Hukuk devleti mi yargı devleti mi?

Tam boy görmek için tıklayın.

Ahmet GÜRSOY[i]

Siyaset bilim ve hukuk felsefesi okuyanlar başlıktaki kavramların ayrımını bilecektir. “Yargı devleti” yahut “polis devleti” ile “hukuk devleti” kavramları birbirinden farklıdır. Devletin yönetim şekli ne olursa olsun, en otoriter ve en despot rejimlerden, en demokratik yönetimlere kadar bütün ülkelerde kanunlar ve yargı sistemi elbette vardır. Burada sorun, yargı kurumunun ve kanunların olup olmaması değildir. Çünkü “kanuna uygunluk” her durumda adalet getirmez. Asıl sorun “hukuk devleti” olabilmektedir.

Sayın Cumhurbaşkanının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) Selahattin Demirtaş kararına ilişkin “Bu ülke yargı ülkesi. Yargı bu konuda ne derse ona uyarız” demesi üzerine pek çok kişi “yargı devleti”, “hukuk devleti” ayrımı üzerinde durdu.

Bu ayrımda temel fark, “Adalet” kavramına dayanır. Yunan filozofu Platon, adalet nedir sorusuna, “Adalet, hak edene hak ettiğini vermektir” demiştir.

Bir zorba yönetim, kendi iktidarını sürdürmek için amaçlarına uygun kanunlar çıkarıp uygulayabilir. Bu durumda o yönetimin hüküm sürdüğü ülkede, yargıçlar; doğal olarak yürürlükteki yasalara göre karar verecektir. Bu durumda zorba yönetimin amacı gerçekleşecek, ancak adalet yerini bulmayacaktır. Buradan da anlaşılacağı gibi kanunlara uymak ve kanun çıkararak hüküm sürmek o ülkede hukukun üstünlüğünü göstermez. Hukukun üstünlüğü, “hak edenin, hak ettiğini alabilmesiyle” doğru orantılıdır.

Çağımızın önemli filozoflarından John Rawls’a göre adalet, toplumsal kurumların temel erdemidir ve “hakkaniyet olarak adalet” ilkesiyle tanımlanır. Bu ilke, bireylerin eşitlik ve özgürlük temelinde adil bir toplumda yaşamasını hedefler.

Yine (Bir Adalet Kuramı) adlı eserinde Rawls, adaleti iki temel ilke üzerinden tanımlar:

1-Eşit Özgürlükler İlkesi. Buna göre her birey, diğerleriyle eşit ölçüde temel özgürlüklere sahip olmalıdır. Bu özgürlükler; düşünce, vicdan, ifade, toplanma, mülkiyet ve hukuk önünde eşitlik gibi hakları kapsar.

2-Farklılık (Eşitsizlik) İlkesi. Bu ilkeye göre, her toplumda var olan sosyal ve ekonomik eşitsizlikler ancak iki koşulda kabul edilebilir:

a-En dezavantajlı bireylerin durumunu iyileştiriyorsa,

b-Herkes için fırsat eşitliği sağlanıyorsa (özellikle kamu görevleri ve pozisyonlara erişimde).

İnsan sormadan edemiyor. Bu ölçütlere bakıldığında Türkiye sahiden bir “hukuk devleti” mi yoksa “yargı devleti” mi?

Rawls’ın ortaya koyduğu birinci ölçüte bakalım. Hepimiz ayrım gözetmeksizin, iktidarın adamı, şunun taraftarı, bunun adamı demeden “eşit özgürlüklere sahip miyiz?” Yoksa “ben kimim sen biliyor musun” pozisyonunda mıyız?

Her bir Türk bireyi, anayasal haklarını olması gerektiği gibi kullanabiliyor mu? meselâ, toplantı, gösteri ve yürüyüşü yapma gibi anayasal haklarımızı yasal kurallara uysak bile kullanabiliyor muyuz?

Bir soru daha: Hukuk önünde ne kadar eşitiz? İşte bakın, insanlar; Anayasa Mahkemesinin verdiği kararlara rağmen hapiste tutuluyor. Aylardır, hatta yıllardır AHİM ve Anayasa Mahkemesinin verdiği kararların uygulanmadığı şikâyetini dinliyoruz.

Hukuk devletinin en önemli güç odaklarından olan “Basın özgürlüğü” tartışmalı. Bir kısım gazeteciler hapiste.

Suçu sabit olsa bile yatması gerektiğinden daha fazla tutuklu olarak içerde tutuluyor. Bu durumda, Türkiye bir hukuk devleti mi, yoksa kanun devleti mi, değilse polis devleti mi oluyor?

Ne demeliyiz?

Rawls’ın belirttiği ikinci ölçüt de Türkiye uygulamasında yerle bir edilmiş durumda. Ne “en dezavantajlı bireyler” yani politik gücü, arkası olmayanlar ve ne de “kamu görevlerine ve pozisyonlarına erişmede” KPSS sınavlarından yüksek puan alanlar hak ettiklerini alabiliyor. Kamu görevlerine alımlar konusunda yıllardır “mülakatı” tartışıyoruz. Haksızlıkların yarattığı gözyaşlarını görüyoruz.

Bu arada Rawls’ın “Adaleti” tek başına kullanmayıp “Hakkaniyetle” birleştirmesi de önemlidir. Çünkü “Hakkaniyet”, Hakkaniyet, “Bir olayın sadece hukuken değil, aynı zamanda ahlaki ve vicdani açıdan da adil olmasını ifade eder. Bu, tüm taraflara eşit mesafede durmayı, önyargısız ve dürüst davranmayı gerektirir.”

Hakkaniyet, bir vicdan işidir ve pozitif hukuk kurallarının katı yapısını yumuşatmak için kullanılır. “Özellikle somut olaylarda adil bir sonuca ulaşmak için hukuk normlarının yorumlanmasında, boşlukların doldurulmasında ve düzeltilmesinde başvurulur.”

Bütün bu anlatılanlardan sonra diyebiliriz ki, hukuk devleti; kanunlar devleti, yargıçlar devleti değildir. İktidarın çıkarına yasa yaparak adil devlet kurulamaz. Hukuk devleti hiç olunmaz. Ortada vicdan yani hakkaniyet olacak.

Arıyoruz.

———————————————

Kaynak:

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/hukuk-devleti-mi-yargi-devleti-mi-978304h.htm

[i] [email protected]

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen