Bizim “Cengiz”ler

Arslan Tekin Yeniçağ gazetesindeki bir yazısını büyük Türk yazarı Cengiz Dağcı’ya ayırmış ve yazısının son bölümünü bizlere ders niteliğindeki şu cümlelerle bitirmiş:

“Cengiz Dağcı, Kırım’la Türkiye’yi bir görmüştür. İsa Kocakaptan, ünlü yazar için: “İyi derecede İngilizce, Rusça; orta derecede Almanca ve Lehçe bilen Cengiz Dağcı… Kırım Tatarcası ana dili olan bu güzel insan, dünyaya mesajını Türkiye Türkçesi ile vermeyi tercih etti. Dağcı 20. yüzyılın ikinci yarısında Türkiye Türkçesini en istikrarlı, en tabiî ve derin bir aşkla kendiliğinden kullanan yazardır… Biz yaklaşık 50 yıl boyunca öz ve üvey Türkçe diye çekişirken, o bu tartışmalara girmeye asla tenezzül etmedi ve Türkiye’den binlerce kilometre uzakta, yabancı bir diyarda, kozasını Türkiye Türkçesi ile ördü.” der. (s. 215)

Son yıllarda Ukrayna ve Rusya arasında topaç haline getirilen bu çilekeş Türk yurdu umarım kısa zamanda huzura kavuşur.

Eminim ki, özellikle genç nesil Cengiz Dağcı adındaki bu muhteşem kalemin ve yaşadığı acı dolu yılların bilgisinden çok uzaklarda… Hayatında hiç Türkiye’ye gelmemiş, ömrünü “vatanım” diye bildiği Kırım’dan bile uzak diyarlarda geçirmek zorunda kalan bir edebi şahsiyettir Cengiz Dağcı.  Bugün hepimizin dürbünle baktığımızda görebileceğimiz bir uzaklıktaki topraklarda yaşayan, elimizin yetmediği, sedamızın çatmadığı bir durumda yaşamak zorunda kalan Kırımlı… Baskı ve soykırım tehdidi altında nefes almak zorunda kalan bu çilekeş insanlar ne zaman gönül rahatlığıyla “burası benim vatanım.” diyebilecek. Onu bizler de sizler de bilemiyoruz. Dağcı’nın kaleminden çıkarak hafızalarımıza çakılı “O Topraklar Bizimdi”, “Yurdunu Kaybeden Adam”, Korkunç Yıllar”, “Onlar da İnsandı” romanlarındaki Türkçe nakış gibi işlenen olay örgüsü hiç ama hiçbir zaman benliğimizden silinmeyecektir.

Son olarak göz yaşlarıma engel olamadan okuduğum “Anneme Mektuplar” hatıra türündeki romanı sürgün bedenlerin hangi azap sularında ve çöllerinde soluk almaya çalışan kırılmış bir neslin hayat gerçeği olsa gerek. Hele adı geçen kitapta aktarılan sürgün bir yaşlı kadının Özbek diyarındaki yazarla olan diyaloğu boğazıma yumruk gibi oturmuştu.

-Ana, yasak kalktı. Artık dön Kırım’a.

-Yok oğul. Bak şu karşı tepedeki mezarlıkta kocam yatıyor. Onu bırakıp gelemem. Ben bu yaşta zaten ölmüş biriyim. Ne yapacaksın ölmüş birini Kırım’da?

-Ana, Kırım’da senin ölüne bile ihtiyacımız var…!

Bir diğer büyük usta kalemimiz ise Cengiz Aytmatov…
Şurası muhakkak ki, dünya edebiyatı sahasında bizim de usta kalemlerimiz var. Bütün edebiyat otoritelerinin dünyanın en güzel aşk hikâyesi olarak kabul ettiği bir muhteşem eser olan “Cemile” (EZGİ) Cengiz’imizin eseridir. Onun hemen hemen bütün eserlerinde tasvir ve tahlilleriyle bozkırı ve bozkır insanını yani bizim olan değerleri büyük bir ustalıkla adeta yüreklerimize işlediği satırlarını okumak ufuk dünyamızı renklendirip kanatlandıran ayrı ve müstesna özelliğidir.

Biliyorsunuz Türkiye dışındaki başka bir Türk coğrafyasında yaşayıp Türkiye özlemiyle gözlerini hayata kapatan iki “Cengiz” imiz var bizim. Biri Cengiz Dağcı, diğeri Cengiz Aytmatov… Ne mutlu bize ki, dünyanın roman tahtına oturttuğu bu iki Türk kalemi de bizim. Biri batıyı elinde tuttu: Cengiz Dağcı… Öbürü doğuyu elinde tuttu: Cengiz Aytmatov…

Kısacası,

Toprağı  vatanlaştıran Manas ve Tatar Atama jalındı selem…!

Yazar
Cemal ŞAFAK

Cemal ŞAFAK 1952 yılında Ardahan ili, Çıldır ilçesi, Aşık Şenlik köyünde dünyaya geldi. İlkokul, ortaokul ve lise öğrenimini Kars’ta tamamladı. Erzurum Kazım Karabekir Eğitim Enstitüsünden mezun oldu. Eskişehir Anadolu Ünive... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen