Corruption (haksız kazanç, sahtekarlık, yolsuzluk, çürümüşlük)

Tam boy görmek için tıklayın.

Selami TÜTÜNCÜOĞLU[i]

12 Ekim 2025 Pazar sabahından hepinize günaydın sevgili dostlar,

Bildiğiniz gibi hafta başında Türkiye’nin ilk 5 sanayi kuruluşu içinde yer alan ve dünyanın en saygın değerli metal piyasası olan Londra Altın Borsası (London Bullion Market Accosiation, LBMA) sertifikasına sahip (yani ürettiği altınlar dünyanın her yerinde alıp satılabilen) İstanbul Altın Rafinerisi A.Ş. (İAR)’ne bir soruşturma başlatıldı. Şirket yetkilileri hakkında hileli yollarla devlet desteği alarak, örgütlü şekilde kamu zararına yol açtıkları iddiasıyla başlatılan soruşturmada gözaltına alınan 24 şüpheliden; şirketin hâkim ortağı (sahibi), Yönetim Kurulu üyelerinden iktidar partisi kurucusu ve eski milletvekili olan hariç hepsi, Genel Müdürü ve 20 yöneticisi veya çalışanı tutuklandı. İddialar hakikaten çok vahim ve eğer bunlar doğru ise, uzun süredir yapılan bu kirli işleri siyasilerin ve/veya kamu görevlilerinin bilgi ve görgüsü dışında başarmak ve kamuya verilen devasa zararın hepsinin tutuklananlarca elde edilmesi mümkün değildir, ama tutuklular arasında tek bir siyasi ve kamu görevlisi yok!

Şüphelilerin basına sızan ifadelerini,

Vatandaş geçimini sağlamakta zorlanıp her gün yoksullaşırken devletten haksız biçimde alındığı resmî açıklamada belirtilen korkunç para miktarını,

Böyle büyük ve önemli bir şirket içinde suç örgütü kurulduğuna dair resmi açıklamaları,

Madem bunca büyük para yıllardır devletten bu şirkete ödendi, neden hiç şüphelenilmediğini,

Medya da dolaşan şüpheli şirket sahibinin siyasiler ve/veya bürokratlarla olan tuhaf ilişkilerini,

İktidarca desteklendiği iddia edilen rakip firmanın öne çıkarılmasını ve

Son dönemde TMSF kanalı ile Ocak ayından beri 1.050 firmaya el konulduğunu öğrenince inanın büyük bir dehşete düştüm ve “bu kadar da olmaz, ülkemiz nereye gidiyor!” dedim ve şunu kendi kendime söyledim; “corruption’a bulaşan küçük, büyük, siyasi, bürokrat, işinsanı, yönetici ve çalışan her kimse, tümü hakettiği en ağır cezayı gecikmeden almalı, halka ait olan bu paralar vatandaşa dağıtılmalı, halkımız bu gelişmelerin ne anlama geldiğini anlamalı ve bu gidişata artık dur demelidir!”

Bu nedenle de Pazar gününü ülkemizin temel sorunlarından olan corruption (haksız kazanç, sahtekarlık, yolsuzluk, çürümüşlük) konusuna ayırmak istiyorum.

Bunu ister kabul edin, ister etmeyin ama ülkemizde corruption artık toplumsal ve siyasal yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelmiş durumdadır. Minik bahşişlerden veya hediyelerden milyarlarca liralık hayali ihracata, Belediyelerdeki imar düzeltmelerinden kamu ihalelerine uzanan bu kirli döngü, ekonomimizin ve günlük yaşamımızın temeline dinamit koyuyor.

Çünkü ekonomideki bütün dengeleri sarsıyor, düzeni bozuyor, sosyal yaşamda ise ahlaki değerleri yerle bir ediyor, haksız kazanca tevessül etmeyen dürüst insanların moralini bozuyor, iş dünyasında öngörülebilirliği ise ortadan kaldırıyor.

Üretimden ve teknoloji geliştirmekten, yeni finans kaynakları yaratmaktan ziyade, kamu kaynaklarına ait rantın egemen unsurları beslediği bir sektör her gün daha da büyüyor. Dürüst biçimde çalışarak, yenilikçi ürünler geliştirerek ilerleyenler değil; haksız kazanç ile ve yolsuzlukla kısa sürede servet edinen siyasi, kamu görevlisi veya işinsanları ile yöneticileri malesef artık toplumun gözünde başarılı sayılıyor. Lüks yaşamlarıyla magazin gündemine giriyorlar, hayranlık uyandırıyorlar, bunun ötesinde toplumda rol model olup toplumun ahlakını daha da bozuyorlar! Bu durum genç kuşaklara çok tehlikeli bir mesaj veriyor: “Çalışarak değil, ya siyasilerle olan yakın ilişkilerle, ya da mali gücünle çarkın parçası olarak yükselirsin, bu ülkede başka şansın yoktur!”

Ekonomi bu çarkın içinde dönerken, dışarıdan beklediğimiz yatırımcı güveni doğal olarak hızla azalıyor. Yani bu durum yalnızca içeride değil, dışarıda da olumsuz algı yaratıyor. Çünkü gelişmiş ülkelerin yatırımcıları, rüşvet ve yolsuzluğa bulaşmak istemiyorlar. Nitekim uluslararası sözleşmelere uyan, kendi ülkesinin denetim mekanizmalarına hesap veren şirketler, Türkiye’de iş yaparken tedirgin oluyorlar. Bu pis çarka bulaşmak istemeyenler kendilerine daha cazip, daha öngörülebilir pazarlar arıyorlar.

Öte yandan uluslararası ekonomik ve ticari örgütler, ülkemizde yaşanan bu tür vakalardan dolayı ülkemizin tüm şirketlerine uzak durmaktadırlar, bu durum uluslararası rekabetimize zarar vermektedir. Nitekim bu hafta yaşanan İAR soruşturması sonrası London Bullion Market Accosiation (LBMA), büyük güçlüklerle alınan ve ülkede sadece 2 şirketimizde bulunan sertifikayı iptal etmek için çalışmalara başladığı bilgisi alınmıştır. Ayrıca malumunuz OECD’nin Kara Para İzleme Komitesinin (The Financial Action Task Force, FAFT) Gri Listesinden daha yeni çıkmıştık, yeniden girmek ülkemize çok büyük zarar verecektir. Özetle yaşanabilecek bu olumsuzluklarla Türkiye, karşılaştırmalı üstünlüğünü kaybederek küresel rekabette aşağıya doğru itilmektedir.

Öbür yandan uluslararası yolsuzlukla mücadele örgütü olan Transparency International’ın 2024 yılı Yolsuzluk Algı Endeksi’nde Türkiye 180 ülke arasında 107. sırada yer almaktadır, bu ülke için büyük bir ayıptır. Bu skor, şimdiye kadar görülmüş en düşük performanslardan birisidir. Artık birçok azgelişmiş Ortadoğu ve Afrika ülkesiyle aynı çizgide, hatta onların gerisinde anılıyoruz.

İzin verirseniz size bu bela ile mücadelede başarı sağlamış dünyadan bazı örnekler vereyim. Singapur, 1960’larda ciddi yolsuzluk sorunlarıyla boğuşuyordu. Bugün ise dünyanın en temiz yönetimlerinden biri olarak biliniyor. Bunu sağlayan ana husus, kamu görevlilerinin seçiminde liyakat ve ahlak standardının getirilmesi, üst düzey kamu görevlilerine verilen yüksek maaşlar, sıfır tolerans yaklaşımı ve yolsuzluğa karışanlara karşı acımasız cezalar oldu. Eğer Türkiye de bunu istiyorsa siyaset ve bürokrasi için bu örneği incelemeli ve dürüstlüğü koruyan bir teşvik sistemi kurmalıdır.

İskandinav ülkelerinden İsveç, Norveç ve Danimarka dünyanın en yüksek şeffaflık puanlarına sahiptir. Bunun arkasında yalnızca güçlü bir hukuk sistemi değil; aynı zamanda yüksek toplumsal güven, özgür medya ve vatandaşların kamuya hesap sorabilme kültürü vardır. Yani Türkiye için alınması gerekli ders çok açıktır; yolsuzlukla mücadele sadece kanun değil, aynı zamanda kültürel bir dönüşüm meselesidir ve bu dönüşümü siyasiler değil, halk talep edip değiştirmek zorundadır. Halkımızın hesap sorma yetisi gelişmeden hiç bir şeyi değiştiremeyiz!

Diğer yandan 1997 Asya ekonomik krizi sonrası Güney Kore’de siyasetin ve iş dünyasının iç içe geçtiği yolsuzluk ağlarının sert şekilde kırıldığını görüyoruz. Sonucunda dev şirketlerin hesap verebilirliği artırıldı, dijitalleşme yoluyla kamu ihaleleri şeffaflaştırıldı. Türkiye de buna benzer şekilde iktisadi krizleri fırsata çevirebilir; teknoloji tabanlı şeffaflık sistemlerini hızla hayata geçirebilir.

Yolsuzluk çarkı yalnızca kamuda ya da siyasette değildir, toplumun en aşağı kesiminde de üretilmektedir. Ama devletin herhangi bir köşesinde ya da insanların çevresinde yaşanan ve üstüne gidilmeyen bir yolsuzluk, en alttakine cesaret vermektedir. Bir restoranda küçük bir “iş hızlandırma bahşişi” ile başlayan bu çark, milyarlarca dolarlık ihalelere ya da hayali ihracata kadar büyümektedir. Bu zincir kırılmadığı sürece, yozlaşma bütün toplumsal dokuyu inanın çürütecektir.

Elbette sıfır yolsuzluk hiçbir ülkede mümkün değildir. Fakat yolsuzluğu besleyen kök nedenler olan; uzunca zamandır süren ve kronik hal alan enflasyon gibi ekonomik sorunlar, gelir dağılımı adaletsizliği, hukuksuzluk ve denetimsizlik kontrol altına alınarak azaltılabilir. Bunu yapmadığımızda, rant kültürü üretim kültürünün önüne geçerek, gençler inovasyona değil “ranttan nasıl pay alırım” ya da “kamu kaynaklarına nasıl ulaşır ve talan ederim” sorusuna kafa yormaktadır.

Ülkemizin bu baş belası çarktan kurtulabilmesi için aklıma ilk etapta gelen 5 adımı izninizle sıralamak istiyorum.

İlk önce “şeffaflık ve hesap verilebilirlik” konusunda halkın duyarlılığı artırılmalıdır. Kamu ihaleleri, teşvikler ve kredilerin dijital ortamda herkesin erişimine açık olması için sıralı tüm siyasilere baskı kurulmalıdır. Ayrıca denetimlerin bağımsız ve uluslararası standartlarda yürütülmesi ısrarla talep edilmelidir.

Bağımsız ve güçlü bir yargı sistemi olmazsa olmaz bir kuraldır; bu nedenle halkın bunu her platform da araması gerekmektedir. Yargının siyasetten arındırılması şarttır. Yolsuzluk davalarının hızlı, adil ve caydırıcı sonuçlar doğurması için medya ve halk tarafından bu davaların çok sıkı takibi sağlanmalıdır.

Ahlak ve eğitim reformunun toplumsal bazda tesisi gerekmektedir. Eğitim müfredatına ilkokuldan itibaren dürüstlük, hesap verebilirlik, etik iş kültürü mutlaka entegre edilmelidir. Genç kuşakların zihnine haksız kazanç değil, üretim ve inovasyonun değerli olduğu işlenmelidir.

Denetim sadece kamuda değil, özel sektörde de aranmalı, sorumluluk sahibi olmayan kişilerin şirket yönetimlerinde görevlendirilmesi engellenmelidir. Şirketler, aldıkları kredileri ve teşviklerle ilgili topluma da şeffaf raporlama yapmalıdır. Devlet kaynaklarını lüks tüketime harcayanlar toplumda itibar değil, yaptırım görmelidir. Bunun için halkın sessiz kalma alışkanlığı artık terk edilmelidir.

Ülkedeki medyanın bağımsızlığını temin şarttır, tam demokrasinin temini için sadece medya değil, sivil toplumun da bu tür olumsuzluklar için anayasal hakları doğrultusunda harekete geçmesi sağlanmalıdır. Yolsuzluk vakalarının ortaya çıkarılması ve toplumsal farkındalık için medya ve STK’ların özgürlüğü sadece anayasa üzerinde değil, fiiliyatta da mutlaka güvence altına alınmalıdır.

Bunların ötesinde kısa vadede hayata geçirilebilecek 3 uygulanabilir politika önerisinde de bulunmak istiyorum.

Öncelikle Dijital İhale ve Kamu Harcama Sistemi tesis edilmelidir. Tüm kamu ihaleleri ve harcamaları anlık olarak dijital bir platformda, toplumun tamamının erişimine açık hale getirilmelidir. Estonya ve Güney Kore örneklerinde olduğu gibi blokzincir tabanlı ihale sistemleriyle manipülasyon ve kayırma ihtimali önce en aza indirilmeli, daha sonra da kökünden kazınmalıdır.

Kamu görevlileri için ülkemizde mal beyanı zorunluluğu vardır, ama takip edilmemektedir; bu mevzuata siyasiler de eklenerek yasal mevzuatın takibi halk tarafından yapılmalıdır. Milletvekilleri, belediye başkanları, üst düzey bürokratlar, kamu ve ÖZEL şirket yöneticileri için düzenli mal varlığı beyanı zorunlu hale getirilmeli, daha da önemlisi halk bunu periyodik olarak takip etmelidir. Bu beyanlar amirlerce değil, bağımsız mali kurumlarca ve halk tarafından denetlenmeli ve bu nedenle de kamuya açık şekilde paylaşılmalıdır. Böylece toplumda şeffaflık kültürü kökleşmiş olacaktır.

Ülkeye Bağımsız Yolsuzlukla Mücadele Ombudsmanı teşkilatı kurulmalıdır. Hükümetten, yargıdan ve parlamentodan bağımsız, doğrudan halkın şikayetlerini değerlendiren güçlü bir “Yolsuzluk Ombudsmanı” en kısa zamanda dürüst insanlardan oluşturulmalıdır. Bu kurum, tıpkı Singapur’un Özel Soruşturma Bürosu ya da Hong Kong’un bu konu için kurduğu modeli gibi, tam yetkiyle yolsuzluk vakalarını soruşturabilmelidir.

Sonuç olarak ülkemizde güvenin ve dürüstlüğün yeniden tesisi önümüzde büyük bir sorun olarak durmaktadır. Türkiye’nin geleceği, yolsuzluğun ve çürümenin normalleştiği değil; dürüstlüğün, üretimin, inovasyonun ödüllendirildiği bir toplumda yatmaktadır. Yolsuzluğu tamamen ortadan kaldırmak belki mümkün değildir; ama kök nedenlerini azaltmak, toplumu çürüten bu belayı sistematik hale getirmemek ve toplumsal bilinci güçlendirmek mümkündür.

Sizlere yukarıda sıraladığım dijital ihale sistemi, mal varlığı beyanı ve bağımsız ombudsman gibi kısa vadede atılabilecek adımlar, halkın siyasileri baskı altına alarak hayata geçirildiğinde, yalnızca ekonomide değil, siyasette ve toplumsal dokuda da yeni bir güven zemini oluşacaktır. Bu konuda Singapur’un sıfır tolerans yaklaşımından, İskandinavya’nın toplumsal güven kültüründen, Güney Kore’nin kriz sonrası şeffaflık reformlarından öğreneceğimiz inanın çok şey vardır. Türkiye’nin gençleri ve yeni kuşak liderleri, bu dersleri hayata geçirmek zorundadır. Aksi halde bedelini yalnızca bugünkü kuşaklar değil, gelecek nesiller de ödeyecektir. Şahsen ben, ülkemizin bu önemli kararı verip, mücadeleyi başarabileceği kanaatini taşıyorum, yeterki halk bu konuda talepkâr olsun!

Hepinize iyi Pazarlar dilerim…

[i] Emekli Kur. Albay, İstanbul Altın Rafinerisi’nde Eski Genel Koordinatör

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen