Çağdaş Uygarlık Yolunu Seçen İki Lider: Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve Abdülkerim Satuk Buğra Han

Tam boy görmek için tıklayın.

Uğur UTKAN[i]

 

Öz

Son yıllarda Türk tarihinin iki büyük lideri olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile Abdülkerim Satuk Buğra Han, Türk tarihinin iki büyük lideri oldukları kadar Türk tarihinin anlaşılamayan iki lideri durumundadırlar. Atatürk, yaptığı devrimlerden ötürü, Satuk Buğra Han da İslâmiyet’i kabulünden ötürü değişik çevrelerce taşlanmakta olan fakat içinde bulundukları çağların koşullarına göre toplumlarını ileri bir medeniyete yönlendiren devrimci liderler oldukları hep göz ardı edilen iki büyük Türk önderleridir. Günümüzde her iki lidere de kendi tarihsel bağlamlarından kopuk şekilde yöneltilen haksız suçlamaların, tarih bilincinden uzak ve ideolojik tavırlardan kaynaklandığının altını ısrarla çizmek zorundayız. Hiç kimse şunu unutmasın ki Satuk Buğra Han’a “İslâm’ı seçtiği için” yapılan saldırılar ile Atatürk’e “laikliği savunduğu için” yöneltilen ithamların benzer bir zihniyetin ürünüdür.

 

Anahtar Kelimeler: Atatürk, Karahanlı, laiklik, İslam, uygarlık

 

Abstract

In recent years, two of the greatest leaders in Turkish history, Gazi Mustafa Kemal Atatürk and Abdulkerim Satuk Buğra Khan, are both the greatest leaders in Turkish history and the most misunderstood. Atatürk is criticized by various circles for his revolutions, and Satuk Buğra Khan for his conversion to Islam, but their role as revolutionary leaders who guided their societies toward an advanced civilization, in line with the conditions of their time, is consistently overlooked. We must emphatically emphasize that the unfair accusations leveled against both leaders today, disconnected from their historical context, stem from ideological attitudes devoid of historical awareness. Let no one forget that the attacks on Satuk Buğra Khan “for his conversion to Islam” and the accusations leveled against Atatürk “for his advocacy of secularism” are the product of a similar mindset.

Keywords: Atatürk, Karakhanid, secularism, Islam, civilization

Ne yazık ki son yıllarda revaçta olan bir mesele var. Maalesef İslâm’ı kabul ettiği için Satuk Buğra Han’a dönük çok ciddi saldırılar oluyor.

Hiç Satuk Buğra Han’ın seçtiği yolu o dönemin koşullarına göre değerlendiren insan sayısı yok denecek kadar az.

İslamiyet’e bugünden bakıp geri bulanlar tarafından seçtiği yol çağ dışı sayılarak Satuk Buğra Han’a atılan taşların haddi hesabı yok.

Mesela “Arab’ın ilk zehrini alan ve kardeşlerini yağmalayan hain, satılmış Buğra Han, lanet olsun ona” diyenler var.

Sırf laikliği seçti diye Ulu Önder Atatürk’e yapılan “İslâm düşmanı, din dışı referans sahibi, dinsiz, kâfir” yaftalamalarına ne de çok benziyor.

Ne yazık ki ülkemizde devrinin çağdaş uygarlık yolunu seçen önderlerimiz hakkında böyle edep dışı, haya dışı, bilimsellikten da uzak ithamlar yapılıyor. Şahsen bu vaziyet bana çok dokunuyor. İnanıyorum ki bu durum benim gibi düşünen, tarihiyle gurur duyan, her dönemi koşullarına göre değerlendiren vicdanlı ve aklıselim herkese dokunmuştur.

Atalarını bu şekilde tahkir eden insanların ne Türklükle, ne vatanseverlikle, ne milliyetçilikle, ne mukaddesatçılıkla, ne çağdaşlıkla, ne laiklikle uzaktan yakından bir alakası olabilir mi?

Maalesef realist bir sistem öneren İslâm’ın arkasına saklanarak Atatürk’e ve laikliğe saldıranlar kadar laik olduğunu, Atatürkçü olduğunu söyleyerek zamanının çağdaş uygarlık yolu olan İslâm’ı seçen Satuk Buğra Han’a sataşanların da Çağdaş Uygarlık hedefini tarihsel süreçler içinde anlamaya ihtiyaçları var.

Öyle çünkü sözde Atatürkçü olduğunu söyleyen bazı çevrelerin tavır ve tutumları bu çevreler için “Çağdaş Uygarlık” kavramının yalnızca bir kalıptan, bir klişeden ibaret olduğunu gösteriyor.

“Buğra Han Türkleri Arap dini İslam’a köle, uşak yaptı, Arap/İslam karanlığına mahkûm etti.” söyleminin ne farkı vardır “Mustafa Kemal bizi inancımızdan, mazimizden kopardı, İslâm’ı yok etmek istedi” söyleminden?

Maalesef kâğıt üzerinde Atatürkçü olduğunu iddia eden bu tür çevrelere göre, bütün tarih boyunca bir tek çağdaşlık var. O da Atatürk’ün döneminde vücut bulan çağdaşlık… Bu çağdaşlık haricinde başka çağdaşlık yoktur, gerisi hikayedir.

Yani kısaca tarihsel süreci okuyamayan suni bir “Çağdaşlık”, bilimsellikten uzak bir “İlericilik” yorumlaması önümüze çıkmaktadır.

Acaba çağdaşlık denen olgu bu mudur?

Hakikaten bütün insanlık tarihi boyunca çağdaşlığın tek bir tanımı mı vardır?

Bugün çağdaş olan, dünkü çağdaşı da tanımlamıyor mu?

Halbuki tarihsel süreci incelersek Atatürk, 1923’te Cumhuriyet’i ilan ettiği andan itibaren gerçekleştirdiği atılımlarla 20.yüzyılın şartları içinde çağdaş uygarlığa yönelme adımları atmıştır ki benzer adımları da kendi çağlarının şartlarını göz önünde bulundurarak Satuk Buğra Han da atmıştır.

Yani çağdaş uygarlığa geçiş, sadece tek bir döneme endekslenecek bir kavram değildir. Her devrin bir çağdaş uygarlık yolu bulunmaktadır.

Bir defa şu gerçeği unutmamamız gerekmektedir:

Satuk Buğra Han ve Mustafa Kemal Atatürk, tarihimizin iki farklı döneminde toplumlarını yeniden yönlendiren, medeniyet istikametini değiştiren devrimci liderlerdir.

Her ikisi de kendi çağlarının şartları içinde çağdaş uygarlığa yönelme adımları atmış, ancak bu yönelişlerin niteliği ve temeli farklı tarihsel bağlamlarda şekillenmiştir.

Satuk Buğra Han’ın Çağdaş Uygarlığa yönelişini ele alacak olursak 10. yüzyılda yaşayan ve Karahanlılar’a hükümdarlık yapan Satuk Buğra Han, her ne kadar Türk topluluklarının genel olarak dağınık bir halde, farklı inançlara sahip olarak yaşamını sürdürdüğü bir çağda hükümdarlık yapsa da Karahanlılar’ın egemenliği altında yaşayan ufak Türk boyları Müslüman olmaya başlamıştı ve kendisi de o çağın öncü uygarlığının İslâm olduğunu göz önünde bulundurarak o devrin çağdaş uygarlık yolu olan İslâm Uygarlığı’nı seçti.

aten Emevîler ve Abbâsîler dönemlerinde İslâm ordusunda paralı asker olarak yer alan Türk asıllı savaşçılar da vardır ki Türklerin İslâm ordusunda asker olarak yer almasında iktisadî nedenler çok büyük rol oynamaktadır.

Türklerin İslâm’a iktisadî sebeplerden ötürü geçişine verilecek örnekleri çoğaltmak mümkündür. Mesela Hicaz’da yapılan panayırlar mevcuttur ki, Muhammed Hamidullah’ın İslam Peygamberi adlı eserine göre, Basra ve Bahreyn’de Arap tacirlerinin sık sık uğradıkları Muakkar ve Debâ ticaret panayırlarına İran, Hindistan ve Asya’dan insanlar katılırdı.

Hz. Peygamber’in bizzat kendisinin Basra ve Bahreyn’e ticarî seyahatte bulunduğunu bildirdiğini dikkate alırsak, daha o dönemde Türkler hakkında fikir sahibi olması normaldir ki hadis kaynaklarında Kubbetu’t Türkiyye (Türklerin Çadırı) olarak ifade edilen yuvarlak bir çadır vardır.

Bu çadırın Peygamber tarafından kullanıldığını İbn Sâd, Taberi ve Buhari’nin aktarımlarından anlıyoruz.

9. yüzyılda yaşayan Müslim bin Haccac’ın Sıyam eserinden şu ifadeyi paylaşmak istiyorum: “Hz. Peygamber Ramazan ayının ilk on gününde itikâfa girerdi. Daha sonra girişinde hasır gerilmiş Türk çadırında Ramazanın ikinci on gününde itikâfa girdi. Hasırı eliyle kaldırdı kapıya doğru yürüdü ve başını çıkararak insanlarla konuştu.”

Öte yandan, Müslim’in Muhtasar adlı eserinde yer alan başka bir rivayete göre de, Hz. Muhammed, İstanbul’un fethedileceğini müjdelediği konuşmasını Kubbetu’t Türkiyye’nin gölgesinde dinlenirken yapmış olmalıdır.

Vâkıdî’nin Meğâzî eserinde ise, 627 yılında yapılan Hendek Savaşı’nda Hz. Muhammed’in Kubbetu’t Türkiyye kullandığı belirtilir.

Yine Taberî, Müslümanların Hendek Savaşı’na hazırlandıkları sırada, hendek kazılırken büyük beyaz bir kayanın ortaya çıktığını ve sahabenin onu parçalamayı başaramaması üzerine Selman el-Fârisî’nin bu esnada Hendek kazılmasını denetlemek için kurdurulan Türk çadırında bulunan Hz. Peygamber’in yanına giderek durumu haber verdiğini bildirmektedir. (Taberî, Târîh, II/92)

Tüm bu ifadelerden anlıyoruz ki, İslâm Peygamberi için Türkler yabancı, bilinmeyen bir topluluk değildir ki eğer Hz. Muhammed, Türklerle ilgili ileri derecede bilgi sahibi olmasaydı kullandığı çadır “Türk Çadırı” olarak isimlendirilmezdi.

Hatta Hatîb el-Bağdadî, Süyûtî, Müttakî el-Hindî ve Gümüşhanevî’nin hadis olarak naklettikleri bir rivayete göre de, “Muhammed bin Müslim, Rasulullah (s.a.v.)’in şöyle dediğini nakletmiştir: Hıfz/muhafaza etme/koruma on kısıma ayrılmıştır. Bunun dokuzu Türklerde, biri diğer insanlardadır.” (Taberî, Târîh, II/487)

Kuvvetle muhtemeldir ki Hz. Muhammed, Türklerle ticaret vesilesiyle temas etmiş ve onlarla ilgili bilgi sahibi olmuştur ki hadislerde Türklerle ilgili önemli vurgular geçmektedir. Zaten mantık süzgecinden geçirdiğimizde ticari etkenler olmasaydı Hz. Muhammed, başka türlü arada muazzam uzaklıklar olan Türklerle ilgili nasıl bilgi sahibi olabilirdi? Yani şunu diyebiliriz ki Türklerin İslâm’la temasları ve kabulleri genel olarak ticarî etkenlerle, yani iktisadî etkenlerle olmuştur.

Gelgelelim İslâm, nasıl kabileler halinde örgütlen­miş Arap ulusunun devlet haline gelmesine katkı sunduysa Türk boylarının İslâm’a geçtiği 8-10. yüzyıllara bakarsak, Türkler o süreçte özel mülkiyetin ve ticaretin geliştiği toplumların başında geliyordu.

Satuk Buğra Han da ticaret yollarını denetim altına alma rotasında olan zamanın güçlü devletlerinden Karahanlılar’ın hükümdarıydı ve içinde bulunduğu şartların gereğini dikkate alarak Müslüman oldu. Kısacası ortaya koyduğumuz tüm bu gerçeklerin önümüze çıkardığı özet şudur:

Türkler, o çağlarda dönemin öncü uygarlığı olduğu bilincinde olarak ve iktisadî çıkarlarını da göz önünde bulundurarak Müslüman olmuşlardır. Satuk Buğra Han’ın Müslüman oluşu da bu sürecin olgunlaştığı anda gerçekleşmiştir.

Yani altını çizmemiz lazım gelen hakikat şudur ki her toplum eşiğine geldiği veya içine girdiği toplumsal süreçlere uygun kurumları ve ideolojiyi kabul eder. Ondandır ki Türk kavimleri arasında İslamiyet’i ilk benimseyenler yerleşik hayat ve tarımda bir hayli ilerlemiş ve şehirler kurmuş olan Satuk Buğra Han’ın önderliğinde Karahanlılar olmuştur.

İslamiyet’e bugünden bakıp geri bulanlar zamanın koşullarına göre değerlendirdiklerinde dönemin coğrafyasına o konjonktürün en ileri sistemini, yine dönemin yabancı milletlerine o konjonktürün en modern yolunu getirdiğini göreceklerdir.

Ticaret uygarlığına geçişin ideoloji ve kurumlarını getiren İslamiyet; kabile savaşlarına son verip, ticaret, bilim, özel mülkiyet, devlet ve ordu kavramlarını düzenleyici rol üstlenmiştir (E. Öztürk, Özgürlük Meydanı, Aydınlık, 31.05.2019).

Bu münasebetle bu yazımızı okuyanlara önereceğimiz esas kaynaklardan biri, Uygur Türkü Seyfeddin Aziz’in Türkiye’de ilk defa 1990’lı yıllarda Ocak Yayınları tarafından yayımlanan “Satuk Buğra Han” adlı romanıdır. Roman, Karahanlılar’ın Satuk Buğra Han döneminde İslamiyet’i kabul etmelerinin öyküsünü gerçeğe yakın bir kurgusallıkta anlatıyor. Kitaptaki süreci ve diyalogları okuduğunuzda yukarıda ortaya sunulan kanıtların doğruluğuna daha çok yaklaşıyorsunuz.

Öte yandan çok sonraları Cafer Bin Abdullah adını alacak olan Bulgar Kağanı Almuş Han ve 13. Yüzyılda Altınorda Hükümdarı Berke Han da devletlerini büyütme, ticaret yollarına hükmetme, zenginleşme ama en önemlisi askerî açıdan da ek kuvvetli oldukları süreçte Çağdaş Uygarlık yolunu seçtiler, başka deyişle İslâm Uygarlığının bir parçası olduktan bir müddet sonra ellerinde kılıcı bulundurmalarının da kendilerine verdiği avantajla İslâm uygarlığının öncüsü hale geldiler. Yani Türkler Müslüman olduğunda kılıcı kendi ellerinde tutuyordu, üstün ve güçlü taraf olarak Müslüman oldular. Daha sonra Moğolların da Müslüman olması gibi… (Karatay, 2018, s.180)

Ve Coğrafi Keşifler’e ve ertesinde Batı merkezli sömürgecilik faaliyetleri başlayıncaya kadar önderlik, Türk imparatorluklarının ve devletlerinin elinde bulunmuştur.

İbni Haldun, Mukaddime’de Türklerin savaşçı karakterleri ve kahramanlıkları nedeniyle İslam dünyasında egemenliği ele geçirdiklerini, devletin onuru olduklarını, ve İslâm’ı kurtardıklarını belirtir (İbni Haldun, Mukaddeme c. I, çev. Turan Dursun, Nisan 2013, s.22, 95 vd, 290; c.II, 2. Basım. İstanbul, Nisan 2013, s.22.).

Birunî, İbn Sina, Harezmî, Farabî, Kaşgarlı Mahmut, Yusuf Has Hacip, Nizamülmülk, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli, Seyfettin Kuduz, Uluğ Bey, Ali Şir Nevai, Piri Reis, Mimar Sinan da devrin çağdaş uygarlık yolu olan İslâm’ı seçen Müslüman Türklerden çıktı.

Kısacası Satuk Buğra Han’ın İslâm’ı kabul etmesi, yalnızca bir din değişimi değil, aynı zamanda medeniyet değişimi anlamına gelmiştir. Yani Satuk Buğra Han’ın İslâm’ı seçmesi hak yolu seçmesinden çok Çağdaş Uygarlık yolunu seçmesidir.

Kaldı ki o dönemin çağdaş uygarlık yolu olan İslâm’ın kabulü, Türklerin yeni bir kültürel, ahlâkî ve bilimsel medeniyetle tanışmasının da kapısını aralamıştır.

Nitekim nasıl bugün Oxford gibi şehirler dünyanın en ileri bilim merkezleriyse o süreçte de İslâm medeniyeti, o dönemde dünyanın en ileri ilim, sanat ve düşünce merkezlerine sahipti (Bağdat, Buhara, Semerkant vb.).

Yani Satuk Buğra Han’ın İslâm’ı tercihi, Türklerin Orta Asya bozkır kültüründen İslâm medeniyeti dairesine geçişini sağladı.

Böylece Türkler, bilim, hukuk, eğitim ve mimarlıkta yeni bir çağın parçası oldular.

Bu yönelişin temelinde iman, ahlak ve adalet kavramlarıyla tanımlanan bir çağdaşlık anlayışı vardı.

Yani sonuç olarak Satuk Buğra Han, Türk toplumunu İslâm medeniyetine yönlendirerek kendi çağının en ileri uygarlığıyla bütünleştirmiştir. Bu, ahlâkî ve manevî bir çağdaşlaşma hareketidir.

Aradan asırlar geçer. Bu kez revaçta olan İslâm ve Doğu medeniyetleri değil, Batı medeniyetiydi.

Batı medeniyetinin öncüleri Portekizliler, İngilizler, İspanyollar, Hollandalılar ve Fransızlar çağdaş uygarlığın yeni öncüleri olmuştu. Çok geçmeden Batı medeniyetiyle ortaya çıkan emperyalizme karşı mazlumlar dünyası yükselişe geçti ve bu bağlamda ulus devletler çağı başladı.

Bu da Türklerdeki etkisini Tanzimat Fermanı ve Meşrutiyet Devrimleriyle gösterdi. Bu süreç 1923’te Türkiye Devleti’nin yönetim şeklinin cumhuriyet olarak kabulüyle taçlanacaktı. Devamında da Osmanlı Devleti’nin yıkılışı ve Batı dünyasının sanayi, bilim ve düşüncede üstün hale geldiği bir çağda Atatürk, Türk milletini yeniden bağımsız ve saygın bir konuma getirmek amacıyla çağdaşlaşma amacıyla büyük atılımlar gerçekleştirecekti. Atatürk’ün Türkiye’nin bilim, eğitim, hukuk, kadın hakları, ekonomi ve kültür alanlarında çağdaş uygarlığı yakalamak için yaptığı yoğun çalışmalar akılcılık, bilimsellik ve laiklik temelleri üzerine inşa edilmiştir.

Atatürk için çağdaşlık, düşüncede özgürlük, bilimde ilerleme ve insan haklarına dayalı bir toplum düzeni kurmaktır.

Reformlarla eğitimde, hukukta ve toplum yapısında köklü dönüşümler gerçekleştirmiştir.

Bu açıdan Namık Kemal’lerin, Mithat Paşa’ların, Ziya Gökalp’lerin ve elbette ki Mustafa Kemal’lerin yaptıkları iş, tıpkı 1000 yıl öncesi Berke Han’ların, Almuş Han’ların, Buğra Han’ların Çağdaş uygarlık yolu olan İslâm’ı benimsemeleri gibi çağdaş uygarlık yolunu seçmelerinden farklı bir durum değildi.

Sonuç olarak Atatürk de, Satuk Buğra Han da toplumlarını ileri bir medeniyet seviyesine taşıma amacı gütmüş ve bu bağlamda yaşadıkları devrin çağdaş uygarlık yolunu seçmişlerdir.

Satuk Buğra Han, Türk milletini İslâm medeniyetinin manevî ve ilmî zenginliğine yöneltirken Atatürk de aynı milletin torunlarını akıl, bilim ve özgürlük temelli bir çağdaş uygarlık anlayışına taşımıştır.

Dolayısıyla her iki yöneliş de, dönemlerinin en ileri medeniyetine katılma ve Türk milletini yüceltme çabasının tarihsel devamıdır.

Kaynakça:

İslam Peygamberi, Muhammed Hamidullah

Müslim, Sıyam

Müslim, Muhtasar

Vâkıdî, Meğâzî

Taberî, Târîh, II/92

Taberî, Târîh, II/487

Eren Öztürk, Türkler kılıç zoruyla mı Müslüman oldular? Özgürlük Meydanı, Aydınlık, 31 Mayıs 2019; https://www.aydinlik.com.tr/haber/turkler-kilic-zoruyla-mi-musluman-oldular-127628, erişim tarihi: 07.12.2025

Osman Karatay, Türklerin İslam’ı Kabulü, Kripto Yayınevi, İstanbul, 2018, s.180.

İbni Haldun, Mukaddeme c. I, çev. Turan Dursun, Kaynak Yayınları, 3. Basım, İstanbul, Nisan 2013, s.22, 95 vd, 290; c.II, 2. Basım. İstanbul, Nisan 2013, s.22.

[i] Târih Öğretmeni

Yazar
Uğur UTKAN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen