1. Türkoloji Kurultayı, A.N. Genko ve Bildirisi[1] (Kafkas Dilleri ve Türk Dillerinin Münasebeti[2])[i]
Hilmi ÖZDEN[ii]
Giriş
26 Şubat – 6 Mart 1926 tarihleri arasında yapılan Bakû I. Türkoloji Kurultayına Türk Halklarından temsilciler ile Rus ve Avrupalı Türkologlar katılmıştır. Bakû Türkoloji Kurultayı’nın temel gündem maddesi alfabe değişikliği ile ilgili bulunmaktadır. Özellikle Arap alfabesinden Latin alfabesine geçiş gündeme getirilmiştir. Fakat Rus Türkologların esas amacını yazının önce Latin alfabesine geçişini sağladıktan sonra Rus Kiril alfabesine dönüştürme düşüncesi oluşturmaktadır. İdil Ural Türklerinden Galipcan Şeref’in şu sözleri bu gizli ajandayı göstermektedir: Prof. Jirkov ile Yakovlev Latin alfabesinin kabulü görüşünü destekliyorlardı ve Jirkov defalarca bizi bu konuda samimi olduğuna inandırmaya çalışıyordu. Şimdi bu yoldaşların Novi vostak yeni şarttaki veya yeni Türk alfabesi için mücadele kitabında yazılarına bir göz atalım orada “Rus alfabesinde öyle meziyetler vardır ki bunlara Latin alfabesi sahip değildir cümlesini okuyoruz”[3] demektedir. İlerleyen yıllarda Rusların niyetinin bu olduğu da açıkça görülecektir.
1. Türkoloji Kurultay’ında sunulan tebliğler şu başlıklar altında özetlenebilmektedir: 1) Tarih, 2) Etnografya, 3) Dil akrabalığı, 4) Türk dilleri, 5) İmla, 6) Terminoloji, 7) Alfabe değişikliği, 8) Edebiyat Dili, 9) Ders Metodu, 10) Yurt Bilgisi, 11) Edebiyat Tarihi, 12) Kültürel Terakkilerdir. Kurultayda alfabe değişikliği ile bağlantılı olarak Latin alfabesini Azerbaycan, Yakut, Kırgız, İnguş, Karaçay, Kabardinler, Balkarlar, Osetler ve Çeçenler tarafından kullanılmasının büyük müspet anlamını kongre tespit etmiştir. Ayrıca Başkurdistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Adige Çerkezlerinde de Latin yazısına büyük halk kitleleri ilgi duymaktadır[4].
Bu çalışmanın amacı “Kuzey Kafkasya dilleri ile Türk dilleri münasebeti”ni inceleyen Prof. Anatoly Nestorovich Genko’nun derin birikimi çerçevesinde 1926 yılına göre oldukça derin ve ufuklu olan tebliğidir. Prof. Genko bu konuşmasında Prof. Nikolay Marr’ın Yafetik Diller teorisinden hareket ederek bildirisini sunmaktadır. Almanya’dan katılan Türkolog Theodor Menzel ise 1926 Bakû I. Türkoloji Kongresinde tuttuğu notlarda Marr’ın yerine; “Türk Dillerinin Hint-Germen Öncesi Dillerle İlişkisi” meselesinde Prof. Henko (Genko) kürsüye geldi[5] demektedir. Marr büyük bir dilci ve Kafkasolog olarak bilinmektedir. Prof Nikolay Marr Bakû I. Türkoloji Kongresinin altı şeref üyesinden biri olarak da seçilmiştir. Diğer şeref üyeleri ise Thomsen (Orhun Yazıtlarını çözen dahi), Bang (Berlin), Lunuçarski (Moskova), Kuliyev Mustafa (Azerbaycan) ve Hüseyinzade Ali Bey(İstanbul)’dir[6].
Prof. Nikolay Marr Yakovleviç ve Yafetik Diller
Nikolay Yakovleviç Marr
Arkeolog, etnograf, tarihçi, filolog, dinler tarihi ve Kafkasya uzmanı Marr (1864-1934) Gürcistan’da dünyaya gelmiştir. Babası İskoçyalı, annesi Gürcü’dür. Babası çok iyi derecede Fransızca ve İngilizce, annesi ise sadece Gürcüce bilmektedir. Birbirlerinin dillerini bilmeyen ebeveynlerin aile ortamında büyüyen Marr o yılları, “Çocukluğum efsaneydi” “Evde konuşulan kırık Gürcüce ve Rusça sözcükler benim kelime hazneme de etki etmişti sözleriyle tanımlar. Marr liseyi Gürcistan’ın Kutaisi şehrinde dereceyle bitirmiş daha sonra 1884 yılında Peterburg Üniversitesi Doğu Dilleri Fakültesi’ne girmiş ve aynı üniversitede akademik hayatına devam etmiştir. Marr’ın başarılı bilimsel çalışmaları arasında dilbilimciler onun genellikle “Eski Ermeni Dilinin Dilbilgisi” (Грамматика древнеармянского языка, 1903), “Seçmeli ve Sözlüklü Laz Dili Dilbilgisi” (Грамматика чанского (лазского) языка с хрестоматией и словарем, 1910), “Eski Edebi Gürcü Dilinin Dilbilgisi” (Грамматика древнелитературного грузинского языка 1925) ve “Abhazca- Rusça Sözlük” (Абхазско-русский словарь,1926) gibi eserlerini ön plana çıkarmaktadır. A. S. Çikobava, G.A. Kapantsyan, E.D. Polivanov, V.İ. Abayev ve diğer dilbilimciler Marr’ın devrim öncesi çalışmalarının ona Gürcü-Ermeni filolojisinin kurucusu ve Kafkasya arkeoloğu olarak hak ettiği ünü kazandırdığına inanmaktadır. Marr henüz öğrenciyken Tiflis’teki bir kitap deposunda çalıştığı dönemde Romalı rahip Hipolit’in (170-235) eski Ermeniceden eski Gürcüceye çevrilmiş “Süleyman’ın Ezgiler Ezgisinin Yorumu” adlı eserini bulur. Ayrıca Sina Dağı ve Filistin’e yapmış olduğu gezide kapsamlı bir şekilde araştırdığı ve daha sonra yayımladığı değerli eserler bulur. Marr buluşunu eski Gürcü dilinde Rusça çevirisiyle birlikte yayımlar. Bu vesileyle sadece Rusya’da değil; eserin Fransızca, İngilizce, Almanca ve İtalyanca çevirilerinin yapıldığı Avrupa’da da geniş bilim çevrelerinde ün kazanır. Buna ek olarak, Ermenistan’da (Garni Tapınağı) ve Doğu Anadolu’da, (Ani, Van Gölü vb.) gerçekleşen kazılarla bilime katkı sunar[7]. Nikolay Marr’ın Ani harabelerinde kazılar yürütme süreci, St. Petersburg İmparatorluk Bilimler Akademisi’nin 1880′ de, Yakın Doğu ve İran’da arkeolojik çalışmalar yürütmeye karar vermesiyle başlar. Marr’ın yürüttüğü kazılar sayesinde Ani bölgesinde Surp Amenaprgiç Kilisesi gibi birçok yapı ortaya çıkarılmıştır[8].
Marr, Ani harabelerinde kilisenin güneybatısında yaptığı kazıda gün yüzüne çıkan Müslüman türbesiyle ilgili olarak da çarpıcı bir tespit yapar ve bilinmeyen şu bilgileri verir: “Ani’de katılmak mutluluğuna eriştiğim 1917 yılındaki son kazıda, Ani katedralinin güney batı tarafında yine bir Müslüman türbesi açığa çıkarılmıştır. Yapı Ani’deki İslam mimarlığının en görkemli zamanlarında inşa edilmiş, daha sonra değiştirilerek Farsça bir kitabe ile geç tarihte bir mezar olarak kullanılmıştır.” Nikolay Marr, Ani’nin önemli sayılabilecek bir İslâmi mimari mirasını barındırdığını, yapılan kazılarda, ikiden fazla caminin ortaya çıkarıldığını, yüzeyde de rahatlıkla görülebilen kalıntılarla bölgede uzun zamandan beri var olan, kayda değer bir yerel İslâm sanatına tanık olduklarının altını çizmektedir[9].
Marr kazı çalışmalarından daha fazla son derece yetenekli ve çalışkan bir akademisyen olarak ünlenerek Kafkas dilleri, Kafkasya tarihi, arkeolojisi, etnografyasıyla ilgili kapsamlı çalışmalara imza atmıştır. Başta Kafkasya dilleriyle ilgili araştırmaları olmak üzere dilbilime önemli katkı sağlar. Fakat çok yönlü bir bilim insanı olan Marr, dilbilimci kimliğiyle akıllarda yer eder. Marr 1923 yılının Kasım ayında günümüz dilbiliminde de hâlâ tartışmalara konu olan Yafetik Teori’yi öne sürer ve teorisi Sovyet dilbiliminde 1950 yılına kadar bir nevi tekel oluşturur. Teori başlangıçta özetle Kafkas dillerinin Semitik dillerle ilişkisini odağa alır (Teori daha sonraları Marr tarafından sayısız kez modifiye edilmiştir)[10]. XIX. yüzyılda dilbilim alanında karşılaştırmalı bir yöntemin benimsenmesiyle birlikte ortak bir ata dilden türediğine inanılan dil aileleri düşüncesi, beraberinde İbrani mitolojisindeki figürlerden esinlenen Semitik, Hamitik ve Yafetik( Nuh’un oğulları Sem, Ham ve Yafet) dil ailelerini doğurur. Marr Gürcüceyi de Yafetik bir dil olarak tanımlar ve erken dönem çalışmalarında Semitik dil aileleriyle Gürcüce arasında bağ kurmaya çalışır. Marr’ın Yafetik temelli teorileri zamanla diğer Kafkasya dillerini daha sonra Avrupa dillerini ve artık konuşulmayan Urartu dilini de kapsayacak hale gelmiştir[11].
Yafetik Dil Teorisi’nin temellendiricisi N. Y. Marr, Anadolu Türkçesinin taşıyıcılarıyla çocukluk yıllarında tanışmıştır. Bunu otobiyografisinde şöyle dile getirmektedir; “Biz çok erken dönemde Ozurgeti’ye, Gürcü feodallerinden fakir bir torunun evine, taşındık; buradan aklımda kalanlar Gürcü sanatçı ve şairlerle olan görüşmelerdir… Oradaki evin bahçesinde genellikle “Kordon” denilen (birkaç kilometre uzaklıkta Türkiye sınırı) yerde esir Türklerin erkek çocukları ve çoğunlukla da onların anneleri vardı”. Ana dili Gürcüce’nin yanısıra çocuk yaşlarında Türkçeyi de duyan hassas kulaklı genç Marr için Türkçenin ilgi objesi haline gelmesi gayet doğal bir olgu idi. Marr’da başka bir dil ailesine giren dile ilginin uyandığı dönemde, gimnaziyum (dönemimizin fen lisesi) yıllarında, onda Gürcüce’nin başta Türkçe olmak üzere diğer doğu dilleri ile etkileşim meselesini araştırma isteği de doğdu. Marr Otobiyogrifi’sinde “Daha o dönemde (lise yıllarında) Gürcüce’nin oluşum meselesi ile ilgilenmeye başladım ve Gürcüce ile karşılaştırılacak bildiğim (insanlarla günlük ilişkiler bağlamında) tek Doğu dili Türkçe idi” diyecektir[12].
N. Y. Marr, otobiyografisine aldığı yukarıdaki ifadeleri 1927 yılında yazmıştır. Bu tarih onun bir dil teorisi ortaya koyduğu ve dilbilimci olarak dünyada tanınmaya başladığı dönemdir. Marr, söz konusu dönemde gırtlaksal-dilsel sürecin ortak olması olgusuyla ilgili yeni varsayımını ortaya koymuştu. Marr, henüz gençlik yıllarında Türkçe-Gürcüce’nin etkileşimine duyduğu ilgiyi şöyle anlatmaktaydı; “Sonraları reddedilen sözkonusu bu varsayım, Yafet Teorisi’nden kaynaklanan (yâni, Gürcüce ve Türkçe arasındaki bağ) ve büyük ilgi uyandıran bilimsel-toplumsal meselelerden biridir. Gerçi, bu varsayım bizler için bir sorun teşkil etmemektedir; sadece Türkçe materiyaller üzerine detaylı bir inceleme yapmayı gerektirmekte ve temelinde sarsılmaz bir kanıyı barındırmaktadır[13]”.
N.Y. Marr, Doğu Akdeniz Bölgesine Yapılan Dilbilimsel Seyahat Üzerine (1934) adlı son çalışmalarından birinde yukarıda belirtilen varsayımına geri dönerek şunları söylemektedir; “Beni Türkçeyi araştırmaya çeken güçler Türkçenin oluşumuyla, onun dünyanın dilbilimsel şeması içindeki önemine ilişkin göstergelerdir… Gençlik yıllarında kaleme aldığım çalışmalarımda bunu görmek mümkündür”. N. Y. Marr, 1884’te St. Petersburg Üniversitesi’nin Doğu Bilimler Fakültesi’ne girdiği andan itibaren Türkçenin yanı sıra diğer Türk dilleriyle de ilgilenmeye başlamıştır. St. Petersburg Üniversitesi Doğu Bilimler Fakültesi’nin dekan ve öğrenci müfettişine yaptığı müracaatlarında katılmak istediği dersler arasında başta Anadolu Türkçesi (Osmanlıca) olmak üzere, Tatarca gibi Türk dil ailesine ait diller dikkati çekmektedir. Yine onun öğrenci dosyasından anlaşıldığı üzere, Anadolu Türkçesi dersini Prof. Smirnov’dan, diğer Türk dillerini ise Prof. İ.N. Berezin’den almıştır[14].
Yafetik Diller Teorisi’nin (Яфетическая теория) kurucusu Prof. Nikolay Yakovleviç Marr (1864-1934)ın öğrencisi Prof. Anatoli Nestoroviç Genko (1896–1941) I. Bakû Türkoloji Kongresinde “Türk Dillerinin Yafes Dilleriyle İlişkisi Üzerine[15]” bildirisini sunmuştur.
Prof. Anatoli Nestoroviç Genko’nun Hayatı ve Yayınlanmış Eserleri

Anatoli Nestoroviç Genko, G. A. Genko’nun kişisel arşivinden[16]
Анатолий Несторович Генко (Anatoly Nestorovich Genko) (Anatoli Nestoroviç Genko) (4 Kasım 1896, St. Petersburg – 26 Aralık 1941, Leningrad): Sovyet dilbilimci, Kafkasya uzmanı, tarihçi, etnograf ve Abazalar, Ubıhlar, Hınaluğlar, Tsahurlar ve diğer Kafkas halklarının dilleri ve kültürleri üzerine öncü bir araştırmacıydı. 1914’te Petrograd Üniversitesi’ne girdi ve Doğu Dilleri Fakültesi’nde (Ermeni-Gürcü Edebiyatı Bölümü) ve Tarih ve Filoloji Fakültesi’nde (Gürcü Edebiyatı Bölümü) eğitim gördü. Öğrencilik yıllarında Abhaz dili ve folkloru üzerine çalıştı. Mezun olduktan sonra Gemi İnşa Ana Müdürlüğü’nde tercüman olarak çalıştı ve Petrograd Birleşik İşçi Okulu’nda ders verdi. 1921’den itibaren A.N. Genko, Petrograd Üniversitesi Batı ve Doğu Dilleri ve Edebiyatları Karşılaştırmalı Araştırmaları Enstitüsü’nde araştırma görevlisiydi. N. Ya. Marr ile Yafetik Dilbilim bölümünde çalıştı, V. I. Abaev ile “Oset-Çerkes Sözlüğü”nün derlenmesinde işbirliği yaptı ve Rusya Tarih ve Maddi Kültür Akademisi, Kafkas Arkeoloji ve Tarih Enstitüsü ve Rusya Bilimler Akademisi Yafetik Diller Enstitüsü’nde araştırma görevlisi olarak bulundu. 1923’ten itibaren SSCB Bilimler Akademisi Asya Müzesi’nde çalıştı. 1930’da Asya Müzesi temelinde SSCB Bilimler Akademisi Doğu Araştırmaları Enstitüsü kuruldu ve Kafkasya Bölümü oluşturuldu. A.N. Genko buradan Kafkasya’ya uzun süreli keşif gezilerine çıktı. Kuzey Kafkasya Dağ Tarih ve Dilbilim Araştırma Enstitüsü’nün belgeleri, A.N. Genko ile yaptığı işbirliği hakkında bilgi içermektedir. Z.M. Gabunia, “Genko’nun akademik çalışmaları, yaşamı boyunca kapsamlı bir öğretimle birleştirildi. Leningrad Yaşayan Doğu Dilleri Enstitüsü ve Leningrad Tarih, Felsefe ve Dilbilim Enstitüsü’nde doçent, ardından profesör olarak görev yaptı ve burada Kafkasya tarihi ve etnografyası dersleri verdi”[17]. A.N. Genko, Kafkasya halklarının dilleri ve kültürleri üzerine kapsamlı bir çalışma yürütmüş, yazılı kaynaklarda hakkında bilgi bulunmayan halkların tarihini dilbilimsel verilerden (dilsel paleontoloji yöntemi) yararlanarak yeniden yapılandırmıştır. N.G. Volkova ve N.G. Sergeeva “İnguş dilini incelerken Genko, bu halkın tarihi ve etnografyasına yönelmiştir” diye yazmaktadır. “Araştırmasının sonucu, bu halkın etnik, sosyal ve kültürel tarihini, başta etnik olarak akraba Çeçenler ve Batsbiler[18] olmak üzere komşu Kabardeyler ve Osetler olmak üzere Kafkasya’daki diğer halkların etnik tarihi bağlamında inceleyen “İnguşların Kültürel Geçmişinden” adlı makaleydi. Genko, bunun yazılı kaynaklarda neredeyse hiçbir bilgisi olmayan bir halkın tarihini yeniden inşa etmek için dilsel verileri yaygın olarak kullanma girişimi olduğunu söylüyor. Genko’nun çalışmasının en önemli sonuçlarından biri, Batsbilerin Dağlık Gürcistan’a göçlerinin zamanını ve kaynak alanını belirlemektir. Dilsel ve tarihsel verilere dayanarak, Genko bunun İnguşetya olduğunu ikna edici bir şekilde kanıtlıyor. Bir diğer önemli ve aynı zamanda yeni sonuç, Genko’ya göre günümüz Dağlık Tuşeti’sinin bir kısmını da içeren Nah halklarının kadim etnik topraklarıyla ilgiliydi. Bu hipotezin daha sonra modern yazarların çalışmalarında doğrulanmış olması dikkat çekicidir. Bu etnograflar ve dilbilimciler de dahil olmak üzere akademisyenler şunlardır: F.G. Uturgaidze, T.A. Ochiauri, N.G. Volkova”[19]. “İnguşların Kültürel Geçmişinden” (1935), geniş bir dilbilimsel temele ve yazılı ve etnografik kaynaklardan elde edilen materyallere dayanan, İnguş kültürüne adanmış ilk özel çalışmadır. Akademisyenin 19. yüzyılın ilk yarısında Dağıstan ve Çeçenistan halklarının tarihi üzerine çalışmaları iyi bilinmektedir. S.M. Kirov Devlet Akademik Kuzey Kafkasya Tarihi ve Dilbilimi Araştırma Enstitüsü’nün (1926-1937) R-1260 Koleksiyonu, A.N. Genko’nun el yazmalarını içermektedir: “Profesör Genko’nun Kaynak Çalışmaları Üzerine Derslerinin Transkripti” (dosya no. 136), “Abaza Dili (Karakterizasyon Malzemesi). Bölüm 1. Tapanta Dilinin Dilbilgisi Ana Hatları” (dosya no. 258), “Dağlıların Tarihine Dair Unutulmuş Bir Kaynak Üzerine” (dosya no. 137)[20].
A. N. Genko’nun 1934’te tamamlanan ancak zamanında yayınlanmayan “Abaza Dili” adlı eseri, Abaza lehçelerinden biri olan ve Abaza edebi dilinin temelini oluşturan Tapanta lehçesinin yapısını incelemektedir. A. N. Genko’nun eseri, Tapanta lehçesini incelemeye yönelik ilk girişim ve Abaza konuşmasının en kapsamlı genel bakışı olması nedeniyle büyük ilgi görmüştür. Bu eserde yazar, fonetik, morfoloji, sözdizimi ve kelime dağarcığı gibi temel konuları incelemiştir[21].
Gorsky Tarih ve Dil Enstitüsü’nün kütüphane koleksiyonu (şu anda Kuzey Kafkasya Federal Üniversitesi Bilimsel Kütüphanesi’nin nadir kitap koleksiyonunun bir parçasıdır), “Dil ve Düşünce” (Leningrad: SSCB Bilimler Akademisi, 1934, Cilt II) adlı bir makale koleksiyonu içerir. Bu koleksiyonda, V. Dondua ve V. I. Abaev’in A. N. Genko’nun “İnguşların Kültürel Geçmişinden” adlı eserine ilişkin bir incelemesi; A. N. Genko’nun “Tsakhur (Tsakh) Alfabesi” adlı eseri (V. Hulufu’nun önsözüyle. Bakû: Azerneshr, 1934); “Kuzey Kafkasya ve Dağıstan Dilleri” (Moskova-Leningrad, 1935) koleksiyonundan “Çeçen Diyalektolojisi Alanından” adlı makale de yer almaktadır. 1930’larda A. Genko, Hocası Marr’ın dört element analizini kullanmamış ve dillerin aşama aşama gelişimine ilişkin görüşlerini paylaşmamıştır. Z.M. Gabunia, “İlk makalelerinin içeriği,” diye belirtiyor, “Yafesçi kuramdan etkilenmişti, ancak bilim insanı, sevgili hocasının aşırı görüşlerini paylaşmayarak kendi yolunu çizdi”. Hem dilbilimciler hem de tarihçiler için özellikle değerli olan çalışması, kadim Kafkas halkı Ubıhların artık yok olan dilinin analizine adanmış “Ubıh Dili Üzerine”dir[22].
Marr’a göre insanoğlunun fikri ve yaşamsal evrimi doğal olarak dile de nüfuz etmiştir. Buradan hareketle insanın doğa ile mücadelesi kapsamında bütün dillerin dört ögeden doğduğunu ifade eder. Marr, Yafetidoloji denen bu akımın temel dört elementini başta totem olan sonra kabile isimleri ve nihayet kavim isimlerine dönüşen sal, ber, yon, roş (сал, бер, йон, рош) olmak üzere dört heceye isnat eder. Marr dünyanın tüm dillerinin sözde sal, ber, yon ve roş gibi dört elementten diğer bir deyişle dört heceden oluştuğuna inanır. Teorinin üçüncü unsurunu bu dört hece teşkil etmektedir. Bu heceler daha sonra farklı biçimlerde bir araya gelmiş, fonetik ve dilbilgisel değişimlere uğramıştır. Çağdaş diller de dâhil olmak üzere her dilde bu dört hecenin izine rastlamak mümkündür (Bu, Marr’ın “dilbilimsel paleontoloji” anlayışıdır). Söz konusu teoride kanıtlanmış az sayıda hüküm olduğu gibi hiç kanıtlanmamış hükümler de yer almaktadır. Dolayısıyla Marr kendi dönemindeki diğer teorilere benzer şekilde kendi yaklaşımını Evrim Teorisi’ne dayandırmıştır. İlk insan türleri başlangıçta jest ve mimiklerle anlaşmaktadır. Zaman içerisinde ses kavramının ortaya çıkmasıyla beraber sese dayalı irtibat kurma yani “konuşma” fiili oluşur. Konuşarak anlaşma, diğer bir deyişle “sözel dil” doğuşuyla beraber dil ve dil sisteminin ortaya çıkmasını sağlar. Yukarıda bahsedilen dört heceyi temel alan kelimeler kullanılmaya başlar. İlk aşamada oluşan dil Çinceye benzer şekilde tek heceli ama çok anlamlı basit kelimeler ihtiva eder. Daha sonra Fin-Ugor ve Türk-Tatar-Moğol gibi eklemeli diller şekillenir. Yafet dili ise bu gelişim sürecinin son aşamasında ortaya çıkan en olgunlaşmış dildir. Marr’a göre dildeki bu evrim süreci hâlâ devam etmektedir ve bu durum dillerin melezleşmesi ile birlikte tek bir dil kalana kadar sürecektir[23]. Dillerin kendileri, altta yatan sosyoekonomik yapının ürünleriydi ve bu nedenle sınıf ilişkiliydi ve ulusal olgular değildi. Marr’ın teorisi Marksist yoruma uygundu; Stalin’in bu teoriyi eleştirdiği 1950 yılına kadar “resmi” dilbilimsel yaklaşım haline geldi.
Marr’ın öğrencisi A.N. Genko, Kafkasya’nın tarihini ve etnografyasını incelemiş olmasına rağmen, kendini bir dilbilimci ve çok dilli olarak görüyor ve otuz dili akıcı bir şekilde konuşuyordu. Avrupa dillerini, Arapçayı ve Kafkasya’nın birçok dilini biliyordu. N.G. Volkova ve G.A. Sergeeva “A.N. Genko, tarihsel sorunların kapsamlı bir şekilde incelenmesinin savunucusuydu ve Kafkasya halklarının kültürünü kelimenin en geniş anlamıyla araştırdı,” diye belirtirler. “Hem folklor, halk inançları, dünya dinlerinin (İslam ve Hristiyanlık) Kafkasya tarihindeki rolü gibi geniş temel konularla hem de daha dar, daha spesifik konularla (atalık geleneğinin doğası, Kafkas dillerinde saban isimleri, 18. yüzyılda Digoria’da sınıf mücadelesinin doğası, Kafkasya halklarının sosyal yaşamındaki ve şarkı yazarlığındaki yenilikler, Orta Çağ şehri Tataristan ve diğerleri) eşit derecede ilgileniyordu. A.N. Genko, Kafkasya materyallerini kullanarak çok dilliliğin belirli yönlerine dikkat çekti. Yerel yazılı olmayan dillerin sosyal işlevlerine göre sınıflandırılmasını önerdi; aul ve aile[24]gibi. A.N. Genko, Büyük Sovyet Ansiklopedisi’nin (1926-1947) yayın kurulunda aktif olarak çalıştı. Kafkas dilleri ve Kafkas halklarının etnografyası üzerine 11 makaleyi yayına hazırladı. Bunlar arasında “Kafkas Çalışmaları”, “A.M. Şegren”, “Çeçen Dili”, “Kabardey Dili” ve diğerleri yer alıyordu. SSCB Merkez Yürütme Komitesi Milliyetler Konseyi Başkanlığı’na bağlı Yeni Alfabe Tüm Birlik Merkez Komitesi üyesi olarak, Kafkasya’nın yazılı olmayan dilleri için alfabeler geliştirmek üzere çalıştı. Yeni Alfabe Tüm Birlik Merkez Komitesi’nin diğer üyeleri arasında Kafkas bilim insanları N.F. Yakovlev ve L.I. Zhirkov da vardı. A.N. Genko, 1935-1936 yıllarında uygulamada kullanılan Latin alfabesine dayalı Tsakhur alfabesini geliştirdi[25]. Ayrıca Lezgi, Tabasaran ve Abhaz yazı dillerinin oluşturulmasında da rol aldı. Abaza, Abhaz, Lezgi, Tabasaran, Tsakhur, Rutul ve Khinalug dillerinin sözlükleri ve gramerleri ile İnguş, Çeçence, Batsbi ve Kabardey sözlükleri için hazırladığı materyaller ve metinler yalnızca akademik değil, aynı zamanda pratik açıdan da önem taşıyordu. 1938’de A.N. Genko tutuklandı ve iki yıl sonra, kendisine yöneltilen asılsız suçlamalara karşılık hiçbir şey imzalamadan serbest bırakıldı. N.G. Volkova ve G.A. Sergeeva, “Kafkas Çalışmalarının Trajik Sayfaları: A.N. Genko” (1999) başlıklı makalelerinde, “Genko’nun manevi gücü, bilim ve yaşamdaki kararlılığı ve dürüstlüğü, özellikle de hocası Akademisyen N.Ya. Marr ile olan ilişkisinde kendini gösterdi” diye belirtiyorlar. 1941’de A.N. Genko, iftira niteliğindeki suçlamalarla tekrar tutuklandı ve 26 Aralık 1941’de bir hapishane hücresinde hayatını kaybetti[26].
Aşağıdaki eserler, bu seçkin bilim insanının yaşamına ve çalışmalarına adanmıştır:
Lavrov, L.I. “A.N. Genko Anısına” // Kafkas Etnografya Koleksiyonu. Moskova, 1972. Sayı V. s. 213–222.
Arutyunov, S.A., Volkova, N.G., Sergeeva, G.A. “A.N. Genko’nun Kafkasya Etnografik Çalışmalarına Katkısı” // Sovyet Etnografyası. Moskova, 1987. Sayı 3. s. 61–72.
Volkova, N.G., Sergeeva, G.A. “Kafkasya Çalışmalarının Trajik Sayfaları: A.N. Genko” //Baskı Altındaki Etnograflar / D.D. Tumarkin tarafından derlenip düzenlenmiştir. – Moskova: Rusya Bilimler Akademisi “Doğu Edebiyatı”, 2002. – Sayı 1. – S. 101–133.
Sumbulatov, A.A. ve A.N. Genko – Dilbilimci // Petersburg Şarkiyat Araştırmaları. – 2002. – Sayı 10. – Sf. 480–483.
Vasilkov, Ya.V., Sorokina, M.Yu. İnsanlar ve Kaderler. Oryantalistlerin Biyografik Sözlüğü – Sovyet Döneminde (1917–1991) Siyasi Terörün Kurbanları. – St. Petersburg: Petersburg Şarkiyat Araştırmaları, 2003. – Sf. 113–114.
Reshetov, A.M. ve A.N. Genko Etnograf Olarak (Doğumunun 100. Yıldönümünde) // Kunstkamera.Etnografik Defterler. – St. Petersburg, 2003. – Sf. 318–332.
Oryantalistin Anısına. Anatoly Nestorovich Genko (1896–1941) // Kafkasya Çalışmaları. – Moskova, 2004. – Sayı 5. – Sf. 9–54.
Genko, G. A. Kafkasya Çalışmaları Uzmanı: Çok Dilli Dilbilimci, Etnograf ve Tarihçi A. N. Genko // Ünlü Üniversite Öğrencileri. St. Petersburg Üniversitesi Mezunları Üzerine Denemeler. – Cilt III. – St. Petersburg, 2005. – Sf. 371–384.
Gabunia, Z. M. A. N. Genko, Kafkasya Çalışmaları Uzmanı Olarak (1986–1941) // Gabunia, Z. M. Kafkasya Dilbiliminin Oluşumu ve Gelişiminde Rus Dilbilimi. – Vladikavkaz: IPO SOIGSI, 2011. – Sf. 285–298; 502–504[27].
A.N. Genko’nun Araştırmaları
Herodot’un Kolhisliler Hakkındaki Anlatımı // Abhaz Bilim Derneği, Karadeniz Kıyısı ve Batı Kafkasya Bölgesel Araştırmaları Birinci Kongresi İdari Komitesi Bülteni No. 3. – Suhum, 1924. – S. 26.
Dil Geçişi Sorunu Üzerine: (Yunanca ile İki Örnek) // Yafes Derlemesi. – Petropavlovsk-Kamchatskiy, 1923. – Cilt II. – S. 120–136.
Hüsro Dehlavi’nin Hüsro ve Şirin’inin Gürcüce Versiyonu // Rusya Bilimler Akademisi Raporları. – Petropavlovsk-Kamchatskiy, 1924.Temmuz–Eylül, Orta Volga Bölgesi – S. 138–144.
Lidya Palmuz // Rusya Bilimler Akademisi Raporları. – Petropavlovsk-Kamchatskiy, 1924. Temmuz-Eylül, Orta Volga Bölgesi – Sf. V.
Likya qa // Rusya Bilimler Akademisi Raporları. – Petrograd, 1924, Temmuz-Eylül, 1924 ortası. V.
Yeremya’nın Eski Gürcüce versiyonunun Oxford parçası // SSCB Bilimler Akademisi Asya Müzesi Oryantalistler Koleji’nin notları. – Leningrad, 1925, Cilt 1, s. 345.
Profesör I. A. Javakhishvili’nin İncil metinleriyle Gürcü palimpsestleri üzerine çalışması hakkında // Kafkas filolojisinde metinler ve araştırmalar. – Leningrad, 1925, Cilt 1, s. 35-49.
Akhtyn metinleri // Rusya Bilimler Akademisi Raporları. – Leningrad, 1926, Mart-Nisan, 1926 ortası. V.
Türk Dillerinin Yafes Dilleriyle İlişkisi Üzerine // Birinci Birlik Türkoloji Kongresi, 28 Şubat – 5 Mart 1926: Kelimesi Kelimesine Rapor. – Bakû, 1926. – Sf. 118–122.
Güney Dağıstan’ın Sözel Yaratıcılığına Birkaç Örnek // Doğu Notları. – Leningrad, 1927. – Cilt I. – Sf. 182–189[28].
İş gezileri ve keşif gezileri üzerine. – [İmzasız]. – L., 1927. – Cilt 2.
Hınaluk dilinin incelenmesi üzerine. Profesör Genko // Vlast’ Truda’nın materyalleri. – 1927. – No. 170.
Hınaluk gezisinin sonuçlarına ilişkin rapor // Tiflis Kafkas Tarih ve Arkeoloji Enstitüsü Bülteni. – Tiflis, 1928. – Sayılar 1–3. – S. 13.
Abhaz vokalizmi // SSCB Bilimler Akademisi Bülteni. – 1928. – Seri VII. – No. 1. – S. 45–54.
Ubıh dili üzerine // SSCB Bilimler Akademisi Bülteni. – 1928. – Seri VII. – No. 3. – S. 227–242.
A.N.’nin raporu. Genko, Bilimler Akademisi araştırma görevlisi, Kafkasya’ya yaz gezisi // SSCB Bilimler Akademisi İzvestiyası. – 1928. – Seri VII. – Sayılar 8–10.
Lezgin Lehçesi Üzerine Materyaller: Kubin Lehçesi // SSCB Bilimler Akademisi İzvestiyası. – 1928. – Seri VII. – 1929. – Sayı 4. – s. 317–342.
İnguşların Kültürel Geçmişinden // SSCB Bilimler Akademisi Asya Müzesi Oryantalistler Koleji Notları. – Leningrad, 1930. – Cilt V. – s. 681–763.
Kuzey Kafkas Dillerinde “Pulluk” İsimleri Üzerine // SSCB Bilimler Akademisi Raporları. – 1930. – Sayı 7. – s. 128–135.
Şamil Döneminde Çeçenistan’ın Arapça Haritası // Şarkiyat Enstitüsü Notları. – Leningrad,1933. – 2. Cilt. – 2. Sayı.
Shegren, A.M. // Büyük Sovyet Ansiklopedisi. – Moskova, 1933. – 62. Cilt.
Çeçen Dili // Büyük Sovyet Ansiklopedisi. – Moskova, 1934. – 61. Cilt.
Tsakhur (Tsakh) Alfabesi / V. Huluflu’nun önsözüyle. – Bakû, 1934 (eser Azerice olarak da yayınlanmıştır).
Çeçen Lehçesi Alanından // Kuzey Kafkasya ve Dağıstan Dilleri: Dilbilim Çalışmaları Derlemesi / G.P. Serdyuchenko tarafından derlenmiştir. – Moskova-Leningrad, 1935. – 1. Cilt. – s. 117–132.
Güney Dağıstan’ın Edebi Dilleri // Devrim ve Yazı. Moskova, 1936. Derleme 2.
Kafkasya Etnografik Çalışmasının Görevi // Sovyet Etnografyası. 1936. Sayılar 4–5. s. 6–20.
M.M. Kovalevsky’nin Etnografik ve Sosyolojik Eserlerinin Yayınlanması Üzerine //
Sovyet Etnografyası. 1936. Sayılar 4–5 [A.G. tarafından imzalanmıştır].
Kabardeyce // Büyük Sovyet Ansiklopedisi. Moskova, 1937. Cilt 30.
Kafkasya Çalışmaları // Büyük Sovyet Ansiklopedisi. Moskova, 1937. Cilt 30.
Aslan ve Tavşan: Tabasaran’dan Çeviren / A.N. Genko Tarafından Kaydedilen ve Çevrilen // Doğu Halklarının Masalları. – M.–L., 1938.
Arap Dili ve Kafkasya Çalışmaları // Doğu Çalışmaları Enstitüsü Bildirileri. Arapçılar Derneği İkinci Oturum Bildirileri. – M.–L., 1941. – s. 81–110.
Şamil’in Kuzey Osetya’daki Arap Mektupları // Sovyet Doğu Çalışmaları. – M.–L.,1945. – 3. Cilt. [Akademisyen İ.Yu. Kraçkovski ile birlikte yazılmıştır].
Abaza Dili: Tapanta Lehçesi Üzerine Bir Dilbilgisi Denemesi. – M., 1955.
Abhaz ve Abaza Dilleri Arasındaki Fonetik İlişkiler // Abhaz Dil, Edebiyat ve Tarih Enstitüsü Bildirileri. – Sohum, 1957. – XXVIII. Cilt. – s. 177–226.
Rusça-Abhazca Sözlük. – Sohum, 1998[29].

A. N. Genko, Abaza (Abazin) Dili, Tapanta Lehçesi Üzerine Gramer Denemesi, SSCB Bilimler Enstitüsü, Bilimler Akademisi Yayınevi, Moskova, 1955 (Eserin Kapağı)
Bakû I. Türkoloji Kurultayı Prof. Genko’nun Konuşması
Türk Dillerinin Yafetik Dillerle İlişkisi Hakkında
Oturum Başkanı: Sözü Yoldaş Genko’ya veriyorum.
Genko: Bana ayrılan zamanda anlatacağım konu benden önceki konuşmacı arkadaşımın değindiği konudan biraz farklıdır. Kendiliğinden zor olan problemin niteliği ve karışıklığına bağlı müstesna zorlukları kapsayan bu konunun zor olmasının bir sebebi de, henüz çözüme ulaşmamış genel karakterli diğer konularla ilişkilidir. Bu konular ise eczacı yöntemiyle çözülür yani bir konunun çözüm süresi diğer bir konunun çözüm süresine bağlıdır. Bu konu Türk dillerinin, ilmi edebiyatlarında 30 yıldan beri Yafetik olarak isimlendirilen dillerle olası ilişki konusudur. Onun bağlı olduğu mesele daha geneldir, onu çözmeden diğer konunun çözümü mümkün değildir. Bu, dillerin ilişkisi konusunu, genel olarak nasıl anlamamız gerekir ve nasıl anlayabiliriz, konusudur. Dillerin ilişkisi hakkındaki problemin edebiyatta ele alınması (ben artık müzakere edilen hususları kastediyorum) problem in çok, en az 4 türlü çözümünü öne sürüyor. Dillerin en inandırıcı iyi bir şekilde araştırılan ve büyük ilmi değere malik olan ilişkisi, onların genetik akrabalığı şeklinde anlaşılmaktadır. Bu günümüzde ayrı şekilde mevcut olan dillerin, dil birliklerinin uzak geçmişte bir bütün oldukları dönemindeki bağlarıdır. Genetik bağ, yani genolojik çizelge bu deliller esasında oluşturulmakta, akrabalık denince biyolojik akrabalık anlaşılmaktadır. Ayrı ayrı Türk dillerinin kendi aralarındaki bağları, ayrı ayrı Hint-Avrupa dillerinin birbirine olan münasebetlerinin anlaşılması bu zemine dayanır. Sadece ayrı ayrı kelimeler akrabalığı değil morfoloji sistemi de mevcuttur. Böyle akrabalık halkların geçmişinin ve karşılıklı münasebetlerinin anlaşılması açısından büyük önem taşıyan diğer akrabalık bağları arasında istisna oluşturmuyor. Bunlardan en az üçünü daha göstermek mümkündür. En çok problemli buna rağmen en ilginç ve gelecekte büyük imkânlara sahip olanı ilmi edebiyatta daha az temsil olunmuştur. Bu alandaki en büyük başarılardan biri son 2-3 yılda kazanılmıştır[30]. Ben Fransız araştırmacısı Cuny[31]’nin 1925’te neşrolunan en son eserlerinden birini kastediyorum. Bu eserde Hint-Avrupa dilleri ile Sami-Hami dilleri, Akdeniz uygarlığında da önemli rol oynayan tüm diller arasındaki akrabalığın esaslandırılması yönünde yapılan uzun yıllar süren sistemli ve planlanmış çalışmaların sonuçları verilmişti. Bu araştırmacı bu tip akrabalık için çok kullanılışlı bir isim bulmuştur: Pregramatik akrabalık. Bu, tüm dil ailesinin dayandığı normal akrabalık tipinden farklı olarak sadece lügat içeriğini değil, morfolojinin de akrabalığına dayanıyor. Akrabalığın bu iki şekli bizi en az, yazılı kaynakların bize hiçbir şey söylemediği dönemlere yani tarih öncesi dönemlere götürüyor[32]. Ayrı ayrı dil ailelerinin daha geniş araştırılması sırasında bu akrabalık tipi, dillerin ilişkileri hakkındaki iyi kaynakların daha ağırlıkta olacağını söyleyeyim. Dillerin ilişkisi konusunu çözmenin üçüncü yolu son zamanlar daha çok substratlar teorisi olarak isimlendirilen teoridir. Anlaşmazlıklar dolayısıyla, bu teori çevresinde hem önceleri, hem de şimdi birçok tartışmalar oluşmuştur. Halkların hayatında daima miras olayı, kültürel miras gözlemlenir ve dil de kültürün en belirgin, en değerli unsurlarından biri olduğu için, bu olay dilde de kendisini gösterir. Konu bu ilişkinin iyi bir şekilde anlaşılmasından ve daha önemlisi, onu başkalarının yanında inandırıcı, ilmi temellere dayandırılmasından geçiyor. Problemin özelliği de bundadır ve esefle söyleyeyim ki, şimdilik, bu tip ilişkinin hiçbir şüphe bırakmayacak şekilde gerçekliğini gösterecek, ispat etme imkânını veren yöntemler yeterli ölçülerde hazırlanmamıştır. Bu yöntemlerin gelecekte hazırlanması gerekir, şu anda ise bu tip problemlerde kullanılan yöntemlerin az veya çok derecede ispat gücünden söz etmek mümkündür. Nihayet dillerin ilişkisi kavramının öğrenilmesinin sonuncu, dördüncü usulü çok geniş yayılmış ve belki de dilcilere göre en az değere malik olan soy ilişkisi olmalıdır. Bu ilişki büyük ölçüde tarihidir, bir halkın diğer bir halkla her ikisi için ortak olan belirli arazide uzun müddet yaşamaları, uzun kültürel, aynı zamanda dil alıntıları sonucunda tamamen veya kısmen birleşmesi ile oluşur. Alıntı ilişkisi olarak değerlendirilen bu ilişki genelde dillerin ilişkisi problemini çözüme ulaştırıyor. Eğer şu anda bizi ilgilendiren özel konuya Yafetik halkların Türk halkları ile mümkün ve ispat edilmiş ilişkisi konusuna geçersek ilk olarak belki de, hâlâ karanlık olan Yafetik halklar kavramını kesinleştirmek gerekecektir[33].
Bu dillere ait ilmi çalışmaların artık 30 yıldan beri yapıldığını söylemek istiyorum. Günümüzde Yafetik diller dediğimizde, ilmi edebiyattan bir taraftan Kafkasya’nın dağlı diğer taraftan ise Kafkasya dilleri adı altında bilinen yerli dillerini anlıyoruz. Yafetik diller denildiğinde bu diller anlaşılmaktadır. Şu anda mevcut durumun yani Yafetik dillerin tecrit olunmasının ve onların daha çok önceden de Kafkasya arazisinde yerleştiğini düşünmek, konuştuğumuz bu konu için zararlı dikkatsizlik olurdu. Tam tersine, Kafkas dillerinin bugünkü durumunun daha önceki dönemlerde hem coğrafya, hem de kültürel önemi açısından tamamen farklı olan, bu kabilden olan konuların çözümünde daha değişik daha muhteşem daha önemli rol oynayan bütünlüğün küçücük kalıntıları olduğunu iddia etmek için esaslarımız var. Önceki konuşmalarda bu tip problemlerin birçok yönlerine değinildi ve elimizde Yafetik dillerin Ön Asya bölgesinde Kafkasya’dan bir hayli güneye doğru, belki de bunlardan daha uzaklara yayıldığını düşünmemiz için bilgiler bulunuyor[34].
Türk dillerinin Yafetik dillerle ilişkisi konusu için sonuncuların doğuya, Orta Asya’ya doğru genişlemesi daha gereklidir. Maalesef bu konudaki bilgimiz Ön Asya probleminde olduğundan daha yetersizdir. Ön Asya ile bağlı tarihi geleneklerimiz, kronolojisi ve genişliği açısından yegâne mümkün taraf zannedilse de Orta Asya problemleriyle ilgili konular yalnız son dönemlerde aydınlanmaya başlamıştı ve dolayısıyla Ön Asya hakkındaki bilgilerimiz kronolojik ve yoğunluk yönünden henüz çok geridedir. Buna rağmen bu bölgelerde de Yafetik dillerin eski çağlarda doğuya, Orta Asya, Türkistan yönünde önemli derecede yayıldığını iddia etmeye delillerimiz var. Eğer Türk dillerinin Yafetik dillerle ilişkisi konusunu sistemli şekilde ele alacak olursak, şu anda bulunduğumuz durumdan başlamak daha faydalı olurdu. Kafkasya’da Yafetik ve Türk dillerinin şu anda bile bir arada yaşadıklarını biliyoruz. Demek ki, şu andaki duruma göre, malum ilişkiyi peşinen, konuyu daha geniş araştırmadan da tahmin edebiliriz. Eğer konu Türk dilleri ise, Yafetik dilleri hesaba katmak gerekir, aynı zamanda Yafetik dillerin bazı özelliklerinden bahsederken Türk dillerine de değinmek gerekir. Günümüzde var olan durum böyledir[35].
Türk halklarının şu andaki yerleşmelerinin nispeten daha geç dönemin ürünü olduğunu biliyoruz. Kafkasya bölgesindeki halkların şimdiki iskân şekillerinin hangi dönemde gerçekleştiğinin kesin tahminini büyük ölçüde yapabilir, hatta bunu ispat edebiliriz. Bunu takriben, XIII-XIV. yüzyıllardaki Moğol dönemine bağlamak mümkündür. Büyük ihtimalle, Türklerin Kuzey Kafkasya’daki karışık yerleşmeleri de bu döneme aittir ve bu yerleşme Güney Rusya’da bulunan tüm Türk kurumlarının dağılmasının sonucu idi. Sıra dağların diğer tarafında, Güney Kafkasya’da Türklerin yerleşmesi daha önce gerçekleşti ve hatta iskân en son şeklini bu dönemde kazandı. Peki, bu zamana dek ne vardı, şeklindeki soru ortaya çıkıyor. Bu zamana kadar aşağıdakiler gerçekleşmişti. Türk halklarının Kafkasya halkları ile karşılaşmaları en geç VI. yüzyılda başlıyor ve bu dönemden itibaren istenilen tipte karşılıklı mübadele için gerçek linguistik olmayan zemin de bulunuyordu. Demek ki, bu konuyu araştırırken daha ileri, daha eski dönemlere müracaat etmeliyiz. VI. yüzyıl tesadüflerle, elimizde olan tarihi gelenekle şartlandırılmış tarihtir. Biz her zaman “ex silentio” delilin yani kaynakların susmasına dayanan sonuç, bu sonucu onaylayan ana deliller olduğu zaman yararlı olacak delil değildir deriz. Bunu dikkate aldıktan sonra daha eski dönemlerde de Kafkasya ile doğrudan temasa geçen Türk halklarının olması ihtimalinin istisna olmadığını söyleyebiliriz. Ben şimdilik çözümlenmemiş ve şimdiye kadar uygulanan yollarla çözümünün biraz zor gerçekleşeceği Hun problemini, kastediyorum[36].
Bu konuya dair edebiyat, Inostrantsev[37]‘in ikinci defa yayımlanan eserinde sistemli olarak verilmiştir. Hun problemine öngörülen çok sayıdaki çözümler arasında, aslında Hunların Türk olduklarını ve tarih sahnesinde ortaya çıkan daha sonraki Türklerin selef1eri olduklarını öngören çözüm yolu da bulunuyor. Burada mevcut olan imkânlar, tüm anlaşmazlıklar Türk dillerinin Yafetik diller ile olan ilişkileri hakkında zaten çok karışık, çok yönlü olan problemi daha da zorlaştırıyor. Peki, olumlu olarak neler söylenebilir ve gelecekte neler olabilir? Araştırmaların bugünkü durumunda bir imkân-genetik tipin hakkında konuştuğum grubu, dil ilişkilerinin edebiyatta daha yaygın hâkim grubunu dikkate almıyorlar. Elimizdeki bilgiler Türklerin, Moğollarla hatta Tunguzlarla bile olan ilişkisi tüm bunlar ve Yafetik diller hakkındaki bilgiler Türk dillerinin Yafetik dillerle ilişkisinin genetik yönünden anlaşılmasını imkânsız kılıyor. Daha sonra pregramatik akrabalık konusunu ele almak şimdi zamansız olur. Fakat ihtimaller hakkında konuşmak mümkün olsa da, pregramatik akrabalık konusuna cevap vermekten kaçınmak ve onu istisna saymamak gerekir çünkü bu konuda söz söylerken çok dikkatli olmalıyız, bilakis benim konuşmam henüz tam çalışılmamış konuların sınırlarını içeriyor ve hipotetik tez karakterini taşıyor[38].
Buna rağmen Türk dillerinin Yafetik dillerle akrabalığın iki son tipi, yani substrat ve alıntı tiplerinin varlığından şüphe edilemez. Şu anda elimizdeki bilgilere göre aşağıdakileri söylemeye mecburuz: İlk başta da Kafkasya Türk dillerinin ve Yafetik dillerinin araştırılmasının düzeyi daha iyiye getirilmeli ve malzeme toplanmalıdır. Kısacası Karaçay ve Azerbaycan vb. dillerinin ilmi edebiyattaki açıklamaları konunun tamamen geniş şekilde ele alınmasına imkân vermiyor. Malzeme problemi tam olarak incelenmesi için yeterli değil. Böylece sadece yeterli malzeme olduğu zaman Türk dilleri için anlaşılmaz ve karakteristik Kafkas dillerinin birçoğunun, Yafetik dillerin açıklamalarını bulacaklarını iddia etme imkânını veriyor. Bu hususun açıklanmasının ne derecede büyük öneme sahip olduğundan söz etmeye gerek yoktur. Sonuncu tipe ait böyle karşılıklı ilişkilerin belirlenmesi bize, ilk olarak Türk halklarının genel önemini gösterecek; onların kişiliğini çevresindekilere hissettirdikleri şekilde bize de gösterecek. Türk dilleri ile ilgili olan en ilginç ve büyük mesele, kendilerinin de bir bölümünü oluşturdukları medeni dünya sisteminde ne derecede önemli oldukları ve hangi rolü oynadıkları meselesidir. İşin bu yönü ancak bu tip araştırmalar zemininde halledilebilir. Meselenin diğer tarafı ise tarihi seyir içerisinde değişen Türk ve aynı zamanda Türk olmayan halkların da kültürel tarihlerinin aynı şekilde açıklanmasıdır[39].
Tarihçilerin iyi bildikleri tüm problemlerin Hunlar, Hazarlar ve diğer halkların probleminin, sadece tarihi yönünü ele alarak çözümün mümkün olmadığını iddia etmeye cesaret ediyorum. Biz bunu emin bir şekilde söyleyebiliriz. Bunun sebebini tarihi geleneklerin karakterlerinin en tutarlı problemlerde bile bizi şaşırtabilecek nitelikte olmasında görüyoruz. İnanıyorum ki, Yafetik diller, Kafkasya çevresinde gerçekleşen olayların genel manzarasını uzun yüzyıllar boyunca kendisinde yansıtan, onu dil, lügat faktörlerinde kaydeden ve bu şekilde de hiçbir Arap ve diğer yazılı kaynakların bizlere kadar muhafaza etmediklerini gösteren bir ayna olacaktır./Alkışlar.
Konuşmadan sonra Tebriklerin okunması için söz yoldaş Zifeldt’e ve yoldaş Çobanzade’ye veriliyor[40].
Sonuç
Prof. Genko’nun bildirisinde görüldüğü gibi Prof. Marr’ın Yafetik Diller tezi üzerinden hareketle “Kafkasya Dilleri ve Türk Dilleri” akrabalığı gösterilmeye çalışmıştır. N. Y. Marr’ın diğer dünya dillerine ilişkin öne sürdüğü tezlerinin yanı sıra, dünya dillerinin oluşumu, gelişimi ve ortak gırtlaksal dil süreciyle ilgili varsayımı çerçevesinde Türk dilleri ile ilgili görüşleri de son derece ilginç ve yeni yaklaşımlar olarak görülebilir: N. Y. Marr, daha 1920 yılında Türk dillerini şu şekilde nitelendirmiştir: “Çok geniş coğrafyayı kapsayan Türkoloji çok hacimli bilimsel malzemeye sahiptir. Türkoloji, Türk dilleri söylemlerinin çok çeşitli tipolojileri ile temas kurmuştur ve dahası Türkçe, genel Kafkasya çevresine akın edip bazı yerlerde karışık olan alt-türlerini oluşturmuştur”. Daha sonra Marr Türkolog-dilbilimcilerin içine kapanık olduklarının altını çizip şunu ifade etmiştir: “Onlar ancak Türkçe ile tipolojik açıdan zaten yakın olan gırtlaksal yapılı dillerle ilgilenmişlerdir. Bunlar da Macar-Fin Dil Ailesi’dir”. Ardından Türkologları eleştirerek, söz konusu dar alan içerisinde önceliğin Türkologlarda değil, Macar-Fin Dilleri’nin araştırmacılarında olduğunu eklemektedir. Bu münasebetle Marr, “Bilim insanlarının, Türk dilleri ile tipolojik açıdan ilişkili olduğu varsayılan Kafkas dillerini yakınlaştırıp onları “Turan Diller Ailesi” adı altında topladıklarında Yafet Diller Ailesi’ne giren yerli Kafkas dillerinin yapıları hakkında fikir sahibi olmadıklarından söz etmektedir demektedir. Türk dillerinin tipolojik açıdan diğer dil sistemleriyle evrimsel bakımdan yakınlaşması meselesiyle ilgili görüşü geliştirirken Marr şöyle demektedir; “Son yıllarda yarı-Kafkas ve melez olan Yafet Dilleri Ailesine giren Ermenice’yi incelerken bazı bilim adamları ki onların diğer Kafkas dilleri hakkındaki bilgileri de kısıtlıdır, Türkçe ile söz konusu olan ortak kelime ve deyimleri keşfetmeye başlamışlardır. Söz konusu kelimeler eskiden bu yana Ön Asya kültürlerine nüfuz etmiş kelimelerdir” Marr, Yafetik Diller üzerindeki çalışmaların derinleştirilmesinin “diğer dil sistemleri ile olan etkileşim ve bağlantı meselesini çözmeden” olanaksızlığından söz ederken, “sadece kültürel ve tarihî değil ayrıca etno-kültürel genetik ilişkileriyle, bunlar başlangıçta genel olup sonraları özeldir, şu üç dil ailesinin de Yafetik Diller Ailesine girdiğini göstermektedir. Bu dil aileleri şunlardır: Sami, Hindu-Avrupa ve hatta Türk Dilleri’dir”. Aynı dönemde Tabasaran (Dağıstan dillerinden) dilini; “kesin bir şekilde Yafetik dillerle Türkçenin karışımından oluşan melez bir dil” şeklinde tanımlamaktadır. Yafetik Kafkasya adlı çalışmasının 1923’te yayımlanan Almanca baskısının önsözünde melezleşmenin ve kesişmenin rolüne ilişkin şunları belirtmiştir: “Dilsel melezleşme sorunu salt Batı Avrupa Dillerinin Yafet Diller Ailesi ile karışımı sorununu değil, aynı zamanda kısmî olarak Türkçeyi ve onun Yafet Diller Ailesi’nden olan ve olmayan dillerle melezleşme konusunu da kapsamaktadır” Görüşlerini ispatlamak amacıyla akademinin güçlü ismi A. N. Samoiloviç’in çalışmasına atıfta bulunmaktadır. Öyle ki; Samoiloviç, “hem Kafkasya’da konuşulan hem onun dışında yaygın olan bazı Türk dillerinde günlerin isimlerini, değişik unsurları, ortak noktalarını tespit etmiştir. Bu benzerlikler inkâr edilemez ve yine sadece Kafkasyalı Yafetiklerin basit bir komşuluk etkisine indirgenemez” demiştir[41]. Devrimden sonra Moskova, Leningrad, Kiev ve Taşkent’te Doğu bilimleri, özellikle Türkoloji alanında uzmanlar yetiştirmek amacıyla özel araştırma kurumları açılmıştı. Bu, Rusya’da uzun bir geçmişi olan Türkoloji araştırmaları açısından önemli bir atılımdır. Bu dönemde Rusya’da Türkoloji alanında ilk önemli eserler, Aleksandr N. Samoyloviç’in Türk dilinin fonetik ve gramatik yapısına ilişkin yapıtlarıdır. Bakû Türkoloji Kongresi ilk başta Türkiye’nin Kafkasya, Orta Asya ve Volga bölgelerindeki Türkoloji merkezleriyle ve Barthold, Somoyloviç gibi meşhur Sovyet Türkologlarıyla işbirliğini devam ettirme ümidini uyandırıyordu. Türkoloji alanındaki iş birliği kapsamında A. N. Samoyloviç, 7 Eylül 1925’te Ankara’ya gelmiş, Maarif Vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver’i ziyaret etmiştir. Bu ziyareti sırasında Ankara Türk Ocağı, Samoyloviç şerefine 10 Eylül 1925’te bir ziyafet vermiştir[42].
A.N. Samoyloviç (1880-1938) üniversite eğitimine Petersburg Üniversitesi, Doğu Dilleri Fakültesi Arap-Fars-Türk-Tatar bölümünde başlamış bir bilim insanıdır. Daha sonra aynı fakültede doçentlik (1907) ve profesörlük, Sovyetler Birliği İlimler Akademisi muhabir üyesi (1925) ve akademiği (1929) görevlerinde bulunmuştur. Samoyloviç Türklük Bilimi sahasında, dilbilgisi, etnografi, edebiyat ve tarih gibi dallarda önemli çalışmalarda bulunmuş, yapılan araştırmaların gelişmesine önemli bir ivme kazandırmıştır. Samoyloviç, Türkolog P.M. Melioranskiy, Osmanlıca uzmanı V.D. Smirnov, tarihçi N.İ. Veselovskiy ve V.V.Bartold, Arap dili uzmanı V.V. Rozen ve A.E. Schmidt, İran filolojisi bilgini K.G. Zaleman gibi bilginler tarafından yetiştirilmiş ve Türkoloji sahası için parlak bir temele sahip olmuştur. Daha sonra ise ünlü Türkolog W. Radlof’un talebesi olma şansına sahip olmuştur. Melioranskiy, Samoyloviç’in mükemmel bir yeteneğe sahip olduğunu erken fark etmiş ve lisans eğitimini tamamladıktan sonra (1903) bahsi geçen bölümde çalışmalarına devam etmesi için teşvikte bulunmuştur. A.N. Samoyloviç çok yönlü bir Türkolog’dur. Onun ilgi çerçevesini dilbilgisi, edebiyat bilimi, etnograf ve tarih oluşturmuştur. Bilginin ilmî hayatında, P.M. Melioranskiy’in gözetiminde aldığı derin dilbilimcilik eğitimi önemli bir rol oynamıştır. Samoyloviç’in Türk Dilbilgisi ile ilgili çalışmalarında kazandığı başarıya, Rus Filolojisi’nde var olan Türk Dilleri’nin grameriyle ilgili bir dizi çalışmaların mevcudiyeti olanak sağlamıştır[43]. Stalinli yıllarda Sibirya’daki kamplara gönderilen milyonlarca insan gibi Samoyloviç de 1937 Ekim’inde “Japonya hesabına casusluk” yaptığı suçlamasıyla tutuklanır. 13 Şubat 1938’de yapılan 15 dakikalık kapalı duruşmada ‘kurşuna dizilerek öldürülmesine’ karar verilir ve infaz aynı gün gerçekleştirilir. Parlak bir bilim adamı olan Samoyloviç, hayattan insafsızca koparılır. İdam kararında şunlar yazmaktadır: “Samoyloviç, Pantürkist olan Radloff ve diğerlerinin tesiriyle Türk halkları araştırmaları üzerine çalışarak Pantürkizm fikirlerine sahip olmuştur”. Stalin’in ölümünden 3 yıl sonra 1956 yılında Samoyloviç’e şeref ve itibarı iade edilir[44].
Kafkasya Dillerinin birçoğu üzerine araştırmaları bulunan Prof. Genko’nun I. Türkoloji Kongresi tebliğinde Marr’la ayrıldığı noktalar da görülebilmektedir. Marr Türk Dillinin doğuşunda dikkatleri ön Asya’ya (Akdeniz Havzası) çekmiştir. Genko ise Orta Asya (Türkistan) coğrafyası üzerinde durmaktadır.
“Dillerin ve Ulusların Coğrafî Dağılımı ve Türk Dilinin Oluşumu Meselesi” adlı çalışmada N. Y. Marr tarafından daha 1927 yılında öne sürülen ve Türkoloji’nin temel meselelerinden olan “Türk Dillerinin Ortak Gırtlaksal ve Dil Üretimi Sürecindeki Konumları” konusu Marr’ın 1934 yılında yayınlanan “Doğu Akdeniz Bölgesine Yapılan Dilbilimsel Seyahat Üzerine” adlı son çalışmasında da işlenmiştir. Burada Marr, kendisine özgü kategorik tarzı ve açık sözlülüğü ile şunları dile getirmiştir; “Sözkonusu Akdeniz Bölgesi’ndeki çalışmamızın ve aynı amaçla Yunanistan’daki, öncelikli olarak Girit ve Knosos adalarındaki çalışmamızın, sonucunda elde edilen malzemeler ışığında Yunan-Roma dünyası oluşmadan, Yunanca ve Latince dilleri ortaya çıkmadan önce Türklerin Akdeniz havzasındaki varlıkları olgusu araştırmamızın çıkış noktasını oluşturmuştur. Sözkonusu çıkış noktasını algılamadan Türkiye ve Avrupa Medeniyeti’nin beşiği varsayılan Akdeniz bölgesinin tarihini incelemek imkânsız görünmektedir. Akdeniz meselesi; bu tarihle ilgili bilgilerimizin şu anki aşaması itibariyle Türkiye meselesidir”. Daha sonraları bu meseleye değinirken yukarıda belirtilen çalışmasına referansta bulunarak; “Türkler ilk önce Akdeniz bölgesinden Asya’ya doğru göç etmişlerdir ve eğer ciddî olarak Türkler’in asıl anavatanından söz edilecek olunursa bu, Orta Asya veya Kuzey Yakutistan değil, Akdeniz’dir” diyecektir. Batılı burjuva bilim adamları tarafından Türklere ilişkin yapılan, ki bu, kökenini Oryantalist Huart’tan alır, “cahil ve barbar” türünden nitelendirme ve tanımlama biçimlerini Marr delillerle kesin bir şekilde yadsımakta ve onların klasik dillere olan aşırı ilgilerinin altını çizmekte ve eklemektedir; “Dile ilişkin yeni öğreti, fetişize edilmişlere değil; aksine onların, kendi konumları olarak tarihî kategorilerinin ayrılışına dair bir konum ileri sürmektedir”. Türkçe konusunda ise N. Y. Marr şunları ifade etmektedir; “Türk Dili, Yunan mucizesinin yanında yer alma noktasında her türlü temeli olan önemli bir mesele haline gelmiştir”. M. Y. Marr, Mustafa Kemal Atatürk’ün ulusal politikasında “temel tez” olarak, onun “medenî uluslar arasında bulunmak ve onlarla eşit haklara sahip olmak için Türklerin tarihi haklarının ve kültürel olgunluklarının kabul edilmesine” dair tezine vurgu yapmakta, Türkleri Akdeniz’in, Avrupa’nın köklü ulusu saymakta ve Türklerin “Latince ve Yunanca’ya olan katkılarına” dikkati çekmektedir. Söz konusu varsayım bağlamında Marr şöyle devam etmektedir; “Gerçekte Türklerin Avrupa kültürünün gelişmesinde rolü, özellikle de Türk ulusunun tarihi oluşumunun veya içinde merkezi kısım olarak Ege Denizi, Ön Asya, tabii ki öncelikle Türkiye ile beraber Küçük Asya’nın dâhil olduğu Avrupa, Akdeniz’in erken tarih kategorisinin tanınması bilim adamları tarafından hem Türk dillerinden hem de yeni dil öğretisinden bağımsız olarak kabul edilmektedir”. Türk Dili’nin araştırılması için Yunan ve Roma öncesi ölü dillerin, özellikle de, Lidya yazıtlarına ne kadar önem taşıdıklarının altını çizer; “Türk Dili’nin tarihi ile ilgili kesin bilgileri elde etmeden, dilleri, Avrupa (Batı) ve Asya (Doğu) dilleri şeklinde sınıflandırmak önceki dil sınıflandırmalarının anlamını kaybetmesine sebep olmaktadır. Çünkü Türk Dili, salt Berberi diliyle olan ilişkisinden dolayı Afrika dili değil, ayrıca, hem Asya (büyük ölçüde Doğu dili) hem Avrupa (büyük ölçüde Batı Dili) dilidir. N. Y. Marr, Türkiye’de iken bir taraftan bir ulusun dirilişini görmüş diğer yandan da klasik döneme ait kültürel eserlerin büyüklüğünün farkına varmıştır ve burada çalışmak için kendisinde şevk hissetmiştir. Meşhur bir Latin deyimi olan “Napoli’nın güzelliğini gör de öl” ifadesini N. Y. Marr şu şekilde değiştirmiştir; “Truva’yı gördüm ve yaşamak istiyorum, güncelin yaşamını yaşamak istiyorum”. Marr, modern zamanların en önemli sorunlarından birisini Türkçenin incelenip onun verilerinin Yunan ve Roma öncesi ulusların dilleriyle ilişkilendirilmesinde görmüştür. Haliyle, Türkiye’ye gerçekleştiği ziyaret sonucunda yeni dil öğretisi ışığında incelemek amacıyla Türkçeyi daha ayrıntılı bir şekilde öğrenmeyi kendine hedef koymuştur. Ankara’da ders vermek amacıyla yaptığı program bunu doğrulamaktadır ve ayrıca Türkiye’den Leningrad’a bilimsel araştırma için gönderilmesi düşünülen genç araştırmacıları dil inşası konusunda yetiştirme sorumluluğunu kendi yönetimine alması da amaç doğrultusunda attığı önemli bir adımdır. Fakat Marr Türkiye ziyaretinden kısa bir süre sonra ölmüştür[45].
Prof. Genko Hocası Prof. Marr’ın Yafetik Diller teorisini 1926 yılında I. Türkoloji Kurultayında dile getirmesi hatta onu aşması dikkatlerden kaçmamalıdır. Genko’nun “Yafetik dillerin Ön Asya bölgesinde Kafkasya’dan bir hayli güneye doğru, belki de bunlardan daha uzaklara yayıldığını düşünmemiz için bilgiler bulunuyor. Türk dillerinin Yafetik dillerle ilişkisi konusu için sonuncuların doğuya, Orta Asya’ya doğru genişlemesi daha gereklidir” tespiti onun uzak görüşlülüğünün bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. Çünkü günümüzde başta Abhazca ve Adigece olmak üzere diğer Kafkasya Dilleri Yenisey dilleri ile akrabalık açısından incelenmekte kabul görmektedir. “Kuzey Kafkas dillerinden Nakh, Dağıstan, Abhaz ve Adıge dillerini Asya kökenli Yenisey (Altay) dil grubuna dâhil eden dilciler vardır. Hatta yakın geçmişte Na-Dene adıyla belirtilen bir makro dil grubuna, Yenisey dillerini, Kuzey Amerika’daki ‘kızıderili’ halkın konuştuğu Atabaskan (Atapascan) dillerini, kuzey Pakistan’da konuşulan Burusaski dilini ve İspanya Fransa hududundaki Bask dilini de katmaktadırlar[46]. Kafkasya Dilleri’nin Türkistan coğrafyasından Akdeniz havzası ve İber yarım adasına kadar gösterdiği dil yakınlığı Türk Dilleri ile olan akrabalığından kaynaklanmaktadır. Sümerce ve Etrüskçe yahut Baskça’yla olan akrabalıklar aynı zamanda bu dillerin Ön-Türkçe’den kaynaklanan bir kök dil varlığını göstermektedir. Yüz yıl önce Prof. Genko’nun yahut Prof. Marr’ın görüşleri işlenmiş ve geliştirilmiş olsaydı karşımızda çok farklı bir Türkoloji ve Kafkasoloji birikimi olurdu. Fakat Marr’ın teorisi başlangıçta Sovyet Rusya’da kabul görmüş ve Marksizme hizmet edeceği sanılmıştır. Daha sonraları takipçileri birer birer Stalin tarafından ortadan kaldırılmıştır:
“O dönemde SSCB halklarının dillerini derinlemesine incelemek ve gelişim süreçlerini izlemek gerekmektedir. N. Ya. Marr başkanlığındaki akademik araştırma enstitülerinin (sürekli olarak dönüştürülüyorlardı) neredeyse tüm dünya dillerini incelemekle meşgul olduğu unutulmamalıdır. Ülkenin politikası, okuma yazma bilmeyen halkları hızla okuryazar hale getirmeyi ve onları Rus ve dünya kültürüne entegre etmeyi amaçlıyordu. Vladikavkaz’da, daha sonra Rostov-na-Donu ve Pyatigorsk’ta bulunan Gorsky Tarih ve Dil Enstitüsü, Kuzey Kafkasya’da dil politikası ve dil gelişimi uygulama konusundaki bu büyük ölçekli çabaya dâhil oldu. Profesörler N. F. Yakovlev, M. Ya. Nemirovsky ve A. N. Genko ve diğer birçok kişinin Gorsky Tarih ve Dil Enstitüsü’nde çalışması ve öğrencilerinin daha sonra Moskova, Leningrad ve Rostov-na-Donu’daki büyük üniversitelerde lisansüstü ve doktora adayı olmaları anlaşılabilir bir durumdur[47]. Enstitü, 5 Eylül 1937’de Bölge Yürütme Kurulu Başkanlığı Kararnamesi ile tasfiye edildi. Büyük başarılarına rağmen, Gorsky Enstitüsü’nde çalışanlar da dâhil olmak üzere Sovyet dilbilimciler en ağır baskılara maruz kaldılar. Enstitünün ilk müdürü U.D. Aliev ve N.F. Yakovlev’in öğrencisi A.K. Khashba 1937’de idam edildi. Enstitünün son müdürü Kh.D. Oshaev, 1937’de tutuklandı ve 14 yıl hapis yattı. Profesör A.N. Genko, 1941’de hapishanede öldü. 1950’de, seçkin dilbilimci Profesör N.F. Yakovlev görevinden uzaklaştırıldı ve tüm görevlerinden alındı. Bu travmayı atlatamadı ve yirmi yıldan fazla bir süre ağır bir akıl hastalığıyla mücadele etti. Yakovlev, uzun yıllar boyunca, SSCB’nin okuryazar olmayan halkları için alfabe geliştirmekle görevli Tüm Birlik Merkez Yeni Alfabe Komitesi’nin Teknografik Komisyonu’na başkanlık etmişti. Kabardey-Çerkes dili için bir alfabe geliştirmiş ve bu dilin fonolojik sistemine uygun olarak alfabe için matematiksel bir formül oluşturmuştu. Kafkasya’daki ilk Sovyet profesörü B.A. Alborov, sekiz yıl aforoz edildi, hapse atıldı ve ardından Stalin zulümünden saklandı. Enstitünün eski bir yüksek lisans öğrencisi ve N.Ya. Marr öğrencisi olan U.B. Aliyev ve Profesör O.M. Freidenberg de birçok zorbalığa maruz kaldı. Enstitüyle veya N.Ya. Marr’ın öğretileriyle bağlantılı neredeyse herkes, Stalin’in baskıları sırasında bir şekilde acı çekti. “Halk düşmanlarına” ilişkin emirler yukarıdan geliyordu ve uygulayıcıları her zaman tetikteydi. Çeşitli dönemlerde, hatta 1970’li yıllarda ve sonrasında, bakanlıkların, üniversitelerin ve bakanlıkların yöneticilerinin baskıcı uygulamaları altında, sevdikleri mesleklerini ve bilimlerini terk ederek ülkeyi terk etmek zorunda kalan birçok seçkin bilim insanı bulunuyordu[48]. Celal Gasımov da, Esrin Gıyamet Çağı adlı eserinde Sovyetler Birliği’ndeki gelişmelerin tarihi seyrini şöyle açıklamaktadır:
“1920-1950 yılları arasındaki gelişmeleri üç bölümde değerlendirmek gerekir.
Birinci dönem, kendine gelme ve Bolşeviklere hizmet etme dönemidir. Bu süreçte yapılan ilk iş, yapılan her iş ve eylemde, yeni kurulan devleti sürekli övmektir. İnsanlar yapılan işe, mensubiyetine ya da icra ettiği sanata bağlı olmaksızın her halükarda Marksist-Leninist çizgide hayata bakmalı ve her şeyi bu bakış içinde değerlendirmeli idi. Bundan bağımsız ya da farklı düşünenler için totaliter rejimin işkenceleri hazırdı…
İkinci dönem, şüphe ve yok etme dönemidir. 1930-1940 yılları arasındaki bu dönemin temel karakteristiği, Sovyet hükümetini övmeyenleri, Sovyet vatandaşı kimliğini benimsemeyenleri yok etmekten ibarettir. … Bu yok ediş sadece kişilerle sınırlı kalmamış ve Bolşevikler kendilerinin okuyamadıkları ya da anlayamadıkları Arap, Fars ve Türk dilinde (Türkiye Türkçesi) yazılmış kitap ve el yazmalarım da yok etmişlerdir. Bu, bir milletin zaman içinde damla damla birikmiş ve olgunlaşmış uygarlığını yok etmek demekti. Böylece aydınlar gibi onların eserleri ve düşünceleri de siyasi repressiyaya kurban edilmiştir.
Üçüncü dönem, suçsuzluğun onaylandığı, davaların yeniden açıldığı, berat kararlarının verildiği ve öldürülen insanlara itibarlarının iade edildiği dönemdir ki bu dönem 1950’li yılları kapsar[49]”. Repressiya, “Presse” kökünden türetilen Repressiya sözcüğü Rusçada, sözlük anlamının dışında, Stalin yönetiminin 1937-1938 yılları arasında uyguladığı “özel ve baskıcı” yönetim anlayışını ifade eden bir terim olma özelliğine de sahiptir. SSCB İçişleri Halk Komiserliğinin 30 Temmuz 1937 tarih ve 00447 numaralı yazısıyla Repressiya hareketi başlatılmıştır. “Eski Gulakları, Mahkûmları ve diğer Anti-Sovyetçi Unsurları Repressiya Harekâtı Uygulamalı Talimatı” adını taşıyan bu kararda, Repressiyanın gerekliliği, kapsamı, cezalandırma ölçütleri, harekât düzeni, soruşturma düzeni, kurulların oluşturulması gibi hususlar belirlenmiş ve ilgililere gereği için gönderilmiştir[50]. 1926 Bakû Türkoloji Kongresinde Türk Halkları ve Türk Dil birliği üzerine bildiri sunan aydın ve bilim insanı Türkler Stalin tarafından Repressiya’ya tabii tutulmuşlar ve katledilmişlerdir. Stalin döneminde SSCB dışında bulunan aydınlar bu katliamlardan kurtulsa da Prof. Genko gibi Stalin tarafından tehlikeli görülen Kuzey Kafkasya çalışmaları ile bilinen ünlü bilim insanları da yok edilmişlerdir. Profesör A.N. Genko gibi araştırmacıların kaybı ve yetişmelerinin engellenmesi Türkoloji ve Kafkasoloji için önemli bir eksiklik olmuştur. Günümüzde bu geçen zaman telafi edilmeli Türkolog ve Kafkasolog bilim insanları birlikte çalışmalıdır. Turan coğrafyasının ayrılmaz bir parçası olan Kuzey Kafkasya araştırmaları Türkiye ve diğer Türk Yurtlarında artırılmalıdır.
Her yönüyle Turan Kültür dairesi içinde değerlendirilecek olan Kuzey Kafkasya dillerine, Türk dilleri açısından Marr ve Genko’nun bakışlarındaki birikimi yeniden ele alarak “Yenisey dilleri” çerçevesinde yorumlanarak yaklaşılmalıdır. 1926 I. Bakû Türkoloji Kongresi bu açıdan da günümüze ışık tutmaktadır.
Kaynaklar
1-Bacanlı E. Türkoloji Tarihinde Samoyloviç ve Eserleri, bilig, Bahar / 2009, sayı 49, : 221-226.
2-Berkmen H. Glottokronoloji ve Abhazca, Kadim Diller ve Yazılar, 75, (1-3) https://www.halukberkmen.net/yazilar.php
3-Buran A. Kurşunlanan Türkoloji, Akçağ Yayınları, Ankara, 2011.
4-Cikia S. Nikolay Yakovleviç Marr ve Türk Dilleri, Çev. İlyas Üstünyer, Dil Araştırmaları, Bahar 2019/24: 151-159.
5-Demirel Ö F. I. Türkoloji Kongresi ve Theodor Menzel, 1926 Bakû Türkoloji Kongresi’nin 70 yıl dönümü toplantısı bildirileri, 29-30 Kasım 1996, TDK Yayınları, Ankara, 2024.
6-Джотович Д, Анатолий Несторович Генко (к 125-летию со дня рождения), История Науки, Кунсткамера № 3 (13) 2021, 196., Urab Dzhotovich D, Anatoly Nestorovich Genko (doğumunun 125. yıldönümünde), Bilim Tarihi, Kunstkamera No. 3 (13) 2021, s. 196.
7-Генко А. Н. Абазинский Язык Инст Итутя3 Ыко 3ııани Абазинский Язык Грамматический Очерк Наречия Таланта Аклд Емия Наук Сссрa.
Genko A. N. Abaza (Abazin) Dili, Tapanta Lehçesi Üzerine Gramer Denemesi, SSCB Bilimler Enstitüsü, Bilimler Akademisi Yayınevi, Moskova, 1955.
8-Иностранцев К. А. – Хунну и гунны (2-е доп. изд.) – Издательство: Издания Ленинградского ин-та живых восточных языков им. А.С. Енукидзе, 1926, Inostrantsev K. A. – Hunlar ve Gunnlar (2. ek baskı), Yayınevi: A.S. Enukidze adına Leningrad Yaşayan Doğu Dilleri Enstitüsü Yayınları – 1926.
9-Kononov A. N. Bir Gramer Âlimi A.N. Samoyloviç, Çeviren: Venera Turatbek Kızı, Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, c. 6, 2004,. s. 23-28.
10-Marr N. Lazistan’a Yolculuk, Rusçadan Çeviren: Yulva Muhurcişi, Aras Yayıncılık, İstanbul, 2025.
11-Menzel T. 1926 Bakû 1. Türkoloji Kongresi, Çeviren: Prof. Dr. Selçuk Ünlü, Palet Yayınları, 2017, Konya.
12-Oral M. Türkoloji Tarihinde 1926 Bakû Türkiyat Kongresi, Türk Dünyası Dil ve Edebiyatı Dergisi, Yıl 2004, Sayı: 17, s.107 -129.
13-Nerimanoğlu K V. (Rusçadan Azerbaycan Türkçesine Çeviren), Mustafa Öner (Türkiye Türkçesine Aktaran), 1926 Bakû Türkoloji Kurultayı Tutanaklar, 26 Şubat-6 Mart 1926, TDK Yayınları, Ankara, 2008.
14-Öner M. I. Bakû Türkoloji Kongresinde İdil-Ural Türkleri, 1926 Bakû Türkoloji Kongresinin 70. Yıl Dönümü Toplantısı Bildirileri, 29-30 Kasım 1996, TDK Yayınları, Ankara, 2024.
15-Saraç H. & Can Emir B. Devrim Dilbilim İlişkisi Ekseninde Nikolay Marr’ın Yafetik Teorisi, folklor/edebiyat, 2024; 30(1)-117, 179-200.
16-Штайн К.Э & Петренко Д.И. (Составители) Caucasica Кавказоведение. Страницы прошлого. Антология По материалам архива и библиотеки Северо Кавказского горского историко лингвистического научно исследовательского института имени С.М. Кирова (1926–1937), Ростов на Дону, 2017.
Stein K.E & Petrenko D.I. (Derleyenler)Caucasica, Kafkasya Çalışmaları, Geçmişin Sayfaları, Antoloji, S.M. Kirov (1926–1937) Kuzey Kafkasya Dağ Tarihi ve Dilbilimi Araştırma Enstitüsü’nün arşiv ve kütüphanesinden alınan materyallere dayanmaktadır, Rostov-na-Donu, 2017.
17-Yazıcı S. Marr’ın Ani’deki Son Kazısı, 1933 Türkiye Gezisi ve Mustafa Kemal’le Görüşmesi, International Journal of Russian Studies’in 11/1, 2022:1-13.
[1] Yeni Türkiye, Yıl 31 Sayı 146, II. Cilt, Kasım – Aralık 2025, s. 82-99.
[2] Anatoli Nestoroviç Genko’nun bildirisi Ömer Faruk Demirel’in “I. Türkoloji Kongresi ve Theodor Menzel” isimli yazısında bu başlıkla verilmiştir. Kafkas dilleri ile kast edilen o dönemde N. Marr’ın Yafetik Diller teorisidir.
[3] Mustafa Öner, I. Bakü Türkoloji Kongresinde İdil-Ural Türkleri, 1926 Bakû Türkoloji Kongresinin 70. Yıl Dönümü Toplantısı Bildirileri, 29-30 Kasım 1996, TDK Yayınları, Ankara, 2024, s.23.
[4] Ömer Faruk Demirel, I. Türkoloji Kongresi ve Theodor Menzel, 1926 Bakû Türk Koleji Kongresi’nin 70 Yıl Dönümü Toplantısı Bildirileri, TDK Yayınları, 29-30 Kasım 1996, Ankara, 2024, s. 41-42
[5] Theodor Menzel, 1926 Bakü 1. Türkoloji Kongresi, Çeviren: Prof. Dr. Selçuk Ünlü, Palet Yayınları, 2017, Konya, s. 66.
[6] A.g.e., s. 43.
[7] Hanife Saraç, Badegül Can Emir, Devrim Dilbilim İlişkisi Ekseninde Nikolay Marr’ın Yafetik Teorisi, folklor/edebiyat, 2024; 30(1)-117. Sayı/Issue -Kış/Winter s.184
[8] Nikolay Marr, Lazistan’a Yolculuk, Rusçadan Çeviren: Yulva Muhurcişi, Aras Yayıncılık, İstanbul, 2025., 11.( Çevirenin Önsözü)
[9] Sezai Yazıcı, Marr’ın Ani’deki Son Kazısı, 1933 Türkiye Gezisi ve Mustafa Kemal’le Görüşmesi, International Journal of Russian Studies’in 11/1, 2022, s. 3-4.
[10] Hanife Saraç, Badegül Can Emir, a. g. e., s. 184.
[11] Nikolay Marr, a. g. e., s. 14(Çevirenin Önsözü).
[12] Sergi Cikia, Çev. İlyas Üstünyer, Nikolay Yakovleviç Marr ve Türk Dilleri, Dil Araştırmaları, Bahar 2019/24, s. 152.
[13] A. g. e., s. 152.
[14] A. g. e., s. 152.
[15] Birinci Türkoloji Kongresi, 28 Şubat – 5 Mart 1926: Kelimesi Kelimesine Rapor. – Bakü, 1926. –Sf. 118–122.( Об отношении турецких языков к яфетическим языкам // Первый всесоюзный тюрко-логический съезд, 28 февраля – 5 марта 1926 года: Стенографический отчет. – Баку, 1926. –С. 118–122.)( Türk dillerinin Yafes dilleriyle ilişkisi hakkında // Birinci Türkoloji Kongresi, 28 Şubat – 5 Mart 1926: Kelimesi kelimesine rapor. – Bakü, 1926. –S. 118–122.)
[16] ураб Джотович Джапуа, Анатолий Несторович Генко (к 125-летию со дня рождения), История Науки, Кунсткамера № 3 (13) 2021, 196., Urab Dzhotovich Dzhapua, Anatoly Nestorovich Genko (doğumunun 125. yıldönümünde), Bilim Tarihi, Kunstkamera No. 3 (13) 2021, s. 196. DOI 10.31250/2618-8619-2021-3(13)-194-203.
[17] К.Э. Штайн, Д.И. Петренко (Составители) Caucasica Кавказоведение. Страницы прошлого. Антология По материалам архива и библиотеки Северо Кавказского горского историко лингвистического научно исследовательского института имени С.М. Кирова (1926–1937), Ростов на Дону, 2017. страница, 79.
K.E. Stein, D.I. Petrenko (Derleyenler)Caucasica, Kafkasya Çalışmaları, Geçmişin Sayfaları, Antoloji, S.M. Kirov (1926–1937) Kuzey Kafkasya Dağ Tarihi ve Dilbilimi Araştırma Enstitüsü’nün arşiv ve kütüphanesinden alınan materyallere dayanmaktadır, Rostov-na-Donu, 2017, s.79., Gabunia, Z.M. Kafkas Dilbiliminin Oluşumu ve Gelişiminde Rus Dilbilimi. Vladikavkaz, 2011. s. 287.
[18] Batsbiler (Ts’ova-Tuşetililer), Çeçenler ve İnguşlarla akraba olan, Gürcistan’da yaşayan ve Ortodoks Hıristiyan küçük bir etnik gruptur.
[19] K.E. Stein, D.I. Petrenko, a. g. e., s. 79. Volkova N.G., Sergeeva G.A. Kafkasya Çalışmaları Tarihinde Trajik Sayfalar: A.N. Genko // Baskı Altındaki Etnograflar / D.D. Tumarkin tarafından derlenmiştir. – Moskova: “Vostochnaya Literatura” RAS, 2002. s. 114-115.
[20] A. g. e., s. 79.
[21] А. Н.Генко, Абазинский Язык Инст Итутя3 Ыко 3ııани Абазинский Язык Грамматический Очерк Наречия Таланта Аклд Емия Наук Сссрa. От редактора, Страница. 3.
- N. Genko, Abaza (Abazin) Dili, Tapanta Lehçesi Üzerine Gramer Denemesi, SSCB Bilimler Enstitüsü, Bilimler Akademisi Yayınevi, Moskova, 1955.Editörden, s. 3.
[22] K.E. Stein, D.I. Petrenko, a. g. e., s. 79., Z.M. Gabunia, Kafkas Dilbiliminin Oluşumu ve Gelişiminde Rus Dil Bilimi. Vladikavkaz, 2011. s. 287.
[23] Hanife Saraç, Badegül Can Emir, Devrim Dilbilim İlişkisi Ekseninde Nikolay Marr’ın Yafetik Teorisi, folklor/edebiyat, 2024; 30(1)-117. s. 188-189.
[24] K.E. Stein, D.I. Petrenko, a. g. e., s. 79-80., Volkova, N.G., Sergeeva, G.A. Kafkasya Çalışmaları Tarihinde Trajik Sayfalar: A.N. Genko // Bastırılmış Etnograflar / Der. D.D. Tumarkin. – Moskova: “Doğu Edebiyatı” RAS, 2002. s. 111.
[25] A. g. e., s. 80.
[26] A. g. e., s. 81.
[27] A. g. e.,s. 81.
[28] A. g. e.,s. 81.
[29] A. g. e.,s. 82.
[30] Kamil Veli Nerimanoğlu (Rusçadan Azerbaycan Türkçesine Çeviren) Mustafa Öner (Türkiye Türkçesine Aktaran), 1926 Bakü Türkoloji Kurultayı Tutanaklar, 26 Şubat-6 Mart 1926, TDK Yayınları, Ankara, 2008., s. 171.
[31] Albert Cuny (1869-1947), Antoine Meillet’in öğrencisidir. Hint-Avrupa ve Sami dilleri çalışmaları ve Laringeal teze katkılarla tanınmaktadır.
[32] Kamil Veli Nerimanoğlu, a. g. e., s. 171.
[33] A. g. e., s. 172.
[34] A. g. e., s. 172.
[35] A. g. e., s. 173.
[36] A. g. e., s. 173-174.
[37] Konstantin Aleksandrovich Inostrantsev (1876 – 1941) – Rus tarihçi ve oryantalist. Ünlü Rus jeolog ve doğa bilimci Alexander Aleksandrovich Inostrantsev’in (1843-1919) oğludur. 1899’da St. Petersburg Üniversitesi Doğu Dilleri Fakültesi’nden mezun oldu. 1902’den 1908’e kadar Rus İmparator III. Aleksandr Müzesi Etnografya Bölümü’nde görevliydi. Kafkasya ve Kırım etnografyası üzerine yaklaşık 700 eser topladı. 1908’de Doğu tarihi doktora tezini savundu. St. Petersburg (daha sonra Leningrad) Üniversitesi’nde (1899 – 1930’ların ortaları) ders verdi. Sasani İran tarihi ve Doğu ülkelerinin maddi kültür tarihi uzmanı. Hunların kökenlerini, Orta Asya halklarının kadim tarihinin çeşitli evrelerini ve Arap-İran ilişkilerini araştırdı. “Hunlar” terimini bilimsel kullanıma soktu. Bilimsel çalışmaları: Fatımi Halifelerinin Törensel Ayrılışı, St. Petersburg, 1905; Hunlar ve Hunlar, St. Petersburg, 1906. Sasani Pers Kültür Tarihi için Arapça Kaynaklardan Malzemeler. İşaretler ve İnançlar. 1907. İslam’ın İlk Yüzyıllarında Fars Edebi Geleneği. 1909 (İran. Tarih ve Filoloji Bölümü. Notlar. Cilt 08, No. 13.) Sasani Çalışmaları, St. Petersburg, 1909; Antik İran Cenaze Gelenekleri ve Yapıları Üzerine, St. Petersburg, 1909; 10. Yüzyılda Hazar Bölgesindeki Pers Nüfusunun Gelenekleri, St. Petersburg, 1909; Hive Vahası’nın İslam Öncesi Kültürü Üzerine, St. Petersburg, 1911; 8. Yüzyılın Ortalarında Parsilerin Hindistan’a ve Müslüman Dünyasına Göçü, S., 1915; Orta Asya’da İslam Öncesi Kültür Tarihi Üzerine, S., 1917. Hunlar ve Hunlar (Çin kroniklerinde Hun halkının kökeni, Avrupa Hunlarının kökeni ve bu iki halkın karşılıklı ilişkileri üzerine teorilerin analizi) (2. ek basım) // Türkoloji Semineri Bildirileri, No. 13, I, L., 1926.
Иностранцев К. А. – Хунну и гунны (2-е доп. изд.) – Издательство: Издания Ленинградского ин-та живых восточных языков им. А.С. Енукидзе , 1926, Inostrantsev K. A. – Hunlar ve Gunnlar (2. ek baskı), Yayınevi: A.S. Enukidze adına Leningrad Yaşayan Doğu Dilleri Enstitüsü Yayınları – 1926.
[38] A. g. e., s. 174.
[39] A. g. e., s. 174-175.
[40] A. g. e., s. 175.
[41] Sergi Cikia, a. g. m., s. 155.
[42] Mustafa Oral, Türkoloji Tarihinde 1926 Bakû Türkiyat Kongresi, Türk Dünyası Dil ve Edebiyatı Dergisi, Yıl 2004, Sayı: 17, s.116.
[43] A. N. Kononov, Bir Gramer Âlimi A.N. Samoyloviç, Çeviren: Venera Turatbek Kızı, Manas Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, c. 6, 2004, s. 23
[44] Eyüp Bacanlı, Türkoloji Tarihinde Samoyloviç ve Eserleri, bilig, Bahar / 2009, sayı 49: 223.
[45] Sergi Cikia, a. g. e.,s. 157-158.
[46] Haluk Berkmen, Glottokronoloji ve Abhazca, Kadim Diller ve Yazılar, 75, (1-3), https://www.halukberkmen.net/yazilar.php
[47] K.E. Stein, D.I. Petrenko, a. g. e.,s. 4.
[48] A. g. e.,s. 5.
[49] Ahmet Buran, Kurşunlanan Türkoloji, Akçağ Yayınları, Ankara, 2011, s.311-312., Celal Gasımov, Esrin Giyamet Çağı, Bakı, 1997, s..6-8.
[50] Ahmet Buran, a. g. e., s. 312.
[i] Yeni Türkiye, Yıl 31 Sayı 146, II. Cilt, Kasım – Aralık 2025, s. 82-99.
[ii] Prof.Dr., ESOGÜ Tıp Fakültesi Anatomi Bölümü Öğretim Üyesi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi Kurucu Müdürü
