Acılar: Hatırlamak mı zor hatırlamamak mı?

Tam boy görmek için tıklayın.

Dr. Hayati BİCE

Tarihteki milli acılarımız, zaferlerimize göre daha az dile getirilir, daha az yazılır, daha az hatırlatılır. Bu, bazen milli benliğimizi tehdit edeceğinden bastırılır yahut devlet politikası-strateji olarak efsanevi devlet ve millet söylemine zarar vereceği ve toplumsal özgüveni zedeleyeceği düşünülerek gündeme daha az alınır.

Kuşlukta Yazarlar Topluluğu olarak üzerinde yaklaşık iki yıldır çalıştığımız “Türklerin Acıları” kitap projemizin ilk cildi geçtiğimiz günlerde Panama Yayıncılık tarafından yayınlandı. 15 yıldır Türk Ocakları Genel Merkezi’nde faaliyet gösteren topluluğumuzdan 20 üyemiz ile dışarıdan katkıda bulunan bazı yazarların yazılarından oluşan kitapta 28 ayrı yazı yer alıyor. İşlenen konular arasında Balkan Savaşı acılarından İkinci Dünya savaşı sürerken anayurtlarından Türkistan’ın uzak bozkırlarına ve Sibirya tundralarına sürülerek savrulan Kırım ve Kafkasya’nın Türk soylu insanlarının dramına kadar geniş yelpazede bir anlatı ortaya çıktı. Konuyu topluluğun gündemine getiren değerli yazar arkadaşımız Mine Sultan Ünver, şimdiye kadar münferit de olsa bu konularda bazı yayınlar yapıldığını ancak bu çalışmaların genellikle akademik anlatımlar, insanları birer istatistik verisi gibi ele alan ruhsuz metinlerden oluştuğunu isabetle kaydetti. Bu değerlendirmenin ışığında bizim çalışmamızda insana dokunan, tek tek insanların yaşadıklarını öne çıkartan bir metodoloji izlenmesi kararlaştırıldı. Oluşturulan metinler konuşulurken bu konuda çok hassas davranıldı ve akademisyenlerden gelen birkaç metin sadece bu nedenle kapsam dışında tutuldu.

DURUM TESBİTİ

Kitabın Sunuş yazısını yazan Türk Ocakları Genel Başkanı tarihçi akademisyen Prof. Dr. Mehmet Öz, şu sözlerle kitabın hedefini özetledi: “Bireyler gibi toplulukların tarihinde de hafıza kadar unutma da önemli bir yer işgal eder. Değişik kültürlerin yaklaşımları arasında farklar olsa da insanlar geçmişlerine seçici bakma eğilimindedirler. Bazı milletler yaşadığı acıları unutmak ister ama bazı toplumlar da tam tersine varlıklarını gerçek veya sanal fark etmeksizin geçmişteki acıları üzerinde kurarlar. Mensubu olmakla iftihar ettiğimiz Türk milleti, tarihinin büyüklüğünün ve millî karakterindeki mündemiç ağır başlılığın da etkisiyle olsa gerek, geçmişte uğradığı zulümleri ve maruz bırakıldığı işkenceleri anlatmayı pek yeğlemez; âdeta acılarını içine gömer, onlarla meşgul olmak yerine yepyeni bir geleceği inşa etmeyi tercih eder.” Ünlü deneme ustamız Dr. Hüseyin Özbay da “Acılarını Saklayan Millet” başlıklı Giriş metninde Ziya Gökalp’in “Biz tarihi yaptık ama onu yazmadık.” sözlerine şu tesbitini ekledi: “Tarihte ve bugün en çok acı çeken millet olduk ama onu yeteri kadar somutlaştırıp duyurmadık.” Ve devam etti: “Büyük insanların, âlimlerin, büyük sanatçıların, büyük düşünürlerin acıları nasıl daha anlamlı hâlde birikirse büyük milletlerin acıları da öyledir. Türk milleti acılarını yaşarken de alçak gönüllülüğünü göstermiş, yapay ve sahte bir “acılar propagandası”na yüz vermemiştir. Bu karakterin bakış açısı elbette birçok trajedinin yeni kuşaklara iletilmesinde büyük ihmaller göstermiş, acılarımız ve onun kaynaklarından çoğu belleklerimizden silinmiştir.”

ÖĞRENDİKLERİMİZ VE UNUTAMADIKLARIMIZ

Kitabın yazım sürecinde her yazı topluluk huzurunda okunarak redakte edildi veya değerlendirme dışı bırakıldı. Bu redaksiyon süreci hepimiz için çok öğretici oldu. Kitaba “1943-1944 Kırım Ve Kafkas Sürgünleri” yazım ile katkıda bulunurken, Tuna’nın nazlı sularında yapılan baraj altında kalan Adatepe’deki ermiş-gazi Miskin Baba menkıbesini, Karadeniz’in Rus işgali yıllarında başını yiğit ve hırçın Karadeniz kadınlarının çektiği Sargana direnişini, Kazan’da adına görkemli bir cami inşa edilen sufi mücahid Kul Şerif’i ve kendilerinden bir dikili taş bile kalmayan Kazan Tatarları’nı; daha pek çok Türk acısının öyküsünü öğrendim. Topluluğumuzun katılımcıları bazen anlatılan olayların verdiği acı ile dakikalar süren suskunluklar, birisi dokunsa ağlanacak bir halet-i ruhiye yaşadılar. Daha dün kadar yakın bir tarihte Azerbaycan’da, Hocalı kasabasında kafa derisi yüzülerek “Kaç dakikada ölecek?” diye saat tutulan çocuğun hikâyesine hangi yürek dayanırdı ki? İsa Parlak’ın kaleme aldığı Mora İsyanı anlaşılmadan bugün Ege’den kafa kaldıran Yunanistan’ın Batı Trakya’daki karın ağrısını, Dr. Sadık Ahmed’in mirasını anlamak mümkün mü? Kitabın 23 sayfalık kısmını oluşturan Üçler Uğurlu’nun bölücü terör hakkındaki yazısında yer almasını oybirliği ile onayladığımız İstanbul’dan Eruh’a giderek orada şehid olan profesyonel gitarist Ümit kardeşimizin öyküsündeki kendi yazdığı şiiri kayda geçirmesek unutulup gitmeyecek miydi? Neşe, Aybüke, Necmettin ve Buminhan başta olmak üzere hunharca şehid edilmiş öğretmenlerimiz, hikâyesini yazamadığımız daha nice insan öyküsünü tarihe emanet etmiş nice imamlarımızı, ebelerimizi, hemşirelerimizi kim anar, kim hatırlar; çok değil 20-30 yıl sonra? Ya ‘tabuta sığmayan arslan parçası’ askerlerimiz, polislerimiz!?..

ACILARIN PSİKANALİZİ

Kitaba büyük emek vererek editörlüğünü üstlenen Prof. Dr. Filiz Yavuz’un önerisi ile ‘Acıların Psikolojisi’ hakkında bir yazı talep ettiğimiz Psikiatrist Prof. Dr. Ali Çayköylü’nün “Türkler Tarihi Acılarını Yeni Nesillere Aktarma Konusunda Kararsız mı?” başlıklı yazısını tekil acı anlatılarının arkasından, kitabın en sonunda yayınlamamız eserin değerini arttırdı. “Türk toplumunun genellikle derinliğine inceleme yapmadan, duygusal ve yüzeysel kararlar verdiği” kanaatini aktaran Çayköylü şunları vurguladı:” Her millette olabileceği gibi Türkler’in de duygusal kararlar verdiği, düşmanına bile, merhamet ve şefkat ile davrandığı zamanlar olmuştur. Bu diğer milletlere göre belki biraz daha fazladır. Ama bu kıyaslama, sömürgeci, barbar ve çapul kültürü ve anlayışı ile insanlara zulmederek varoluşunu sürdüren milletlerle kıyaslanabileceği manasına gelmez. Evet, ezilsek de vahşete meylimiz dünya tarihinde var olan neredeyse tüm milletlerden daha az olmuştur.” Ünlü psikiatr Carl Gustave Jung’un ‘kolektif bilinçdışı tanımını hatırlatan Çayköylü’nün: “Birey toplumun kendisi değilse bile, bireyin tek tek özellikleri birleşerek kolektif hafızası, son tahlilde toplum hafızasını belirleyecektir. Konumuz kolektif bilinçdışı olmasa bile kültürümüze etki eden ve belki de zihinlerimizin istilasına sebep ve/veya sonucu olan iyi ya da kötü yönleriyle bir kolektif bilinçdışı kavramıyla açıklanabilir.” değerlendirmesi önemlidir.

“Acaba Türkler, daha mı affedici de tarihi acılarını intikam duyguları ile yaşatmayı uygun görmüyorlar?” sorusunu kendisi yanıtlarken “İntikam ile unutkanlık ya da unutma çoğu kez yan yana duramaz. Türk toplumlarının kültüründe intikamcılık ne kadar vardır? Toplumsal açıdan Türkler’in çok fazla intikam duyguları ile yaşamadığı iddia edilmektedir. Bu iddiayı destekleyen argümanlardan birisi dilimizde intikam ile ilgili bir deyim ya da atasözünün olmayışı ya da az oluşu ile açıklanmaya çalışılır.” tesbitini nakletti. Çayköylü’nün çok değerli verilerle dolu yazısındaki şu sözlerle yazısından alıntılarımı noktalamak isterim: “Rövanşizm (intikamcılık) düşüncesi cezalandırıcı adalet üzerine inşa edilmiştir. Tarihteki milli acılarımız, zaferlerimize göre daha az dile getirilir, daha az yazılır, daha az hatırlatılır. Bu, bazen milli benliğimizi tehdit edeceğinden bastırılır yahut devlet politikası-strateji olarak efsanevi devlet ve millet söylemine zarar vereceği ve toplumsal özgüveni zedeleyeceği düşünülerek gündeme daha az alınır. Nedeni ne olursa olsun millet olarak bir özelliğimizin de (başka milletlerde olması da pek muhtemel) acı hatıraları olması gerekenden hızlı ve fazla unutmamız olduğunu iddia edenler vardır. Ancak hafızayı beşer gereğinden fazla dumura uğrarsa ibret kelimesinin toplumsal etki ve yararı ortaya çıkamaz.” (Konu ile ilgili okurlar Ali Çayköylü’nün akademik referanslarla beslediği yazısını kitabımızdan okuyabilir.)

ELEŞTİRİLER VE EKLER

Kitabımızda yer alması gereken konular tartışılırken bir arkadaşımız Türk sosyolojisinde travmatik bir tesiri olan ‘Kerbela Acıları’nı da ele almamızı önerdi. Ancak kitabın içeriğini 13-14 yüzyıl geriye taşıdığımızda altından kalkılamayacak bir yük omuzlarımıza binecekti. Ya Gazze; kameralar önünde son nefesini veren bir deri bir kemik kalmış bebeler, göz çukurları derinlere çökmüş yaşlılar; Medine müdafaası ve Fahreddin Paşa, Yemen ağıtları, Filistin cephesinde esir düşüp basit infeksiyonlarla gözlerinden olan binlerce Mehmedcik… Yine güncelliğini koruyan Suriye Türkmenlerinin sıcaklığını koruyan durumu, Doğu Türkistan’daki Uygur kardeşlerimizin -özellikle son 10 yılda dayanılmaz hale gelen- baskılarla dinî/millî kimliklerinin tehdit edilmesi; Afganistan’da millî varlıkları bir türlü hazmedilemeyen Güney Türkistanlı soydaşlarımız; Aral gölünün vahşi tarım uygulamaları ile yok olma noktasına gelirken oluşturduğu ekolojik felâket ve bu felâketin insan sağlığına yansımaları, Sovyetler Birliği dağılırken, 1990’lardaki ekonomik kriz yıllarında ortaya çıkan hercümerç içerisinde ortaya çıkan sosyokültürel afetler kitabımızın ikinci cildinin yazımını zorunlu hale getiren konulardan sadece bir kaçıdır. Yine asırlık Türk yurdu Kerkük üzerinde döndürülmeye devam edilen dolaplar, ülkemizde bölücü terörün yol açtığı acıların ülkemiz sosyolojisindeki yıkıcı/kıyıcı etkisi de başlı başına birer kitap dolduracak ayrıntılar ve acılı sayfalar içermektedir.

 

SONUÇ

Büyük bir emek ürünü olan Türklerin Acıları kitabımız 423 sayfalık içeriği ile raflarda yerini aldı. Özellikle millî konulardaki duyarlılığını yitirdiğinden söz edilen gençliğimizin hayatın bu acılı sayfalarından gerekli dersleri çıkartabilmeleri için bu eserle tanışmaları/tanıştırılmaları gerekiyor. Kitap ile ilgili tanıtım söyleşilerinde tekrarladığım bir cümle ile yazımı noktalamak isterim: Tarihimizdeki acıların analizini gereğince yapalım, alınması gereken dersleri iyi öğrenelim ki, gelecek nesillerimiz daha büyük acıları yaşamasın.

—————————————

Kaynak:

https://www.karar.com/gorusler/acilar-hatirlamak-mi-zor-hatirlamamak-mi-2005442

Yazar
Hayati BİCE

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen