Prof.Dr. Hilmi DEMİR
Dürzîlik, 11. yüzyılda Mısır’daki Fâtımî Halifesi Hâkim Biemrillâh döneminde, İsmâilî Şiî mezhebinin bir kolu olarak ortaya çıkmıştır. Dürzî inancı, zamanla İslam’ın ana akım öğretilerinden uzaklaşarak kendine özgü bir teoloji ve kapalı bir topluluk yapısı geliştirmiştir. Dürzîler, inançlarını gizli tutmuş ve dışarıya kapalı bir cemaat olarak yaşamışlardır. Bu özellikler, hem Sünnî hem de Şiî Müslümanlar arasında Dürzîler hakkında “sapkın mezhep” veya “İslam’dan ayrılmış topluluk” şeklinde bir algının oluşmasına yol açmıştır.
Dürzîler, tarih boyunca hem Müslüman yönetimler hem de diğer topluluklar tarafından zaman zaman baskı, dışlanma ve şiddete maruz kalmışlardır. Osmanlı ve İngiliz Mandası dönemlerinde, Dürzîler, bölgedeki diğer topluluklarla ve merkezi otoritelerle çeşitli isyanlar, çatışmalar ve siyasi dalgalanmalar yaşamışlardır. Bu olayların arka planı, Dürzîlerin tarihsel olarak hem kendi özerkliklerini koruma çabalarından hem de bölgedeki karmaşık dini ve etnik dengelerden kaynaklanmaktadır.
Dürzîler, Osmanlı İmparatorluğu döneminde özellikle Lübnan Dağları ve Suriye’nin güneyinde (bugünkü İsrail’in kuzeyinde, Golan ve Galile bölgesinde) yarı özerk bir topluluk olarak yaşamışlardır. Osmanlı yönetimiyle zaman zaman çatışmalar yaşanmıştır. En bilinen örneklerden biri, 19. yüzyılda Lübnan’da Dürzîler ile Mârûnîler arasında yaşanan kanlı çatışmalardır (1860 Lübnan Dağları Olayları). Bu çatışmalar, binlerce kişinin ölümüne yol açmış ve bölgedeki mezhepsel ayrışmayı derinleştirmiştir.
İngiliz Mandası döneminde Dürzîler, Filistin’deki Arap isyanlarına (özellikle 1936-1939 Büyük Arap İsyanı) genellikle mesafeli durmuş ve çoğu zaman tarafsız kalmaya çalışmışlardır. Bunun nedeni, hem kendi topluluklarını koruma refleksi hem de Arap milliyetçiliğiyle tam olarak bütünleşmemeleridir. Ancak, zaman zaman Dürzîler ile Arap milliyetçileri veya Yahudi yerleşimciler arasında yerel düzeyde çatışmalar da yaşanmıştır.
Değerlendirme notunun tamamına buradan ulaşabilirsiniz.