Ağuyu Teneke Kupada Sunmazlar

Peygamberlere ve Evliyâya verildiği gibi Şehidlere de Şefâat izni verildiğinde, bir şehîd, birçok günahkâr, cehennemlik Müslümana Ebedî Hayatta kurtuluş sağlayacaktır. Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselâm buyuruyorlar ki: “Cennet’e giren, oradan çıkmak istemez, şehîd müstesnâ: şehîd, kendisine Cennet’te yapılan ikrâmı görünce, 10 sefer daha Dünyaya dönüp tekrar şehîd olmak ister.” Yâni, şehîdilk; ÖZENİLECEK BİR OLGUDUR.

Her bilinçli Müslüman, bu Dünyadaki ömrünü şehîd olarak kapatmak ister. Hâl böyle iken; 300 yıldır mâruz kaldığımız kültür istilâsı altında İMÂL edilen diplomalılarımızdan bâzıları, bu konuda zır câhil olduklarını haykırırcasına, şehîd haberini, “ACI HABER!”, “Şehîdin baba ocağına ATEŞ DÜŞTÜ” diye verir. Duayen gazeteci de, çok ustaca yazılmış bir yazıyla, insanımızın duygularını okşar. Şimdi, çok ustaca yazılmış, insânî bir durumu anlatıyormuş havasında, cephedeki bir asker okuduğunda moralini sıfıra indirecek çok güzel bir yazıyı sunuyorum. Buyrun:

Şehit evine acı haberi vermeye gitmek!..

Siz evladı şehit olmuş bir aileye acı haberi vermeye gittiniz mi hiç?

Hayır mı?

O halde bir sosyal medya kullanıcısı komutanın ağzından, kendi duygularımı da katarak ben anlatayım…

Sabah daha mesaiye başlamadan yazılı bir emir düşer önünüze:

Şu ilçenin bu köyünden Ahmet oğlu Mehmet şehit düşmüştür.

“Allah’ım” dersin, “Dağa çıksam, üç gün aç susuz, uykusuz kalsam da şu haberi vermesem…”    (Zavallı Câhil!) (Şehîdliğin NE DEMEK OLDUĞUNU BİLMİYOR)

Ama artık senin teninden farksız hale gelmiş tören üniformanı giyersin,

Birkaç Mehmetçikle birlikte, ambulansı alırsın arkaya, düşersin yola.

Vatandaş da öğrenmiştir artık;

Önde bir askeri araç, arkada bir ambulans ile geliniyorsa, bir eve ateşin düştüğünü…  (Müjde yerine ATEŞ düşmesi: imansızlığın alâmeti değilse, nedir? Bu millet, yağsız, kalitesiz peynire, “kötü, âdi” demez; “imansız peynir” der.

Yaklaştığın her kasaba veya köyün buz kestiğini hissedersin.

İçinden geçip gittiğin her yer rahat bir nefes alır.

Sonunda varırsın gitmen gereken köye…

★★★

Askerde evladı olan her haneden inceden bir sızının yükseldiğini, “Aman bizim eve doğru gelmesin” diye dua edildiğini, kalp atışlarının nefes kesecek kadar çoğaldığını duyar gibi olursun…  (O hânelerdekilere, şehidliğin NE OLDUĞU ANLATILMIŞ, ÖĞRETİLMİŞ OLSA böyle mi olurdu?)

Herkes donup kalmış gibi izler seni.

Hangi eve gidilecek diye ıstırap dolu bir merak sarar köylüyü…

Şehidin evine doğru yaklaşmaya başladığında, bahçedeki ihtiyarın büyülenmiş gibi sana baktığını, bacaklarının titrediğini, elindeki bastondan güç alarak zar zor
ayakta durmaya çalıştığını görürsün. (Vakur bir şekilde: “Vatan sağ olsun!” diyen babaları gördük, bu yurttaş, hayâlhânesinin içini döküyor olmasın?)

Ayakların geri geri gider.

Pencerelerde bir hareket başlar ve kapının önüne telaşla bir anne çıkar,

bir sana, bir arkandaki başları öne eğik Mehmetçiklere, bir de ambulansa bakar. 

Sonra atar kendini yere…

Oğlu daha toprak altına girmeden, o ana düşer toprağa…

Kendini öyle bir vurur ki yere, zelzele oluyor sanırsın.

Konu komşu yığılır, bin feryat bin figana karışır.

Dersin ki kıyamet budur.  (İmansızın durumu: bir de Kıyametten söz ediyor)

Kimi ana önce sana doğru koşar, ellerine sarılır, son bir umutla yüzüne bakar, “Yaralı değil mi komutan?” der; 

Başını öne eğer, yutkunursun.

Bir süre hiçbir şey diyemezsin.

Dizlerinin bağı çözülür, “Allah’ım bana da şehit anasına da güç ver” diye yalvarırsın. (İmanı olmayan zavallı  süprüntü öyle der.)

Sonra elini öper, çökersin anayla birlikte yere.

O ağlar sen ağlarsın, yer, gök, her yer, herkes ağlar…

Hemşire elinin titremesinden, gözünün yaşını silmekten, sakinleştirici iğneyi yapmakta zorlanır.

Baba…Fidan gibi evladını vatana feda eden o yüreği vatan sevgisiyle dopdolu yiğit baba…

Sicim gibi gözyaşları dökülürken gözünden, acıya gark olmuş bir gururla, “Vatan sağ olsun, vatan sağ olsun, şehit babasıyım ben” dediğini duyarsın. (Sicim gibi gözyaşları …. Bâzı zır câhillerin görmek ve göstermek istediği görünüştür.)

Kimi içine akıtır gözyaşlarını, kimi öylece kalır, günlerce konuşamaz, kimi dua eder, kimi hain teröristlere beddua…

Kimi kendi saçlarını, kimi saçlarımızı yolar, ne şapka kalır başınızda, ne rütbe omuzlarınızda, söker atar… (İsrâillilerin feryatlarını mı anlatıyor? bizde böyle olmuyor ki)

★★★

Asıl büyük kıyamet bir iki gün sonra, gerçekle yüzleşildiğinde kopar.

Bu kez cenazeyle birlikte varırsın şehit evinin bayraklarla donatıldığı köye.

Köylü alır şehidini omuzlarına, yer yerinden oynar, ne protokol kalır ne düzen.

Kimi “Evladımı en son haliyle hatırlamak istiyorum” der, görmek istemez naaşını…

Kimi de ille de “Göreceğim” der.

Gösteremezsin ki;

Ya yüzünü ya da bacağını almıştır hainlerin bombaları…

Yanımızdaki bir üsteğmen ya da yüzbaşı, elindeki sadece isim hanesi değiştirilmiş standart şehit metnini okur.

“Şehidimizin kanı yerde kalmayacak,” diyerek,
bitirir hayatının en zor konuşmasını.

Geride vatan uğruna feda edilmiş bir hayat, bir şehit mezarı, yüreklerine korlar düşmüş, ana, baba, kardeşler ve bayraklar kalır…

***

Ne güzel (!) değil mi?

Bu çok güzel, dokunaklı yazı, iki gün önce Sözcü adlı gazetede çıkmıştır.

***

Aksi gibi, aynı gün, bir emekli subay, televizyonda “ne olur, askerimizin moralini bozacak yorumlarda bulunmayalım, ricâ ediyorum” diyordu, “asker, moralle savaşır” diyordu.

***

Böyle yazı yazan için: “acaba kripto Yahudi mi?, medyada bu Sabetayistlerin çok etkili oldukları biliniyor” demeğe gerek yok: Tanzîmât ve İslâhât hareketlerinin döşediği zemînde, o zihniyete göre hazırlanmış müfredat programlarıyla yetiştirilen aydınlarımızın genel anlayışı böyle olsa gerek.

     Türkiyemiz, böyle yazıların yazılabildiği, yine de demokrasi yokluğundan şikâyet edildiği çok eğlenceli(!) şartlar altında iç ve dış terörle mücâdele etmektedir. Türk olmak, gerçekten zor!

***

Eğitimimiz, ne zaman bu milletin değerlerini benimsemiş bilinçli öğrenciler yetiştirmeğe başlayacak, dersiniz?

***

21 Ocak 2024

Yazar
Mehmet MAKSUDOĞLU

Mehmet Maksudoğlu, Eskişehir’de Kırım kökenli bir âile içinde doğdu. İnkılâp İlkokulunu, Eskişehir  Lisesini ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi. İzmir İmam-Hatîp Lisesi’nde Meslek Dersleri Öğretmeni olara... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen