Çaresizlik duygusu ve cemaatleşme olgusu

Yoksul ve çaresiz aileler, çocuklarının geleceği için kendi yükümlüklerini yeterince yerine getiremeyince başka elverişli yaşam alanları aramaya başlıyorlar. Ülkemizde, uzun bir süredir alttan alta sağ muhafazakâr siyasetin desteklediği cemaat tipi oluşumlar bu boşluğu dolduruyor. Dinsel duygu ve tutkularla önderlerine bağımlı hale getirilmiş ve geniş bir aile biçiminde organize edilmiş cemaat ilişkileri, özellikle yoksul ve çaresiz kalmış aile çocukları için dışarıdan oldukça çekici görünüyor. Aslında, aile içinde karşılanması gerekirken çaresizlik yüzünden karşılanamayan çocukların fizyolojik ve psikososyal ihtiyaçları, ‘eti senin, kemiği benim’ metaforuyla bu cemaatlere teslim ediliyor. Çaresiz Türk ailelerinin bir kısmı çocuklarını kapalı ve karanlık yanları bulunan cemaatlere devşirme olarak veriyor.

*****

Prof.Dr. Feyzullah EROĞLU

İnsanlar, çoğunlukla aile kurumu içinde dünyaya gelir ve toplumsal süreçlerin çerçevelediği bir düzen içinde hayatlarını sürdürürler. Aile kurumu, normal şartlarda insanların doğduğu, temel ve psikososyal ihtiyaçların en uygun karşılandığı sosyal birimdir. Bu bağlamda, aile içi ilişkilerin niteliği, kişilerin toplumda kazanacakları kişilik özellikleriyle birlikte toplumsal yapının şekillenmesinde de önemli belirleyici bir etkendir.

Güçlü aile kurumu bireyi güçlendirir

Ailenin sosyal sınıf konumu, kişilere sağladığı biyolojik donanım, ekonomik ve kültürel imkanlar ile kişiliğin temelinin atıldığı ilk sosyal ortamdır. Ortalama her insan, temel ve sosyal ihtiyaçların karşılanmasında doyum duygusunu, toplumsal normlara göre hareket etmeyi, başkalarına zarar vermeden kendi haklarını korumayı ve bireysel irade sahibi olma gibi kişiliğin temel niteliklerini en iyi aile ilişkilerinden öğrenir. Bağımsız ve özgür insanlar olarak yetişmede, sağlıklı ve dengeli bir aile deneyiminin yaşanması büyük bir avantaj sayılır.

Aile içi ilişkilerden kazanılan ‘mantık öncülleri’ ve temel davranış kalıplarının, ileride alınacak bireysel kararlarda, yapılacak seçimlerde ve eylemlerde, çok önemli referans olma ihtimali de yüksektir. Bu yüzden, çocukların başlangıçtaki rastgele davranışlarıyla ilgili töresel ve ahlaki ilkelerin öğretilmesinde ‘neden-sonuç’ ilişkisi kuracak şekilde eğitilmeleri son derece önemlidir. Çocuk ve ergen davranışlarının sınırları belirlenirken, çocuk ve ergenlere bunlarla ilgili yapılacak uyarı ve yasakların, onların zihinsel gelişme düzeylerine göre açıklandığında bunların öğrenilmesi daha kolay olmaktadır. Böylece, çocukların zihinsel gelişmeleri hızlanıyor ve potansiyel yetenekleri daha fazla açığa çıkma imkânı buluyor. Aile içi ilişkilerde yaşanılan doygunluk ve özgürlük sayesinde, insanların yaratıcılık ve üretkenlik yetenekleri gelişirken birilerine yanaşmadan hayata katılma arzuları güçleniyor.

Kapitalist sistem Türkiye’de aileyi parçalıyor

Bütün zamanların, aile kurumunu güçlendiren en etkili toplumsal düzeni etkili ve güçlü bir orta sınıflaşma ülküsüdür. Atatürk sonrası tek parti döneminde, ‘devlet eliyle  kapitalist yetiştirme’ politikasıyla, aile kurumunun bütün işlevlerini yerine getirmesinin en büyük dayanağı olan orta sınıflaşma amacından hızla uzaklaşıldı. ‘Laikçi kapitalistlerden’ sonra -siyaseten ve yaşam biçimleri birbirine zıt gibi görünmelerine rağmen-  muhafazakâr ve popülist iktidarların dönemlerinde de aile kurumunu koruyucu ve kollayıcı toplumsal kalkınma yerine, ‘her mahallede’ iktidar sahiplerine bağımlı türedi zenginler yaratılma hedefi güdüldü. İzlenen popülist ekonomi politikaları yüzünden çoğu ekonomi aktörleri, çoğunlukla üretme ve katma değer yaratma heyecanı taşımadan devlete yaslanmak suretiyle kolay yoldan gelir elde etme yönüne saptılar. Aşırı iç ve dış borçlar ile artan nüfusu istihdam edecek ve gelirleri artıracak üretken yatırımların yapılması yerine, çoğunlukla tüketim ağırlıklı gösteriş yatırımlarına başvuruldu. Her ailede, bir veya birkaç işsiz ortaya çıkarken tıpkı ülke ekonomisi gibi aile bütçeleri de bozuldu. Bozulan ve borçlanan ailelerin huzuru kaçtığı gibi, bilgisizlik ve aşırı ‘kadercilik’ anlayışından dolayı gereksiz yere bin bir çaresizlikler yaşanmaya başlandı.

Son zamanların ‘ümmetçi kapitalistleri’ ise bir taraftan devlet imkânlarıyla kendileri lüks ve israf içinde yaşarken, diğer taraftan da yandaşlarını zenginleştirmeyi sürdürüyorlar. İzlenen kasıtlı yüksek enflasyon ve kur politikaları sayesinde Türk Milleti’nin yoksullaştırılması, mülksüzleştirilmesi ve çaresizlik içine sokulması uygulaması bütün hızıyla sürüyor. Ümmetçi ve ihaleci zenginler, hak edilmemiş bir lüks hayat yaşarken toplumda yarattıkları geniş bir yoksullar sınıfını ‘güya laikçilerden rövanş alıyorlarmış’ propagandaları ile oyalamaya devam ediyorlar. Bu türedi zenginler, hak etmedikleri zenginliklerini sorgulamaya kalkışan herkesi ‘bayrak inmez, ezan susmaz’ diyerek susturmaya çalışıyorlar. Elbette, bu topraklar Türk Yurdu olduğu sürece ‘bayrak inmez, ezan susmaz’! Ancak, yürütülen dış güdümlü küresel kapitalist sistem doğrultusundaki ekonomi politik yüzünden aile kurumu çöküyor ve çözülüyor!

Aileden cemaat oluşumlarına itilme

Aile kurumunun, kendinden beklenen ekonomik ve psikososyal işlevleri gereğince yerine getiremediği durumlarda bu boşluğu dolduracak şekilde birtakım biçimsel olmayan (informel) gruplar oluşmaktadır. Millet içinde, milli kimliğe alternatif küçük topluluk parçacıklarından oluşan bu oluşumlara nispeten kapalı sosyal ilişkileri nedeniyle ‘cemaat’ adı verilmektedir. Bunlar, temelde anayasal düzene karşıdır ve kendi zihniyetlerine yakın olan siyasal akım ve karşı kültür odaklarıyla rahatça iş birliği yapacak kadar fırsatçı ve ‘takiyeci’ yapılardır. Bu tür oluşumlar, çok farklı etkenlere dayanabilir, ama insan malzemesi çoğunlukla aile ilişkilerinden ya da mevcut toplumsal düzenden yeterli doyumu ve iç huzuru bulamamış çaresiz kişilerdir.

Yoksul ve çaresiz aileler, çocuklarının geleceği için kendi yükümlüklerini yeterince yerine getiremeyince başka elverişli yaşam alanları aramaya başlıyorlar. Ülkemizde, uzun bir süredir alttan alta sağ muhafazakâr siyasetin desteklediği cemaat tipi oluşumlar bu boşluğu dolduruyor. Dinsel duygu ve tutkularla önderlerine bağımlı hale getirilmiş ve geniş bir aile biçiminde organize edilmiş cemaat ilişkileri, özellikle yoksul ve çaresiz kalmış aile çocukları için dışarıdan oldukça çekici görünüyor. Aslında, aile içinde karşılanması gerekirken çaresizlik yüzünden karşılanamayan çocukların fizyolojik ve psikososyal ihtiyaçları, ‘eti senin, kemiği benim’ metaforuyla bu cemaatlere teslim ediliyor. Çaresiz Türk ailelerinin bir kısmı çocuklarını kapalı ve karanlık yanları bulunan cemaatlere devşirme olarak veriyor.

Çekirdek ailenin yerine cemaatleri ikame etmek!

Değişimin hızlı ve kapsamlı olduğu her toplum içinde, bu değişimlere uyum sağlama konusunda yeterli bilgi ve düşünce donanımı olmayan alt sosyal grupların (cemaatlerin) olması kaçınılmaz bir durumdur. Genel kültür sistemi içinde nispeten kapalı bir sosyal yapıyı temsil eden bu tür oluşumlara, toplum içinde ilgi duyanlar da olabilir. Ancak, son yıllarda ümmetçi-kapitalist sistem doğrultusunda izlenen ekonomi politik çerçevesinde cemaat tipi oluşumlara birtakım imtiyazlar tanınması suretiyle büyük bir ivme kazandırıldığı anlaşılmaktadır. Yoksullaşan ve çaresizlik hisseden ailelere, adeta yeni bir çekim alanı yaratılarak, bir yandan geniş oy depoları bir yandan da merkezi otorite karşısında itaatkâr yığınlar oluşturuluyor. Siyasi iktidar destekli bu cemaatlerde, şeyhlerin ve ileri gelenlerin (abilerin-ablaların) emrettiği her şeye tam olarak uymak kaydıyla yeme-içme, barınma, eğitim imkânları sunulurken, liyakat durumlarına bakılmaksızın iş bulma ve yerleştirme, atama ve terfi gibi ekonomik ve siyasi statü imkânları sağlanıyor.

Ümmetçi-kapitalist sistemin görünürde aile kurumu propagandası yapmasına rağmen  -bilerek ya da bilmeden- aile kurumunu çözücü ekonomi politikaları yüzünden, özellikle düşük gelir ve statüye sahip aile çocukları, çeşitli dinsel cemaat oluşumlarına yönelmektedir. Bazen çocuk ve gençlerin birer sığıntı gibi yönelişleri, bazen ebeveynlerinin dayatmasıyla girilen cemaatler, aile bütünlüğünü bozarak alternatif bir kolektif topluluklar oluşturuyor.

Ülkemizin her şeye rağmen en masum varlıkları olan çocuk ve gençlerin, kendilerine toplumsal bir gelecek sağlayacağı beklentisiyle bu oluşumlara katılmaya zorunlu olarak razı oldukları anlaşılıyor. Cemaatleşme olgusu, bir yandan bireyselleşmeye engel olurken, bir yandan da milletleşme sürecine karşı hazırlanan ciddi bir tuzak gibi görünüyor.

Bu arada, çeşitli hile ve aldatmacalar ile ülke içine sokulan ve çoğu Türklük karşıtı sığınmacı ve kaçak nüfus ile yine Türklük takıntısı olan cemaatçi yapıların siyasal emelleri büyük ölçüde örtüşüyor.

——————————————

Kaynak:

https://millidusunce.com/misak/caresizlik-duygusu-ve-cemaatlesme-olgusu/

 

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen