Bir Amerikan Devi, On Türk Devine Bedel mi?

Tam boy görmek için tıklayın.

 

ABD teknoloji devi NVIDIA dünyada 5 trilyon dolar değerini açan ilk şirket oldu. Türkiye’deki en büyük 10 şirket topamının 35 katı. Dünya da değişiyor, oyunun kuralları da. 

 

Mehmet ÖĞÜTÇÜ

Rakamlar bazen kelimelerden daha çok şey anlatır. Türkiye’nin en büyük on şirketi; on Türk devi diyelim, QNB Finansbank, ASELSAN, Garanti BBVA, ENKA, Koç Holding, Türk Hava Yolları, TÜPRAŞ, Ford Otosan, BİM ve İş Bankası, toplamda yaklaşık 141,5 milyar dolar piyasa değerine sahip.

Kulağa etkileyici geliyor olabilir.

Fakat dünyaya baktığımızda tablo dramatik biçimde değişiyor: NVIDIA, tek başına 5 trilyon dolar değere ulaşan ilk şirket oldu.

Yani bir Amerikan teknoloji devi, Türkiye’nin ilk on devinin toplamından otuz beş daha büyük.
Bu sadece bir ekonomik büyüklük meselesi değil; aynı zamanda güç, güven, inovasyon ve vizyon farkı.

Piyasa değeri, bir şirketin geleceğe dair inancın parasal karşılığıdır.

Bu inanç, küresel ölçekte Amerika’nın teknoloji devlerine akarken, Türkiye’de hâlâ sanayi, banka, enerji ve inşaata dayalı bir ekonomik mimari hüküm sürüyor.

Küresel Devler Trilyon Kulübünde

Dünyanın ilk 10 devinin, dev şirketinin toplam piyasa değeri yaklaşık 25 trilyon dolar.

Listede NVIDIA, Microsoft, Apple, Alphabet, Amazon, Meta, Broadcom, Tesla, TSMC ve Berkshire Hathaway yer alıyor.

Bu 10 şirketin toplam değeri, Türkiye’nin 2024 yılı gayrisafi yurt içi hasılasının (GSYH) yaklaşık 40 katı.

İlk beş sıradaki şirketlerin ortak özelliği çok açık:

Üretimleri elle tutulur bir maldan çok, veri, algoritma, yapay zekâ, yarı iletken ve bulut mimarisi üzerine kurulu.

Dünya, bu firmalar sayesinde dijitalleşirken, servet de fiziksel üretimden dijital üretime kayıyor.
Bir çip, bir tanker dolusu petrolden daha fazla değer yaratıyor.

Bir algoritma, bir sanayi bölgesinin tüm katma değerini birkaç saniyede aşabiliyor.

Bu dönüşüm, sermaye piyasalarındaki yönelimleri de değiştirdi.

Bir zamanlar dünyanın en büyük şirketleri enerji, otomotiv ve sanayi devleriydi. Bugün veri devleri zirvede.

Bu nedenle, Türkiye’nin hâlâ ağırlıklı olarak “beton, enerji, çelik, akaryakıt, banka” ekseninde kalması, sadece sektörel bir tercih değil, zamanın ruhuna gecikme.

Türkiye’nin Devleri: Güçlü Ama Kısıtlı

Türkiye’nin önde gelen holdingleri ve sanayi grupları tarihsel olarak olağanüstü işler başardı.
Koç Holding’in üretimden ihracata, ASELSAN’ın savunmadan teknolojik bağımsızlığa, Türk Hava Yolları’nın küresel ağ oluşturmaya kadar pek çok alandaki başarısı inkâr edilemez.

Ancak piyasa değeri açısından Türkiye devleri hâlâ orta ligde.

141 milyar dolar, örneğin, Apple’ın haftalık dalgalanmasından bile az.

Türkiye’deki şirketlerin bilançoları güçlü olabilir, ama piyasa değeri yalnız bilanço değil, beklenti de fiyatlar.

Yani, “yatırımcı gelecekte ne kadar büyüme, teknoloji ve sürdürülebilirlik bekliyor” sorusunun yanıtı.

Oysa Türkiye’de yatırımcı hâlâ kısa vadeli kâra, döviz riskine, enflasyona ve siyasi gelişmelere odaklı.

Uzun vadeli büyüme vizyonu hem şirket hem ülke düzeyinde eksik.

Trilyonluk Gerçeklik

NVIDIA, yapay zekâ çiplerindeki üstünlüğüyle 2024–2025 döneminde 4 trilyon dolar sınırını aşarken, neredeyse tüm küresel sermaye akışı bu alana yöneldi.

Şirketin yıllık Ar-Ge harcaması 17 milyar dolar civarında.

Türkiye’deki borsaya kote tüm şirketlerin toplam Ar-Ge harcaması ise yaklaşık 2 milyar dolar.

Aradaki fark sadece para değil; vizyon, eğitim ve strateji farkı.

Microsoft’un piyasa değeri 3,8 trilyon dolar.

Apple 3,7 trilyon dolar bandında.

Bu üç şirketin toplamı, Avrupa Birliği’nin tüm borsalarındaki enerji ve otomotiv devlerinin toplamından daha fazla.

Bu, “büyük ekonomiler” ile “yaratıcı ekonomiler” arasındaki farkı anlatıyor.

Neden Bu Kadar Fark Var?

1- Sektörel Kompozisyon: Türkiye’de en büyük 10’un 7’si sanayi, enerji veya finans kökenli. Küresel ilk 10’un 8’i teknoloji. Yani biri “varlık yoğun”, diğeri “zihin yoğun” bir büyüme modeliyle ilerliyor.

2- Sermaye Derinliği: Wall Street’in günlük işlem hacmi 500 milyar doların üzerinde. Borsa İstanbul’un ortalaması 3 milyar dolar civarında. Sermaye akışı ne kadar derinse, değerlemeler o kadar güçlü olur.

3- Makro istikrar ve öngörülebilirlik: Kur dalgalanması, faiz oynaklığı ve politik belirsizlik, yabancı yatırımcının risk primini artırıyor. Risk artınca piyasa değeri düşüyor.

4- Ar-Ge ve İnovasyon: Ar-Ge harcaması yalnız laboratuvar değil, uzun vadeli güven meselesidir. Türkiye’de devlet destekli, kısa vadeli projeler ağırlıkta; özel sektörün kendi bütçesinden sürdürülebilir inovasyona ayırdığı pay düşük.

5- İnsan sermayesi ve beyin göçü: Türkiye mühendislik, finans ve bilişim alanında iyi yetişmiş gençler üretiyor ama onları içeride tutamıyor. Nitelikli beyin göçü, potansiyeli global rakiplerin lehine çeviriyor.

6- Kurumsal yönetim ve güven: Uluslararası yatırımcı, şeffaf raporlama, bağımsız yönetim ve hukuk güvenliği arıyor.

Bu unsurlar olmadan “marka değeri” değil, sadece “varlık değeri” oluşuyor.

Dünya da Oyun Kuralları da Değişti

Sanayi devrimi döneminde üretim kapasitesi başarı ölçütüydü.
Bugün ölçü, yenilik ve hız.

Küresel devler artık fiziksel değil dijital sermaye birikimiyle değerleniyor.

Apple’ın fabrikaları yok denecek kadar az; ama marka, ekosistem ve yazılım zinciri milyarları yönetiyor.

NVIDIA’nın çip üretiminin çoğu Tayvan’da; ama tasarım, lisans ve yapay zekâ kodu ABD’de.

Gerçek güç artık “üretimde” değil, “kurguda”.

Türkiye’nin güçlü üretim refleksi bu yeni evrende hâlâ avantaj, ama yeterli değil.

Türkiye’nin Güçlü Yanları

Umutsuz tablo çizmeye gerek yok.

Türkiye hâlâ bölgesel anlamda devasa bir potansiyele sahip:

  • 85 milyonluk iç pazar,
  • Genç, girişimci nüfus,
  • Coğrafi avantaj,
  • Güçlü sanayi ve enerji altyapısı,
  • Savunma teknolojilerinde bağımsızlaşma eğilimi.

Son yıllarda ASELSAN; Baykar, Roketsan, Togg, Trendyol, Getir, Hepsiburada, YEO Group gibi örnekler, yeni bir “teknoloji iştahı”nın oluştuğunu gösteriyor.

Ancak bu girişimlerin sürdürülebilir büyümeye dönüşmesi için, sermaye piyasasının ve devlet politikalarının aynı yöne bakması gerekiyor.

Politika ve Sistem Dönüşümü Gerekiyor

Türkiye’nin devleri bilanço olarak sağlam; ama küresel ölçekte görünür hale gelmeleri için üç ana alanda reform şart:

1- Sermaye piyasasını büyütmek: Şirketlerin halka arzını kolaylaştırmak, yatırımcı güvenini artırmak ve uluslararası fonlara erişimi hızlandırmak gerekiyor. İstanbul Finans Merkezi’nin “kâğıt üzerinde” değil, sermaye akışıyla işlemeye başlaması elzem.

2- Eğitim ve Ar-Ge yatırımı: Üniversite-sanayi işbirlikleri teşvik edilmeli. Ar-Ge harcamalarının milli gelirdeki payı yüzde 1’den en az yüzde 3’e çıkarılmalı. Sadece savunma değil; yazılım, enerji, tıp teknolojileri ve yapay zekâ gibi alanlara yönelmek şart.

3- Makro istikrar ve hukuk güvenliği: Kur, faiz ve enflasyonda öngörülebilirlik; yargıda bağımsızlık ve rekabet eşitliği sağlanmadan, yabancı yatırımcı Türkiye’yi orta riskli ülke kategorisinden çıkarmaz.

Amerikan Devi Neden Bu Kadar Büyük?

Çünkü sistem, sadece şirketin değil, ekosistemin büyümesine izin veriyor.
NVIDIA’nın yükselişinde ABD’nin üniversiteleri, Silikon Vadisi yatırım fonları, Savunma Bakanlığı’nın Ar-Ge programları ve özel sektör inovasyon kültürü birlikte rol oynadı.
Bir ülke, “bilim, finans ve devlet politikasını” aynı yöne hizaladığında, trilyon dolarlık şirketler doğuyor.

Türkiye’de ise bu üç sütun genellikle birbirinden kopuk işliyor:

  • Eğitim sistemi bilim üretmiyor,
  • Sermaye uzun vadeye inanmıyor,
  • Kamu strateji yerine kısa vadeli çözümle uğraşıyor.

Sonuç olarak, yaratıcı beyinler başka ülkelere gidiyor, sermaye dövize kaçıyor, şirketler büyüyemiyor.

 

Yarının Türkiye’si İçin 5 Gerçekçi Adım

1- Teknoloji ihracatı stratejisi: Sadece mal değil, teknoloji ihraç eden bir ekonomi hedeflenmeli. Türk mühendisliğiyle üretilen yazılımlar, sensörler, enerji çözümleri bölgesel markaya dönüştürülmeli.

2- Yerli sermaye birikimi: Emeklilik fonları, sigorta şirketleri ve varlık fonları, uzun vadeli yerli yatırımcı haline getirilmeli. Bugün Borsa İstanbul’da işlem hacminin %65’i kısa vadeli spekülatif hareketlerden oluşuyor.

3- Beyin göçünü tersine çevirmek: Sadece maaş değil, özgürlük ve fikir ortamı sağlanmalı. Genç bilim insanı, girişimci ve mühendis ülkesinde kalmayı tercih etmeli.

4- Dijital devrim ve yeşil dönüşüm: Yapay zekâ, robotik, yenilenebilir enerji, hidrojen ekonomisi gibi alanlarda stratejik kümelenmeler kurulmalı.

5- Marka ve hikâye oluşturmak: Küresel değer, yalnız üretimle değil; hikâyeyle büyür. Türkiye’nin markaları, yalnız iç pazar için değil, dünya için anlatı üretmeli.

Büyüklük mü, Etki mi?

Büyüklük, etkiyle ölçülür.

Bir Amerikan devi 5 trilyon dolar değerinde olabilir, ama bu değer aynı zamanda küresel karar mekanizmalarında söz hakkı anlamına gelir.

Türkiye’nin ekonomik ağırlığı hâlâ bölgesel düzeyde etkili; küresel düzeyde ise yetersiz.

Bunun değişmesi, şirketlerin küresel değer zincirine eklemlenmesiyle mümkün.

THY’nin gökyüzündeki başarısı, ASELSAN’ın savunmadaki kabiliyeti, Baykar’ın teknoloji ihracatı bu yönde umut verici.

Ama bu örneklerin 10’lara değil, 100’lere ulaşması gerekiyor.

Türkiye, potansiyelini inkâr etmiyor; ancak dünya çok hızlı koşuyor.

Büyüklük Geçici, Vizyon Kalıcıdır

Tek bir Amerikan şirketinin değeri, Türkiye’nin en büyük 10 devi toplamını 35’e katlıyorsa, mesele büyüklük değil, oyunun değiştiğini fark edememek.

Artık mesele, “Bizim de bir Apple’ımız olsun” romantizmi değil; kendi modelimizi, kendi oyun planımızı oluşturmak.

Küresel devlerin seviyesine ulaşmak için yalnız finansal değil, zihinsel bir dönüşüm şart.

Çünkü büyüklük geçici olabilir; ama vizyon kalıcıdır.

Türkiye’nin vizyonu, üretim ekonomisinden çıkıp yaratıcı ekonomiye geçişi başarmak olmalı.

——————————————–

Kaynak:

Bir Amerikan Devi, On Türk Devine Bedel mi?

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen