Büyük Türkçü Yusuf Akçura 

Son yıllarda sosyal medyada eskiye göre daha farklı bir biçimde “Türkçülük” cereyanını alevlendiği görülüyor. Konu kendi seyrinde mi gelişiyor yoksa bilinmeyen birtakım eller-mihraklar genç insanları etkileyip bir yöne doğru götürmek amacı mı taşıyor pek bilemiyoruz.

Bilindiği gibi Türkçülük deyince ilk akla gelen isim Ziya Gökalp’tir. Ziya Gökalp’a göre Türkçülük Türk milliyetçiliğinin özel adıdır. Türk milliyetçiliği ve Türkçülük arasında da bir fark yoktur. Türkçülük deyince ikinci olarak akla gelen isim ise Nihal Atsız’dır. Nihal Atsız da Türkçü olarak bilinir, Türkçülüğü savunmuştur ama bütün bunlar onları ırkçılık manasında bir Türkçülük gütmedikleri gerçeğini değiştirmez.

Yusuf Akçura’da Ziya Gökalp gibi Osmanlı devletinin son zamanlarında Türkçülük cereyanına kapılmış gerçek bir Türk Milliyetçisi ve gerçek bir Aydın’dır.

Günümüzde ve sosyal medya mecralarında ileri sürülen Türkçülük ise ne Gökalp ne Atsız ve ne de Akçura Türkçülüğüne pek de benzememektedir. Sanki kuru bir Türkçülük iddiası gibi ileri sürülen birtakım fikirler ve birtakım sembollerden ileri geçmiyor.

Bu yüzden geçmişte yaşamış ve Türk fikir hayatına çok önemli katkılarda bulunmuş büyüklerimizi ve onların fikirlerin hatırlamak ve hatırlatmak gerekiyor düşüncesini taşıyorum. Bu yüzden genç insanların Türkçülüğü, Türk milliyetçiliğini kaynağından öğrenmeleri amacıyla Türk büyüklerinin arşivlerde kalmış önemli yazı ve makalelerini yayınlamayı sürdürüyoruz.

Bu yazımızda büyük Türkçü Yusuf Akçura hakkında bilgiler vereceğiz.

Kenan EROĞLU    

***

“Yusuf Akçura, 1876 yılında Kazan yurdunda İdil (Volga) suyu kıyısındaki Simbir (bugünkü Ulyanovsk) şehrinde doğmuştu. Babası oranın maruf çuha fabrikatörleri olan Akçura ailesinden Hasan Efendi olup, kendisinin bu şehirde birde çuha fabrikası vardı.

Akçura henüz iki yaşında iken babasını kaybetti ve daha yedi yaşını doldurmamış iken annesiyle birlikte İstanbul’a geldi. Bütün tahsil merhalelerini alfabeden başlayarak İstanbul’da geçirdi ve 1897’de Harbiye mektebinde erkân-ı harbiye sınıfına ayrıldı.

Akçura Harbiye’nin ikinci sınıfında iken, genç Türklük fikirlerine katılmak ve hizmet etmek töhmetiyle 45 gün prangabendliğine mahkûm oldu. Hapisten çıkarıldığı zaman askeri mektepler ikinci nazırı Rıza Paşa, mahza sınıfın en çalışkanlarından olduğunu (sınıfın dördüncüsü idi) nazarı itibara alarak lütufkâr davrandığını ve bu yolda ikinci bir hareketi sezilirse, mutlaka mektepten kovulacağını ihtar etmişti.

Erkan-ı Harbiye sınıflarına ayrılmasından birkaç ay sonra tekrar tutularak, o zamanlar Taşkışla divan-ı harbine sevkolundu. Eski Tokyo sefiri Ahmet Ferid Tek de divan-ı harbe götürülenler arasında idi. Divan-ı harb o zaman her ikisi mülazimi sanî olan Yusuf ve Ferid’i silk-i askeriyeden tard ve Yusuf’u müebbeden kalebentliğe mahkûm etti.

Taşkışla divan-ı harbi mahkûmları Fizan’a gönderilmek üzere Trablus garbe sürüldüler. Yusuf, arkadaşı Ferid’le birlikte ufak bir maltız kayığı içinde Trablus’tan kaçarak, Fransa’ya Paris’e gitti.

Ahmet Ferid Tek ile beraber vakit geçirmeksizin Ecole Libra des Sciences Politiques’e talebe yazıldılar. Akçura’nın güney ve kuzey Türklüğü çevrelerindeki müşahedelerinden ve kendinden evvel gelen Türkçülerin eserlerinden, musahabelerinden hasıl olmuş intibalara dayanan siyasi ve ictimai fikir ve muhakemeleri, bu “Siyasi İlimler Mektebi’nde hayli sarahat kesbetti; o, bu mektepten aldığı derslerle milliyetçiliği ve Türkçülüğü siyaset alanında düşünmeye başladı.

Yusuf bir yandan mektebe devam ederken, diğer yandan genç Türk çevrelerine de gider gelirdi. Ahmed Rıza Bey tarafından neşrolunan Türkçe Şuara-i Ümmet gazetesinde birkaç makale ve Fransızca Meşveret gazetesinde de Midhat Paşa’nın meşrutiyetperverliğinde samimi olduğunu isbat ederek uzunca bir makale neşretmişti (Midhat-Pacha, la Constitution Ottomane et I’Evrope, par Y. A., Paris 1903).

1903 senesi öğretim yılı sonunda Y. Akçura Paris Serbest Siyasi İlimler Mektebinden üçüncü derece mükâfatla diploma almıştı. Diploma alabilmek için hazırlanması gereken tezin unvanı “Essai sur I’histoire des İnstitutions de I’Empire Ottoman’dır”. Akçura bu tezinde milliyet meselesine ayrıca ehemmiyet vermektedir. Onun milliyet meselesindeki bu anlayışı onu gittikçe daha sağlam bir kanaata götürecektir.

  1. Akçura Paris’te tahsilini bitirdikten sonra Osmanlı Devleti sınırları kendisine kapalı olduğundan, Rusya’ya akrabası yanına gitti ve orada Akçura familyasının asıl menşeleri olan Züyebaşı köyünde amcası Yusuf Bay’ın yanında kaldı ve oradan Kahire’de çıkan Türk gazetesine meşhur “Üç Tarz-ı Siyaset” unvanlı makalelerini yazıp gönderdi. Bu sıra makaleler Türk’ün 24-34 sayılı nüshalarında (Mayıs, Haziran 1904) basılıp çıktı. Bu makaleler münasebetiyle gazetenin başmuharriri Ali Kemal “Cevabımız” başlıklı şiddetli bir tenkid makalesiyle mukabelede bulundu ve o sırlarda Mısır’da bulunan Ahmed Ferid (Tek) de münakaşaya karışarak onun, arkadaşı Yusuf Akçura’nın fikir ve mütalaalarını açıklama ve kısmen destekleme yolunda yazılan makalesi “Türk’te Bir Mektup” başlığı altında yayınladı.

Akçura’nın “Üç Tarz-ı Siyaset” le bahis mevzu ettiği “tarz” lar: İslamcılık, Osmanlıcılık ve Türkçülük siyaseti tarzlarıdır ki muharrir yazısını bir soru işaretiyle bağlamakla beraberi kendisinin Devlet siyasetinde Türkçülüğün takip edilmesine taraftar olduğu makalelerden açık bir suretle anlaşılmaktadır.

Akçura Rusya’da Rus-Japon harbinden sonra vukua gelen 1905 ihtilalinden sonra Kazan Türkleri arasında çalışmış, Kazan’da “Kazan Muhbiri” adlı Türkçe bir gazete çıkarmış, meşhur Alimcan Barudi idaresindeki Türk mektebinde tarih dersleri okutmuş ve Rusya Türklerinin siyasetçe teşkilatlanmalarına hizmetlerde bulunmuştur. Rusya’da o zaman irtica hareketleri başladığı sırada Akçura, Kırım’da eniştesi maruf İsmail Gaspıralı’ nın yanında bulunuyordu ve onun çıkartmakta olduğu Tercüman gazetesinde yazılar yazıyordu.

1908 Temmuz inkılabından sonra Akçura Kırım’dan İstanbul’a geçiyor ve Harbiye, Mülkiye mekteplerinde ve Darülfünunda hocalık etmeye, başta Ziya Gökalp olmak üzere bazı arkadaşlarıyla birlikte Türk Yurdu mecmuasını çıkarmaya başlıyor ve bu mecmuanın müdürü oluyor.

Akçura’nın muharrirlik faaliyetinden Türk Yurdu devri en parlak bir devirdir. Türk milliyetçiliğinin en faal ve sistematik yapıcısı olan bu dergide Y. Akçura yıllarca canla-başla çalışmış ve birçok pek kıymetli yazılar neşretmiştir ki bu yazılar bugün dahi ayrı risaleler kılığında basılmaya değer mahiyettedirler.

  1. Akçura bilahare yedek erkânıharp yüzbaşısı sıfatıyla İstiklal Harbi’ne de iştirak etmiştir.
  2. Akçura, Ankara’da Hukuk mektebinde “Tarih-i siyasi, asr-ı hazır tarihi” okutuyordu. TBM Meclisinde başlangıçta İstanbul, sonraları Kars milletvekili olarak bulunuyordu. Meclisteki çalışkan saylavlardan addolunuyordu. Hele o devirde İş Kanunu tasarısı hazırlanırken Akçura bu işe epey emek vermiştir.

Akçura, başlıca gazeteci ve makaleci bir muharrirdir. Kitap şeklinde çok eser bırakmış değildir. Bu mahiyette olan eserlerinin başlıcaları şunlardır:

1-  “Muasır Avrupa’da siyasi ve ictimai fikirler ve fikir cereyanları”, 1939’da TBMM Hükümeti Maarif Vekâleti tarafından yayınlanmıştır.

2-   Türkçülük, 1928 senesinde eski harflerle neşrolunan ve bir “Yıllık” mahiyetinde olan “Türk Yılı” içindedir.

3-   “Siyaset ve iktisat hakkında birkaç hitab ve makale”, 1924 yılında İstanbul’da basılmıştır.

4-   “Osmanlı devletinin dağılma devri (XVIII ve XIX. asırlar)”; bu eser müellifin ölümünden sonra Türk Tarih Kurumu tarafından basılmıştır.

Bundan başka 1. Türk Tarih Kongresi zabıtları içinde Akçura’nın “Tarih yazmak ve okutmak usulleri” başlıklı uzun ve çok özlü, çok değerli bir tezi vardır.

Bunlardan başka, bazı konferans ve makaleleri de küçük risaleler şeklinde basılmıştır.

Akçura, ateşli bir Türk milliyetçisi, idealist bir Türk mütefekkiridir. Türk ilim ve irfanında hizmetleri geçen bir mektep hocası ve profesördü.

Akçura 1935 yılı 11 Mart akşamı Haydarpaşa garında banliyö trenine binerken düşerek kalp durmasından ani olarak ölmüş ve arkasında karısiyle biri kız, diğeri oğlan olmak üzere iki küçük evlat bırakmıştı.”

Kaynak: Abdullah Battal Taymas, “Yusuf Akçura”, Türk Kültürü dergisi, Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü yayını, Ankara Ekim 1965, Ayyıldız matbaası, Yıl III, Sayı: 36, S: 113-115

Yazar
Kenan EROĞLU

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen