Efendim zat-ı âlinizin bu bağ bahçe ve peyzaj hususundaki möhkem kariyeriniz ve kıdeminiz hakkında aziz ve necip Van kamuoyunu biraz aydınlatabilir misiniz?
Cevap: Hay hay efendim: Bu fakirin ömrünün büyük bir yarısı Van’ın daracık toprak satıhlı sokaklarından biri olan Çalık Suvağında aşık, milav, melikan top oynayarak geçmiştir. Diğer bir yarısı ise Van’ın bağ, bahçe ve bostanlarında âmeli (uygulamalı) peyzaj çalışmaları ve ziyaretlerle geçmiştir. Efendim şahsiyetimin teşekkülünün erken safhalarında keşf ettiğim sanatsal istidadımdan dolayı bağ ve bahçe ve onların meyvelerine olan düşkünlüğümün bereket versin ki erken yaşlarda farkına vardım.
Takdir edersiniz ki bahçelerin güzelliğini yeşilliğini meyvelerini seyretmeye resmetmeye ecnebiler sanatsal olarak “Natürmort” diyorlar. Anlayacağınız Frenkçede bu “Ölü Meyve” “Ölü Nesne” demektir. Yani meyveleri ille dalından koparıp hareketsiz hale getirmeyince kadar onun güzelliğini estetiğini anlayıp resm edemezsiniz. Bu fakirde sırf bu sanat uğruna bağ ve bahçelere olan düşkünlüğü bu sanat tutkusundan dolayı bir kaç bahçenin möhresinden dıgırlanmışsa nefsinden dolayı değil sırf bu sanata olan hürmetinden ve sevdâsından kaynaklanmaktadır.
Efendim bazı sui niyetliler temsili Edremitliler bu sanatın inceliğini kavramaktan uzak oldukları için yarım asırdır “Remzi Dede Nigâr Ezenin Tendirinin damında bir çuval çakalayla yakalanmış!!!” diye ortalığı velveleye veriyorlar. Siz bu aziz Cuma günü bu masumun günâhını alıp Edremitlilerin iftiralarına itibar etmeyin.
Efendim esasında bu bağ ve bahçe işinden daha önce ticaret yapmaya çok heveslenmiştim O vakitler ilk teşebbüs olarak hediyelik lokum satma işine koyuldum. Van’da yazlık sinemalar önünde sokak aralarında küçük rulo halinde gözenekli kağıtlara sarılmış lokumlar satardım. Bu lokumların içinde bazılarının iç ambalajı mavi çıktı mı hediye olarak müşteriye ikinci bir lokum hakkı kazandırıyordu. Fakat hediyelik lokumla başladığım ticari kariyerimin bu ilk basamağı ne yazık ki hezimetle neticelendi. Efendim o senelerde ne tesadüf ki Mıtırıp İno da benim gibi aynı işi yapıyordu. O vakitler Van’da yazlık sinemaların önünde perakende lokum tekeli İno ve avanesinin elindeydi. İno pazar payını daraltıyorum, kâr marjını düşüyorum diye ne yazık ki bu ticari teşebbüsüm de İno’nun tehditleri ve şantajları yüzünden akâmete uğrayıp iflasla neticelendi. Beyzâde İno nun (Belki boynu yerden artmaya) onun yüzünden sermayeyi kediye yükleyip iflas ettik. Çok kısa süren bu ticari teşebbüsümden sonra tekrar sanat aşkıyla bağ bahçe ihtisasına avdet(geri dönmek) etmek lüzumu hasıl oldu.
Efendim sırf bu sanat aşkı uğruna girmediğim bağ, çıkmadığım tendir evi damı, dıgırlanmadığım möhre duvarı kalmadı. Hatta Ğaraba Mehelle, İskele, Edremit biraz uzaktı amma sanat aşkı uğruna o muhitlerdeki bağ bahçlere bile aşinalığım vardı. Eh maksat bağ ve bostan peyzaj sevgisi olunca bütün mesafeler teferruat sayılırdı. Efendim Van’ın o vakitlerinda her tarafı ziraat sahasıydı. Şerefiyeden başlayıp güney cihetinde Acem Ğaço mehlesine kadar Doğu batı cihetinde Erek Dağının eteklerinden başlayarak bölük bölük taa Van Gölüne kadar şehir bütün bağ bahçe ve bostanlarla müzeyyendi. O vakitler adeta cennetin içinde yaşıyorduk. Zaten şehrin bizzatihi kendisi bir iç bahçe gibiydi.
Peki Dede Efendi sizin bir vakitler Edremit bağlarında bir çakala (çağla) ağacının tepesinde bir çuval çakala ile yakalandığınız iddiası var buna ne buyurursunuz?
-Efendim bir kere on metre yüksekliğinde bir çakala ağacının tepesinde yirmi otuz kiloluk çuvalı tutmak eşyanının tabiatına aykırıdır. Üstelik çuvalla bahçelerden meyve çalmak ferdi bir faaliyet değil bir cemaat ve örgüt işi şekline girdiğinden ferdi faaliyetlerden çıkıp kollektif bir mahiyet alır teşkilata ihtiyaç gösterir. Ben belangaz tek başıma otuz kiloluk çuvalı ağacın tepesinde zap etmem mümkün mü sizce? Efendim bütün bu dedikodular her nedense hep seçim sathi mahaline girdiğimiz vakitlerde rakiplerim benim önlenemez yükselişimi durdurmak için hafıza kazısı yaparak hafızanın en dibine çökmüş çürümüş olayları gündeme getiriyorlar.
Üstelik bu davadan beraat edeli neredeyse altmış beş sene oldu. Hatta Edremitli Nigar Eze bile ölmeden sekarattayken nedâmet göstermiş “Çabuk bana o Çalık Suvağlı uşağı bulun ondan helâllik almadan ölürsem bu dünyadan gözü açık giderim” diye haber göndermişti.
EDREMİTİN KİRAZLARI NE HOŞ OLUR YAZLARI
Efendim ne zaman bu fakir Çalık Suvağına Muhtar adayı olsa seçim sathı mahaline girilir girilmez bu Edremitliler daha önce hakkımda açtıkları “Çakala” davasında Aziz ve necip Van halkının maşeri vicdanında mahkûm oldukları için yarım asırdır bu meseleyi temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp milletin önüne getiriyorlar. Göya 1960 lı yılların ortasında Edremitde “Nigâr Ezenin damında bir telis dolusu çakalayla yakalanmışım da. Nigâr Ezenin cevizleri yetmemiş gibi bir de tendir evinin damındaki hediğe dadanmışım da Edremitin kirazlarında star bırakmamışımda. Kıymetli hemşehrilerim sakın siz siz olun bu dedikodulara inanmayın bunların hepsi küllüyen bühtân ve iftiradır. Efendim söylemesi ayıp bütün Van halkı başıma yemin içebilir. Fakat bu Edremitliler hariç. Edremitlilerin bu fakire hususi garezleri ve husumeti olduğundan ben belangaz fukaranın bu hususta sicili Akköprü çayı kadar temizdir. (Akköprü dediysem şimdikiyle karıştırmayın ha Eski Akköprüyü kast ediyorum).
Efendim esasında bu çakala meselesi çoktandır unutulmuştu. Fakat son zamanlarda Çalık Suvağının kadınları sabah ve akşam bulaşık yıkadıkları bir kova su almak için sıra bekledikleri sıra beklerken mahalle havadislerini birbirlerini aktardıkları Çalık kehrizinin başında Edremitli Nigar Ezenin dedikoducu bir nevesi Çalık kehrizi başında bu fakirin adını kadınlar meclisinde nahak yere dedikoduya konu ettiği için bu Çakala meselesi yeniden gündeme gelmiştir. Efendim benim gibi seciyesi mümtaz ve muâzez bir şahsiyetin izzet-i nefsini yaralayan ve parlak siyasi ikbalime hâlel getirme gayreti içinde olanları tarih affetmeyecektir. Kaç kez bu alicenap mümtaz ve muazez şahsiyetime yönelen bühtanları iftiraları mahkeme önünde ve tarihin huzurunda möhkem delillerle ispat, ibrâ ve iskât ettim. Fakat bu Edremitliler uslanmadılar. Her defasında bu Çuvalı suç aleti olarak dillendiriyorlar. Yine tekrarlamamda faide umarım. Efendim 1960 yıllarda Türkiyede zaten Anbalaj sanayii gelişmediği için bugünkü gibi poşet denen mevkute o senelerde henüz icat edilmemişti. Onun için o senelerde her şey zaten telis ve çuvalla taşınıyordu. File desen teknik olarak çakalalar küçük olduğu için filenin gözeneklerinden dökülüp ziyan olacağına mecburiyetten çuvalla taşımak zorundaydınız. Bir Latin ata sözü ne der “Mater artium necessitas” İhtiyaç icadın anasıdır. Fakat Edremitliler yarım asırdır bu sözün hikmetini anlayamadılar.
[i] Van 100. Yıl Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi