Çocuklarımızla Bir Kocaeli Gezisi – Yasin ŞEN

Tam boy görmek için tıklayın.

Dünyaya bir çocuğun gözüyle bakmak zor fakat çok keyifli bir şeydir. O bakışlardaki merak ve bir çocuğun kalbindeki öğrenme ve yaşama şevki ilerleyen yaşlarda aslında çoğu kimsede kaybolur. Hâlbuki yaşam dediğimiz hep bir yolculuktur. Devamında sizi neyin beklediğini pek bilemezsiniz. Kenarda kıyıda, duygudan ve düşünceden yana bir yenilik ve tazelik hâli her zaman gereklidir. Tıpkı bir çocukta dâima bulunduğu gibi…

Çocuklarımızla çıktığımız bir Kocaeli gezisi vesilesiyle bunu bir kez daha anladım. Bizler ne kadar onların yanında olsak da bu gezi onlar için düzenlenmişti. Bu yazıda bir bakıma onların intibalarından da söz edeceğim.

29 Mayıs sabahı Bolu Atatürk İlköğretim Okulu’nun önünde buluştuk. Yolculuğa iki otobüs çıkıyordu. Okulun 1/A, 1/B ve 1/C şubelerinin Kocaeli gezisiydi bu. Ben de kızım Elif Nisa vesilesiyle böyle güzel bir geziye katılmış oldum.

Gezide genelde anneler vardı. Biz iki baba olarak Zeynep’in babası Tarık Abi’yle beraber ikimiz katılmıştık. Tarık Abi, gezi boyunca çok güzel fotoğraflar ve videolar çekti. Onun sayesinde gezinin zengin bir video ve fotoğraf arşivi de oluşmuş oldu.

Gezinin okulda dersimin olmadığı güne denk gelmesi benim de katılmamı mümkün kılmıştı.

Yol boyunca çoğu vakit çocuklar kendilerince oyun oynadı, eğlendi. Bazen de uyudular. Zaman zaman ben de uyudum. Hatice Hoca çocukları çoğu zaman kontrol ediyor ve velilerle sohbet ediyordu.

Bolu’dan yola çıktığımız zaman sabah
saat altıya geliyordu. Muhteşem bir gündoğumu vardı. Güneş ufukta yavaş yavaş yükseliyordu. Tarık Abi ve  çocuklarla bir müddet de olsa gündoğumunu seyredebildik.

Bu Elif Nisa’nın ve arkadaşlarının sınıf olarak bu ilk gezisiydi.

Sabah çocuklar oldukça sakindi. Uyku mahmurluğu henüz üzerindeydi çoğunun.

Kocaeli’ye vardığımızda Maşukiye’de kahvaltı yaptık. Burası yeşilliklerin içinde muhteşem bir yer. Çocuklar burada keyifli, güzel vakitler geçirdi. Maşukiye bence ismine yakışır güzellikte bir yermiş. Burada ayrıca daha sonra öğle yemeği de yedik.

Maşukiye’den SEKA Kağıt Müzesi’ne doğru yola çıktık. Kahvaltılarını yapan çocuklar şimdi biraz daha hareketliydi. Gün onların günüydü. Türlü hareketlerini, hatta muzipliklerini çoğu vakit keyifle seyrediyorduk.

Gezide ilkokul öğrencileriyle lise öğrencileri arasındaki temel farkı da biraz yakından fark ettim. Bir lise öğrencisi çoğu zaman içinde bulunduğu derdi size yansıtmaz. O kapalı bir kutudur. Lise öğrencilerini etkilemek ve dikkatini çekmek de zordur. Hâlbuki bir ilkokul öğrencisinin dikkatini çekmek kolaydır. Merakları dâima canlıdır. Fakat dağınıktır. İlgilerini ve bildiklerini dışarıya taşırmayı pek severler. İstediklerinin hemen olmasını dilerler. Hayatın henüz çok başındadırlar. Bu yüzden ilkokul öğretmenliği bütün meslekler içinde en zor olanı ve bence en kutsalıdır. Bunu otobüste çocukların öğretmenleri Hatice Hoca’ya gösterdiği yakın ilgiden de görebiliyordum.

Sonra kağıt müzesine geldik. SEKA Mehmet Ali Kağıtçı Kâğıt Müzesi tek kelimeyle muhteşem bir yerdi. Çocuklar için oldukça büyük bir yerdi burası. Bir de hemen yanında Kocaeli Kültür Merkezi vardı. Burası daha önce ziyaret edilebilirmiş. Fakat yine de kağıt müzesinin çocuklara az çok bir şeyler kattığı söylenebilir.

Burada SEKA’nın kuruluşundan ve özelliklerinden kısaca bahsedeyim. Bize orada bir hanımefendi rehberlik etti. Verdiği bilgiler çocuklardan ziyade bizler için hayli önemliydi.

Fabrika 1930’lu yıllarda Mehmet Ali Kağıtçı tarafından kurulmuş ve kendi elektriğini kendi üretme özelliğine sahipmiş. Burası Türkiye’nin ilk kağıt ve karton fabrikası. 1934’te fabrikanın temel kazısında tarihi kalıntılar ortaya çıkmış. Bunlar İstanbul’a götürülmüş. Bunların içinde Roma imparatoru Diocletianus’un büstü de var. Bu imparator bölgeyi aynı zamanda bir başkent yapmış.

Rehber bize kağıt üretiminden de bahsetti. Ağaçlar şehre gemilerle getiriliyormuş. Kâğıttan önce kâğıt hamuru elde ediliyormuş. Tabii önce kabukları ayıklanan ağaçlar yongalara ayrılıyormuş. Bunlar kimyasallarla pişirilip kahverengi odun hamuru hâline getirilirmiş. Sonra ağartma işlemi yapılırmış. Bir ton kağıt için on yedi yetişkin ağaç gerekirmiş. Bunlar rehberden duyabildiğim bazı bilgilerdi.

Sonra Kocaeli Bilim Merkezi’ne geçtik. Zaten burası SEKA Kağıt Müzesi’nin hemen yanı başındaydı. Çocuklar burada çok eğlendiler. Onların heyecanı ve deneysel etkinlikler karşışında gösterdiği tepkiler görülmeye değerdi.

Bu merkez üç bölüm hâlinde hizmet veriyor. Bu bölümlerin başlığı şöyle:

Dinamik Dünya
Bilimin Sultanları
Algı ve Gerçeklik

Buradaki deney etkinlikleri çocukların daha çok ilgisini çekti. Oldukça eğlendiler. Bilim merkezinden bir görevli orada etkinliklerin yapıldığı alanı bize gezdirdi. Çocuklarla kısa süreli bazı güzel etkinlikler yaptı. Bunların onların hatıralarında kalıcı ve çok güzel izler bırakacağı kesin.

Buradan sonra Gayret Gemi Müzesi’ne geçtik. Burada bir savaş gemisini ve bir denizaltıyı ziyaret ettik. Burada bize bahriyeli bir onbaşı rehberlik etti. Özellikle denizaltıdaki o karmaşık yapı  teknik araç gereçler, kablolar, daracık mekandan büyük ölçüde istifade etmek için tasarlanan denizaltının iç dizaynı oldukça dikkat çekiciydi. Burada rehberin neler anlattığını ve çocukların nasıl tepkiler verdiğini doğrusu pek izleyemedim. Tek kişilik sıra hâlinde gezebildiğimiz denizaltını Tarık Abi’yle grubun en arkasından takip ediyorduk.

Gayret Gemi Müzesi’nde geminin geçmiş yıllarını anlatan bir köşe de vardı. Diğer yerlerde olduğu gibi burada da bol bol fotoğraf çekindik.

Buradan sonra öğle yemeği için yine Maşukiye’ye geçtik. Yemekten sonra biraz yağmur yağdı. Yemek yediğimiz yerin çok güzel bir bahçesi vardı. Çocuklar orada epey eğlendiler. Biz de çay içtik.

Sonra hayvanat bahçesine gittik. Burada önce dondurma yedik. Sonra orayı gezmeye başladık. Çocuklarla çeşit çeşit hayvanı görmenin heyecanını yaşadık. Bir maymun hayvanat bahçesinde topladığımız kırmızı eriği görünce onu bizden istedi. Bir de yukarıdan atmamızı eliyle işaret etti. Bulunduğu yerin üzeri tel örgüyle kapalıydı. Buna rağmen attığım eriği almayı başardı. Bazı güzel hareketler yaptı. Çocukları ve bizi bayağı eğlendirdi.

Orada hep birlikte aslan, jaguar, zürafa, zebra, eşek, tavşan, maymun, kaplumbağa, tavus kuşu, flamingo, lama, gergedan gibi hayvanları gördük. Hayvanat bahçesi gezisi çocukların artık iyice yorulduğu bir zamana denk gelmişti. Fakat yine de burada oldukça keyifli vakitler geçirdiler.

Hayvanat bahçesi gezimiz sona erince araçlara geçtik. Bolu’ya dönüş yolculuğumuz başlamıştı. Elif Nisa yorgunluktan bir müddet sonra uyudu. Bir yerde mola verdik. Velilerin yanlarında getirdikleri börek, sarma, meyve tarzı şeylerden yedik.

Güzel, dolu dolu bir gezi olmuştu. Savaş Hoca ve Hatice Hoca’nın şahsında Bolu Atatürk İlköğretim Okulu’nun idareci ve öğretmenlerine ne kadar teşekkür etsek azdır.

Böyle etkinlikler çocukların dünyasında çok derin ve güzel etkiler bırakır. Bu gezi kızımla beraber her ânı bir hatıraya dönüşen bir etkinlik oldu benim için. Eminim bütün veliler ve öğretmenler için de bu böyle oldu. Akşam Bolu’ya döndüğümüzde hepimizin üzerinde bir yorgunluk hâli fakat dopdolu yaşanmış bir günün güzelliği vardı.

Yazar
Yasin ŞEN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen