(Rica etsem yazının tamamını okusanız. Beni kırmazsınız, değil mi?)
Önce Mısır’ı Mısır yapan Büyük İskender’den az biraz bilgi verelim.
Büyük İskender MÖ 356’da doğdu ve MÖ 323 yılında 33 yaşında öldü. Makedonya Krallığı’nın MÖ 336–323 yılları arasındaki 13 yıl süren kralıdır. Genç yaşında dünyanın 1/3’ünü fethetti.
İskenderiye şehri MÖ 332’de kuruldu. Onun ölümüyle imparatorluk dağıldı, idare kumandan Lagus’un oğlu Ptolemaios Soter’in eline geçti. O da Mısır’da krallığını ilan etti. Mısır’da 300 yıl devam eden bu hanedanın ilk hükümdarıdır. 24 yaşında başa geçmiş, 24 yıl hüküm sürmüştür.
Savaşı sevmeyen Ptolemaios, ülkesinin sınırlarını genişletmek hevesine kapılmadı. Bilim ve edebiyata düşkünlüğüyle, Mısırlıların gelenek ve göreneklerini; akabinde dinlerini de benimseyerek halkın sevgisini kazandı. Eski kanunları, dini törenleri muhafaza etmekle kalmayıp, antik mısır hükümdarlarının lakabı olan “firavun” unvanını aldı.
İSKENDERİYE KÜTÜPHANESİ
Bu yeni devletin merkezi İskenderiye şehriydi. Yeni firavun burayı baştan başa onarıp genişleterek o devrin en meşhur başkenti haline getirdi. Burada meydana getirdiği en önemli eser ise “MÜZE” ve buna bağlı olan “KÜTÜPHANE” idi. Kurulması için saray civarında güzel bir yer seçildi. Müzede o devirde bilinen bütün ülkelerdeki hayvan ve bitkilerin bir örneği vardı. Ayrıca botanik bahçesi ve bir rasathane bulunuyordu.
Bu bilim sitesinde fizik, kimya, tıp, astronomi, matematik, felsefe, edebiyat ve fizyoloji bilgileri için özel evler yapılmıştı. Otopsi yoluyla insan vücudunun incelenmesi için bir anatomi salonu açılmıştı.
İskenderiye kütüphanesi, krallarının kitap satın alma konusundaki kararlı tutumu nedeniyle, kısa sürede çok sayıda papirüs ve parşömen (hayvan derisinden elde edilen kâğıt) kütüphaneye eklenmişti.
İskenderiye kütüphanesi 900.000 el yazmasıyla, antik çağın en büyük derlemesine sahip kütüphanesi oldu. Kütüphanede büyük bir çalışan kadrosu da görev yapıyordu. Eserler papirüslere ve parşömenlere yazılarak rulo şeklinde saklanmaktaydı. Kral tarafından desteklenen bu kütüphane yayınevi işlevini de görüyordu. Kütüphane büyük bilim insanlarına da ev sahipliği yapmıştır. Matematik bilgini Öklid, mekanik bilimci Arşimet, tıp bilimci Herofilos bu kütüphanede çalışmışlardır.
Kütüphanenin müdürü, bulabileceği her yazılı eseri alma yetkisine sahipti. Mısır’a giren her kitabın buraya götürülmesi mecburiyeti vardı. Kitabın burada bir nüshası çıkarılıp sahibine verilir, kitabın aslı ise kütüphanede kalırdı. Bir taraftan da yurt dışına gönderilen memurlar, başka ülkelerde buldukları kitapları satın alıp getirirlerdi.
Böylece, o zamana kadar birçok bilime ait dağınık halde ve kaybolmaya mahkûm durumda olan eserler emin bir yerde toplanmış oldu.
BİLGİYE VARİS OLMAK NE DEMEK?
Bilgiler birbirinin varisidir. Bir sonraki bilgi, bir önceki bilginin mirası üstüne yükselir. Bu haliyle bilgi kümülatiftir. Bilginin sahibi yoktur, sahibi Allah’tır.
“Augustus eşiği” diye bir tabir vardır: Yücelik, büyük devlet olma eşiği.
Roma, Mısır’ın mirasını üstlendiğinde cihan devleti olmuştur.
Bu tarih Roma tiranı Oktavianus’un Mısır kraliçesi Kleopatra ve Antonius’u yendiği MÖ 31 yılıdır. Bu tarihten sonra Oktavianus “Augustus” (yüce) unvanıyla anılacaktır.
Fatih Octavian’ın (geleceğin Roma imparatoru Augustus) gelişiyle birlikte, Kleopatra’nın kocası Marcus Antonius, karısının öldüğü yanılgısına kapılarak intihar etti. 39 yaşındaki Kleopatra, kocasını gömdükten sonra intihar etti, ancak nasıl intihar ettiği belirsiz.
AUGUSTUS EŞİĞİNİ GEÇENLER
Augustus eşiğinin bir askeri, bir de kültürel yönü vardır. Askeri yönü; bir zaferle o ülkeyi ve toprağını fethedip almak, diğeri ve daha önemlisi o ülkenin bilim ve kültürünü kendi mülkiyetine geçirmektir.
İslam hilafeti bu eşiği iki defa geçmiştir. Birincisi Kadisiye savaşında İran’ın yenilgisi ile (MS 636), ikincisi Halife Ömer devrinde Mısır’ın fethi ile (MS 642). Ancak bundan sonradır ki İslam hilafeti bir cihan devleti olmuştur.
Osmanlının Augustus eşiği Doğu Roma’nın (İstanbul) fethidir. Osmanlı 1453 tarihinden itibaren bir cihan devleti olmuştur. Konu İstanbul’u almak değil, bir medeniyetin ve o medeniyete ait bilginin mirasına varis olmak ve ona sahip çıkmaktır.
BİR ÖRNEK: HALİFE MEMUN DÖNEMİ
Halife Memun ismiyle tanınan Abdullah Memun, (813-833) arasında hüküm süren Abbasi halifesidir. Meşhur halife Harun Reşid’in oğludur. 20 yıl halifelik yaptı ve 48 yaşında öldü.
İslam devletler tarihinde kültürel manada en önemli miras alma, “Memun Devrimi” adıyla bilinen, ilim ve hikmet fütuhatıdır. Memun, dünyadaki tüm bilgi birikimini, getirilen her kitaba ağırlığınca altın vererek toplamış ve bir o kadar da bedel ödeyerek tercüme ettirmiştir.
Halife Memun’un oluşturduğu bu ilimler akademisine “Beytül Hikme, BİLGELİK EVİ” adı verilir. Bu hareket, Dicle vadisinde her biri bir üniversite olan 400 ilim yuvasından meydana gelmekteydi. Bizans İmparatoru Kapadokya’yı istedi. Memun; “Sendeki nadir kitaplardan birer kopya verirsen” diye cevap gönderdi. 30 bin asker esir aldı, “serbest bırakılması için yine kitap talep etti”. Her durumda Bizans’tan altın karşılığı kitap topladılar.
Macaristan’dan Bağdat’a Beytül Hikme’de okumaya gelenler vardı. Bu bilgelik evinde bilim insanlarının milliyetine ve dinine bakılmazdı. Pek çok Hindu, Mecusi, Yahudi ve Hristiyan bilim adamları burada görev yaptılar.
Bu dönemde atılan bilim temelinin inşa ettiği İslam’ın Altın Çağı bilim adamlarından bazıları şunlardır ve her biri teker teker araştırmaya değecek müstesna bilim şahsiyetleridir: Cabir bin Hayyan (721-815), Nazzam (Ö 835 veya 845), Cahız (776-869), Kindi (801-873), İbn Miskeyef (970-1035), İbnül Heysem (965-1039), Biruni (973-1051), İbn Tufeyl (1100-1183).
BEYTÜL HİKME’YE NE OLDU?
Ondan sonra gelenler bilgiye değer vermediler, bilgiyi tekfir ettiler.
Halife Mütevekkil (847-861), ilme ve âlime değer vermeyen mezhepçi bir kafaydı. Peygamber torunu Hüseyin’in kabrini atlara sürdürdü. Aklı başka yerlerdeydi; 6000 cariyesi var denildi.
Bağdat’taki diğer tüm kütüphanelerle birlikte Bilgelik Evi, Bağdat Kuşatması sırasında Hülâgu ordusu tarafından yıkıldı.
Beytül Hikme’nin akıbeti hakkında bilgi mevcut değilse de buradan yetişen ilim adamlarının Endülüs’e geçerek çalışmalarını daha uygun bir ortam olan Kurtuba’da sürdürdükleri tahmin edilmektedir.
Anadolu’da ilk Türkçe eserin tarihi 1096’dır. Kayseri kalesinin komutanı yazdı. İsmi de güzel: “Keşfül Akabe: Zor Yokuşun Keşfi”. Beylikler dönenimde gökbilim çalışmaları fevkalade gelişti.
ENDÜLÜS ÖRNEĞİ
Endülüs harika bir bilgi çağı örneğidir. Endülüs bu başarısını neye borçludur?
- Açık toplum olmasına. Mesela Dışişleri Bakanı Yahudi. Nerede bir güzellik bulmuşsa almışlar.
- Çeşitliliğe değer vermişler
Sosyolojinin babası İbni Haldun, saf bir Endülüs çocuğudur. Endülüs sönmüş bir güneştir, harlı bir ateş korudur. Bu kor ateş diriltmelidir. Endülüs konuşulmalıdır. 600 yıllık Osmanlı, bilim bakımından Endülüs’ün 1/10’u bile değil. Kocaman Endülüs devri nasıl sıfırlanır ki?
AUGUSTUS EŞİĞİNİ AŞMAK VEYA BÜYÜK (YÜCE) DEVLET OLMAK
Oktavianus, Augustus unvanını aldıktan hemen sonra Roma’nın kalkınması ve gelişmesi için askeri, siyasi, sosyal, ekonomik ve mali reformları hayata geçirir. Var olan sistemi değiştirir ve devleti yeniden yapılandırır. Bu reformların sonucunda, kısa bir süreç içinde Roma, büyük bir imparatorluğa dönüşür.
İşte; Roma’da yaşanan bu köklü değişim süreci, siyaset biliminde, “AUGUSTUS EŞİĞİ” kavramı ile açıklanır.
Önemli olanın, bu eşiği aşacak siyasi iradedir. Augustus eşiğinin, gücünü halkından alan devlet iktidarının kendini dönüştürerek küresel bir otoriteye evirilmesidir.
EMPERYAL ÇEVİRİM
Emperyal çevirim, hem sert güç (askeri ve ekonomik güç) hem de yumuşak güç (diplomatik güç ve kültürel etki) kullanarak yabancı uluslar üzerinde gücün korunması ve genişletilmesidir.
Türkiye açısından Augustus Eşiği ve emperyal çevirim; bütün enerjinin toplumun talep ettiği, devletin de ihtiyaç duyduğu iç reformların hayata geçirilmesine ilişkin yasal düzenlemelerin yapılması, devletin bu reformlar doğrultusunda dönüştürülmesi ve bunların sonunda da tüm unsurlarıyla halkla bütünleşmiş bir yapıya evirilmesidir.
Yani; mevcut sistemin ve devletin, çağın koşulları ve toplumsal taleplerin gerektirdiği değişimi karşılayarak, küresel bir aktöre dönüşmesidir.
Ya kararlı olarak ilerleyip “Augustus Eşiği”ne ulaşacağız ya da ebediyen sömürenlerin karnını doyurmaya devam edeceğiz…
BİZİM AUGUSTUS EŞİĞİMİZ NEDİR?
Türkiye Cumhuriyeti’nin Augustus Eşiği ne olabilir? Hem askeri hem de bilgi bakımından özetlersek:
- Bilgi olarak “SİLİKON VADİSİNE” varis olsak,
- “NASA”nın bilgilerine sahip olsak,
- “PENTAGON”un hesap ve planlarına sahip olsak,
- “HİNDİSTAN’IN YAZILIM BİLGİ VE KÜLTÜRÜNÜ” ülkeye alsak,
- “ÇİN’İN TEKNOLOJİK GELİŞİM KÜLTÜRÜNÜ” ülkeye kazandırsak,
- “AKIL, BİLİM, HUKUK VE DEMOKRASİYİ” ülkeye tam hâkim kılsak.
Çok mu istedim? Niçin az isteyeyim ki?
Rabbimiz! Sen ancak çalışana verirsin. Yüzümüz yok ama, yine de Senden çalışacak irade, yönetecek akıl ve üstesinden gelecek şuur istiyoruz. Çünkü biz Seni sınırsızca övüyor ve çok seviyoruz Allah’ım…
Ankara, 21 Aralık 2025
Prof. Dr. Orhan ARSLAN
