Aşıklar 

Aşığı şöyle tarif etmişler; “Bağlama veya başka bir telli müzik aleti eşliğinde söylenen sözlü halk müziği geleneğini icra eden kişidir.”

Aşık Cemal Divani diyor ki;

“Biz aşığız yâr yolunda yürürüz,

Biz adım atarken diz incitmeyiz.

Biz zerre içinde kürre görürüz,

Biz ağlarken bile göz incitmeyiz.”

Aşık Metin Çetinkaya da şöyle demiş;

“Şehrimizden şehrinize,

Her sağa muhabbetim var.

Hem hilâle, hem yıldıza,

Bayrağa muhabbetim var.”

Aşıklar Dede Korkut’tan bu yana var olmuşlar. Yolda Hatayi varmış;

“Vardım kırklar kapısına,

Gel beri ey can dediler.

İzzet ile selâm verdim,

Gir işte meydan dediler.”

Suskunlar Meclisi varmış yolun üzerinde. Susarak konuşurlarmış. Kırk kişi imişler, bir vefat ettiğinde yerini öyle doldururlarmış.

Bu meclisten bir kişi eksilmiş, Molla Cami duyunca gitmiş. Gitmiş ama o varıncaya kadar eksik tamamlanmış. 

Kapıyı çalmış. Kapıdaki küçük bir pencere aralanmış, içi ağzına kadar su dolu bardağı uzatmış birisi. Bu kırklar meclisi tamam oldu demekmiş. Molla Cami’de bir gül yaprağını alıp suyun üzerine koymuş, su taşmamış, bardağı geri vermiş. İçeridekiler karar vermiş, bir gül yaprağı güzelliğinde ve bir gül yaprağı hafifliğinde insanlara her zaman yerimiz var.

Yolda dolaşmışlar, nice meydanlar görmüşler Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun da bir meydanı şöyle.

“Tanrı Kut Mete Çağı’ndan,

Son Peygamber kucağından,

Hacı Bektaş ocağından,

Açık bize sır meydanı.”

“Gözümüz sırra mahrem miydi acaba?” demiş birileri.

Karacaoğlan seslenmiş yolun üzerindeki Toroslardan;

“Ala gözlerini sevdiğim dilber,

Ben güzel görmedim senden ziyade.

Bilmem huri misin göklerden inen,

Bugün güzelliğin dünden ziyade.”

Yolcular konaktan hoşlanmazmış. Düşe kalka da olsa giderlermiş.

Ruhsati’nin söylediği de müthiş;

“El yanında yıkar gider kaşını,

Tenhalarda gülüşünü sevdiğim.”

Aşıklar fasıllarına hoş geldiniz ile başlarlarmış. Sonra usta malı çalarlarmış ezelden ebede. Ardından söylemeye başlarlarmış. Bu nasihat olurmuş, soru sorma olurmuş, taşlama olurmuş… Bizi anlatırlarmış gezindikleri telin üzerinde. Mızrap vurur tel konuşurmuş.

Sonra da koçaklama ile bitermiş fasıl.

Yolda Köroğlu dururmuş sazıya;

“Mert dayanır namert kaçar,

Meydan gümbür gümbürdenir.

Şahlar şahı divan açar,

Divan gümbür gümbürdenir.”

Gözü göğün üstünde, ayağı yerde olanlara selâm olsun.

Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen