Politikada Liyakat Üzerine; Kutadgu Bilig ve Koçi Bey Risalesi’nden Öğreneceklerimiz

“Yüksek makamların şunun bunun aracılığı ile verilmesi doğru değildir. En bilgilisi hangisi ise ona verilmek gerektir… Bir cahilin, sırf eskidir diye bir bilginin önüne geçirilmesi haksızlıktır. Bilgi ve diyaneti olunca, genç de olsa zarar vermez. Yaşlı ile genç, bilgi ve marifette eşit olunca yaşlının önüne geçmesi daha doğrudur. Amma bilgi ve marifetten hissesiz olunca 1000 yaşında da olsa halka faydası olmaz. Ve hakkı, yanlıştan ayıramaz.”

*****

coşkun can aktan

 

Prof.Dr. Coşkun Can AKTAN

 

Politikada Liyakat Üzerine; Kutadgu Bilig ve Koçi Bey Risalesi’nden Öğreneceklerimiz[1]

Türkiye’nin bugün içinde yaşadığı sorunların çözülememesinin temel nedeni bana göre siyasal istikrarsızlıktır. Siyasal istikrarsızlığın temel kaynağı ve sorumluları ise “sen-ben” ve “çıkar” kavgası peşinde olan liderlerdir. Büyük Türk düşünürlerinden Yusuf Has Hacib’in 1069 ve 1070 yıllarında kaleme aldığı ünlü Kutadgu Bilig adlı eserinin “Beyliğe Layık Bir Beyin Nasıl Olması Gerektiğini Söyler” başlığını taşıyan bölümünden bizim lider ve politikacılarımızın ders alması gereken pek çok mesaj bulunmaktadır. Politikacı olmak başka şey, “bey” yani gerçek devlet adamı olmak başka şeydir. Türk insanı politikacılardan artık bıkmıştır. Türk insanı politikacılardan devlet adamlığına yakışır davranış beklemektedir.

Türk dili ve edebiyatının en önemli eserlerinden biri olarak kabul edilen Kutadgu Bilig’de “bey” yani devlet adamında bulunması gereken özellikler anlatılmaktadır. Aşağıdaki “beylik” özelliklerini okuduktan sonra lütfen başımızdaki liderlerin beyliğe ne kadar layık olduklarına siz karar veriniz… Ve onları seçenlerin yine sizler olduğu gerçeğini de asla unutmayınız. Sadece liderleri değil, vatandaş olarak kendimizi de yargılamalıyız… İşte Kutadgu Bilig’e göre ideal bir “bey”de bulunması gereken özellikler:

Siyaset sahibi olmak. “Bey memleket ve kanunu siyaset ile düzene koyar; halk hareketini onun siyasetine bakarak tanzim eder.” “Beylerin kapısını siyaset süsler; bey siyaset ile memleketini düzene koyar.”

Örf ve kanunlara riayet etmek. Beyler örf ve kanuna nasıl riayet ederlerse, halk da aynı şekilde örf ve kanuna itaat eder.” “Beyler hangi yoldan giderse, beylerin bu gidişi kulunda yoludur.”

Doğru sözlü ve dürüst olmak. “Beyin…özü sözü doğru ve tabiatı güzide olmalıdır.” “Bey doğru sözlü olmalı, tavır ve hareketleri itimat telkin etmelidir ki, halk ona inansın ve huzur içinde yaşasın.”

Seçkin ve iyi tabiatlı olmak. “Halk için beyin çok seçkin olması lazımdır” “Beyin gönülü, dili ve tabiatı düzgün olmazsa, saadet memlekette dolaşamaz, kaçar.” “Avam tabiatının beye yakın olması uygun düşmez; bu tabiat yaklaşırsa, bey itibarını derhal kaybeder.”

Asalet. “Beylik için insanın önce asil soydan gelmesi gerektir.” “Bey haya sahibi, yumuşak huylu ve asil tabiatlı olmalıdır.”

Bilgili ve akıllı olmak. “Bey adı bilig kelimesi ile ilgilidir; bilig’in lamı giderse, beg adı kalır.” “Bey halkı bilgi ile elinde tutar; bilgisi olmazsa aklı işe yaramaz.” “İnsan her işe başlarken bilgi ile başlar ve akıl ile sona erdirir.” “Beylik hastalığının ilacı akıl ve bilgidir.”

Adil olmak. “Bey …adil olmalıdır.” “Ey hakim, memlekette uzun müddet hüküm sürmek istersen, kanunu doğru yürütmeli ve halkı korumalısın.”

Haya ve takva sahibi olmak. “Bey haya sahibi ve insanların seçkini olmalı;haya sahibinin tavır ve hareketi eksilmeyen bir bütündür. ” “Bey takva sahibi ve temiz olmalıdır; eğer bey takva sahibi ve temiz kalpli olmazsa, hiç bir vakit temiz ve isabetli hareket edemez.”

Fazilet. “Bey her türlü fazileti tam olarak elde etmeli; uygunsuz ve olmayacak işlerden uzak durmalıdır.” “Seçkin bir bey olabilmek için fazilete kıymet verilmelidir.”

Cesaret. “Halk için beyin cesur ve kahraman olması iyidir; büyük işleri ancak bu meziyetler ile karşılamak mümkündür.” “Cesur, gözü pek olan insan için mal eksik olmaz, ak doğan için de yem eksik olmaz.” “Arslan köpeklere baş olursa, köpeklerin her biri karşısındakilere arslan kesilir. Eğer arslanlara köpek baş olursa, o arslanların hepsi köpek gibi olur.”

Sabır ve sükunet. “Bey sabırlı… ve sakin olmalıdır.” “Sabır ve sükunet bey için bir ziynettir; bunlar beyliğin başta gelen meziyetleridir.”

Alçak gönüllü olmak. “Bey mütevazi ve alçak gönüllü olmalı, suçlu kimselerin de suçunu affetmelidir.” “Bey mağrur, kabadayı ve kibirli olmamalı; beyler büyüklük taslar ve kibirli olurlarsa, ey oğul onlar şüphesiz itibar görmezler.”

Ilımlı olmak. “Ey bilgili insan, her işte itidalden ayrılma.”

Tok gözlü olmak. “Bey tok gözlü, sözünde ve hareketinde açık ve vazıh davranmalıdır.” “Gözü aç adam hiç bir şey ile doymaz; Aç gözlülük, ilacı ve devası bulunmayan bir hastalıktır; onu bütün dünya kahinleri bir araya gelse yine tedavi edemezler. Bütün açlar yer ve içerlerde, nihayet doyarlar; aç gözlü adamın açlığı ancak ölümle nihayete erer.”

İhtiyatlı ve uyanık olmak. “Bey çok ihtiyatlı ve çok da uyanık olmalı; beyler ihmalkar olurlarsa, bunun cezasını başkaları çeker.”

Fesat olmamak. “Bey fesatlık yapmamalıdır. Bu hareket yüzünden ikbal elden gider.”

İnatçı olmamak. “İnatçılık insan için ağır bir yüktür; inatçılıktan kendini kurtar ve onunla savaş.” “Bir bey için fena olan şeylerden birisi inatçılıktır.”

Yumuşak huylu olmak ve güler yüzlü olmak. “O güler yüzlü, tatlı sözlü, yumuşak huylu ve bütün hareketlerinde de bunlara uygun davranmalıdır.”

Güzel yüzlü olmak. “Bey güzel yüzlü, saçı-sakalı düzgün, yakışıklı ve orta boylu olmalı..” “Yüzünü gören herkes, bakınca onu sevmeli; memleketi ve halkı ona bakıp, güvenle yaşamalıdır.”

Kötü alışkanlık sahibi olmamak. “Bey içkiye müptela, müfsid ve kaba olursa, onun bütün halkı da ayyaş olur.” “Dünyaya sahip olan vaktini kumara verirse, memleketini bozar ve kendisi de muhtaç duruma düşer.”

Cömert olmak. “Beye cömertlik … lâzımdır.”

Himmet ve mürüvvet sahibi olmak. “Halka baş olan beye himmet lazımdır; bu himmet ile birlikte mürüvvet de bulunmalıdır.”

Doğru kanunları koymak ve halkın refahını artırmak. “Halkın zengin olması için, doğru kanunlar konulmalıdır.” “Hangi bey memlekette doğru kanun koydu ise, memleketini tanzim etmiş ve gücünü aydınlatmıştır.” “… memlekette uzun müddet hüküm sürmek istersen, kanunu doğru yürütmeli ve halkı korumalısın.”

Zulmetmemek. “Zalim adam uzun müddet beyliğe sahip olamaz; zalimin zulmüne halk uzun müddet dayanamaz.”

Hizmette bulunanları ödüllendirmek. “Memleketin direği, temeli, sağlamlığı, esası ve kökü iki şeye bağlıdır. Bunlardan biri halkın hakkı olan kanun, diğeri de hizmette bulunanlara dağıtılan gümüştür.” “… parayı görerek, hizmet edenlerin yüzleri gülmelidir.” “Hangi bey askerini memnun etmezse, kılıç da kınından çıkmaz.”

Koçi Bey’den Öğreneceklerimiz…

Koçi Bey, keşke hayatta olsaydı da şu bizim memleketin yönetimini bir görseydi!.. Öyle sanıyorum ki, ehliyetsizlerin, liyakatsızların devlet yönetimini parsellediklerini görünce yozlaşmanın Osmanlı’dan daha da kötü olduğunu kabul ederdi!…

Koçi Bey Risalesi’ni hiç okudunuz mu bilmiyorum? 17.yüzyılda yaşamış olan Koçi Bey yazdığı risalelerinde Osmanlı imparatorluğunda devlet yönetimindeki rezaletlere ve kayırmacılığa başkaldırmış ve bu konuda yazılar yazmıştır. IV. Murat bilgi ve tecrübesinden istifade etmek için Koçi Beyi kendisine danışman tayin etmiştir. Koçi Bey padişaha sunduğu risalelerde iyi bir devlet yönetimi için liyakatlı kimselerin iş başına getirilmesinin önemi üzerinde durmuştur. Ancak malesef Osmanlılarda devlet yönetimindeki başıbozukluk ve liyakatsız kimselerin egemenliği bu dev imparatorluğun çöküşüne katkıda bulunmuştur.

Koçi Bey tarafından kaleme alınan risalelerin bir çoğunda liyakat ilkesinin önemi üzerinde durulmaktadır. Bu yazının başına koyduğumuz söz onun liyakata ne ölçüde değer verdiğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bir risalesinde şöyle yazmaktadır:

“Yüksek makamların şunun bunun aracılığı ile verilmesi doğru değildir. En bilgilisi hangisi ise ona verilmek gerektir… Bir cahilin, sırf eskidir diye bir bilginin önüne geçirilmesi haksızlıktır. Bilgi ve diyaneti olunca, genç de olsa zarar vermez. Yaşlı ile genç, bilgi ve marifette eşit olunca yaşlının önüne geçmesi daha doğrudur. Amma bilgi ve marifetten hissesiz olunca 1000 yaşında da olsa halka faydası olmaz. Ve hakkı, yanlıştan ayıramaz.”

Bugün Türkiye’de yaşanan yozlaşma inanıyorum ki Koçi beyin yaşadığı dönemden çok daha vahim ve tehlikelidir. Ülkemizde tüm kamu kurum ve kuruluşlarında özellikle son on beş- yirmi yıldır ciddi bir dejenerasyon yaşandığını düşünüyorum. Devlet yönetimindeki ahlaksızlık ve yozlaşma özellikle 1980 sonrasında hız kazanmıştır. Benim tevellütüm o kadar eski değilse de 1980 öncesi ile 1980 sonrasını birazcık olsun karşılaştırabiliyorum!…

Bir kere Türkiye’de son yılarda “politikacı” ile “devlet adamlığı” birbirinden kesin çizgilerle ayrılmıştır. Klasik bir özdeyiş vardır: “politikacı bugünü, devlet adamı ise yarını düşünür.” Bu söz en azından bir devletin başındaki bir liderin nasıl olması gerektiğini bize açıklar. Oysa Atatürk’den sonra bazı istisnalar hariç bizdeki liderlerin devlet adamlığına ne kadar layık olduklarını söylemeye gerek bile yoktur sanıyorum. Hemen hemen hepsi kendi koltuklarını korumanın ve yeniden seçilebilmeyi garantilemenin mücadelesini vermişlerdir. Rahmetli Özal’ın döneminde devlet yönetimindeki keyfiyetin fazla genişlemiş olduğunu düşünüyorum. Özal ve sonrasında siyaset biliminde bizim “lider diktası”, “iktidarın kişiselleşmesi” ve saire şekillerde ifade ettiğimiz yozlaşmalar artmıştır. Sadece Özal’ın günahını almayalım ama, Özal dönemi ve sonrasında adam kayırmacılık inanılmaz boyutlara ulaşmıştır. Bilimin eşiği ve yuvası olan üniversiteler liyakatsız kimselerle doldurulmuştur. Bazı üniversitelerde bilinçli ve planlı bir şekilde aynı dini görüşü veya ideolojiyi taşıyan kimseler işe alınmıştır. Milli Eğitim gibi son derece önemli bir kurumda yine liyakat yerine kayırmacılık hakim olmuştur. Sadece eğitim mi, bugün devlet yönetiminde torpil olmadan bir işe girmek hemen hemen imkânsızıdır. Bu öylesine yaygınlaşmıştır ki artık bu yozlaşmayı insanlarımız kabullenir olmuş, ve bu konuda çaresiz ve seyirci kalmaktan öteye bir şeye yapamayacaklarına inanır olmuşlardır.

————————————————————-

[1] Yeni Türkiye Dergisi, Yıl 3, Sayı 13, Ocak-Şubat 1997. S. 1389-1393.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen