Barış PEHLİVAN
Gazetelere bakıyorum… Neredeyse hepsinin manşetinde Erdoğan ve Trump’ın birlikte fotoğrafları var. O karenin altında da şu yazıyor: “Trump, ‘Erdoğan bizi hiçbir zaman yüzüstü bırakmadı’ dedi.”
Sayfaları çevirmeden “okumalıyım” diye not ettiğim bir raporu hatırlıyorum. Raporu hazırlayan CRS, yani ABD Kongresi’nin kendi içindeki araştırma merkezi. Kurumun görevleri arasında, Washington’daki politik atmosferin nerede durduğunu gösteren istihbarat raporları hazırlamak da var. O raporlar ki kongre oturumlarında karar alma dinamiklerini direkt etkiliyor.
İşte o CRS’nin son raporlarından biri, tam da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 25 Eylül’de Beyaz Saray’da ABD Başkanı Trump ile gerçekleştirdiği zirvenin 10 gün öncesine denk geliyor. 26 sayfalık rapor “Türkiye: Başlıca Sorunlar ve ABD ile İlişkiler” başlığını taşıyor.
Rapor şu cümlelerle başlıyor:
“Amerika Birleşik Devletleri’nin, NATO müttefiki Türkiye Cumhuriyeti ile ilişkileri, yakın işbirliği dönemleriyle dikkat çekici ayrışma anları arasında gidip geldi. Türkiye, Suudi Arabistan ve Hindistan gibi diğer ‘küresel salınım devletleriyle’ birlikte, büyük güçler arasındaki rekabetin giderek keskinleştiği uluslararası sistemde avantaj arayışına girdi.”
Türkiye’nin BRICS grubuna ve Şanghay İşbirliği Örgütü’ne yakınlaşmasının hatırlatıldığı raporda, ülkedeki siyasi gelişmeler ise şöyle yer alıyor: “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve İslamcı eğilimli Adalet ve Kalkınma Partisi’nin 22 yıllık iktidarı boyunca güç konsolidasyonunu artırdığı, 2025 itibarıyla hükümetin Cumhuriyet Halk Partisi’ne karşı şimdiye kadarki en sert adımlarını attığı ifade ediliyor. Bu adımların başında, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun hapsedilmesi geliyor.”
Rapor, İmamoğlu’nun Erdoğan’ın bugüne kadar karşılaştığı en ciddi rakip olarak değerlendirildiğini not ediyor ve ekliyor:
“Bazı gözlemciler, Erdoğan’ın bu hamlelerle muhalefeti bölmeyi, demoralize etmeyi veya seçim dışı bırakmayı hedeflediğini, bunun da iktidarını daha da pekiştirmeye veya uzatmaya yönelik bir strateji olabileceğini düşünüyor. Ayrıca Türkiye’nin yıllık resmi enflasyonunun yüzde 30’un üzerinde olduğu ve bunun da ekonomik kırılganlık yarattığı belirtiliyor.”
BUNDAN SONRA NELER OLACAK?
Rapor, Ankara’nın Washington’dan şu üç konuda açık beklentileri olduğunu bildiriyor:
1- Gelişmiş savaş uçaklarının (F-16’lar, beşinci nesil F-35’ler) alımı. 2020’de uygulanan savunma yaptırımlarının kaldırılması.
2- Suriye’de yeni bir denge kurulması. Kürt liderliğindeki SDG’nin kontrol ettiği kuzeydoğu Suriye bölgelerinde, bu yapının yerini Sünni Arap ağırlıklı Suriye güçlerinin alması ve bu geçişin Türkiye ile komşu ülkelerin desteğiyle sağlanması.
3- Türkiye’nin çevre bölgelerdeki (Ortadoğu, Doğu Akdeniz, Karadeniz, Kafkasya) rolünün tanınması ve teşvik edilmesi.
Peki, Türkiye’nin bu beklentileri ABD tarafında nasıl karşılanıyor?
Raporun geleceğe dair perspektif sunan bölümü işte bu soruya dair senaryoları içeriyor. O bölümde, savunma teknolojileri ve nadir toprak elementleri alanındaki işbirliği gibi ekonomik avantajlar vurgulandıktan sonra özetle şu satırlar yer alıyor:
“ABD’nin Türkiye politikasını aşağıdaki hususlar şekillendirebilir:
Daha yakın ortaklığın olası faydaları ve sakıncaları: Türkiye’nin, başlıca çatışma alanlarına ve stratejik kara/deniz koridorlarına jeopolitik merkeziliği; çevre bölgelerde askeri, siyasi ve ekonomik gelişmeleri etkileyebilme kapasitesi ve potansiyeli; ve büyük güç rekabetinin yoğunlaştığı bir çağda Türkiye gibi bölgesel güçlerin daha geniş seçeneklere sahip olabileceği varsayımı dikkate alındığında, Türkiye ile ilişkileri sürdürmenin ve/ veya güçlendirmenin olası faydaları nelerdir? Buna karşılık, Türkiye halen şu durumları sürdürebilecekken kısıtlamaların gevşetilmesi ve ortaklığın derinleştirilmesinin olası sakıncaları nelerdir: ABD güçleriyle ortaklık içindeki Suriyeli Kürtlerle çatışmayı sürdürmesi; Rusya ile işbirliğinin bazı unsurlarından vazgeçmeye isteksiz olması; Hamas’ı desteklemesi ve hatta ona ev sahipliği yaparken İsrail’e karşı siyasi ve ekonomik adımlar atması; ve Yunanistan ile Kıbrıs Cumhuriyeti ile çeşitli siyasi-askeri, coğrafi ve enerji meselelerinde uzun süredir devam eden anlaşmazlıklarını sürdürmesi?
Kilit konularda Türk liderliğinin etkisi: ABD’nin tercihleriyle farklılaşan Türk politikaları ne ölçüde ulusal bir mutabakatı yansıtıyor ve ne ölçüde Cumhurbaşkanı Erdoğan ile AKP’ye özgü (örneğin Hamas’a verilen destek veya Rusya ile işbirliği düzeyi gibi) tercihlerden kaynaklanıyor? ABD’nin Türkiye’ye yönelik hangi yaklaşımları -Erdoğan’la ya da diğer muhtemel liderlerle- daha verimli ikili ilişkiler doğurabilir?
Türkiye-İsrail bölgesel dinamikleri: Suriye’de ve daha geniş bölgede, Türkiye ve İsrail İran’ın etkisini azaltmak gibi ortak çıkarlar doğrultusunda anlaşmazlıklarını en aza indirebilir mi; yoksa 2025’te ortaya çıkan gerilimler, iki ülkenin bölgesel düzende üstleneceği roller konusunda daha büyük bir çekişmenin habercisi mi?
Türkiye’nin ABD’nin rakipleriyle hizalanma riski: Hangi etkenler, Türkiye’nin Rusya veya Çin gibi ABD’nin rakipleriyle daha fazla hizalanmasına yol açabilir? ABD’nin Türkiye ile gelişmiş savunma teknolojilerini paylaşmaktaki isteksizliği mi; kilit dış politika konularındaki anlaşmazlıklar mı; Rusya veya Çin’in, Türkiye’nin askeri ya da ekonomik gücünü artırmaya dönük girişimleri mi; yoksa Türkiye içindeki otoriterleşme veya istikrarsızlık gibi gelişmeler mi? Türkiye ABD çıkarlarına daha karşıt bir çizgiye kayarsa, bunun bölgesel ve küresel sonuçları ne olur?”
—————————————–
Kaynak:
https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/baris-pehlivan/abd-nin-turkiye-senaryolari-2443694