90 Yıl Önce

Rahip Samuel Zwemer, Kudüs’te, 1935 yılında, Misyonerlik Konferansı’nda şunları söylüyordu:

Sizden, Müslümanları Hristiyan yapmanızı istemiyoruz.

Sizin asıl göreviniz, Müslümanları İslâm dininden uzaklaştırmaktır.

Doğumlarından ölümlerine kadar haç takmasınlar, kiliseye gitmesinler, vaftiz olmasınlar; ama, Hristiyan gibi yaşasınlar. Bunu, çağdaşlık adı altında yapın.

Allah’ı ve Peygamber’i tanımayan bir nesil, büyük işlerle, idarelerle uğraşmaz; idealsiz, dinsiz, mefkûresiz yaşarlar. Rahatı, tembelliği, parayı ve nefislerini sever, arzu ve şehvetlerini tatmin için uğraşırlar.

Müslümanları vaftiz etmek için boş yere çabalayıp durmayalım. Başka yollar, başka çareler deneyelim.

İslâm memleketlerinde girişeceğimiz faaliyetlerde onlara, Hristiyan âdetlerini, Hristiyan bayramlarını, Hristiyan kültürünü, Hristiyan ahlâkını aşılayalım.

Bir Müslüman’ın, doğumundan ölümüne kadar kimliğinde “Müslüman” yazabilir; fakat, bir Hristiyan GİBİ yaşayarak câmi önündeki teneşire yatmalıdır. Kiliseye gelmesine gerek yok, varsın câmiye gitsin. Ama, bir Müslüman’ı hayâtı boyunca Hristiyan GİBİ yaşatmalıyız.

***

Çoğumuzun, en çok da “aydın” sayılan lise-üniversite bitirmişlerin

Hayat tarzı Hristiyan yaşayışından farklı mıdır? ve bu benzerlik “çağdaşlık” adı altında olmuyor mu?

Üç hafta kadar sonra 2026 yılına gireceğiz. Yılbaşı “etkinlikleri”,  ”özentileri” Hristiyan bayramının, kültürünün aşılanmış olduğunun göstergesi değilse, NEDİR?

Uğur Mumcu, internette dolaşan konuşmasında diyor ki;

“…Bir gülmece dergisindeki şu tanım, olayları yeterince sergiliyor:

Türk vatandaşı tanımı. Diyor ki: “Türk ne demektir? Türk vatandaşı kimdir?”

Türk vatandaşı, İsviçre Medenî Kanunu’na göre evlenen,

İtalyan Ceza Yasası’na göre cezalandırılan,

Alman Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası’na göre yargılanan,

Fransız İdare Hukuku’na göre idare edilen

ve İslâm Hukuku’na göre gömülen kişidir.”

Japon sosyolog Kalyo Yasuo diyor ki:

“3 yıldır Türk kültürünü inceliyorum.

Bir şey çok korkunç, diğeri ise çok garip…

Korkunç olan, Ülkedeki birkaç televizyon dizisi hariç tamamı

Türklerin Kültürüne ve Dinine ters…

Yani Batı bu ülkeyi savaşmadan yok ediyor…

Garip olan ise, herkes bunu biliyor ama yine de izliyorlar.

Hem de anne-baba-çocuklar birlikte izliyorlar.”

***

“Hiç İngiltere’ye gittin mi?” diye sorulduğunda:

“Hayır, hiç Anavatanda/yuvada bulunmadım” dermiş.

Kendini, İngiltere’ye âid, fakat oradan, yuvadan “ayrı düşmüş” olduğu

kanaati, onun ruhuna, zihnine öylece yerleş(tiril)mişti.

***

Kültürel Sömürü, kimliği yok etme, gasb etme işi, sömürgelerde böyle alenen, fütursuzca yapılır. Kimliğini kaybeden, “kendini, başkası gibi gören, öyle olduğu zihniyetinde olan” artık, “kendisi” değildir, hür değildir, köle olmuştur.

***

Sömürge hâline getirilememiş ülkelerde ise, bu iş, Kültür İstilâsına tâbi tutularak o ülke halkının gerçek, aslî, orijinal kimliğinden sıyrılarak emperyalist bir ülkenin halkına benzetilmesi yoluyla yapılır. Bu iş için eğitim programları, filmler, medya kullanılır. Bir ülkede zâten başka ülkelere benzemek arzusu, hevesi varsa, bu durum, emperyalistin işini kolaylaştırıcı bir zemin olarak kullanılır.

***

Biz Türkler, 1000 yıldır İslâm kültürü içinde yaşayarak yüz yıllarca Dünyâ’nın En Güçlü, En Üstün devleti olduk. Selçuklu Devleti, Anadolu Selçukluları ve Osmanlı çağında çok üstündük. Yabancı tarihçiler de 16. Yüzyıl için “Türk Asrı” demekten kendilerini alamazlar. Amerikan denizcileri, 18. Yüzyılda, Akdeniz’e girmek için Osmanlı’nın Cezâyir Ocağı’nın başındaki Dayı’ya haraç vermek zorunda idi.

İdâremiz altındaki gayrımüslimlerin kimliğiyle oynamadık, dilini, kültürünü unutturmadık, sâdece, Kur’ân-ı Kerîm’deki buyruğa uyarak, 1856 yılında Avrupa’lıların etkisiyle kaldırılıncaya kadar (askerlik yapmadığı için) genç, erkek kâfirden cizye aldık. (Oryantalistlerin cizye’yi, Avrupa’da herkesten alınan “poll-tax” gibi görmeleri, ciddî görünüşlü ilmî (!) kitaplarındaki birçok komik yanlıştan biridir. Üstelik, Tanzîmât ve İslâhât, okullarda “ileri atılım” olarak öğretilir. Böyle öğrenen de, kendini “aydın” sayar.

Üçüncü Selîm’le başlayan, iyi düşünülmeyen, “her şeyimizle Avrupa’lı olmak” görüşüne göre döşenen, isâbetsiz olduğu, günümüzde Japonlara bakılınca görülen yanlış yolun getirdiği durumumuz budur. Son birkaç yıldaki gelişmeler umut vericidir.

Biraz dikkatlice doğru tarih okusak, alışılmışın dışında görüş bildirenleri dinlemek zahmetine katlansak, düşünmekten korkmasak, birbirimizi suçlamadan, kendimiz gibi düşünmeyenlerin görüşlerine değer versek, sonuç olarak 240 yıl önce tuttuğumuz yolun çıkmaz sokak olduğunu anlasak, buna milletçe karar versek, “problem” olarak görülen birçok konunun ortadan kalkmış olacağı görülecektir.

*** *** ***

05 Aralık 2025

Yazar
Mehmet MAKSUDOĞLU

Mehmet Maksudoğlu, Eskişehir’de Kırım kökenli bir âile içinde doğdu. İnkılâp İlkokulunu, Eskişehir  Lisesini ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi. İzmir İmam-Hatîp Lisesi’nde Meslek Dersleri Öğretmeni olara... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen