Seyyah-Alem Evliya Çelebi’nin  Dünyaya Bakışı – Mehmet MEMİŞ

Tam boy görmek için tıklayın.

Yazar: Robert Dankoff

Yapı Kredi Yayınları

Çeviren: Müfit Günay

ISBN: 978-975-08-1879-0

Basım Tarihi: 2010

Baskı: 1

Sayfa Sayısı: 250

 

Hazırlayan: Mehmet MEMİŞ, (E) Öğretmen

Seyyah-Alem Evliya Çelebi’nin  Dünyaya Bakışı

Seyahatnâme, onlarca yıla yayılan geniş ve dağınık bir anlatı olmasına karşın, tek bir bireyin tek bir ‘an’ içindeki bakış açısının ifadesi olarak ele alınabilir. Çok açıktır ki yazar, yaşamı boyunca değişiklikler geçirmiş ve Osmanlı İmparatorluğu da bu süre içinde sabit kalmamış, aksine değişmiştir. Buna karşın, eser genel olarak her edebî eser gibi bir bütündür ve sergilediği görüntüler, Osmanlı zihninin içeriden mümkün olan en iyi fotoğrafını sağlar.

Elinizdeki çalışma, Evliyâ’nın dünya görüşünün farklı yönlerini keşfetmek için bu muazzam eserin derinlemesine incelenmesi olarak düşünülebilir. Kitabımda Evliyâ’yı mümkün olduğu kadar kendi ağzından konuşturmaya çalıştım ve onun düşünce dünyası ile açıklayıcı ve öyküleyici tarzını gösteren kimi kısa, kimi uzun birçok alıntıya yer verdim.(Önsözden.)

Seyyah-ı Alem Evliya Çelebi’nin Dünyaya Bakışı, günümüz tarihçilerinin en sık değindiği Osmanlı yazarının kitap halindeki ilk biyografisidir.Dünyaca ünlü seyyahımız Evliya Çelebi’nin on ciltlik Seyahatnamesinin yayınına katkıda bulunan, ayrıca  Seyahatname Anlama Kılavuzu ve Seyahatname Okuma Sözlüğü adlı kitaları olan tarihçi Robert Dankoff, Seyahatnameden yola çıkarak özelde Evliya Çelebi’nin biyografisini yazmış; bu meyanda  büyük seyyahın dünyaya bakışını ortaya çıkarmıştır. Robert Dankoff, Seyahatnamede  yalnızca coğrafya, topografya, şehirler, camiler, medreseler,diğer kurumlar, seferler gibi  bilgillerin yanında  Osmanlı zihniyetini oluşturan, din, folklor, efsaneler,cinsellik, rüya yorumlarını da     inceleyerek “ Evliya Çelebi ‘nin Dünyaya Bakışı” hakkında bir senteze ulaşmaya çalışmıştır. Bu  anlatımlarlar  aynı zamanda Osmanlıların dünyayı algılayışlarını keşfetmek için yazara bolca  malzeme sağlıyor.

 Yazar,17.yüzyıl  çok yönlü bir Osmanlı aydını olan Evliya’yı her bölümde bir yönünü ele almıştır: İstanbul İnsanı, Dünya İnsanı, Sultanın Kulu, Çelebi ve Derviş, Mrddah, ravi ve Muhasip.Yazar kitabında Evliyayı ulaşılabilir kılmak ve insan yaşamlarını keşfetmek amacını da güderek Saraylı Evliya, bir dilci olarak Evliya, çağdaş zanaatçılar ve tarihi anıtların kaydını tutan Evliyayı da anlatıyor.

Evliya Çelebi Seyahatnamesi hem orjinal metin olarak hem de Günümüz Türkçesi ile on cilt olarak basılmıştır.Zaman zaman tekraları olan ve uzun anlatımları olan  bu kulliyatı eğer okumaya kalkarsak  Dankoff’un kitabı güzel bir rehberdir.

Kitapta, konulara örnek oluşturan  Seyahatnameden uzun alıntılar ayrı bir okuma zevki veriyor:

“Camideki cemaatin hepsi din ulularıdır. Hz. Muhammed ise mihrapta oturmaktadır. Evliya Çelebi bu cemaate müezzinlik yapar. Namaz bitince Ebi Vakkas, Evliye Çelebi’ye tevhit sonrasında hemen kalkıp Hz. Muhammed’in mübarek elini öpüp ‘’Şefaat ya Resulallah’’ demesini öğütler. Çok heyecanlanan Evliya Çelebi’yi Ebi Vakkas oğlu Sa’d elinden tutarak Hz.Muhammed’in yanına götürür ve : -Sadık aşıkın ve ümmetinden Evliya kulun şefaatini diler, diye söylenince daha da heyecanlanan Evliya Çelebi, Hz.Muhammed’in elini öperken ‘’Şefaat ya Resulallah’’ diyeceği yerde ‘’Seyahat ya Resulallah’’ der. Hazreti Peygamber gülümseyerek : -Allah’ım şefaati , seyahati ve ziyareti sağlık ve esenlikle kolaylaştırır, diye dua ettikten sonra el-Fatiha der. Bütün cemaat Fatiha suresini okuyarak amin der.’’

*****

“Meselâ Karpa adında bir kişileri vardır. Taysı şahlarından sonra söz onundur. O Karpa adamda dört köşe bir ağaç kur’a vardır. O kur’a nice bin yıldan beri atalarından kalmıştır. Her tarafı birer ayrı renkte kendinden boyalı kur’adır. Bir ulu adamlan ölse onun tâliine kur’ayı atarlar. Eğer kırmızı tarafı gelse “Kur’a ateşe yak dedi” deyip leşini ateşte yakarlar. Eğer kur’a siyah yere gelse “Kara yere göm dedi” deyip leşi yere gömerler. Eğer kur’a mavi gelse “Suya at dedi” deyip leşi ya Edil suyuna veya her hangi suya yakın konmuşlarsa girip suya atarlar. Eğer yeşil gelse leşi pişirip yerler, ama kur’aya göre davranırlar. Ondan başka hükümleri yoktur.
Hatta bir gün Moyinçak Şah’ın bir oğlu ölmüş, onu ateşte kebap edip yağım ve kanını akıtıp yerler ve şenlik edip gülüşerek yerler. Hakir geçerken beni de sofraya çağırıp,
“Gel padişahımızın oğludur. Sen de yemiş ol” dediler. Hakir:
“Ya insan eti yenir mi?” dedim. Onlar:
“Bah yenir ya! Biz onun etini yeriz ki canı birimizin canına girip ölmez, bile gezer….”
“Bire adamlar, bu insan eti yenir mi, acı değil mi?” dedim. Bir kart Kalmuk:
“Acıdır sen yeme, eğer lezzetini bilmek istersen bir avradı bir kere öp, gör ne kadar lezzetlidir. Eğer insan etini yersen lezzetinden yeniden hayat bulup bizim gibi çok yaşarsın” dediler.
Ve o saat bu insan leşi kebabını 40-50 nefer Kalmuklar yediler, yağlarını yüzlerine, gözlerine ve vücutlarına sürüp kemiklerini yere gömdüler.”

*****

“Allah bilir ki böyle olmuştur. Bir gün bu diyarda bir köyde konuk olup ev sahibimiz olan Çerkez adamlık edip hemen dışarı çıkıp biraz oyalandıktan sonra geldi. Meydana sığın derisinden sofra getirip bir ağaç tekne latif revak gibi bal, bir tekne peynir ve bir tekne pasta getirip “Aşan konaklar halâl bolsun. Benim babası canı savasın”, yani “Balı yiyin helâl olsun. Atam canına değsin” dedi.
Biz de Manoğlu hapsinden çıkmış gibi açlığımızı gidermek için bala öyle giriştik ki ellerimizin varıp gelmesine göz ermez.

*****

“Bu çok kusurlu hakirin başından geçen olaydır ki eğer edebi terk etmek ise de mazur gorülip af örtüsüyle örtüle. Bu savaştan sonra ihtiyacımı gidermek için âlem boş diye bir gizli Köşede şalvar bağını çözüp etek toplayip başlı başıma edeble ihtiyacımi giderirken üst tarafımda ağaçlık içinden bir çıtırtı ve bir patırtı koptu. “Aya bu da ne ola?” derken hemen başım ucundaki bir alçacık kayadan bir kafir kendini can havliyle üstüme atıp hakir larkıdak pisliğimin üzerine otura vardim. Atım da elimden ürküp uzakta durdu. Bu kere aklım başımdan gidip küffâr ile alt üste gelip çakşır, don ve uçkur ayak bağı gibi ayağıma dolaşip üstüm başım bok olup boklu sehit ola- yazdım. Allah’ a hamd olsun aklım başıma gelip kefere ile güreşçi Mahmud Pir-i yâr- velî gibi güreşirken himmet-i merdân kefere elime gele düştū. Hemen hakir dal-hançer olup keferenin bir keskin hançer boynuna ve kinli göğsünde memesine birkac kere hançer vurdum. Allah’a hamd olsun keferenin kellesini keserken üstüm Pislik ile bulanmış iken bu kere kızıl kana bulandım. Zorunlu kendimi bokluca gazi görüp güldüm, üstümün başımın pisliğini hançerimle sildim ve sonra uçkurumu bağladım. Onu gördüm, başımın ucunda kaya üstünden bir yayan yiğit soluyarak. “Benim biraderim kestiğin kâfiri biz dağlarda kovalarken can havliyle kendini atip kellesini sen kestin, ama kellesi benimdir” deyince hakirin dahi uçkuru elimde iken “Ala şu kelleyi” deyip bizimkine doğru küçük biraderimi gösterince, “Bre edepsiz adam” diye herif kelleden ümidini kesip gidince hemen küffârın o pislikli gümüş düğmeli dolamasını ve çakşırin çıkarırken kemerinde 105 Ungurus altın, bir yüzük ve 40 talar guruş bulundu. Bu esvapları heybeme koyup derhâl Hamis adındaki atıma binip kelleyi ismail Paşa önüne brakıp, “işte din düşmanlarının devletsiz kelleleri böyle yuvarlansın” deyip el öpüp huzurunda durdum Yanımda duran halk pislik kokusundan kaçtılar. Ismail Pasa eydir. “Evliyâm ne acep bok kokarsın” deyince, Hiç sorma Sultanım başımdan geçen halleri diye başımdan geçenleri bir bir anlattım bütün ağalar o Fetih şenliğinde hakire güle güle bir hoş oldular İsmail Paşa’da çok hoşlanıp hakire elli altın ve başıma bir Gümüş Çelenk bağışlayıp şenlik içinde yüzüm güldü.

*****

“Trabzonluların hamsiyi ne kadar sevdiğini anlatırken iki olay aktarır : Hamsi balığı geldiğinde ağaçtan yapılma bir boru üflediğini, bu borunun sesini duyan bütün halkın, hatta cemaatle namaz kılanların ve hatta imam ve müezzinin bile namazı bırakıp : -Namaz bulunur ama hapsi bulunmaz diye kıyıya koşarlar.”

Yazar Hakkında

Prof. Dr. Robert Dankoff

Doğumu Rochester (New York) 1943. Columbia ve Harvard Üniversitelerinde Yakındoğu dil ve edebiyatları öğrenimi gördü. Brandeis (1969-75) ve California Üniversitelerinde (Berkeley, 1976-77) öğretim üyeliği yaptı. 1979’dan beri sürdürdüğü Chicago Üniversitesi Doğu Dilleri ve Uygarlıkları Bölümü Türkçe profesörlüğü görevinden 2007’de emekliye ayrıldı. 2008 Nisan-Mayıs aylarında Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü’nde konuk öğretim üyesi olarak ders verdi. Divan Lugat at-Türk’ün yeni bir yayınını ve İngilizce çevirisini gerçekleştirdi (Compendium of the Turkish Dialects; Cambridge 1982 – J. Kelly ile birlikte). Kutadgu Bilig’i geniş bir incelemeyle İngilizceye çevirdi (Wisdom of Royal Glory, Chicago, 1983). Türkçedeki Ermenice alıntılar üzerine çalıştı (Armenian Loanwords in Turkish, Wiesbaden, 1995). Evliyâ Çelebi Seyahatnâmesi üzerinde çalışmaya seksenli yıllarda başladı. Bitlis bölümünü işledi (Evliya Çelebi in Bitlis, Leiden, 1990). Evliyâ’nın Melek Ahmed Paşa üzerine anlattıklarını bir araya getirdi (The Intimate Life of an Otoman Statesman: Melek Ahmed Pasha, New York, 1991). Seyahatnâme için bir okuma sözlüğü yayınladı (An Evliya Çelebi Glossary, Cambridge, 1991). Klaus Kreiser ile birlikte Seyahatnâme için bir kılavuz kitap hazırladı (A Guide to the Seyahat-name of Evliya Çelebi, Wiesbaden, 1992). Arnavutluk ve çevresine ilişkin bölümü R. Elsie ile birlikte işledi (Evliya Çelebi in Albania and Adjacent Regions, Leiden, 2000). Seyahatnâme metninin Yapı Kredi Yayınları arasında çıkmış olan yayınına yedinci ciltten başlayarak katıldı. Evliyâ Çelebi’nin dünyaya bakışı üzerinde yazdığı kitap (AnOttoman Mentality, The World of Evliya Çelebi, Leiden-Boston 2004, 2. baskı 2006) YKY tarafından yayınlanacaktır. Seyahatnâme ve Türk filolojisinin çeşitli konuları üzerine birçok makaleleri, tanıtma-eleştirme yazıları vardır.

Yazar
Mehmet MEMİŞ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen