Gerek kurları gerekse faizleri eş anlı olarak düşürebilmek kolay değildir. Bu iki hedef genellikle birbiriyle çelişir. Bunu başarabilmenin tek yolu her iki sorunun temelindeki ortak kördüğümü çözmek yani riskleri düşürmekten geçer. Riskler düşürülürse toplumun geleceğe ilişkin beklentileri olumlu hale gelir ve birçok gösterge rayına oturur. Türkiye bunu, 2001 krizi sonrasında uyguladığı IMF programıyla başarmıştır.
*****
Bu yazı Sayın Dr. Mahfi EĞİLMEZ’in Kendime Yazılar isimli yayınağından alınmıştır.
Dr. Mahfi EĞİLMEZ
Rasyonellik; akla, anlaşılmaya, mantığa uygun, tutarlı davranış anlamına geliyor. Bunun tersi de yani akla, anlaşılmaya, mantığa uygun olmayan, tutarsız davranışlar da irrasyonellik olarak tanımlanabilir. İstikrar; belli bir noktada, aynı kararda ve biçimde sürüp gitme, kararlılık, yerine oturma anlamına geliyor. İstikrarsızlık; istikrarın tam tersine istikrarsız olma durumu, dengesizlik hali, bir düzende durmayan, durup oturmamış olan, kararsız anlamı taşıyor.
Bir ülkede sürekli irrasyonel kararlar alınıyorsa irrasyonellik istikrar kazanmış olur ve insanlar kendilerini bu duruma uyarlamaya çalışırlar. Buna irrasyonelliği rasyonalize etme eylemi diyebiliriz. Bu aşamada kararlar rasyonel hale geldiğinde irrasyonellikmiş gibi algılanmaya başlanır. Kur ve faiz üzerinden iki örnek ele alarak bu teorik altyapının uygulamada nasıl kendini göstereceğini açıklamaya çalışayım.
İlk olarak döviz kuru ya da bir başka deyişle TL’nin yabancı paralar karşısındaki değerini ele alalım. TL, dış değerini kaybettikçe bu durum ihracatçının, turizmle uğraşanların, gelirlerinin çoğu yabancı parayla olduğu halde giderlerinin çoğu TL ile olanların ve varlıklarını yabancı parayla saklayanların işine gelir. Bu gruptakiler TL’nin dış değer kaybına uğramasını desteklerler. Buna karşılık kur yükselişi ithalatçılar, ithal girdi kullanarak üretim yapanlar, gelirlerinin çoğu TL ile olduğu halde giderlerinin çoğu yabancı parayla olanlar, varlıklarının çoğu TL ile olanlar ve kur yükselişi enflasyona yol açtığı için halkın büyük çoğunluğunun işine gelmez. Öte yandan TL’nin dış değerini kaybetmesi ülkenin GSYH’sinin, kişi başına gelirinin düşmesine buna karşılık dış borç yükünün (Dış Borç Stoku / GSYH) oranının yükselmesine yol açarak ülke riskinin artmasına neden olur. Burada rasyonel yaklaşım; ekonomiyi zedeleyen risklerin düşürülmesini sağlayarak ve kur düzeyinin faizle dengeli biçimde istikralı bir şekilde sürdürülmesini sağlamaktır.
İkinci olarak faiz oranlarını ele alalım. Faiz oranlarının enflasyon oranına göre düşük olması yabancı para talebini artırarak kurların yükselmesine yol açar. Yabancı para mevduatı ve varlığı olanlar, ihracatçılar, yabancı paraya dayanmayan yatırımlar yapacak olanlar bu durumdan mutlu olurlar. Buna karşılık faiz oranlarının enflasyon oranına göre yükselmesi kurların düşmesine yol açar ve ithalatçıları, yabancı paraya dayalı yatırım yapacak olanları, yabancı para cinsinden borcu olanları mutlu kılar. Kuru denetlemek için yapılacak sürekli faiz artırımları tıpkı sürekli kur artışı gibi firma maliyetlerini yukarı çekerek enflasyonun hızlanmasına yol açar. Burada rasyonel yaklaşım riskleri azaltarak enflasyonu düşürmek ve bu yolla faizlerin gerilemesini sağlamaktır.
Her iki durumda da rasyonel adımlar atılarak riskler düşürülmeye çalışılmazsa ne kurların yükselmesi ne de faizlerin yükselmesi önlenemez. Rasyonel yaklaşım yitirildiğinde insanlar bir yandan kendi çözümlerini üretmeye yönelirken bir yandan da hükümete kendi çıkarlarına uygun kararlar alınması yolunda baskı yapmaya başlarlar. İnsanların, kendi çözümlerini üretmeye yönelmesi ve hükümeti kendi taraflarına çekmeyi başarması halinde sorunların bütün toplum için bir uzlaşıya denk gelecek şekilde çözülmesi sağlanamaz.
Gerek kurları gerekse faizleri eş anlı olarak düşürebilmek kolay değildir. Bu iki hedef genellikle birbiriyle çelişir. Bunu başarabilmenin tek yolu her iki sorunun temelindeki ortak kördüğümü çözmek yani riskleri düşürmekten geçer. Riskler düşürülürse toplumun geleceğe ilişkin beklentileri olumlu hale gelir ve birçok gösterge rayına oturur. Türkiye bunu, 2001 krizi sonrasında uyguladığı IMF programıyla başarmıştır.
YAZININ TAMÂMINI OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ