Çanakkale’ye Yolculuk-1 – Dr. Yasin ŞEN

Tam boy görmek için tıklayın.

30 Nisan 2025

Gençlik ve Spor Bakanlığımızın destekleriyle ve “110 Bin Genç 110 Yılın İzinde” projesi kapsamında on binlerce gencimizin Çanakkale’yi ve aziz şehitlerimizin savaştığı ve yattığı yerleri görmesi hedeflenmiş. Tek kelimeyle muhteşem bir program olmuş. Bize de Gerede Gençlik Merkezi’nde görevli Ömer Özben Hocamızla ve otuz dokuz öğrencimizle beraber bir Çanakkale yolculuğu nasip oldu. Bana bu gezi, pazartesi günü okulda haber verildi. Yoğun bir gündü ve tüm gün dersim vardı. Derste Meryem Hoca aradı. Teneffüste Meryem Hoca’yla kısa bir görüşmeden sonra bize de Gerede gençlerinin yanında bir Çanakkale yolculuğu gözüktü. Bu yazıda bu yolculuğun detaylarından ve seyrinden biraz söz edeceğim.

Çanakkale’den gelen özel bir firmaya ait yolcu otobüsü öncelikle Gerede’ye uğradı. Gerede Gençlik Merkezi’nde öğrencileri ve Ömer Hoca’yı aldı. Sonra Bolu’ya doğru yola çıktılar. Ben otobüse Bolu’da bindim. Kaptanımız Ayhan ve Ercan Abilerdi. Demir Bey de onlara eşlik ediyordu. Onların dikkatli şoförlüğü ve yardımları sayesinde gezimiz gerçekten harika oldu.

Yol üzerinde birkaç defa mola verdik. Hava serindi. Sabah otobüs beklerken de biraz üşümüştüm. Mola yerlerinde dışarıda uzun kalamıyorduk.

Kuzey Marmara Otoyolu ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü üzerinden İstanbul’u geçtik. Yol boyunca baharın gelişini karşılayan şehirleri, köyleri, dağları, ormanları seyrediyorduk. Muhteşem bir bahar havası vardı. Gecenin serinliği günün aydınlığına ve sıcağına bırakıyordu yerini. Gençler de sakin sayılırdı. Genelde de ya kendi aralarında muhabbet ediyorlar ya telefonla meşgul oluyorlar ya da uyuyorlardı.

Kahvaltıyı dokuz civarında Tekirdağ’da, Marmara Ereğlisi’nde yaptık. Güzel bir kahvaltı oldu. Burada çok kalmadık. Yola devam ettik.

Yolda giderken sapsarı tarlalar dikkatimizi çekti. Bunlar kanola tarlaları imiş. Özellikle Trakya bölgesinde çok yaygınmış bunlar. Yağ üretimi için ekilmiş. Artık ayçiçeği yerine bunlar ekiliyormuş. Bu mevzu Amerika menşeliymiş.

Çanakkale’ye vardığımızda kısa bir mola daha verdik. Sonra köprünün yakınından ikamet edeceğimiz kamp alanına doğru yeniden yola çıktık. 1915 Çanakkale Köprüsü’nün yakınından geçtik. Köprü oldukça büyüktü. Dünyanın en uzun asma köprüsü şu an 1915 Çanakkale Köprüsü’ymüş.

Eceabat Konukevi’ne gelmeden rehberle buluştuk. Rehberimiz Bilal Deniz Kozaklı’ydı.

Konukevi’ne yerleştikten sonra Bilal Deniz Bey’in rehberliğinde şehitlikleri gezmeye başladık. Kilitbahir’e gelmeden Bilal Deniz Bey’in verdiği bazı bilgiler şöyleydi:

Kilitbahir tabyalarının olduğu yerin tam karşısında Çimenlik Kalesi vardı. 1462 yılında yapılmış. Çimenlik Kalesi ve tam karşısında da Kilitbahir Kalesi aynı sene Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılmış. Bu iki kalenin arası 1251 metre. Boğazın en dar yeri burasıymış.  Bu kaleler savaş zamanı etkin bir şekilde kullanılmış.

Kilitbahir şimdi bir köy. Köyün bağlı bulunduğu ilçe olan Eceabat ise Çanakkale savaşlarının yoğun bir şekilde yaşandığı yerleri içinde barındırıyor.

Çanakkale, Osmanlılar döneminde Kale-i Sultaniye adıyla biliniyor. Diğer bir şekilde kaleler şehri. Burada 20 civarında kale varmış. Çoğu harap olmuş.

Deniz Bey, bize bu bilgileri verirken otobüs Kilitbahir Kalesi ve tabyalarının olduğu yere giriş yaptı. Bu kale rehberin ifadesiyle üç yapraklı bir yonca gibiydi. Bir kuleyi Kanuni Sultan Süleyman yaptırmış. Biz sonra Namazgah Tabyalarını geldik. Burada rehberimiz yine bize bazı bilgiler verdi.

Burada yirmi altı civarında tabya ve on dört top bulunuyormuş. Bunlara aynı zamanda bonet adı da veriliyormuş. Bonet cephanelik demekmiş. Bunlar bir bakıma boğazın kontrolü için yapılmış.

Sultan III. Selim döneminde ve 1807 senesinde İngilizler boğazı geçip İstanbul kıyılarına yaklaşmışlar. Bundan sonra burada bu tabyalar yapılmaya başlanmış. Bunların üzeri toprak. Bombaların etkisini azaltmak için. Geldiğimiz yerin adı Rumeli Mecidiye Tabyası idi. Bir yerde tabya varsa onun tam karşısında da tabya vardır, diyordu rehberimiz.

Seyyid Onbaşı, 215 kg mermiyi de burada kaldırır. Hemen yakınımızda Seyyid Onbaşı’nın ve askerlerin merminin kaldırılıp İngiliz zırhlısına atılacağı andaki ânı canlandıran heykelleri bulunuyordu. Bu arada Deniz Bey bize Seyyid Onbaşı’nın destansı mücadelesini de anlattı. Burada ondan biraz detaylı bahsetmek istiyorum.

İngiltere ve Fransa’ya ait on sekiz gemiyle boğazı geçmeyi düşünen İngiliz amiral, yanındakilere akşam çayını İstanbul’da içeriz, diyormuş. Bunlar o gün Çanakkale sırtlarına bomba yağdırıyorlar. Bizim askerimiz de o gün düşmana karşılık vermeye çalışıyor fakat o gün isabet kaydedemiyoruz bir türlü. Boğazda akıntı var. Bir saat on beş dakika isabet olmuyor. Bu tabyaya 2000 tane top mermisi düşüyor.  Biz ise düşmana 130 top mermisi atabiliyoruz. O gün Çanakkale’de neredeyse hiçbir yapı ayakta kalmıyor.

Seyyid Onbaşı hamal er. Seyyid Onbaşı bakıyor, altı top mermisi var. Bunların beşi de parçalanmış veya zarar görmüş. Raylı sistem de parçalanmış. Seyyid Onbaşı, 215 kiloluk mermiyi sırtlıyor ve düzeneğe yerleştiriyor. “Seyyid’in vücudundaki kemikleri seslerini duyardık.” dermiş yanındaki Niğdeli Ali.

Seyyid Onbaşı, Ocean zırhlısını o gün bu mermiyle vuruyor ve Ocean zırhlısı Nusret mayın gemisinin yerleştirdiği on birinci mayın hattındaki mayınlara çarpıp batıyor. Beş gemi de bu sırada ağır hasar alıyor. On sekiz geminin sekizi savaş dışı kalıyor. İngiliz ve Fransız gemileri geri çekilmeye başlıyor. Komutanlardan Cevat Çobanlı tarihe geçecek şu sözü söylüyor: “Geçemediler, geçemeyecekler.” diyor.

Bu arada rehberimiz tabyaların olduğu yerde Seyyid Onbaşı’yı anlatmaya devam ediyordu. Atatürk bir yolculuk sırasında Balıkesir’de bulunduğu bir zaman Seyyid Onbaşı’yı görmek istiyor. Kendisi devlet erkanının önüne eski kıyafetleriyle çıkmak istemiyor. Orada bulunan devlet adamlarından biri ona kendi kıyafetlerini teklif ediyor. Seyyid Onbaşı, Koca Seyyid diye de bilinen kalıplı biri. Kendisine dar gelen kıyafetiyle Atatürk’ün huzuruna geliyor. Sohbet ediliyor. Atatürk onun durumunu fark edince gazi maaşı verilmesini istiyor ona. Seyyid, gazi maaşı kesilmesine izin vermiyor. Geçimini ormandan odun keserek sağlıyor. Sadece “Bana bu ormanlarda odun kesmeye müsaade edin!” diyor. Seyyid Onbaşı, kendisine maaş bağlanmasına rağmen maaşı almıyor.  Kendisi Balkan Savaşlarına da katılmış. Çocukları evden ayrılırken daha küçük. O cepheden dönünce bakıyor ki kocaman olmuşlar.

Tabyaları ziyaret ettikten sonra şehitlikleri ziyaret etmek üzere otobüse bindik. Rehberimiz karşı kıyıda uzanan “Erenköy”ü gösterdi bize. Burası Boğaz’ın en geniş yeri ve 6500 metreymiş. Çanakkale Savaşları sırasında düşman yenilince çekip gitmiyor. Çanakkale kıyılarını top atışlarıyla vuruyor. Erenköy, düşmanın manevra yeri. Boğaz’a on hat boyunca mayın döşenmiş. Nusret mayın gemisi buraya mayın döşüyor.

Rehberimiz bize bu bilgileri verirken Soğanlıdere’den geçiyorduk. Buradan seksen arabayı dolduracak insan kemiği çıkmış. Burası bir hastane şehitliği. Öncesinde “Melek Hanım Çiftliği” olarak biliniyor. Savaş sırasında Melek Hanım yaralı askerler için buradaki evini tahsis etmiş. 1400 şehidimiz varmış burada.

Çanakkale Savaşları, tarihin en büyük kara ve deniz savaşlarından birisi. 250.000 şehidimiz var. Düşmanın da buradaki kaybı 253.000. Kayıp askerler de var. Metrekarede 4 asker kayıpmış. İki taraftan 500.000 kayıp olduğu bilgisini verdi rehberimiz bize. Burada toplam 68 mezarlık varmış. Gelibolu bu anlamda on binlerce askerin yattığı bir mezarlık. Çanakkale Savaşları başladığında önce 86 askerimizi şehit veriyoruz. İlk Çanakkale Şehitleri onlar.

Bu arada Şahindere Hastane Şehitliğine gelmiştik. Burası gerçek bir şehitlik. 2000 şehit var burada. Tek gerçek şehitlik burasıymış. Diğerleri sembolik.

Hastaneler genelde dere yataklarına kurulmuş. Düşmanın top atışlarından korunmak ve suya yakın bir noktada olmak için. Burası da bir hastane şehitliği. Hastanede şehit olan askerler buraya defnedilmiş.

Çanakkale’de mezarların birçoğu toplu mezar. Erler özellikle mezarlara bu şekilde defnedilmiş. Subaylar müstakil olarak defnedilmiş. Çanakkale’de üç şekilde defin olmuş: Toplu, müstakil, kireç kuyuları şeklinde. Hastalık durumunda bu üçüncü defin şekli tercih edilmiş. Şahindere’de, Giritli Mustafa Efendi’nin mezarı biliniyor sadece. 19 yaşında teğmen olarak şehit olmuş. Onun mezarının bilinmesi de babası sayesinde mümkün oluyor. Oğlunun şehit olduğunu öğrenince baba Çanakkale’ye geliyor. Mezarı buluyor ve oğluna bir mezar yaptırıyor. Babası hazırlıyor bu mezarı.

Çanakkale Savaşlarında siper mesafeleri 7-8 metreye düşmüş. Normal şartlarda iki siper arasındaki mesafe 100 metre civarında. Bu durum tarihe geçmiş. Teğmen Mustafa Efendi de siperlere düşen el bombalarını geri atıyor. Bunlar normalde 8 saniyede patlıyor. Düşman bunun ayarını değiştirip patlama süresini 4 saniyeye düşürüyor. Mustafa Efendi, gelen el bombasını alıp geri atayım derken bir bomba elinde patlıyor. Mustafa Efendi’nin vücudunun yarısı parçalanmış. Yaralı olarak hastaneye götürülüyor. 15 gün sonra da şehit oluyor. 19 yaşında bir teğmen. Ayrıca Balkan Savaşı gazisi. Doktorlar ilgilenebilecek hastanelere bakıyor.

Her şehidimiz gibi Teğmen Mustafa Efendi’nin de hayatı, vatanımıza hangi bedeller uğrunda sahip olduğumuzu haykırıyor. Ödediğimiz bedeller çok ağır, çok büyük.

Şahindere’de dikkatimizi etrafı çevrili yerler çekmişti. Geçen yıl selde kemikler çıkıyor ortaya. O zaman savaş şartlarından dolayı mezarlar çok derin açılmamış. Zaman zaman yeni mezarların ortaya çıkması söz konusu. Muhtemelen yakın bir gelecekte Çanakkale’de yeni mezarlar bulunacak.

Burada Osmanlı’nın 141 vilayetinden şehitler var. Şahindere’de anıtın etrafında bunların adları yazılıydı. Türkiye’nin bugün mevcut illerinin yanında Girit, Trablus, Gostivar daha nice yerden şehitler…

Buradan sonra Hilal-i Ahmer Hastane Müzesine gittik. Burada Çanakkale Savaşlarını gösteren bir simülasyon ortamı yapılmış. Derin siperler ve içeride düşmanla durmaksızın savaşan askerler. Yaralı veya şehit askerleri de canlandırmışlar. Gençler buradan çok etkilendi. Biz de öyle. İnsan duygulanmadan edemiyor. Hastanenin etrafını gezdikten sonra içini de gezdik. O dönemi canlandıran bir müze olarak yapılmış. Oldukça gerçekçiydi ve çok etkileyiciydi.

Buradan sonra Çanakkale Şehitler Âbidesine geçtik. Rehberimiz Deniz Bey, bize burada yaklaşık altmış bin şehidin adının olduğu yerde ve Bolu şehitlerinin isminin bulunduğu temsili mezarlar önünde bazı bilgiler verdi. Sonra oradaki büyük rölyefin önünde ve âbideye doğru fotoğraf çekindik. Burada bir müddet kaldıktan sonra Eceabat’a gelip yurda geçtik. Ziyaretlerimiz yarın da devam edecek.

 

Yazar
Yasin ŞEN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen