Faiz Demiroğlu’nun kitabı okumakla bitmek bilmiyor. Bu yüzden yazmakta geç kaldım. Kitabı yayına hazırlayan Sait Ebinç Hocamızı yürekten kutluyorum.
Van’ın geçmişinde anlamlı, kapsamlı kitaplar yazıldığı bilinir. Gelgelelim bu çalışmalara ulaşmak kolay değildir. Kim bilir nerede ? Hangi kütüphanede? Hangi Bodrum katının, küf kokan hangi odasında! Tozlu sararmış yapraklar içinde kurtarıcısını beklemektedir. Kuşkusuz bu kaynaklar çok önemlidir. Daha önemlisi değerli kaynakların günümüze taşınarak geleceğe not düşülmesidir. Yazar ile eserlerinin unutulmamasıdır. Aslında bu eserlerin geleceğe taşınması sabır ister. Çünkü altından kalkılması çok zor bir eylemdir. Bunu ancak araştırmacılar bilir.
İşte Sayın Sait Ebinç bu işe gönül verip zorluğu yenmiş. Kendi deyimi ile “kimsesiz bir mezarın” adını sanını ortaya çıkarmış “Van Tarihi Dosyalarını” küf kokan tozlu raflardan kurtarmış. Bundan böyle Faiz Demiroğlu, Sait Ebinç adıyla yaşayacak; Sait Ebinç adı ise Demiroğlu’nu geleceğe taşımakla anılacak. Çünkü hem Faiz Demiroğlu, hem de Doç. Dr. Sait Ebinç bilim dünyasına büyük bir katkıda bulunmuş.
Ben Van üçlemesine yazarken çok araştırmama karşın Faiz Demiroğlu’nun bilgilerine ulaşamadım. Sizin gün yüzüne çıkardığınız kitaba ulaşabilseydim, Van Üçlemesi daha kapsamlı olurdu.
Sayın Sait Ebinç bu çalışmasıyla , başta Van kentine, Vanlılara, bilim dünyasına “Van’ın geçmişini (Faiz Demiroğlu kitabını” ) armağan eder. Kitabın yitip gitmesine engel olarak Van Tarihine anlamlı bir katkıda bulunur. Umarım, Vanlılar bu çabanın değerini bilir.
Kitabın “Giriş” yazınız beni çok etkiledi. Birkaç kez okudum her okuyuşta ayrı bir tat aldım. Giriş yazısı Kitabın tanıtılması, okunması adına çok anlamlı olmuş.
Önsözünüzü okuyunca “Ali Emiri Efendinin Kaşgarlı Lügatini bulmasını, Kilisli Muallim Rıfat’ın: “Hanım! Yangın, deprem olursa yalnız kitabı al çık” demesi… Sait Ebinç’in de “Hanımın bileziklerinden çok dosyaları korudum” sözü kulağımda çınladı.
Girişteki ilk tümce oldukça vurucu! Günümüzün sığ, derinliği olmayan, yeterince emek verilmeyen, “sanal gösteriş anlayışına” çok yerinde ince bir gönderme gibi.
Definecinin, altın bulması ne ise yitik belgelerin bulunması araştırmacıya da aynı coşkuyu verir. Üstelik eserin 20 yıllık arayış öyküsü okuyucuyu hem meraklandırıyor hem de yaşanan coşkuya ortak ediyor.
Yazarın, anlamlı köklü bir bilgi birikimine dayanan tarihe ilişkin görüş ile yorumlarını not ettim. Özlü açıklamalar yapmış. Bir kaçını örneklersek:
– “Tarih olayları değişmez. Ancak her araştırmacı ile tarih yazarının çağının bilgi birikimi ölçüsünde değişir. Oldukça gerçekçi sağlam bir yorum.
– “İnsanlar öldüğünde somut varlıkları yakınlarının hukuksal mirasıdır. Ancak “Bilim bilgi, kültürü gibi soyut mirası toplumsaldır. Bunu değerlendirmek yazar ve araştırmacılara düşer” Bu toplumsal mirasa, araştırmacıların verdiği değer toplum bireylerini de etkiler.
İzninizle buraya minik bir ek yapacağım; yazarın dünya görüşüne karakterine göre değişebilir. “Tarihçi öncelikle dürüst olup belgeye bağlı kalmalı. Toplumsal mirası öğrenme koruma, değer verme alışkanlığını kazandırır.” Gençlerin örnek alması gereken özlü bir söz.
Sayın Sait Ebinç “Arayan ya Mevla’sını ya da belasını bulur. Sözünden yola çıkılarak arayanla – aranılan arasında karşılıklı gizli bir çekimin olduğunun sırrını verir. Uzun süre yazımla uğraşanlar, bu çekimi somut bir biçimde hisseder. Bir anlamda bu söz genç araştırmacılar için yüreklendirici bir örnektir.
Yazan: Engin Kansav ORTAKÖYLÜOĞLU