Annemi Özledim

Tam boy görmek için tıklayın.

Annem derdi ki; “Birisi vefat eder, yedisi olur, kırkı olur, elli ikisi olur, senesi olur. Zaman çabuk geçer”

Annem her şeyi güzel gören bir insandı. “Kış geldi” derdim meselâ, “Üç ay sonra yaz” diye cevap verirdi.

Olumsuz bir şey olursa güzel yanlarını görürdü. Birisi birisinden şikâyet edecek olsa “Allah sağlıklarını versin, yerlerinde mutlu olsunlar” diye konuşurdu.

Baharda çiğdemleri, navrızları gördüğü zaman çok mutlu olurdu.

Sitemi pek olmazdı.

Kimseye de -biz dahil- minnet etmezdi.

Bir gün kardeşim “annem gözünden ameliyat olmuş” diye telefon etti, inanmadım tabi. Gidemediğim günler sabah- akşam telefon ederdim. Bana bir şey söylememişti. Annemi aradım “Oldum” dedi.

Doktora gitmiş, “katarakt, ameliyatı olmanız gerekiyor” demiş doktor. Sonra aralarında şöyle bir konuşma geçmiş;

-Ne zaman yaparsınız?

-Siz ne zaman uygun olursanız.

-Şimdi olur mu?

-Olur da teyze senin çoluğun çocuğun yok mu?

-Var da, herkesin işi gücü var.

“Sarı taksiye bindim geldim” demişti sonra.

Babamdan kalan maaşı titizlikle harcardı. “Acaba çok harcıyom diye baban öte taraftan bana kızar mı?” diye de sormayı ihmal etmezdi.

Herhalde babamın emekli maaşından, yüzün üzerinde Kur’an-ı Kerim dağıtmıştır yeni öğrenenlere.

Yanında, evinde birilerine verecek şekeri, lokumu vs.  olurdu hep. Postacı, yolu süpürenler, sokaktaki çocuklar, yolda gördüklerimiz, sokakta gördükleri, mahallenin sucusu, benzin aldığımız istasyondakiler hepsine bir şeyler vermeye çalışırdı. Vefatından sonra mahallenin bakkalı “her hafta bana telefon eder, evine iki kilo misafir şekeri götürürdüm” demişti.

Bir gün bir edik gösterdi. Mahallenin sucusu getirmiş.

“Ben sokamıza gelenlere varsa pi şele verin. Ölmüşlemize hayır olur. Bayramnada, mevlitlede, ya da başka zaman iki topak şeker verin, ya da ne varsa, Allah ne vedise. Sucu da evde çocuklana götürümüş vediklemi, garsı da biz bu teyzenin çok şeyleni yidik demiş, bu edikleri örüp göndermiş.”

Anneme “bu sucunun hanımını, gördün mü, tanıyor musun?” diye sordum. Görmemiş, “Tanımak şart mı” dedi bir de.

Ekmek getiren İsmail’i vardı. Üç teker bisikleti ile çok uzaklardan ekmek getirirdi. Bir gün gittiğimde yine ekmek getirdi İsmail’i. Annem kocaman bir ekmek aldı, ben de biraz laf söyledim. “Anne bu kadar ekmeği ne yapacaksın? İki dilim ya yer ya yemezsin bir günde. Hem israf, hem masraf.” Sonra şöyle bir şeyler söyledi; Bak! İsmail’in iş göremez çocukları var, onlara bu ekmekleri satarak bakıyor. Sattığı beş-on ekmek. Hepsi kâr olsa ne olur? Hem ben artan ekmekleri komşu …… gadına veryom. Unun bi ine va, südünü satıp geçinyo. Başka bi parası yok.” Utandım.

18 Ağustos annemin vefatının ikinci senesi idi de yazmak istedim.

Mekânı cennet olsun.

Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen