Bir Diyar-ı Gârip Ece Emmi

Bazen çok uzakta kalmış hatıraların çekim gücüne kapılarak muhayyilem geçmişin yollarına revân oluyor.  İnsanın hafızasında hep acı hatıralar ölülerle ilgilidir. Oysa benim hafızamda daha çok gariplerle ilgili hatıralar hafızamın ap ayrı bölgelerinde yer alır. Bu kağnı arabasının bulunduğu fotografın sağ başında şapkalı olan rahmetli Ece Emmi’ yi görünce eski hatıralarım sökün edip geldi. Bazen hayatta kendi nefsi için hiç bir şey istemeyen hayatını emeğini hep başkalarına harcayan bir lokma bir hırkâ derviş meşrepli saf temiz sâde ruhlu insanlar vardır. Rahmetli Ece Emmi de onlardan biriydi.

Van’ın bahçeli şen devirleriydi. Geniş bahçeler içinde möhrelerle örtülü bakışlardan korunmuş, kuytu bağlar içinde yaşlı erik ağaçlarıyla dolu bütün gün güneşi alan küçük sakız gibi beyaz badanalı evlerde yaşadığımız devirlerdi. Nefes almak ve yaşama duygusuyla daha ferâh fâhur evlerin sokakların geniş ufuklara sahip olduğu zamanlardı. Her şeyin bu kadar iç içe şehrin beton ve asfalt cinnetine teslim olmadığı zamanlardı. İskele caddesinin neşeli yeşilliklerle kaplı olduğu senelerdi. Van’ın mahallelerinin yeşilliğe gömülü olduğu ve sokak aralarında su uğultularının şehre ve muhite serinlik getirdiği vakitlerdi.

Anamın yaz ikindilerinde o alçak sedirlerde veya kırmızı kadife örtülü, etrafı püsküllü saçaklı divanlarla döşeli balkon ve bahçelerde ağaçların altına serilen şiltelerde semaverlerin etrafında minderleri dizip mahallenin ehibba kadınlarıyla semaverin çevresinde kadın meclisini kurup semaverin fokurdayan sesleri arasında muhabbetin demlendiği vakitlerdi.

O’nu her daim bağda bahçede durmadan çalışırken görürdüm. En çok da onu bağ sularken sırtında bir kürek kanal boyunca gidip gelişini hatırlıyorum. O esasında üşenilen bütün işlerin adamıydı. Bazen de elinde file hep ekmek almaya giderken tesadüf ederdim. O Van’ın kadim ailelerinden Yarımbatman ailesindendi. Yetmişli yılların ortalarında biz çocuktuk o elli- altmış yaş arasında vardı. Hayattan çok yorulmuş olanlara mahsus bir yaş belirsizliğiyle daha ziyade ihtiyarlamış görünüyordu. Başında kasketi yaz kış sürekli ceketi sırtındaydı. Kısa boylu yorgun simasıyla sanki her şeye dargın denebilen bakışında bir tereddüt çekingenlik sessizlik vardı. O bazen mahalle bakkalı Nusret abinin dükkanına gelir hiçbir zaman verilen paraya bakmazdı, Parayı da tanımazdı paranın üstünü yavaşça sanki utanırcasına cebine indirir ufak bir temenna ile teşekkür eder fakat ağızından tek bir söz çıkmazdı. Zaten onun söz söylediğine sorulan şeylere lakırdıyla cevap verdiğine pek nadir tesadüf olunurdu ekseriyet üzere başının bir işaretiyle geçiştirirdi.

Onun hiç kimse ile konuştuğu, uzun uzun sohbete giriştiği görülmemişti; yolda tesadüf edenler; “Ne haber Ece Emmi? Böyle nereye?” diye sorarlarsa, başını çevirmeden, durmadan, eliyle ilerisin gösterirdi.

Ara sıra ona evimiz önünden geçerken tesadüf ederdim, o bana bakmadan geçerken, her defasında ben aşinalık edip yakınlık gösterirdim “Merhaba Ece Emmi” derdim. O lakırdıyla tutulmaktan korkarak, bana bir selam verip geçiştirirdi. O da bir garipti, bu dünyadan çekip gitti. Garipleri hatırlamak, yâd etmek, sanki onlara daha çok borcumuz var gibi hissederim.

[i] Dr. Öğretim Üyesi, Van 100. Yıl Üniversistesi

Yazar
Sait EBİNÇ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen