Prof.Dr. Mehmet Akif OKUR[i]
Trump’ın H1 B vizelerini 100.000 $’a yükseltmesiyle küresizleşme dalgası yeni bir sahile daha vuruyor. 90’ların başından itibaren küreselleşmenin bir “iş medeniyeti/business civilization” üretmekte olduğunu ileri sürenler, pek çok alandan nitelikli profesyonel iş gücünün sınırları nasıl rahatlıkla aştıklarına dikkat çekiyorlardı. Bu insanlar, doğdukları vatanlarıyla bağlarını gevşetirken küresel bir kozmopolit akışta birbirlerine benzemekteydiler. Bir çeşit “ulus aşırı kapitalist sınıf” doğmaktaydı.
Bu akışta buluşan Japon, İngiliz, Türk, Amerikan, Arap, Hindu, Çinli, Rus, Alman, Tutsi… profesyoneller hayatlarının mühim kısmını işleri dolayısıyla farklı ülkelerde ama standartları kendileri için belirlenmiş mahallelerde/otellerde ve tüketim alışkanlıkları etrafında yaşamaktaydılar. Benzer haber kanallarından bilgilenmekte, benzer eğlence biçimleriyle vakit geçirmekteydiler. Doğdukları vatanlarından bu yeni mekanlara taşıdıkları her özellikleri “etnik ve sembolik”, yani marjinaldi. Esas hayatlarının kenarlarındaki detaylardı. Edindikleri yeni “örfler” ise yeni dayanışma ve aidiyet/kimlik biçimleri inşa etmekteydi. Bu ağın içine giren Hindu, Mumbai’dekinden, Katolik São Paulo’dakinden, Müslüman İstanbul’dakinden farklıydı.
Aynı “çok kültürlü” mahalledeki, işyerindeki, okuldaki… benzerleriyle ortak bir dilin ve dünya görüşünün taşıyıcısıydılar. Bu atmosferde tam olarak bir şey olmak (Türk, Çinli, Alman) pek matah değildi. Melezlik, kimlik tereddüdü, akışkan aidiyetsizlik… alkışlanıyordu. Küreselleşme projesinin elit insan kaynağını da bunlar oluşturmaktaydı. Eski kök ülkelerinin yönetim ve kurumlarını etkileyerek yaşadıkları dönüşümü doğdukları/aile geçmişlerinin dayandığı topraklara taşımaları bekleniyordu. Onların hikayeleri eski uzak vatanlarındaki gençler için birer ütopya ve ilham veren başarı standardıydı. Gençler, iş medeniyetini inşa eden küresel sistemin merkezindeki bir ülkede/şehirde yaşayamazlarsa ziyan olmuş bir hayata mahkum kalacakları telkini altındaydılar.
Trump’ın H1 B vizesiyle ilgili kararı, bu akışın küreselleşme projesinin merkez ülkesinde, üstelik yerlilik/millilik lehine sınırlanması girişimi. Tek girişim değil. Başka biçimlerde başkaları da olacak. Vatandaşlığın yeni çehresiyle arzı endam edişini göreceğiz. İlk başta ABD’nin kaybedeceği, bu ülkeye artık giremeyecek yeteneklere talip olacak başka ülkelerin çıkacağı vb çokça söylenecektir. Ancak bu akışı yakında inceleyenler, ABD’de nasıl bir ekosistemin kurulduğunu ve bunun başka yerlere kopyalanmasındaki zorlukları farkedeceklerdir.
Peki bu küresizleşme anaforunda beyin göçünden şikayetçi, yetenekli evlatlarına imkan açabilecek devletler için insan kaynaklarını koruyarak kendi topraklarında bir gelecek rüyası yeşertebilme fırsatı doğuyor mu? Şüphesiz bu soru, söz konusu ülkelerin genelde küresizleşmenin ana dinamiklerini özelde de bu meseleyi çok boyutlu kavrayarak gerekli kaynakları seferber edip edemeyeceklerine göre değişen cevaplar bulacak.
[i] Yıldız Teknik Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimler ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Uluslararası İlişkiler ABD Öğretim Üyesi