Bir Destan Kahramanı Sarı Saltık

Tam boy görmek için tıklayın.

Saltıknâme, Sarı Saltık’ın hayatı, mücadeleleri etrafında teşekkül etmiş bir destandır. Bu destanı oluşturan rivayetlerin bir zamanlar geniş bir coğrafyada sevilerek anlatıldığı ve nesilden nesle aktarıldığı söylenebilir. Nitekim Sarı Saltuk’un Anadolu, Rumeli ve Balkanlardaki makamları da onun ismi etrafındaki rivayetlerin aktarımında ve insanların ona derin bir sevgi duymasında etkili olmuş olmalıdır.

Saltıknâme, Cem Sultan tarafından Ebu’l-Hayr-ı Rûmî’ye yazdırılmıştır. Eser Saltık’ın hayatından başka olarak Anadolu’da, Rumeli’de Türklüğün ve İslâmiyet’in nasıl yayıldığı hakkında ciddi bilgiler ve anekdotlar içermektedir. Eserde karmaşık ve hareketli bir üslubun hâkim olduğu derhal görülür. Bu durum Saltıknâme’nin teşekkül ve yazılış zamanları üzerinden pek çok zamanın geçmesiyle ve eserin birçok nüshasının olmasıyla açıklanabilir. Nitekim eserin uzun bir zamanın ardından ortaya çıkışını Necati Demir ve Mehmet Dursun Erdem şu sözlerle ifade etmektedir: “Eserin muhtevası, nüshaların farklılığı, olayların çokluğu ve giriftliği sebebiyle çalışmamız çok uzun zaman almıştır.”[1]

Sarı Saltık’ın geniş bir coğrafya ile birlikte ancak masallarda rastladığımız bazı memleketlere ve ülkelere seyahatlerini ve seferlerini Ebu’l-Hayr-ı Rûmî tarafından kaleme alınan Saltıknâme’de okuyabiliriz.[2]

Saltıknâme Sarı Saltık ve gazilerin yanında İslam tarihinde gazalarıyla nâm salmış gazilerin fetihlerini, savaşlarını, gazalarını da anlatmaktadır. Bunlar içinde şüphesiz Hz. Ali’nin çok önemli bir yeri vardır. Gaziler, onu örnek alır. O, gaza meydanında nasıl davrandıysa onlar da öyle davranırlar. Saltıknâme’de bu, şöyle ifade edilir: “Âdettir. Aliyyü’l-Murtaza hazreti cenkte aman diyeni öldürmedi, kaçanı takip etmedi ve düşmandan yüz çevirmedi. Üç darbe yapmadan düşmanını öldürmedi. İlk hamleyi o yapmadı. Gazilerin başı odur, onun geleneklerini tuttular.”

Hayatı hakkında ilginç ve karmakarışık bilgilere sahip olunan, menakıbı âdeta kaynayan bir destan denizi olan Sarı Saltuk hazretleri Orta Asya’dan başlayarak Rumeli’ye, Kırım’dan Kahire’ye kadar pek çok yeri gezip dolaşan bir Yesevî dervişidir. Saltıknâme’de adı Şerif Hızır ve Seyyid Hızır şeklinde kayıtlıdır. Yine buradaki bilgilere göre o, babası tarafından Hz. Hüseyin, annesi tarafından Hz. Hasan’ın soyundandır. Ayrıca Sarı Saltık, Battal Gazi’nin torunudur. Bu iki durumla ilgili Saltıknâme’de şöyle bir rüya anlatılmaktadır:

“Rivayet eden anlatır; Seyyid Battal Gazi, rüyasında Hazret-i Peygamberi gördü. Hazret-i Peygamber ona:

-Oğlum! Senin neslinden bir şahıs gelecek. İsmi, Hızır olacak. Yani Sarı Saltık olacak. Anadolu’ya gelip nice kiliseler harap edecek. Anadolu, onun sebebiyle İslam ile dolacak. Onunla ümmetim kuvvetli olacak ve çok kâfirleri bilek gücüyle Müslüman edecek.”[3]

Bu rüya, Saltık’ın misyonu hakkında bize çok önemli bir fikir vermektedir. Anadolu, bir Müslüman coğrafyası hâline gelecek ve bunun için de elbette fütuhat gerekecektir. Bunun ise öncüsü Sarı Saltuk olacaktır. O, aksiyoner ve öncü bir erendir. Onun bu hareketli hayatını ve öncü kişiliğini Yahya Kemâl, “Mâverâda Söyleniş” şiirinde şöyle dile getirir:

Geldikti bir zaman Sarı Saltuk’la Asya’dan

Bir bir Diyâr-ı Rûm’a dağıldık Sakarya’dan[4]

Sarı Saltık hakkındaki bilgilerin kaynağı genelde Saltıknâme’dir. Sarı Saltuk’la ilgili bilgi bulabileceğimiz tek kaynak eser Saltıknâme değildir. Velâletnâme’de de onunla ilgili bazı anekdotlar kayıtlıdır. Velâyetnâme’de Sarı Saltuk’un Hacı Bektaş Veli ile görüşmesi anlatılır.

Buna göre bir gün Hacı Bektaş-ı Veli, çilehanesinden çıkıp Zemzem Pınarı denilen bir yere geldi. O sırada bir çobanın pınarın yanı başında koyunlarını otlattığını gördü. Yanına geldi. Çobanın sırtını sıvazlayarak adını sordu. Çoban “Adım Sarı Saltuk’tur.” dedi. Devamında “Buyurun, ne buyurursanız elimden geldikçe hizmetinizde olurum.” dedi. Hünkâr, Sarı Saltuk’a “Seni Rum’a saldık.” diyerek ona “safâ-nazar” kıldı ve gözlerini sığadı. Sonra da şunları söyledi: “Erin safâ-nazarı kimyadır, kara toprağa baksa onu bir anda altına çevirir.”

Velâyetnâme’ye göre bu hadise üzerine Sarı Saltuk’un gönül gözü açıldı, erlik mertebesine erişti. Hünkâr, Sarı Saltuk’a koyunların sahibi gelene kadar beklemesini sonra vakit kaybetmeden dediklerini yapmasını söyledi. Ayrıca ona yedi ok, bir tahta kılıç ve bir de seccade verdi. Ayrıca Ulu Abdal diye bir dervişi de onunla gönderdi. Sonra da Sarı Saltuk’a şöyle dedi: “Seni bu hizmete gönderen seninle beraberdir, sana yoldaş ve kılavuzdur. Hiç korkma sıkıntı çekme”. Sarı Saltuk bundan sonra Ulu Abdal’la beraber yanına Kiçi Abdal’ı da alarak Sinop üzerinden Karadeniz kıyısında bir yer olan Harmankaya’ya geldi. Burada Hacı Bektaş’ın kendisine verdiği seccadesinin üzerine binerek şöyle söyledi: “Ey erenler seccadesi yürü şimdi erenler nereye saldıysa doğru o yana git!” dedi. Sarı Saltuk ve yanındaki abdallar, birlikte Gürcistan’a doğru yola çıktılar. Gürcistan’a yaklaştıklarında, o sıralar maiyetiyle beraber deniz kıyısında olan Gürleş adlı bir hükümdar, Sarı Saltuk’un bu kerameti karşısında onların sıradan insanlar olmadığını anlar. Sarı Saltuk onları İslâm’a davet eder. Kral Gürleş, halkıyla birlikte Müslüman olur.

Sarı Saltuk ve diğer dervişler Gürcistan’dan ayrılırlar. Saltuk hazretleri, seccadeye yine yukarıdaki şekilde hitap eder. Seccade bu sefer, Dobruca şehri yakınlarındaki Kaligra adında bir yere yönelir. Sarı Saltuk, burada kaleye duvarlarından tırmanmaya başlar. Diğer dervişler de kalenin kapısına yönelmişlerdir. Kalenin sâhibi Lazoğulları denilen bir ailedir. Fakat buraya bir ejderha musallat olmuş ve halk da bu yüzden kaleyi terk etmiştir. Sarı Saltuk, Hızır (a. s.)’ın da yardımıyla ejderhayı öldürmeyi başarır. Kalenin sahipleri, ejderhanın öldürüldüğünü görünce Müslüman olurlar. Bundan sonra Sarı Saltuk, Hünkâr’ı ziyaret eder.[5]

Gelenek, Velâyetnâme’de Sarı Saltık’la Hünkâr Hacı Bektaş Veli hazretlerini buluşturmaktadır. Bu anlamda Sarı Saltık’ın Hacı Bektaş Veli ile bir ilgisi söz konusu olmalıdır.

Buradaki anlatılardan yola çıkarak söyleyecek olunursa Sarı Saltuk’un ismi etrafında gelişen anlatıların Anadolu, Rumeli ve geniş bir coğrafyada uzun bir dönem yaşadığı, dilden dile nakledildiği ifade edilebilir. Saltıknâme gibi muhteşem bir eser yanında Velâyetnâme gibi bir kaynak da bize bunu söylemektedir.

Sarı Saltık, çok geniş bir coğrafyada at koşturan, mücadele eden bir Yesevî dervişidir. Onun burada bir misyonla karşımıza çıktığını, birçok seferinin ve seyahatinin sembolik değer taşıdığını ifade etmeliyiz. Çünkü bunlardan bazılarının izah edilmesi mümkün değildir. Dolaştığı şehirlerin, bulunduğu memleketlerin tam bir listesini vermek dahi güçtür. Sadece bir fikir verebilmek adına biz Sarı Saltık’ın, bulunduğu bazı şehir ve ülke isimlerini aşağıya kaydediyoruz:

Edirne, İstanbul, Kastamonu, Kayseri, Amasya, Nogay ili, Kıpçak ili, Leh diyarı, Sivas, Gazbin, Şirvan, Deşthan, Halep, Şam, Kudüs, Kahire, Mısır, Yemen, İran, Umman, Aden, Tur Şehri, İskenderiye, Karaman, Üsküp, Morina, Bosna, Hersek, Alman, Züccac şehri, Filistin, Kaf Dağı, Kaysun, Kefe, Özi, Kırım, Kızıl Elma, Azerbaycan, Habeşistan, Asfur, Engürüs, Berberiyye, …

Bu memleketler, Sarı Saltık’ın bulunduğu bütün şehirleri ifade etmez. O çok daha geniş bir coğrafyada, üç kıtada atı Aşkar’la birlikte (bazen de kendisine verilen gök renkli başka bir atla beraber) dolaşmış, savaşlarda bulunmuş, memleketler ve kaleler fethetmiştir. Onun Kaf Dağı’na seferinin ise sembolik bir anlamı olmalıdır. Nitekim yaşadığı tehlike dolu maceraların birinde buraya geldiğine pişman olan Saltık “İş Hakk’ındır. Hakk’a sığındım, gidiyorum.” der ve yolculuğuna devam eder. Bu yolculuk esnasında Şerif’i ilginç maceralar beklemektedir. Bunlardan birisi Keyvan adlı bir devdir. Keyvan, Kaf Dağı’na gelen kimselere zarar veren bir yaratıktır. Kendisinin kim olduğunu bildiren Keyvan’dan Şerif Saltık şüphelenmez ve onun verdiği yemeği yemek üzereyken bir ses işitir. Sesin sahibi ona “Gafil olma, Hak Teâlâ beni senin için zabit ve hafız yarattı. Adım Rukail’dir. Bu lainden sakın. Bu yürüdüğün Kaf Dağı’dır, bir nesneye değme, aldanma!” der. Böylece Şerif Saltık, devin hilelerinin farkına varır.

Saltık’ın sefer ettiği memleketlerin biri de Kızıl Elma’dır. Burasının hangi şehri ifade ettiği tam olarak anlaşılamamaktadır. Fakat burasının Roma olduğunu bir tahmin olarak söyleyebiliriz. Şerif Saltık’ın Kızıl Elma’ya seferi Saltıkname’de şöyle anlatılır:

“Şerif, oradan Asfur’a döndü. Berberiyye’ye uğradılar. Yedi gün gittiler. Abadanlığa çıktılar. Orası; Üngürus, Alman ve Uyursivür tarafıdır. Büyük bir şehre rastladılar. Burada büyük bir kilise vardı. Kapısı kapatılmış. Altun bir top kubbesinde dururdu. Kızıl altından idi ve bir elmaya benziyordu. Şerif Saltık: Bu nedir, diye sordulur. Onlar: Buna, Kızıl Elma derler, dediler.”

Sarı Saltık’ın yolculuğa çıktığı yerlerden birisi de Nil’in kaynağıdır. Bu seyahat de sıradan bir yolculuk değildir. Burada Hz. Süleyman, Hz. Davud gibi bazı peygamberlerin ve Ehremen Şah, Kahraman, Neriman, Rüstem, Cemşid gibi bazı efsanevî kimselerin isimlerinin zikredilmesi yapılan yolculuğun mânevî bir tarafının olduğunu gösteriyor. Sefer içinde seferler ve uzun yolculukların sonunda Nil’in kaynağına erişen Sarı Saltık sudan içer. Saltıknâme’ye göre Nil orada şekerden tatlı, baldan leziz, sütten ak ve kardan soğuktur.

Saltık’ın başından bu kadar macera geçmesinin aslında önemli sebepleri vardır. Saltıknâme’de şöyle denir: “Şerif, dört kitabı okumuştu, on iki türlü dil bilirdi. İlmi, ehlinden öğrenmişti.” Bu ifadeler onun mükemmel bir eğitim gördüğünü anlatmaya yeter. O halde Sarı Saltık’ın faaliyetleri kuru kuruya bir mücadele değildir. Bütün bunların bir maksadı vardır.

Sarı Saltık, Rum ülkesinde ve diğer memleketlerde seyahat ve sefer üzereyken sahip olduğu geniş malumat ile insanları hemen tesiri altına alır. Özellikle Hristiyanlar üzerindeki tesirleri eserde sık sık söz konusu edilir. Saltık, yine böyle bir seferdeyken bir kiliseye gelir. Kendini keşiş olarak tanıtır. Onu kürsüye çıkarırlar. Saltık, kürsüde İncil’den bölümler okur. Öyle bir sohbet eder ki, orada bulunanlar çok etkilenirler. Kilisede bulunanlar “Varsa Mesih budur!” diye düşünürler.

Şerif Saltık, bir başka seferinde Morina’ya doğru gider. Yolda o vilayetin beyiyle karşılaşır. Tanışır ve görüşür. “Nereye gidiyorsun?” diyen beye Sarı Saltık “Frengistan’a” diye cevap verir. Hristiyanlar, Sarı Saltık’ın yaptıklarından o kadar yılmışlardır ki, onunla bir mücadeleye girişmek isterler. Fakat her seferinde Saltık, onları yenmeyi ve ellerinden kurtulmayı başarır.

Bu sefer de Morina beyi “Sen Saltık’a benziyorsun” diyerek onu tutmak ister. Saltık bir keşiş olduğunu söyleyerek kendini saklar. Sonra Saltık, Morina beyinin sarayına gider. Bey ona yakınlarda bir ada olduğunu, içinde sadece erkeklerden oluşan bin yedi yüz ruhban bulunduğunu söyler. Saltık’ı oraya götürür. Ruhbanların lideri sihirle havada kalabilmektedir. Şerif Saltık geldiğinde de aynı şeyi yapar. Saltık bir şekilde onu havada tutar. Adanın etrafındaki kayıkları deldirtir. Sonra oradaki keşişlerle arasında şöyle bir konuşma cereyan eder:

“Şerif:

İncil’de Hak Teâlâ demiş ki Mesih’ten sonra Arakin adlı bir ulu peygamber gelecek. O, hepsinin en ulusu olacak. Artık ondan sonra peygamber gelmeyecek. O, nur sahibi olacak. Sizlerden sorarım, haber veriniz. İncil’de oraya gelince niçin okumuyorsunuz, inkâr ediyorsunuz, dedi. O havada kalan rahip:

-O, Muhammed’dir. Türklere peygamber gelmiştir. Bize değildir, dedi. Saltık:

-İncil’de size Hak Teâlâ dedi mi ki onun adını okumayın ve Türklere peygamberdir, size niçin değildir? Rahip:

Tanrı demedi, dinimizin uluları vasiyet etmişlerdir, dedi.”

Bundan sonra Sarı Saltık, kendisinin kim olduğunu onlara bildirir. Sonra Morina beyiyle adadaki ruhbanların başını tepeler. Şerif Saltık’ın Saltıknâme’de geçen böyle mücadeleleri pek çoktur. Ona cinnîlerden olduğunu söylediği Minuçehr’in yanında daha başka kuvvetler de yardım eder.

Saltıknâme’de Müslümanlığı kabul eden bazı kavimleri de okuyoruz. Bunda Saltık’ın mücadelesi oldukça etkili olmuştur. Bosna ve Hersek’in Müslüman oluşu böyledir. Hatta Saltık, Bosna’ya ilk geldiğinde buradaki insanların temiz niyetlerini, fizikî güzelliğini görünce “Ne olurdu bu halk Müslüman olsaydı!” diye düşünür.

Bu yazıda Sarı Saltık’ın yaşadığı bütün maceraların dökümünü verecek değiliz. O mücadelesine devam ederken pek çok tehlikenin içinden çeşitli şekillerde kurtulmayı başarır. Bunun sebebini merak eden Papa ona şöyle sorar: “Ateşten kurtuldun, yanmadın. Denizde boğulmadın. Biliyorum ki sihir bilmezsin. Bu hâller nedir ki senden belirir, bana söyle.” Sarı Saltık şu cevabı verir: “Sihir bilmesem, dualar bilirim. Her dua bin sihri batıl eder.”[6]

Yine Saltıknâme’de şöyle denir: “Bir diyârda sadaka ve zekât verilmese o diyarın harabına delildir.”

Şerif Sarı Saltık’a seyahatlerinde ve seferlerinde yardım eden bazı kimseler de vardır. Bunlardan bazıları Hz. Hızır, Çoban Ata, Kemal Ata, Kara Davut Şehit Baba, Köle Yusuf, Minuçehr…

Saltıknâme’de ilginç bazı ilginç bilgiler de vardır. Bu bilgiler bir rivayet olarak kaynaklara girmiş, günümüze böyle gelmiş, fakat ispatlanması güç bilgilerdir. Bunlardan birisi Bizans imparatorlarından Herakliyus’la ilgilidir.  Saltıknâme’de Bizans imparatoru Herakliyus için bir şöyle denir: “Herakil gizli din tutardı. Müslüman idi.” (s. 86)

*

Saltıknâme, Türk Edebiyatı Tarihinde zengin içeriğiyle dikkat çeken bir eserdir. Kısa bir yazıda bu hacimli eseri tanıtmak zordur. İçi dopdolu bir kültür ve edebiyat hazinesi olan Saltıknâme’nin içeriğinin çeşitli şekillerde işlenmesi ve destanın mesajının geniş kesimlere ulaştırılması gerekmektedir. Türklüğün bu önemli eserinin günümüze çok şey söylediğini düşünüyorum.

[1] Necati Demir-M. Dursun Erdem, a. g. e., s. 14.

[2] Necati Demir-M. Dursun Erdem, Ebu’l Hayr-ı Rûmî Saltıknâme (Saltık Gazi Destanı), C. I, II, III, İstanbul 2013.

[3] Necati Demir-M. Dursun Erdem, Ebu’l Hayr-ı Rûmî Saltıknâme (Saltık Gazi Destanı), C. I, II, III, İstanbul 2013 (Bu yazıda bundan sonra kullanacağımız alıntılar, bu eserden yapılacaktır).

[4] Yahya Kemal, Kendi Gök Kubbemiz, MEB Yayınları, İstanbul 1994, s. 113.

[5] Hacı Bektaş Veli Velayetnamesi, Yayına Hazırlayanlar: Hamiye Duran – Dursun Gümüşoğlu, Ankara 2010, s. 421-429.

[6] Ebu’lhayr Rûmî, Saltıknâme (Saltık Gazi Destanı) Haz.: Necati Demir -M. Dursun Erdem, İstanbul 2013, s. 85.

Yazar
Yasin ŞEN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen