Türkiye’de Darbelerin Ekonomik Büyüme Üzerindeki Etkileri

“Darbeler, doğrudan yabancı sermayenin ülkemize gelmesini engelleyerek Türkiye’nin kalkınma, büyüme ve teknolojik gelişmesini yavaşlatmıştır. Hızlı nüfus artışı ile birleşince, yetersiz yatırım ve teknolojik gelişme işgücü verimliğini düşürmüş, böylece ekonomik büyüme, özellikle ekonomik refahın temel göstergesi olan kişi başına gelir istikrarlı bir biçimde artırılamamıştır.”

*****

Prof.Dr. Harun ÖZTÜRKLER[1]

Darbelerin ekonomik etkilerine ilişkin literatür oldukça yeni olmasına karşın, kavramsal ve ampirik olarak önemli bulgular sunmaktadır. Bu çerçevedeki temel kavramsal ayırımlardan birisi darbelerin diktatörlere karşı ve demokratik olarak seçilmiş hükümetlere karşı yapılmış olmasıdır. Bu iki darbe türünün makroekonomik etkilerinin birbirinden önemli ölçüde farklılaşmakta, diktatörlere karşı yapılan darbelerin hukukun üstünlüğüne ve bireysel özgürlüklere dayanan yeni bir sistemi inşa etmesi durumunda ekonomik büyüme ve kalkınmayı harekete geçirebilmektedir.  Öte yandan, demokratik olarak seçilmiş hükümetlere karcı yapılan darbeler ekonomik karar birimlerinin işgücü arz, tüketim, tasarruf, yatırım, üretim gibi kararlarını olumsuz etkileyerek ülkenin ekonomik kaynakların optimal dağılımını bozmakta ve böylece ülkenin kalkınma sürecini aksatmakta ve uzun dönem büyüme patikasının aşağı kaymasına neden olmaktadır.

Türkiye’de bugüne kadar yapılan darbeler ve darbe girişimleri demokratik olarak seçilen hükümetlere karşı yapıldı. 27 Mayıs 1960 darbesi Cumhuriyet tarihinin ilk darbesidir. Bu darbe anayasayı ve meclisi feshederek mevcut hükümeti ortadan kaldırmış ve yönetimi Milli Birlik Komitesi devralmıştır. O dönemde 22 Şubat 1962 ve 20 Mayıs 1963 darbe girişimleri ise başarılı olamamıştır.

12 Mart 1971 Muhtırası olarak adlandırılan darbede parlamento feshedilmemiş ve anayasa askıya alınmamış olmasına karşın, demokratik olarak seçilmiş hükümet istifaya zorlanmıştır.

12 Eylül 1980 darbesi ile Cumhuriyet tarihinde ikinci kez meclis ve anayasa ortadan kaldırılışmış ve hükümet devrilmiştir.

28 Şubat 1997’deki post modern olarak adlandırılan darbe ile demokratik olarak seçilen hükümet istifaya zorlanmıştır. 

27 Nisan 2007 yılındaki e-muhtıra olarak adlandırılan darbe girişimi ise, demokratik olarak seçilen hükümetin direnmesi ile başarısız olmuştur.

Cumhuriyet tarihimizin son olmasını umut ettiğimiz darbe girişimi ise 15 Temmuz 2016 darbe girişimidir. Bu girişim Türk Milletinin ve onun demokratik olarak seçilmiş hükümetinin darbeye direnmesi ile başarısız olmuştur.

Burada demokratik olarak seçişmiş hükümetleri ortadan kaldıran 1960, 1971, 1980 ve 1997 darbelerinin Türkiye’de ekonomik büyüme üzerindeki etkileri darbe öncesi ve darbe sonrası gayrisafi yurtiçi hasıla (GSYH) büyüme performanslarının beş yıllık ortalamaları temelinde değerlendirilmektedir.

1960 darbesi öncesi beş yılda GSYH büyüme oranı ortalaması % 5.3 iken, takip eden beş yılda, 1960 yılında Devlet Planlama Teşkilatı’nın kurulması ve 1962 yılı için hazırlanan bir yıllık plan ile birlikte planlı döneme, 1963 yılı ile birlikte ise uzun dönem perspektif planlama ve beş yıllık kalkınma planları dönemine girilmiş olmasına karşın büyüme performansı ancak % 5 olabilmiştir.

1971 darbesi ile de ekonomik büyüme performansı, darbe öncesi beş yılda % 6 düzeyinden, sonraki beş yılda % 5.8’e gerilemiştir.

1980 ve 1997 darbelerinin ekonomik büyüme üzerindeki etkisi daha büyük olmuştur. 1980 darbesi öncesindeki beş yılda ekonomik büyüme % 4.4 iken, sonrasındaki beş yılda  % 3.5’e gerilemiştir. Beş yıl boyunca ortalama yıllık 0.9 baz puanlık bu büyüme yavaşlamasının kişi başına refah üzerinde önemli birikimli bir negatif etkisi söz konusudur.

Ancak, ekonomik büyüme performansı açısından en olumsuz sonuç 1997 darbesi sonrasında ortaya çıkmıştır. Bu darbe öncesi beş yıllık dönemde ortalama büyüme hızı Türkiye’nin uzun dönem büyüme hızı olan % 4.8’e çok yakın (% 4.7) iken, darbe sonrası beş yılda % 1.5’e düşmüştür. Beş yıl boyunca oluşan 3.2 baz puanlık yıllık büyüme kaybı ve Türkiye’nin 2000 ve 2001 yılarında tarihinin en derin ekonomik krizlerinden birisine sürüklenmiş olması darbelerin ve darbe girişimlerinin olumsuz ekonomik etkilerinin giderek derinleştiğini göstermektedir.

Bu gelişmenin gerisinde yatan iki önemli neden, Türkiye’de 1980 sonrasında kamunun ekonomi içerisindeki payının önemli ölçüde azalması ve Türkiye’nin bir piyasa ekonomisi haline gelmesi ve ekonominin giderek küresel ekonomi ile bütünleşmiş olmasıdır.

Bu iki gelişme darbelerin yerli özel kesimin ekonomik karar süreçleri ve yabancıların Türkiye ile ilgili ekonomik davranışları üzerinden, özellikle tasarruf ve yatırım kararları üzerinden olumsuz etkilerinin artmasına neden olmuştur.

2016 darbe girişimi öncesindeki beş yılda ortalama büyüme hızının % 4.4’den, darbe girişiminin yılın ikinci yarısında olmasına karşın büyüme hızını % 2.9’a düşürmesi de bu argümanı destekler niteliktedir.

1980 darbesi öncesindeki beş yılda Türkiye’de tasarrufların ve sabit sermeye yatırımlarının GSYH içerisindeki payları ortalama olarak % 19.0 ve % 23.7 iken, darbe sonrasındaki beş yılda sırasıyla % 16.9 ve % 20.0’a gerilemiştir.

Benzer bir biçimde, 1997 yılındaki darbe, önceki beş yılda ortalama olarak % 21.9 ve % 24.7 olan ulusal tasarruf ve yatırım oranlarının, sonrasındaki beş yılda sırasıyla % 20.2 ve % 22.9’a düşmesine neden olmuştur. 

Yani darbe süreci bu dönemde Türkiye’de tasarruf ve yatırım davranışlarını önemli ölçüde negatif bir biçimde etkilemiştir.

Yatırımların uzun dönem ekonomik büyüme ve kalkınma performansının temel belirleyicisi olduğu ve ulusal tasarrufların bu yatırımların en sağlıklı finansman yöntemi olduğu dikkate alındığında, darbelerin gerçek olumsuz ekonomik etkileri daha iyi anlaşılabilmektedir.

Küresel ekonomi ile entegrasyon düzeyinin artması, teknolojinin transferinin temel kanallarından biri olan uluslararası doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını uzun dönem ekonomik kalkınma ve büyüme için önemli hale getirmektedir. Darbeler, doğrudan yabancı sermayenin ülkemize gelmesini engelleyerek Türkiye’nin kalkınma, büyüme ve teknolojik gelişmesini yavaşlatmıştır. Hızlı nüfus artışı ile birleşince, yetersiz yatırım ve teknolojik gelişme işgücü verimliğini düşürmüş, böylece ekonomik büyüme, özellikle ekonomik refahın temel göstergesi olan kişi başına gelir istikrarlı bir biçimde artırılamamıştır. Türkiye bugün 850 milyar dolar gayri safi yurtiçi hasıla düzeyi ile G20 ülkeleri arasında yer almasına karşın, yaklaşık olarak 10 bin dolar kişi başına gelir düzeyi ile orta yüksek gelir grubunda yer almakta, yüksek gelir gurubu ülkeler arasında yer alamamaktadır.

Özetle, Türkiye kapitalist/piyasa temelli bir ekonomik sisteme sahiptir. Kapitalist/piyasa temelli bir ekonominin temel tanımlaması ise devletin ekonominin işleyiş kurallarını/yasal çerçeveyi belirlemesi ve özel kesimin bu çerçeve içerisindeki ekonomik karar süreçlerine ve faaliyetlerine müdahale etmemesidir. Darbeler bu işleyiş prensibini bozarak Türkiye’de kapitalist bir kalkınma/büyüme sürecinin işleyişini engellemiş, kalkınma ve büyümede potansiyelimizin gerçekleşmesini ve böylece Türkiye’nin kişi başına gelir ölçütüne göre gelişmiş ülkelerin önemli ölçüde gerisinde kalmasına neden olmuştur.

———————————————-

Kaynak:

http://www.orsam.org.tr/index.php/Content/Analiz/5126?s=orsam|turkish

———————-

[1] Kırıkkale Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Ekonometri Bölümü, Ekonometri A.B.D.,

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen