sayısında şöyle demektedir:

«Çinliler ile azınlık milletlerin kaynaştırılmasında Çin dilinin fo­netiğine uygun olarak hazırlanan Latin alfabesinin çok büyük yararı vardır. Latin alfabesine karşı çıkmak, Çin’deki milletlerin kaynaştırıl- masına, sosyalizmin ve komünizmin kurulmasına karşı çıkmak demek­tir.»

Bu görüşe uygun olarak; Mao, Doğu Türkistan halkının dilini sis­tematik olarak Çinlileştirmeye çalışmıştır. Eğer dikkatli bir tedkikten geçirilecek olursa 1965’den sonra Doğu Türkistan’da Türk Uygur lehçe­sinin ne şekilde Çinlileştirilmeye çalışıldığı bariz bir şekilde görülecek­tir.

Bir kaç örnek vermek gerekirse; Çinliler, Uygur Türk lehçesini «merkez» kelimesi yerine «zhong», «menfaatperest» yerine «ji hui zhu yi», «reis» yerine «zhuşi», «duvar gazetesi» yerine «dazibao», «yüksek okul» yerine «daşü», «dershane» yerine «jiao şi», «akan su» yerine «zi- layşuy», «aklamak» yerine «pinfen», «karalamak» yerine «pifang», «mah­keme» yerine «fayüen», vs. gibi Çince kelimelerle doldurmuştur.

Doğu Türkistan Uygur Türk lehçesine girmiş «telefon», «komite», «dogma», «televizyon», «dialektik», «doktrin», «müze», «telegram» vs. gibi bir kısım uluslararası deyimlerin yerine sırasiyle «dienhua», «yang», «jiao tiao zhu», «dienşi», «wey wu zhu», «zhu yi», «bo vvuguen», «dien- bao» gibi Çince terimler sokulmuştur.

Bir Doğu Türkistan’lı genç «kurtuluş ordusu» tabirini «jiefangjün», «merkez komitesi» ni «zhonyang», «profesör»ü «jiaoşoau», «komünist partisi»rri «gongçendang», «bir mevzu üzerinde çalışmak»ı «jiaogong (kıl)», «masraflarını hesapla»yı «baoşiao(kıl)», «şaka yapmak»ı «şang- ho(kıl)», «kimya endüstrisi» ni «huaşüe(sanaeti)», «havale vergisi» ni «huyleş(hekki)’ şeklinde öğrenmek zorunda bırakılmıştır.

Şayet bir Doğu Türkistanlı genç «dörtler çetesini eleştirelim» de­mek istiyorsa «sirenbangni pifang kılaylı» demektedir. Burada «ni» ekiyle «kılaylı» (edelim veya kılalım) kelimelerinin dışındaki bütün ta­birler Çin’cedir[ii].

Çin fonetiğine uygun Latin alfabesinin kabulünden sonra, Doğu Türkistan halkının geçmiş kültürüyle olan ilişkisini koparmak maksadiyle Arap alfabesiyle yazılmış 370 bin kıymetli eser tamamen imha edil­miştir[21].

Mao, sosyo-ekonomik reform adı altında Doğu Türkistan halkını komünlere tıkarak, onları sürüleştirmeye, kutsal saydığı aile hayatını, millî ve dinî geleneklerini tamamen yok etmeye çalışmıştır.

Mao’nun, İslam dinine karşı yürütmüş olduğu siyaset çok şiddetli olmuştur.

Doğu Türkistan’da mevcut Kuran-ı Kerîm, Hadis ve diğer dini mevzulardaki kitaplar tamamen imha edilmiş; camiler kapatılarak kışla, parti binası, ahır, mezbaha olark kullanılmış; din görevlileri tutuklana­rak işkenceye tabi tutulmuş, kanalizasyon işlerinde çalıştırılmış, hatta domuz eti yemeye, domuz gütmeye ve kesmeye zorlanmışlardır[22].

Mao’un İslam dinine karşı yürütmüş olduğu siyasetinin bu derece şiddetli olmasının başlıca sebebi, İslamiyet’in, Doğu Türkistan Türk Müslümanlarını eritme siyasetine karşı bir kalkan vazifesi görmesidir.

Bu imha siyasetine karşı çıkan 360 bin Doğu Türkistan’lı katledilmiş[23], 100 binden fazlası «denize düşen yılana sarılır» misâli Sovyetler Birliğine sığınmış[24], 504.800’ü de Doğu Türkistan’daki 10 ağır çalışma kampının 10’una tıkılmıştır[25].

Mao’nun ölümünden sonra iktidarı ele alan yeni Çin yöneticileri bile Doğu Türkistan halkına karşı yapılan bu haksızlığı kabul etmek zorunda kalmışlardır.

Meselâ Çin Komünist Partisinin yayın organı Rin Min Ribao gaze­tesi 27 Kasım 1078 tarihli sayısında bu konuyla ilgili olarak şunları yaz­maktadır:

«… Çinli olmayan azınlık milletlerin kültürleri, özellikle dil ve ede­biyatı planlı bir şekilde yokedilmeye çalışılmıştır… Onların pek çok kıymetli eserleri imha edilmiş, millî oyun ve şarkıları tamamen yasak­lanmıştır…»

20 Ekim 1078 tarihli Rin Min Ribao gazetesi aynı konuyla ilgili ola­rak şöyle demektedir:

«… Azınlık milletler, ölülerini yakıp küllerini saklamaya, domuz eti yemeye ve domuz gütmeye zorlanmışlardır. Azınlık milletler ekono mik yönden çok geri bırakılmışlardır. Kültürleri yokedilmeye çalışıl­mıştır. Onların hayat seviyelerini yükseltmeye ve kültürlerini canlandır­maya çalışmalıyız…»

30 Kasım 1979 tarihli Rin Min Ribao gazetesi ise aşağıdakileri be­lirtmektedir:

«… Dörtler Çetesi döneminde dağlar ve bağlarda müzik sesi kesil­mişti. Bir çobanın dahi neşe ile dans edişini göremez olmuştuk. Atm üstünde donbra sesi duyulmaz olmuştu. Dutarlar çalınmıyordu. Uygur, Kazak, Moğol ve Tibetlilerin en beğenilen şarkıcıları «hapse mahkûm edilmişlerdir. Hatta onların bazıları öldürülmüşlerdir…»

15 Kasım 1979 tarihli Rin Min Ribao gazetesi şöyle demektedir:

«… Bugüne kadar azınlık milletlerden işçi ve teknisyen yetiştiril­memişim. Bu yüzden endüstri sahasındaki bütün iş yerleri Çinlilerle doldurulmuş, azınlık milletlerden kimse alınamamıştır…»

Bu ifadelerden de anlaşılacağı gibi, bundan 30 küsur sene önce «kurtarma» bahanesiyle Doğu Türkistan’ı idaresi altına almaya başla­yan Maocuların aradan geçen bu kadar zaman sonra Doğu Türkistan’ da ortaya koymuş olduğu icraat koskoca bir sıfır olmuştur.

Doğrudur, Mao’un ölümünden sonra iktidarı ellerine alan yeni Çin yöneticileri Doğu Türkistan halkına eskisine kıyasla biraz daha fazla serbesti tanımaya başlamışlardır.

Bu serbesti daha çok ekonomi, kültür, din ve seyahat sahaların­da göze çarpmaktadır.

Bir zamanlar Doğu Türkistan halkı dış ülkelerdeki yakınlarıyla mektuplaşamazdı. Dış ülkelerde akrabası bulunan Doğu Türkistanlıla­ra «akrabası tarafından mahsus geride bırakılan casus» gözüyle bakı­lırdı. İcabında bu kimseler ağır çalışma kamplarına sevkedilirlerdi. Bu yüzden çoğu Doğu Türkistanlılar dış ülkelerdeki akrabalarını inkar da­hi etmişlerdir.

Şimdi ise, davet edildikleri takdirde, gidip dış ülkelerdeki akraba­larını ziyaret edebilmektedirler.

Doğu Türkistan’da kapatılan 12 bin cami onarılarak tekrar ibadete açılmıştır. Çin Hükümeti onarım masraflarını karşılamaktadır. Çoğu yerlerde halk hükümetin vereceği onarım masraflarım beklemeden boş zamanlarında onarım çalışmalarına katılmaktadır.

Kuran’m meali Uygur Türk lehçesine tercüme edilmiştir. Geçen se­ne Çince tercümesi piyasaya çıkmıştır. Hadis kitapları Uygur Türk leh­çesine tercüme edilmiştir. Çincesinin de yakında yayınlanacağı belirtilmistir. Çin Hükümeti Kaşgar, Hoten ve Urumçi’deki medreselerin tek­rar açılmasına müsaade etmiştir. 1978 Anayasasının 46. maddesinde: «Vatandaşların dine inanma, inanmama ve’ ateizm propagandası yapma özgürlüğü vardır» denilmekteydi. 1981 de kabul edilen yeni anayasada: «ateizm propagandası yapma özgürlüğü vardır» ibaresi bu maddeden çıkarılmıştır.

1965 de resmen kabul edilerek yürürlüğe konan Çin fonetiğine uy­gun Latin alfabesi kaldırılarak, Arap alfabesi ihdas edilmiştir.

1979 da Pekin’de «Ortaasya Kültürel Araştırma Cemiyeti», 1980 de «Türk Dili Araştırma Cemiyeti», yine 1980 de «Eski Türk Yazıtları Araş­tırma Cemiyeti» kurulmuştur.

Kültür Devrimi sırasında kapatılan «Doğu Türkistan İlimler Aka­demisi» genişletilerek tekrar hizmete açılmıştır.

«Millî Azınlıkları Araştırma Cemiyeti», tarafından mahiyeti bilin­memekle beraber, iki cilt Doğu Türkistan tarihi yayınlamıştır.

Urumçi Üniversitesinde Uygur Türk lehçesi, edebiyatı ve kültürü­nü araştırma bölümü; Kaşgar ve Îlideki Pedagoji Kolejlerinde buna benzer şubeler açılmıştır.

Yakın tarihlerde Çince – Uygurca, Çince – Kazakça, Kazakça – Çince luğatları yayınlanmıştır. Uygurca – Çince luğatınm da en kısa zamanda yayınlanacağı belirtilmiştir.

Kaşgar’lı Mahmud’un dünyaca meşhur Divan-i Luğat-it Türk adlı eserinin I. cildi günümüzün Uygur Türk lehçesine çevrilerek yayınlan­mıştır. Yusuf Has Hacibin Kutatgu Bilik günümüzün Uygur Türk leh­çesine çevrilmektedir. Hotenli müzisyen İsmail Mucisinin 18. yüzyıl da kaleme almış olduğu Tarihi Muzikiyin (Müzik Tarihi) adlı eseri yeni­den kaleme alınarak yayınlanmıştır. Çin’deki Türklerin tarihi de kale­me alınmakta olup, bunun yakm bir tarihte yayınlanacağı ifade edil­miştir.

1980′ den itibaren «Millî Azınlıkların Dili», «Millî Azınlıkları Araş­tırma», «Millî Azınlıkların Bülteni», «Şincang Tarihi», «Şincang Edebi­yatı», «Bulak» (suyun kaynağı) adlı Çince, Uygurca, Kazakça ve Kal- mıkça dergiler yayınlanmaya başlamıştır[iii].

Yeni Çin yöneticileri, Mao devrinde arpa yemek zorunda bırakılan Doğu Türkistan halkının hayat şartlarını biraz düzeltebilmeleri için özel ticaret yapmak imkânları sağlamıştır.

Asgarî ücret, 1980 den bu yana 80 Yuan (55 dolar) a çıkarılmıştır.

Mao devrinde ücretler tamamen dondurulmuştu. Şimdi, daha çok çalı­şan daha çok kazanır» prensibi benimsenmeye başlanmıştır.

Tarihin kaydetmediği korkunç bir sürüleştirme mekanizması olan komünler kaldırılmaya[26], kollektif tarımcılık yerine ferdî tarımcılığa önem verilmeye [27], çiftçiler ürettiğini makul bir fiyatla devlete satabile­cek duruma getirilmeye başlanmıştır[28].

Ama yeni Çin yöneticilerinin tanımaya başladığı bu serbesti Doğu Türkistan halkını henüz tatmin etmemiş olacak ki, 1979’dan bu yana Doğu Türkistan’ın çeşitli şehirlerinde silahlı kargaşalıklar patlak ver­meye devam etmektedir[29].

Bu kargaşalıklar Doğu Türkistan’daki Çinli ve Uygur yöneticiler arasında da anlaşmazlıkların çıkmasına yolaçmıştır. Anlaşmazlıkların büyümesi üzerine Ağustos 1981 de Çinin kudretli adamı kabul edilen Deng Xiaoping Doğu Türkistan’a gitmek, uzlaştırıcı rolü oynamak, Do­ğu Türkistan Komünist Partisi Başkanı Wang Fengi görevinden alarak onun yerine Wang Enmaou getirmek zorunda kalmıştır.

Doğu Türkistan’da patlak veren bu silahlı kargaşalıkların teme­linde siyasi hak talebi yatmaktadır.

Doğu Türkistan halkı, geniş anlamda muhtariyet verilmesini talep etmektedir. Gerçi Doğu Türkistan’a «Şincang Uygur OTONOM Böl­gesi» deniliyorsa da, Doğu Türkistan halkı kendi kendini idare etmek hakkından mahrum tutulmaktadır. Bütün dizginler Çinlilerin elinde olup, ülkedeki önemli koltukların % 90 nını Çinliler işgal etmektedir[30].

Doğu Türkistan halkının bu arzusu, ağızdan ağıza dolaşan şiirleri­ne bile yansımış durumdadır. Meselâ bu arzusunu şu şiirler dile getir­mektedir:

Otonom bölge demek ile Uyguristan olamadı

Ah bu benim zavallı halkım Türk Eli olamadı.

 

Aftonom digen bilen Uyğristan bolalmidi

Ah bu mening biçare halkim Türk Eli bolalmidi

 

Türkiye Türkçesi

Uygur Türk Lehçesi

Bu mısralardan, Doğu Türkistan halkının «Şincang» ismine karşı olduğu, bunun yerine, ana vatanlarını «Doğu Türkistan» veya «Uyguristan» olarak anmak istedikleri de açıkça belli olmaktadır.

Doğu Türkistan halkı ülkesindeki Çin mültecilerinin sayılarının azaltılmasını talep etmektedir. Daha önce vermiş olduğumuz bilgiler­den de anlaşılacağı gibi, 1949 dan önce Doğu Türkistan’da sadece 200 bin Çinli vardı. Bilahare bu sayı 5 milyonu çoktan aşmıştır. Doğu Tür­kistan halkı bu kalabalık Çin nüfusu arasında erimekten korkmaktadır.

Bu yüzden Doğu Türkistan halkı bir Çinli mülteci öldüğü zaman içini şu ağıtla boşaltmaya çalışmaktadır:

Biner biner gelirsin                             Minglep minglep kelisen

Birer birer gidersin                              Birlep birlep ketisen

Ne zaman bitersin                               Kaçan tügesen

Canım kardeşim benim (!)                  Canım kardeşim mening (!)

Pakistanlı yazar Mohammed Rafik 1963 de yayınlamış olduğu «İs­lam in China» adlı eserinde şöyle demekteydi:

«… Komünist Çin, Doğu Türkistan’ı işgal ettikten sonra bu ülkenin halkını kendi ihtiyacından çok Çinlilerin ihtiyacını karşılamak için ça­lıştırmaktadır. ..»

Hakikaten de günde 18 saat çalışmasına rağmen, ülkesinin zengin­liklerinden bir türlü nasibini alamayan, bu yüzden insanca yaşama se­viyesine hala ulaşamayan Doğu Türkistan halkı feryadını şu mısralar­la dile getirmektedir:

İyi çalışırsak Uygurlar iyi der

Hakkımızı aramaya kalksak

Çalışma kampına yürü der

Emgekni ubdan kılsak

Uygur balangza «ho» deydu

Hakikatte çing tursak «Logeydüyge», «zo» deydu

Sırf hakkını aradığı için binlerce Doğu Türkistan’lı Türk Müslü­man «bölücü», «devrim aleyhtarı», «pan-Türkist», «pan-İslamist», «Faşist» gibi bahanelerle ortadan kaldırılmışlardır.

Ortadan kaldırılmayanlar, bugün Doğu Türkistan’daki en büyük ağır çalışma kampı Peylo’da ömürlerini doldurmaya çalışmaktadırlar.

Peylo ağır çalışma kampı, Doğu Türkistan’ın Maralbaşı, Merkit ve Yupurğa şehirleri ortasında kalan Taklamakan çölü dolaylarındadır. Çinliler, bu ağır çalışma kampına «Logey Nung Çang» demektedirler. Burada tahminen 15 bin mahkûm olduğu belirtilmiştir. Başkent Urumçi’deki «Gung En Ting» yani «Toplum Güvenliğini Koruma Bakanlığı» tarafından doğrudan doğru kontrol edilmekte olan bu ağır çalışma kampındaki mahkûmların çoğunluğu siyasî tutuklulardan oluşmakta­dır. Gardiyanların çoğu Çinlilerdir. Siyasî mahkûmlar çok ağır işlerde çalıştırılmaktadırlar. Cezasını tamamlayanlar serbest bırakılmamaktadır. «Şing sing» yani «Yeni Hayata Girenler» adı altında tekrar çalıştı­rılmaktadırlar. Ne var ki, burada çalışmasına karşılık ayda 40 ile 50 Yüan dolaylarında maaş ödenir. Memleketlerine, ailelerinin yanma dön­melerine izin verilmez. Şayet bu tutukluların geldikleri memleketlerin mahallî komünist parti teşkilâtı «bu adam ağır çalışma kampında Islah olmuştur» diye bir karar çıkarmayacak olursa, cezasını tamamlamış ol­masına rağmen, tutuklular serbest bırakılmamaktadır. Ne var ki, ma­hallî komünist parti üyeleri, «ağır bir suçluyu affetmek için karar al­mış» damgasını yememek için tutuklu lehinde böyle bir karar çıkara­mamaktadır. Dolayısiyle, ağır çalışma kampına sevkedilen mahkûmlar da ölünceye kadar burada kalmaktadırlar.

Millî benliğinin yok olabileceğinden korkan toplumlarda milliyetçi­lik temayüllerinin güçlendiği bir gerçektir. Doğu Türkistan Türk Müs­lümanları arasındaki milliyetçilik cereyanları Çin şovenizmine karşı bir tepki şeklinde daha da güçlenmiştir.

Zaten Feodal Çin, Milliyetçi Çin ve Mao devri Komünist Çin’in, Doğu Türkistan Türk Müslümanlarma karşı yürütmüş olduğu siyase­tin birbirine bu kadar benzemesinin sebebi de Çinlilerin şoven bir mil­let olmasından ileri gelmektedir.

  1. yüzyıl da yaşayan ünlü Çinli feylozof Wang Fu Zi şöyle yazmış­tı:

«Barbarların ülkelerinin fethedilmesi haksızlık değildir. Barbarla­rın katledilmesi insanlık dışı bir tutum telakki edilemez, Barbarların aldatılması namussuzluk olamaz»[31].

Bilindiği gibi, Çinliler komşuları olan Türklere ezelden beri barbar anlamına gelen «Şingnu» demekteydiler.

Çinlilerde «yi yi ci yi» diye bir atasözü vardır. Bu atasözün mana­sı «barbarı barbarla idare etmek» demektir.

Yine Çinlilerde «Ningzing veygo bugi canu» diye bir atasözü daha vardır. Bu atasözünün manası ise «uzaktaki ülkelere taviz versem de kendi idarem altındaki kölelerime hiç bir hak vermem» dir.

Nitekim, ister Feodal Çin, ister Milliyetçi Çin ve ister Komünist Çin devirlerinde olsun Çin şövenistlerinin Doğu Türkistan’daki icraatla­rı yukarıdaki bu sözlere tamamen uygun olmuştur.

Bu Çin şovenizmi geçmişte olduğu gibi bugün de bütün canlılığıyla Doğu Türkistan’da hâlâ hissedilmektedir. Nitekim Çin Komünist Par­tisinin ideolojik organı olan Hungçi dergisi Ağustos 1977 tarihli sayısın­da bu mevzuda şunları yazmaktadır:

«… Çinde öteden beri mevcut olan Çin şovenizmi, bugün de bütün canlılığını muhafaza etmektedir. Çin şövenistleri, Çinli olmayan millet­lere hiç bir hakkın verilmemesinden yanadırlar. Gerçi, Çin Komünist Partisi bu şövenistlere karşı mücadele etmekte ise de, pek başarılı ola­mamıştır. .. »

Doğu Türkistan halkı, işte bu Çin şovenizmine karşı sert tedbirler alınmasını, aksi halde millî benliğini koruyabilmek için elinden gelen her türlü çareye başvuracağını, bundan doğacak mesuliyetin tamamen Çinlilere ait olacağını belirtmeye çalışmaktadır.

Eğer yeni Çin yöneticileri Doğu Türkistan halkının bu haklı talep­lerini yerine getirmeyecek olursa, Çinlilerle Doğu Türkistan Türk Müs­lümanları arasındaki sürtüşmeler tehlikeli bir şekilde tırmanmaya de­vam edecek, bu durumdan geçmişte olduğu gibi bundan sonra da dış güçler yararlanmaya kalkacak, bundan da yalnız Doğu Türkistan halkı değil, Çinliler de zarar görebilecektir.

Nitekim Doğu Türkistan Komünist Partisinin Başkanı Wang En- mao Rin Min Ribao gazetesinin 17 Nisan 1982 tarihli sayısında yayınla­nan beyanatında bu tehlikeye işaret ederek şöyle demektedir:

«… Sovyetler Birliğinin yayılma siyasetini durdurabilmek için Şincang halkıyla Çinliler arasındaki dostluk ilişkilerini düzenlememiz ge­rekmektedir…»

Bu sözler, Marksist tabirle, Doğu Türkistan Türk Müslümanlarıyla Çinliler arasındaki dostluk ilişkilerinin iyi olmadığını, bunun düzen­lenmesi gerektiğini, aksi halde Sovyetler Birliğinin «yayılma» siyaseti­nin durdurmanın zor olacağını anlatmaktadır.

Acaba, arzu edilen bu dostluk ilişkilerini, Doğu Türkistan Türk Müslümanlarının haklı taleplerini yerine getirmekle düzenlemek müm­kün değil mi?

Dipnotlar

[1]      U.S. Neıvs And World Report 8.3.1982.

[2]      a.g.e.

[3]      a.g.e.

[4]      Nin An; «Sinkiangın İçyüzü» Hong Kong 1952.

[5]   Beijing Review 8. Kasım. 1982.

[6]   U.S. News And World Report 8.3.1982.

M.E. Buğra «Eastern Turkistans Struggle For Freedom and Chinese Policy» Istanbul 1954.

[8]       M.E. Buğra a~g.e.

[9] Owen Lattimore «Pivot of Asia» 1950 s. 50.

[10]   a.g.e. s. 50.

[11]   Wang Hsen Chien «Collection of State Papers» İmparatorluk Fermanı 1776.

[12]   Peter Fleming «News from Tartary» London 1936 s. 247; Ayrıca bkz. Meh­met Atif «Kaşgar Tarihi» İstanbul s. 209 – 210; Prof. Wolfram Eberhard «Çin Tarihi» Ankara 1947 s. 322 – 324.

[13]   İshakov «Kommunizim Tuği» 12.2.1970.

f 14) A.g.e.

[15]   Owen lattimore a.g.e. c. 55.

[16]   Prof. Li Dung Fang «İs Sinkiang People Turki?» Altay Journal, Chungking 25.4.1945.

[17]   Chiang Kai shek «Chinas Destiny» New York 1947 s. 3.

[18]   M.E. Buğra a.g.e.

[19]   Shen shi tsey «Şing Şi Şeyin Cinayetleri» Ürümçi 1945.

[20]   East Turkic Review No: 4, 1960 s. 4.

[21]   Yusuf Han «Sotsiyalistik Kazakistan» 14.1.1976.

[22]   Peter Humprey «Religion in Communist Lands» Autum 1982.

[23]   Ziya Samedi tKommunizim Tuği» 19.3.1974.

[24]   Newsday 26.7.1982.

[25]   Chen Shu Ping «The China Communist System of Reform Through Labour» Taipeh, Taiwan Nisan 1978.

[26]   London Times 18.3.1982.

[27]   Daily Telegraph 20.4.1982.

[28]   Financial Times 5.4.1982.

[29]   Reuter 13.4.1982; Washington Post 11.9.1981; Tages Spiegel 17.9.1982.

[30]   Asian Survey Eyliil 1982.

[31] S.P. Gurevich «China and the peoples of Central Asia» Voprosi Istori 1974.

————————————

[i] ALPTEKİN, Erkin. “Çin’in Doğu Türkistan Siyaseti.” Sosyoloji Konferansları 22 (1988): 143.

[ii] Bu konuda tafsilatlı bilgi için bkz. Wolfgang Scharlipp, «Materialia Turcica» Bochum 1981.

[iii] Tafsilâtlı bilgi için bkz. «Central Asian Survey» sayı I, Temmuz 1982.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen