Bolu’da Derlenen Efsanelerde ve Hikayelerde Geyik

Tam boy görmek için tıklayın.

Bolu’ya geldiğimiz 2018 senesinden beri burada yaptığımız derlemelerde geyiklerin konu edildiği birçok hikâye derledik. Bunların bir kısmı çeşitli çalışmalarımızda perakende olarak yayınlandı. Çalışmamızın bu kısmında biz bu hikayelere toplu olarak yer vermek istedik. Bunlar içerisinde geyiklerin özellikle eren, evliya kabul edilen şahsiyetler etrafında konumlandığı görülür. Onlardan süt sağma, geyiklere yük taşıttırma bu hikâyelerde en çok karşımıza çıkan motiflerdendir.

Bazı efsane ve menkıbe türünde olmak üzere geyiklerin belirli özelliklerle karşımıza çıktığı anlatılar Bolu genelinde oldukça yaygındır. Bunların en bilinenlerinden biri olan Mengen ve Dörtdivan’da karşımıza çıkan Baba Hızır’la ilgili anlatılarda geyikler cami yapımında ona malzemenin getirilmesinde yardımcı olmuşlardır. Rivayete göre Baba Hızır, yapı malzemesini geyiklere yükleyerek getirirmiş.

Sarıkız’la ilgili efsane de bu konu açısından oldukça dikkat çekicidir. Sarıkız, geyiklerden süt sağan bir ermiştir. Onun sabah sabah nereye gittiğini merak eden babası dağların zirvesinde kızının geyiklerden süt sağdığına şahit olur. Fakat bununla beraber geyikleri ürkütür ve bu arada bir geyik de vurulur. Sarıkız’ın da beddua etmesi üzerine adam taşa dönüşür.

Bolu’da ermiş olduğu kabul edilen kimselerin geyiklerle kurduğu bu bağa sürekli atıf vardır. 15. Yüzyıl’da Bolu sınırları içerisindeki Tekkeköy’de yaşamış Ümmî Kemal hazretlerinin dervişlerinden Kutbiddin Hoca, geyiklerle ülfeti yani arkadaşlığı olduğu kaydedilen bir zattır. Konunun bir menakıpta kaydedilmiş olması ve buna ayrıca yer verilmiş olması Bolu’da erenler etrafında ortaya çıkan anlatıların temellendiği bir zemini bize haber vermektedir.

Dörtdivan’da yaptığımız derlemelerde geyiklerle ilgili efsane örnekleriyle çok sık karşılaştığımızı söyleyebiliriz. Dörtdivan ve Bolu genelinde karşılaştığımız örneklerde erenlerin veya ermiş kabul edilen kimselerin geyiklerden süt sağdığı görülmektedir. Benzer durum Göynük ve Mudurnu erenlerinde de görülmektedir. Göynük’ün Arıkçayırı köyünde türbesi bulunan Emeti Nine’nin geyiklere bindiği ve onların sütünü sağdığına inanılmaktadır. Yine bu yörede yaşayan geyiklerin ormanların koruyucusu olduğuna dair bir halk inanışı bulunmaktadır.[1]

Gerede’de Yağmur Baba’nın mezarının bulunduğu yerde geyikten süt sağan bir ebeyle ilgili bir anlatı mevcuttur. Yağmur Baba, Gerede’nin Birinciavşar köyünün yaylasında mezarı bulunan bir erendir. Burası ziyaretgâhtır. Erenin adından da anlaşılacağı üzere eskiden buraya yağmur duasına çıkılırmış. Yağmur Baba’nın mezarı bir çam ağacının altında bulunmaktadır. Bu Yağmur Baba’yla ilgili derlenen bir efsaneye göre ermişlerin ebesinin bir geyikten süt sağdığı görülmüş. Birinci Avşar köyünden Küt Durmuş adında biri bu olayı görmüş. Bu geyiği vurmak istemiş ve tüfeğini ona doğrultmuştur. Geyiği vurmakla beraber Küt Durmuş da bu hadiseden ötürü kötürüm kalmıştır.[2] Yağmur Baba’da geyikten süt sağan ebeyle ilgili anlatının tam hâli aşağıda kaydedilmiştir. Burada dikkatimizi çeken husus bu anlatının Sarıkız efsanesiyle olan benzerliğidir.

Burada Bolu erenlerinin hayatı etrafında anlatılan birkaç anlatıdan daha örnek vermek istiyoruz. Bunların ilki Kasım Dede’yle ilgilidir. Bolu merkezde türbesi bulunan Kasım Dede’nin de diğer birçok Bolu ereninde olduğu gibi geyiklerle ülfeti olduğu söylenir. Anlatıya göre Kasım Dede, köyün tarlalarını sürmek ister. Yöre halkı bunu nasıl yapacağını bilemez. Çünkü Kasım Dede’nin öküzleri yoktur. Bir sabah vakti, onun sürmeyi istediği tarlanın yanına giden köylüler Kasım Dede’nin geyiklerle tarlayı sürdüğünü görürler. Kerametinin ortaya çıkması üzerine Kasım Dede ortadan kaybolur ve onu bir daha da gören olmaz.[3]

Yine Bolu’nun Çamyayla köyünde bulunan bir türbede yatan beş kız kardeşin de geyiklerden süt sağdığına inanılmaktadır.

Göynük’ün Dağ Hacılar köyünde Geyikli Baba diye anılan bir zata ait bir türbe bulunmaktadır. Bu türbede yatan zat hakkında tarihî bir bilgi mevcut değildir. Onun geyiklerle ülfeti olan, keramet sahibi erenlerden biri olduğuna inanılmaktadır. Bu zat hakkında şöyle bir anlatı mevcuttur:

“Bir gün avcılar türbenin bulunduğu bölgeye avlanmaya giderler. Bu av sırasında avcılar üç geyik vururlar. Daha sonra avladıkları geyikleri pişirmek için ateş yakıp kazana koyduklarında geyikler dile gelir. Bunun üzerine avcılar bu bölgede bir evliyanın bulunduğunu anlarlar. Evliyanın mezarını bularak üzerine türbe yaparlar. İsmini bilmedikleri bu ermiş kişiye de Geyikli Baba adını verirler”[4]

Göynük’teki bu Geyikli Baba’yla ilgili yörede bazı inanışlar da ortaya çıkmıştır. Bunlar şu şekildedir:

“1) Yöre halkı düzenli olarak ve sırayla türbeyi temizlemektedirler. Her akşam Geyikli Baba’nın abdest alabilmesi için türbeye ibrikle su bırakırlar. Kaynak şahıslarımız büyüklerinden duyduklarına göre; akşam bırakılan bu suyun sabah azaldığı ifade etmiştirler. 2) Türbede ayrıca yağmur duası da yapılmakta ve hatta bu dualara Geyikli Baba’nın da katıldığı söylenmektedir. 3) Geyikli Baba hakkında ortaya çıkan ilginç bir inanış bulunmaktadır. İnanışa göre köylüler bulaşıklarını yıkamadan yatarlarsa evleri deprem oluyormuş gibi sallanırmış.”[5]

Bolu’nun Göynük ilçesinde geyiklerle bir ilgisi olan velilerden birisi de Karacaahmet’tir. Karacaahmet türbesi, Göynük’ün Dedeler köyünde bulunmaktadır. Türbe yakın zamanlarda yeniden yapılmıştır. Türbe özellikle çocuğu olmayanlar tarafından ziyaret edilir. Bir de özellikle geçmiş zamanlarda yağmur duası ve hacet bayramı münasebetiyle türbenin ziyaret edildiği anlaşılmaktadır. Bu zatla ilgili anlatılan bir rivayet şöyledir:

“Rivayete göre Karaca Ahmet’in tek bir öküzü varmış. Çift (tarla) süreceği zaman her gün dağdan bir geyik gelirmiş. Karaca Ahmet, geyiği öküzün yanına eşler çifte koşarmış. Akşam olup işi bitince o geyiği tekrar yola salarmış, ertesi günü sabah geyik tekrar gelir ve çifte koşulurmuş. Bu nedenle de kendi akrabalarına geyik etini ve avını yasaklamıştır.”[6]

Geyikle ilgili Bolu’da karşılaştığımız ilgi çekici durumlardan birisi, özellikle türbelerde geyik boynuzlarının sergileniyor olmasıdır. Buna en çok kendilerine ait menkıbelerde geyik motifine tesadüf edilen erenlerde rastlıyoruz. Bunlardan Mengen’de bulunan Baba Hızır ve Sarıkız türbelerinin her ikisinde de geyik boynuzları türbe içerisinde müsait bir yere konmuş bir hâlde sergilenmektedir. Her iki erenle ilgili anlatılarda geyik motifi yer almaktadır.

Bolu halk kültüründeki menkıbelerde, efsanelerde geyiklerin karşımıza çıkışı genelde şu şekillerde olmaktadır.

Geyikten süt sağma

Geyikle arkadaşlık

Geyiklerin konuşması

Geyiğin yük taşıması

Geyiğin tarla sürmesi

Geyiklerin binek olması

Bunlar içinde özellikle geyiklerden süt sağma motifi efsanelerde ve menkıbelerde çokça karşımıza çıkar. Dörtdivan erenleri hakkında anlatılan menkıbelerde bunun örneğine çok defa rastladık. Benzer durum Göynük’te yaşamış Geyikli Baba için de söz konusudur. Bu durum Gerede’de geyiklerin neden “Evliyanın ineği” diye kabul edildiğini de bize nispeten açıklamaktadır.

Sonuç olarak Bolu genelinde en ücra köşelere kadar yayılan veya mahalli olarak ortaya çıkan anlatılarda özellikle geyiklerden süt sağma motifinin kahramanın eren-evliya olarak görülmesinde oldukça belirleyici bir unsur olarak öne çıktığını söyleyebiliriz.

Şimdi biz burada Bolu genelinde derlediğimiz veya kaynaklarda tesadüf ettiğimiz geyiklerle ilgili hikayelere toplu olarak yer vermek istiyoruz:

Dörtdivan’ın Sümme Yaylası’ndaki Teyze

Deveciler Mahallesi’nin Sümme Yaylası’nda yaşlıca bir teyze varmış. Herkesin onlarca koyunu, ineği varken bunun sadece bir koyunu varmış. Kadınlar yaylada bir araya gelirken kimi yağının, kimi de sütünün eksildiğinden söz edermiş. Bu teyzemiz de hep “Allah bereket versin!” diye dua edermiş. Hiç şikâyet etmezmiş. Bu teyze her gün yayık yayarmış. Bunu görenler de bir koyunla bunu nasıl yapıyor diye şaşırırmış. O teyzenin ermiş kimselerden olduğuna ve geyiklerden süt sağdığına inanılmış. [Kaynak kişi: Fahri Kayaalp, d. 1975, Dörtdivan-Deveciler Mahallesi. Bolu’da ikamet ediyor. Lise mezunu.]

*

Dörtdivan’ın Süleler Köyü’nden Bir Teyze ve Geyik

Dörtdivan’ın Süleler köyünden bir teyze sabahın erken saatlerinde kalkıp hayvanları sağıyor ve sonra yayık yayıyormuş. Millet de “Bu, bizim sütleri çalıyor!” diye düşünmeye başlamış. Sabahın erken vakitlerinde bu teyzeyi gözetlemişler. Geyiklerin bu kadının yanına gelip kendilerini ona sağdırdıklarını görmüşler. [Kaynak kişi: Fahri Kayaalp, d. 1975, Dörtdivan-Deveciler Mahallesi. Bolu’da ikamet ediyor. Lise mezunu.]

*

Geyikli Bir Peri Hikâyesi

Dörtdivan-Ağalarbayramlar’dan birisi yaylada koyunlarını otlatıyormuş. Bir tane geyik koşuyor, bir kurt da arkasından onu kovalıyormuş. Kurt geyiği tam yakalayacağı sırada adam tüfeğiyle onu vurmuş, devirmiş. Sonra geyik bu adamın yanına gelmiş ve güzeller güzeli bir kız oluvermiş. Kız bu adama “Benden korkma. Şimdi seninle şu mağaraya gireceğiz. Babam sana ne dilersin dediğinde ‘Ben malımı dilerim!” diyeceksin de!” demiş. Adam ve kız bir müddet sonra bir mağaraya girmişler. Burada perilerin hükümdarı tahtına oturmuş ve etrafında da başka varlıklar varmış. Adamı görünce tedirgin olmuşlar. Kız da olup biteni ve bu adamın kurdun elinden kendisini kurtardığını söylemiş. Perilerin hükümdarı bu adama ne istediğini sormuş. Adam da “Ben malımı isterim!” demiş. Soru birkaç defa yinelenmiş ve adam hep aynı cevabı vermiş. Neticede perilerin hükümdarı bunların mallarına hiçbir şey musallat olmasın, demiş. Ağalarbayramlar’ın hayvanlarına onlarca yıl hiçbir canavar, kurt böylece musallat olmamış, derler.

*

Baba Hızır’ın Yaptırdığı Camii

Bolu, Hızır peygamber ve makamları açısından zengin denebilecek bir özellik göstermektedir. Bolu’nun Mengen ilçesinde bulunan Baba Hızır’ın türbesi ve bu türbe etrafında oluşan inanışlar bunu göstermektedir. Bir de her yıl burada Baba Hızır’ın etrafında şenlikler düzenlenmektedir. Burada şunu da ifade etmek isteriz ki, Bolu kültüründe ayrıca Hıdrellez şenlikleri de geçmişten gelen derin etkileri günümüze taşıyabilmiştir. Mayıs ayının ilk haftasında çeşitli başlıklar altında baharın gelişi kutlanmaktadır. Bunun Hızır-İlyas veya Hıdrellez kültürü ile yakın bir ilgisi olduğu ortadadır.

Yaptığımız araştırmalar sonucunda Baba Hızır’la ilgili Bolu’nun Dörtdivan ilçesinde en az bir makam daha olduğu anlaşılmıştır. Fakat günümüzde Dörtdivan sözlü kültüründe bu hususa işaret eden pek fazla bir anlatı kalmamıştır. Osmanlı Devleti dönemine ait arşiv kayıtlarında burada Baba Hızır’a atfedilen bir cami ve medresenin olduğu net bir şekilde görülmektedir.

Mengen’de bulunan türbesindeki kayıtta Baba Hızır’ın yörede bulunan geyiklerle olan hikayeleri yer almaktadır. Kendisinin Türkmen erenlerinden biri olduğuna inanılmaktadır. Asıl adı Saidi Yetkin olarak belirtilen Baba Hızır’ın 1240-1320 yılları arasında yaşadığı tahmin edilmektedir. Bu tarih Anadolu’ya yoğun Türkmen göçünün olduğu zamana tesadüf eder. Ayrıca Yunus Emre de bu yıllar arasında yaşamıştır. Dolayısıyla bu tarihleme Baba Hızır’ın Horasan’dan gelen bir Türkmen dervişi olduğu fikrini desteklemektedir.

Baba Hızır’la ilgili Bolu’da en çok anlatılan ve bilinen hikâye şöyledir: Bir cami yapılacakmış. Ustalar harıl harıl çalışıp bu camiyi bitirmeye uğraşıyorlarmış. Orada malzeme bittikçe ustalar “Baba!” diye seslenirmiş. O da “Merak etmeyin, baba hazır!” diye cevap verir, ustanın istediği malzemeyi derhal hazır edermiş. Bir gün bu caminin yapımında malzeme bitmiş. Ustalar çaresiz kalmışlar. Tam inşaatı bırakıp gidecekleri sırada Baba Hızır’ın bir geyiğin sırtına yüklediği malzemelerle çıkageldiğini görmüşler. Çok geçmeden de bu camiyi bitirmişler.

Benzer anlatıların, Dörtdivan Baba Hızır Camii (Çavuşlar Camii) için de söz konusu olduğunu söyleyebiliriz.

*

Sarı Kız Efsanesinde Geyik

Bolu’da derlenen efsane ve menkıbelerde geyikle arkadaşlık etmek, onlara yük taşıtmak, geyiklerden süt sağmak gibi metaforların çok sıklıkla işlendiğini görmekteyiz. Bununla ilgili bir hikâye Sarıkız efsanesi çerçevesinde anlatılmaktadır.

Bolu’nun Mengen ilçesinde, ilçe merkeziyle Gökçesu beldesi arasındaki Sarıkız mevkiinde yer alan türbesinde yatan Sarıkız’la ilgili anlatılar günümüze kadar ulaşmıştır. Fakat Sarıkız’la ilgili pek fazla yazılı bir kaynak yoktur. Sarıkız ve onun efsanevî hayatıyla ilgili, türbede bir sayfaya yakın, daktiloyla kaleme alınmış ve çerçevelenmiş bir belge vardır. Sayfanın en sonunda “Tarihçi-Yazar Mustafa Turan” imzası bulunur. Biz buradan hareketle Sarıkız hakkında anlatılanları yorumlamak istiyoruz.

Sarıkız’ın kim olduğu hakkında net bilgiler yoktur. Onun, Anadolu’ya gelen ilk Türklerin hatıralarında yer alan bir şahsiyet olduğu düşünülmektedir. Moğol akınlarıyla beraber Anadolu’nun batısına ve uç bölgelere gelen Türkler yoğun bir biçimde Bolu ve çevresinde yerleşmişlerdir. Büyük bir ihtimalle Sarıkız efsanesi, günümüze bu ilk yerleşen Türklerin uzak hatıralarından izler taşımıştır.

Sarıkız’ın ailesi de Bolu’da Küçükkuz denilen bölgeye yerleşmiştir. Doğal olarak onlar da diğer Türk boyları gibi bölgede tarım ve hayvancılıkla meşgul olmuşlardır.

Rivayet edildiğine göre Sarıkız, her sabah gün doğumunda Erenler Doruğu denilen bir yere giderek geyiklerden süt sağmaktadır. Sağdığı sütleri de fakire fukaraya dağıtmaktadır. Sarıkız özellikle kimsesiz, düşkün kişilere yardımcı olmaktadır.

Babası, Sarıkız’ın her sabah çok erkenden bu şekilde ortadan kaybolduğunu fark eder. Baba bir gün Sarıkız evden çıkarken onu takip etmeye başlar. Erenler Doruğu’na geldiklerinde kızının bir geyiğin yanına giderek onu sağdığını görür.

Baba, usta bir avcıdır. Silahını geyiğe doğrultup nişan alır. Bu arada geyik de durumu fark etmiş, huysuzlanmış ve Sarıkız’ın sağdığı bakraçtaki sütü dökmüştür. Bu duruma öfkelenen ve babasının kendisini takip ettiğini bilmeyen Sarıkız, “Kim bu eli kolu yanına gelesice!” diye beddua eder. Bunun üzerine babasının olduğu yerde taş kesildiğini görür.

Sarıkız bu durum karşısında çok üzülür. Tam bu esnada geyik de vurularak ölmüştür. Sarıkız bu olay üzerine çok geçmeden üzüntüsünden vefat eder. Rivayete göre ölmeden önce bu olayın yaşandığı yere defnedilmesini vasiyet etmiştir.

Defnedildiği yer “Sarıkızlar” ismini ondan alır. Bu isimden bu mevkide bir Sarıkız değil de birden fazla Sarıkız olduğu düşüncesi hatıra gelmektedir. Sonraki zamanlarda mezarın üzerine bir türbe yapılır. Bu türbe zamanla harap olmuştur. Yakın zamanlarda yeniden yapılmıştır. Sarıkız türbesinde bugün geyik boynuzları vardır.

*

Ümmî Kemal Dervişi Kutbüddîn Hoca’nın Geyiklerle Ülfeti

Bolu merkeze bağlı Tekkeköy’de 15.yüzyıl sûfîlerinden Ümmî Kemal hazretlerinin bir türbesi vardır. Onunla ilgili menkıbeler Bolu’da günümüzde hâlen anlatılmaktadır. Ümmî Kemal hazretleriyle ilgili “Menâkıb-ı Kemâl Ümmî” adında bir menakıp kaleme alınmıştır.

Menâkıb-ı Kemâl Ümmî’de adı geçen Kutbiddin Hoca, Ümmî Kemâl’in dervişlerinden birisidir. Günümüzde Düzce’ye bağlı Yığılca’da doğmuş ve yaşamıştır. Menâkıba göre derviş-meşrep, geyiklerle vakit geçiren, insanlardan kaçan ve münzevi yaşayan, hayatını tek başına idame ettiren, gece gündüz ibadet ve zikirle meşgul olan bir şahsiyettir.[7]Menâkıbda kendisi hakkında “Bolı sancagında Yıgluca nâm karyede sâkin dervîş-meşreb-i ‘âlî-kevkeb Kutbeddîn Hâce dirler bir ‘azîzün beyânındadur.” dendikten sonra manzum olarak bazı bilgiler verilmektedir.

Menâkıb’da Kutbüddin Hoca’yla ilgili beyitler şöyledir:

Husûsan bir kişi var idi anun

Tamâm dervîşi idi evliyânun

(Özellikle bir kişi vardı. Evliyanın tam bir dervişi idi.)

(…)

Olupdur nâmı Kutbü’d-dîn Hâce

Ol idi Hak katında kadri yüce

(Adı Kutbüddin Hoca idi. Hak katında kıymeti büyüktü.)

Tamâm varmış idi yüz yaşına ol

Tarîkun çıkmış idi başına ol

(Yüz yaşına varmış ve bu yolun başına çıkmış idi.)

Veliyyü kutb-ı devrân olsa n‘ola

Hudâ dergâhına yol bulsa n‘ola

(Devrin kutbu ve velisi, Allah’ın dergâhına yol bulan birisidir!)

Salâh ehli idi gâyet o sultân

Namâz kılmakdı işi güci her ân

(O kişi hâli düzgün bir sultan idi. İşi gücü her an namaz kılmaktı.)

Namâzı gice vü gündüz kılurdı

Sevâbını anun zîrâ bilürdi

(Gece gündüz namaz kılardı, çünkü onun sevabını bilirdi.)

Namâzdur ‘arş-ı a‘lâya vesîle

Namâzdur kurb-ı Mevlâya vesîle

(Arşın yücelerine -erişmeye- vesile namazdır. Namaz, Mevlâ’ya yakınlaşmaya vesiledir.)

Deyüp bu da namâzı kılup er [er]

Dir idi böyledür vakt-i mukarrer

(Diyerek namazı erken erken kılardı ve kararlaştırılmış vaktin böyle olduğunu söylerdi.)

Bunun da ‘âdeti olmışdı her dem

Salât-ı subhı kılurdı mukaddem

(Bunun da âdeti sabah namazını önce kılmak olmuştu.)

Bu da Ümmî Kemâlün dervîşidür

Du‘âsı müstecâb olmış kişidür

(Bu da Ümmî Kemâl’in dervişidir. Duası makbul olmuş bir kişidir.)

Geyiceklerle ülfet itmiş idi

O sultânun yolınca gitmiş idi[8]

(Geyiklerle arkadaşlık etmişti. O sultanın -Ümmî Kemâl’in- yolundan gitmiş idi.)

Menakıp, Ümmî Kemal dervişi olan Kutbüddin Hoca’nın daima namaz kıldığını ve ibadetle meşgul olduğunu, aynı zamanda geyiklerle ülfet edecek kadar da uzleti tercih ettiğini söylemektedir. Fakat onun geyiklerle ilgili menkıbelerinden söz edilmemektedir.

*

Fındıcak Dede ve Öksüz Geyik

Fındıcak Dede ve Öksüz Geyik’ten M. Şadi Varlık’ın bir hikayesi dolayısıyla haberdar olduk. Şadi Varlık, Bolu merkeze bağlı Fındıcak köyünün ereni kabul edilen Fındıcak Dede’nin menkıbelerini hikayeleştirmiş. Duygular Dergisi’nde yayınlanan bu hikâyenin özeti şöyle:

Dal Ali lakaplı acımasız bir avcı yüzünden Öksüz Geyik, hem annesini hem de kardeşini kaybeder. Dal Ali köyün ileri gelenlerinden ve aynı zamanda iyi bir avcıdır. Havada uçan kuşu vuracak kadar da nişancıdır. Bu öksüz geyiğe Fndıcak Dede sahip çıkar. Dede nereye gitse geyik onunla beraberdir. Adı da bundan sonra Öksüz Geyik olmuştur. Köylüler, bu geyiğe dedeye duydukları hürmet benzeri bir saygı ve sevgi beslemektedirler. Hatta geyik ev ev dolaştırılır. Onun ve dedenin görülmediği zamanlar köyün mevzusu Fındıcak Dede ve Öksüz Geyik’tir. Dal Ali, bir gün yanına birkaç dostunu da alarak Fındıcak Dede’ye rüyasını yordurmak için gelir. Karışık bir rüya görmüştür. Rüyayı anlattıkça aslında o, bir bir günahlarını da sıralar. Rüyasında bir kurt sürüsü köyün koyun ağılına saldırır. Kurtlarla baş etmek müşküldür. Dal Ali ve çobanlar çaresiz kalır. Bu sırada Öksüz Geyik çıkagelir. Kurt sürüsünü dağıtır. Saldırılarını bertaraf eder. Kurtlar çaresiz kalır. Hiçbir şey yapamazlar. Sürü, Öksüz Geyik sayesinde kurtulmuştur. Bu arada Öksüz Geyik, derinden derine bu Dal Ali’ye bakar. Rüya böyle sona erer. O günden sonra Dal Ali, bir daha ava çıkmaz ve tövbe eder. Şadi Varlık hikayesini şöyle bitirir:

Tövbeler tövbesi geyik avına

Gün girmesin avcıların evine[9]

Bu hikâye büyük bir ihtimalle köyden derlenen anlatıların sonucunda kaleme alınmıştır. Fındıcak Dede’yle ilgili başka bazı anlatılar da mevcuttur.

*

Nallı Geyik Hikâyesi

Bu hikâye merhum manav Geredeli Haydar Öztürk’ten alınmıştır:

Gerede’nin Güneydemirciler Köyü, Kabaklar Mahallesi sakinlerinden bir grup arkadaş avlanmak niyetiyle ormana gitmişler. Vakit ilerlemiş. Adamların erzağı bitmiş. Acıkmışlar ve yorulmuşlar. Hava da karanlık ve sisli olduğundan yolu şaşırmışlar. Farkında olmadan köye yaklaşmışlar. Uzakta bir karaltı görmüşler. Olsa olsa bu geyiktir deyip hayvanı vurmuşlar. Ateş yakıp pişirmişler. Karınlarını doyurmuşlar. Ateşin sıcağı ve karınlarının tok olması sebebiyle sızmışlar. Sabahın ilk ışıklarıyla beraber de uyanmışlar. İlk uyanan avcı, hayvanın ayaklarını görmüş ve nalı fark etmiş. Diğer arkadaşlarına “Bu geyiğin nalı da varmış!” demiş. Uykunun sersemliğiyle yedikleri hayvanın geyik değil de eşek olduğunu kulaklarından anlamışlar.

*

Ümmü Ninenin Yüzüğü

Bu olay Fahri Kayaalp’in dedesinin dedesinden beri anlatılagelen bir hikâyedir. Bu aileye Hacımehmetgiller denir.

Fahri Kayaalp’in dedesinin dedesi üç evlilik yapmış. Adamın ilk hanımından bir kızı olmuş. Daha çocuğu olmamış. İkinci evliliğini yapmış. Ondan da bir kızı dünyaya gelmiş. Üçüncü evliliğinden iki oğlu olmuş.

Eşlerinin her birinin ayrı bir görevi varmış. Birincisi ev işleriyle, ikinci hanım hayvanlarla, üçüncü hanım da çocuklarla ilgileniyormuş. Adamın ikinci hanımı Ümmü Nine, biraz saf ve temiz gönüllü biri imiş. Bir gün Seyricek Yaylası taraflarına inek salmaya gitmiş. Doğru hayvanlara bakmaya gidiyormuş. Burada “Erenler” diye anılan bir mevki vardır. Ümmü Nine, herkesin yarım saatte gidip geldiği bu yerden hemen dönmezmiş. Ona “Nerede kaldın?” dendiğinde insanların geyik sağdığını, geyik sağan insanları izlediğini ve geyik yavrularını sevdiğini söylermiş.

Ümmü Nine bir gün Erenler diye anılan bu yerde bir düğün dernek görmüş. Onların yanına gitmiş. “Siz burada ne yapıyorsunuz!” demiş. Onlar da “Düğün ediyoruz!” demişler ve kadının parmağına bir yüzük geçirmişler.

Bu yüzük âdeta nûrdan bir şeymiş. Kadın köye gelince sürekli parmağını tutuyormuş. Parmağındaki yüzüğü kimseye göstermek istemiyormuş. Bu nurdan yüzük yayladaki insanların dikkatini çekmiş. İnsanlar bunun sebebini sormuş. Kadın da olan biteni anlatmış. Parmağındaki yüzüğü bundan sonra artık hiç kimse göremez olmuş. [Kaynak kişi: Fahri Kayaalp, d. 1975, Dörtdivan-Deveciler Mahallesi. Bolu’da ikamet ediyor. Lise mezunu.]

*

Geyiklerden Süt Sağan Ebe ve Küt Durmuş

Gerede’nin Akbaş köyünde Küt Durmuş diye tanınan birisiyle geyiklerden süt sağan bir ebe arasında şöyle bir menkıbe anlatılmaktadır:

“Bugün Avşar Köyünün Güney Doğusunda yayla yakınında Yağmur Baba adıyla bilinen bir yatır vardır. Rivayete göre Yağmur Baba oradaki çam ağacının altında yatmaktadır. Ermiş dedelerin, ebelerin bulunduğu bu bahsettiğimiz yere bir geyik gelmiş. Çamın dibinde ermişlerin ebesi dişi geyiği sağmaya başlamış. Sağarken Küt Durmuş adlı şahıs nişan alarak tüfeğini doğrultmuş. Fakat avcıyı fark eden geyik, süt sağılırken hareket edermiş. Bu avcı tarafından görülmeyen ebe, geyiğe, “ne debil debil ediyorsun, kurşunlar önüne gelesi” demiş. Sütü sağdıktan sonra, ebe, helkeyi almış ve kaybolmuş. Ermişlerden olan ebe de Kür Durmuş’u görmemiş. Küt Durmuş, helkenin sesini duyduğunu söylermiş. Ebe, helkeyle geyiğin altından kalkar kalkmaz avcının kurşunları geyiği vurmuş. Geyik hemen devrilince ‘Hazır mıydın koltuğu dolası (Nüzuller inesi) hazır mıydın?’ demiş. Bu sözü der demez Küt Durmuş’un bacaklarına bir sızı gelmiş ve orada kalmış, oradan ancak arabayla getirebilmişler. Bacağı tutmaz olunca, daha sonra kesmek zorunda kalmışlar. Bu olaydan sonra bu kişi, şöyle bir yakı yakmış:

Şu tepeyi oyuk mu sandın

Mustafa’yı geyik mi sandın

Elleme hocam elleme”[10]

*

Âşık Dertli ve Geyikler-I

Bolu’nun Yeniçağa ilçesine bağlı Şahnalar köyünde doğup büyüyen Âşık Dertli, bir zamanlar Dörtdivan’daki akrabalarının yanında kalmak zorunda kalmış. Çünkü küçük yaşlarda yetim kaldığı için köyündeki bir ağa onun elindeki avucundaki her şeye el koymuş. O da çareyi Dörtdivan’daki akrabalarının yanına sığınmakta bulmuş. Âşık Dertli burada, yayla zamanları hayvanları otlatırmış. Halk onun geyiklerden süt sağdığını ve bu şekilde erenlerden bir zat olduğuna inanmaktadır. Hatta onun âşık yönü daha buradayken açığa çıkmıştır (Bu hikâye araştırmacı yazar Yunus Baki Koçak’tan 8 Kasım 2023 tarihinde Gerede merkezde derlenmiştir.).

*

Âşık Dertli ve Geyikler-II

Âşık Dertli ve geyikler konusunda bu efsaneyi de “Geyikler” başlığı ile Yunus Güldemir vermektedir:

“Zaman yayla vaktidir; köyün yıllık çalışma takviminin önemli bir bölümü olan ‘Yayla göçü’ başlamıştır. Köyden, malı-melalı, sağılanı, döğüleni olanlar hasat sonuna kadar yaylaya göçer, orada hayvanlarını serbestçe yayarlar (otlatarak beslerler). Ömrünün çoğunu diyar diyar gezerek geçiren Âşık Dertli’nin malı-melalı, buna bağlı olarak da sağılanı-döğüleni yoktur. Malı-melalı olan köylüler yaylaya göçmüştür. ‘Mal yok melal yok, ne işi varsa yaylada?’ dediyse de karısı Allah kerimdir, diyerek yaylaya çıkmak isteyen Dertli’yi engelleyemez. Yaylada geçen günlerde köknar, çam diplerinde sabaha kadar sazıyla sözüyle ‘Ne sapacak verdim ne de değecek… Ya niçin getirdin yaylaya beni.” diyerek vakit geçiren Dertli, bir gecenin seherinde eve gelir; karısına; ‘Git inekler geldi, sağ gel, kimseye de bir şey söyleme.’ der. Kadın, Dertli’nin hatırını kırmaz, helkesini alır yayla evinden çıkar; evin hemen yakınındaki köknar ağaçlarının dibinde bekleyen geyikleri görünce şaşırır.

Geyikler ondan kaçmaz, kadına sağması için duruverirler. Helke dolusu sütle eve geri gelen karısına Dertli, ‘Ben sana Allah kerimdir demedim mi; bak Allah bize ineklerini gönderdi, sen de sağdın geldin; kimseye deme, yağ yoğurt yap herkese dağıt.’ der.

Sonraki günlerde herkese yağ-yoğurt dağıtan Dertli ailelerinden yayla ahalisi şüphelenir. ‘Malı-melalı, sağılanı-döğüleni olmayan bunlar nereden yağ-yoğurt yapıyor?’ diye dedikodu yapmaya başlarlar. Dertli ailesini gözlem altına alan üç-beş kişi yine bir gecenin seherinde geyikleri ve onları sağan Dertli’nin hanımını görürler. O günden sonra da artık geyikler gelmez; halk arasındaki Dertli de ermişler sınıfına girer.”[11]

[1] Haktan Kaplan, Bolu ve Düzce Halk Kültüründe Türbeler ve Ziyaret Yerleri, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Konya 2021, s. 261-262.

[2] Abdullah Demirci, Gerede-Birinci Avşar Köyü Monografisi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1998, s. 253.

[3] Haktan Kaplan, Bolu ve Düzce Halk Kültüründe Türbeler ve Ziyaret Yerleri, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı, Doktora Tezi, Konya 2021, s. 98-99. Kasım Dede’yle ilgili bu anlatının Türk kültüründe yaygın bir şekilde karşılaştığımız hususlardan olduğunu söyleyebiliriz. Bunun özellikle Karaca Ahmet gibi velilerin hayatında karşımıza çıktığını söyleyebiliriz. Şu satırları okuyalım: “Bir insanı veliye dönüştüren şey onun vahşi bir hayvanı, özellikle de vahşinin en somut örneği olan bir geyikgili ehlileştirmeyi bilmesi ve onun saygısını kazanmasıdır. Ancak aynı zamanda geyiklerin ona sahip çıkmasının nedeni de onun kâmil bir sufi oluşudur. Benzer şekilde, karaçalı veli Karaca Ahmed (14. Yy.) sabanının bir öküze ve ehlileştirdiği bir geyiğe çektirmiştir. Burada evcilleştirilmiş hayvan demekten sakınıyoruz çünkü Karaca Ahmed’in geyiği diğer insanlara karşı vahşi olmaya devam etmiştir. Diğer sözlü ve yazılı rivayetler, velilerin toprağı sürmek, ormandan odun taşımak ve süt elde etmek için geyiklere başvurduklarını söyler. Vahşinin veya -Geyikli Baba’nın yorumunu tekrar etmek gerekirse- canlının üzerinde güç sahibi olmak cansız nesnelere hakim olmaktan daha üstündür.” Jean-Pıerre Laurant-Thıerry Zarcona, Geyik Bir Hıristiyan ve Müslüman Simgesi, Çeviren: Goncagül Artam, Kırmızı Kedi Yayınları, İstanbul 2020, s. 125. Burada müelliflere katılmadığımız husus erenlerin geyiklerle olan diyaloğunun bir üstünlük göstergesi olarak yorumlanmasıdır. Bu, başkalarına kendini ispat gayesiyle ortaya konulmuş bir keramet motif değildir. Ayrıca geyiklerle ilgili olan anlatılarda erenlerin genelde bu hayvanlarla olan arkadaşlıklarını gizlemeye çalıştığı görülür. Dolayısıyla bu hususun göz ardı edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.

[4] Haktan Kaplan, Bolu ve Düzce Halk Kültüründe Türbeler ve Ziyaret Yerleri, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı, Doktora Tezi, Konya 2021, s. 263.

[5] Haktan Kaplan, Bolu ve Düzce Halk Kültüründe Türbeler ve Ziyaret Yerleri, Necmettin Erbakan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Bilim Dalı, Doktora Tezi, Konya 2021, s. 263.

[6] Yaşar Kalafat, “Bolu’da İslam Uluları”, Anadolu Kültür Coğrafyasında Erenler, Berikan Yayınları, Ankara 2012, s. 331.

[7] Ramazan Sarıçiçek, a. g. m., s. 295.

[8] Ramazan Sarıçiçek, a. g. m., s. 342.

[9] M. Şadi Varlık, “Öksüz Geyik”, Duygular Dergisi, Yıl 1960, s. 4-8.

[10] Abdullah Demirci, Gerede-Birinci Avşar Köyü Monografisi, Hacettepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara 1998, s. 253-254.

[11] Yunus Güldemir, Gel Gidelim Bizim Köye, İstanbul 2021, s. 37-38.

Yazar
Yasin ŞEN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen