Avrupa Kururken: Su Krizinin Sessiz Siyaseti

Tam boy görmek için tıklayın.

Konya Ovası’nda sayıları binleri bulan obruklar, tarımsal sulama amacıyla yeraltından çekilen su kaynaklarının jeolojik dokuyu nasıl boşalttığını somut biçimde gösteriyor. Fotoğrafta, Konya, Karapınar’da oluşan 40 metre derinliğinde 50 metre çapında bir obruk görülüyor. (Foto: yenikonya.com)

 

Prof.Dr. Utku PERKTAŞ[i]

Avrupa’nın kuraklık haritası artık yalnızca meteoroloji raporlarında değil, uyduların yerçekimi ölçümlerinde de görünür durumda. Yirmi yılı aşan veriler, özellikle Güney ve Orta Avrupa’da yeraltı ve yüzey su kaynaklarının sistematik biçimde azaldığını; buna karşılık kuzey ve kuzeybatının görece dirençli kaldığını gösteriyor. Bu tablo, kıtanın daha önce “iklimsel güven bölgesi” olarak görülen kesimlerinde bile kırılganlığın hızla arttığının işareti.

Bilimin söylediği

University College London (UCL) bünyesinde yürütülen hidrolojik ve uydu veri analizleri, İspanya’dan İtalya’ya, Fransa’dan Polonya’ya ve İngiltere’nin doğusuna uzanan geniş bir kuşakta yeraltı suyu depolarının istikrarlı biçimde zayıfladığını ortaya koyuyor. Daha dayanıklı olduğu varsayılan gözenekli ve geçirgen yeraltı su depolarının (aküferler) bile aynı eğilimi göstermesi, sorunun mevsimsel dalgalanmaların ötesine geçerek yapısal bir krize dönüştüğünü teyit ediyor.

Yağış toplamı bazı bölgelerde çok değişmiyor olabilir; ancak yağışın zamanlaması ve dağılımı değişti. Daha kısa sürede yağan yoğun yağışlar ve ardından gelen uzun kurak dönemler, yeraltı suyu beslemesini zayıflatıyor. Bu, artık 1,5 derece hedefinin fiilen aşıldığı ve 2 derece eşiğine hızla yaklaşılan bir iklim rejiminin hidrolojik imzası. “Uzak gelecek” denilen senaryolar bugün Avrupa’nın gündelik gerçekliğine dönüşmüş durumda.

Uydu Verileri: Avrupa Kuruyor

Nehirler, aküferler, toprak nemi ve buzullar son iki on yılda belirgin biçimde azaldı. Su kaybının en yoğun hissedildiği Güney ve Orta Avrupa, kıtanın tarımsal omurgasını oluşturuyor. İklim krizi burada artık yalnızca bir çevresel tehdit değil; gıda zincirleri, bölgesel ekonomi ve kırsal yaşam açısından sistemsel bir kırılma.

Bu noktada Avrupa’nın deneyimi, Akdeniz havzasının bütününü de kapsıyor. Çünkü Akdeniz, küresel ölçekte iklim değişikliğine en hızlı yanıt veren bölgelerden biri. Avrupa’nın güney kuşağı ile Türkiye arasındaki hidrolojik bağ, aynı kuraklık rejiminin farklı halkaları olarak düşünülmeli.

Akdeniz Kuraklık Kuşağı ve Türkiye

Türkiye, Avrupa’nın kuraklık haritasında kenarda bir istisna değil; tam tersine, Akdeniz iklim kuşağının en kırılgan bölgelerinden biri. Meteorolojik kayıtlar ve iklim projeksiyonları özellikle Akdeniz, Ege ve İç Anadolu’da uzun yaz kuraklıklarının uzadığını, yağışların ise daha düzensiz hale geldiğini gösteriyor.

Bu eğilim, baraj doluluklarının tarihi düşük seviyelere gerilemesi, sıklaşan su kesintileri ve tarımda artan yeraltı suyu bağımlılığıyla zaten görünür hale geldi. Konya Ovası’nda sayıları binleri bulan obruklar, yeraltından çekilen suyun jeolojik dokuyu nasıl boşalttığını somut biçimde gösteriyor. Kısacası Avrupa uydularında görülen “ağırlık kaybı”, Türkiye’nin yeraltı boşluklarında fiziksel bir şekle bürünüyor.

Tuz Gölü Örneği

Bu boşalmanın en çarpıcı örneklerinden biri ise Tuz Gölü. Son 37 yıllık uydu analizleri, “SPEI ve yeraltı suyu depolama değerleri düşerken Tuz Gölü’nün yüzeyindeki tuzla kaplı alanın hızla genişlediğini; artan kuraklık şiddeti ve azalan yeraltı suyu rezervlerinin gölün geleceğini giderek daha fazla tehdit ettiğini” gösteriyor.

Türkiye’nin su krizini yalnızca “azalan yağış” ile açıklamak, Avrupa’da da görülen asıl yapısal sorunu (yönetim rejimini) görünmez kılıyor. Vahşi sulama, kaçak kuyular, yüksek kayıp-kaçak oranları ve havza ölçeğini gözetmeyen planlama anlayışı, iklim sinyalini büyüterek toplumsal kırılganlığı derinleştiriyor. Bu noktada Türkiye, Avrupa’daki tartışmalardan çok şey öğrenebilir: Sorunun merkezinde eksik altyapı değil, yanlış su siyaseti bulunuyor.

Akdeniz’in ortak geleceği

Uzun yıllar boyunca “su krizi”, küresel güneyin görüntülerini çağrıştırıyordu. Ancak bugün aynı dinamiklerin Avrupa’nın tarım bölgelerini, gıda zincirlerini ve suya bağımlı ekosistemlerini sarstığını görüyoruz. Bu değişim, Akdeniz havzasındaki ülkelerin birbirine benzeyen kırılganlıklarını daha görünür kılıyor.

Kıtanın güneyindeki su açığı yalnızca tarımı veya kırsal alanları etkilemekle kalmıyor; ekosistemlerin dengesini bozarak, gıda fiyatlarını ve kentlerde su güvenliğini etkileyerek, hatta enerji-su döngüsü üzerinden tüm Avrupa’nın gündelik yaşamına uzanıyor. Bu kırılganlık alanının Türkiye’yi de içine alan Akdeniz ölçeğinde ele alınması artık kaçınılmaz.

Politik Yanılsamalar

Avrupa Komisyonu su dayanıklılığı stratejisinden, hükümetler yeni baraj ve rezervuar projelerinden söz ediyor. Türkiye’de de benzer bir eğilim var: büyük projeler yoluyla “güvence” yaratma siyaseti. Oysa hem Avrupa’da hem Türkiye’de kayıp-kaçak oranlarının yüksekliği, tarımsal sulamada yeraltı suyuna bağımlılığın artışı ve suyun hâlâ sınırsız bir kaynak gibi fiyatlandırılması bu politikaların sınırlarını gösteriyor.

Devasa rezervuarlar siyasi takvimler için cazip olabilir; ancak onlarca yıllık inşaat süreçleri bugünün kuraklık dalgalarına yanıt değil. Asıl eşik, altyapının betonunda değil; talep yönetimi, adil tahsis ve ekosistem temelli çözümler konusunda siyasal irade gösterilip gösterilmemesinde.

Yeni Su Siyaseti Kaçınılmaz

Gerek Avrupa’da gerek Türkiye’de ihtiyaç duyulan şey yalnızca daha fazla su değil; suyun anlamını değiştiren yeni bir siyaset. Yağmur suyunu atık değil kaynak sayan, suyun yeniden kullanımını merkeze alan, içme suyunu diğer kullanımlardan kurumsal olarak ayıran radikal bir yeniden düzenleme kaçınılmaz.

Aynı zamanda akarsu yataklarına, sulak alanlara, toprağa hareket alanı tanıyan doğa temelli çözümler, Akdeniz’in tamamında su yönetimini yeniden düşünmek için en gerçekçi zemin. Uyduların “ağırlığını kaybeden kıta” olarak tarif ettiği Avrupa, siyasetini ve ekonomisini hafifletmediği sürece kendi kuraklık haritasının içine sıkışacak. Türkiye ise bu haritanın güney ucunda, aynı risklerin hızlanmış bir versiyonuyla karşı karşıya.

——————————————–

Kaynak:

Avrupa Kururken: Su Krizinin Sessiz Siyaseti

[i] Hacettepe Üniversitesi, Biyoloji Bölümü öğretim üyesi.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen