Kapitalizm bir üretim tekniği değil yalnızca; insanın değer dünyasını dönüştüren bir iklimdir. Emeği “maliyet”e, zamanı “meta”ya, komşuluğu “lojistik”e çevirir. Özgürlük vaadiyle kapıya gelir; borçla, güvencesizlikle ve görünmez algoritmalarla tutar elinizi. Pazar büyür, gönül küçülür; vitrin parlar, vicdan solar. Modernitenin türbülansı dediğimiz şey budur: hızın kutsanmasıyla anlamın buharlaşması, cemaatin çözülmesiyle bireyin yapayalnız kalması. Böyle bir düzende toplumun büyük kesimi, emeğini ve geleceğini satarak ayakta durmaya zorlanan “sökük sınıf”a dönüşür.
Bu hâl yalnız bireyin kusuru değildir; yapısal bir tahribattır. Kurallar adaleti değil kârlılığı ödüllendirdiğinde, dürüstlük rasyonel seçenek olmaktan çıkar. Yine de insanı bütünüyle mazerete sığınmaya da kapatmaz gerçek: çünkü ahlâk, sadece buyruğun değil, aidiyetin de meselesidir. “Hem Müslüman kalalım hem modern-kapitalist olalım” diyen tereddüt, aslında iki farklı ahlâk ekonomisinin çatışmasını itiraf eder. Biri sınırsız tüketimi fazilet sayar; diğeri kanaati, emaneti ve hizmeti.
Çözüm redd-i mutlakta değil, insanileştiren dönüştürmede saklıdır: Piyasanın üzerine hukuk ve ahlâkın gölgesini düşürmek; kârı amaç olmaktan çıkarıp araca indirmek; zekâtı, infakı, vefayı ve vakıf irfanını yeniden toplumsal mimariye dokumak. Teknolojiyi tüketime değil, merhamete ayarlamak; büyümeyi yalnız sayılarda değil, adalette ölçmek. “Müslüman kalmak” dediğimiz de budur: Tevhidin bütünleyici bakışıyla parçalanmış benliği ve toplumu onarmak; güçlünün değil, hakkın yanında duran bir iktisat ve bir medeniyet kurmak.
Kapitalizmin yıkıcılığı ahlâkı yorar; fakat muhabbet ve hizmet onu onarır. Soğuk bir pazar matematiğine karşı, sıcak bir dayanışma dilidir ihtiyaç: İnsanı araç, eşyayı amaç olmaktan çıkarıp yerli yerine koyan bir dil. Şimdi yapılacak, moderniteyi reddetmeden onu yumuşatıp bünyeye almak; sömürüye direnip adaleti kurumlaştırmaktır. Çünkü insanlık, ancak insanı merkeze alan bir iktisatla çoğalır.
Türkiye’deki insanlar kapitalizmi, moderniteyi yeni tanıdılar. Çok hoşlarına gitti. Gitmeyecek gibi de değil yani. Şimdi de onun türbülansı devam ediyor.
Hem Müslüman kalalım hem de modernist, kapitalist olalım diyorlar. Bu olmayacak. Bu olmaz. Bunun sancılarını çekiyoruz.
Ne yapılabilir? Onu ben bilmem.
Ama şunu çok iyi biliyorum. Eğer biz Müslüman kalamazsak yok oluruz. Ve biz yok olduğumuz zaman bütün insanlık da yok olur.
Modernizme karşı durduğu halde onu reddetmeyecek, yumuşatacak, bünyesine alacak, insanileştirecek tek kaynak; İslam muhabbeti ve hizmetidir. Ben bunu görüyorum.”
Sâdettin Ökten