“Cümbezin Kızı”

Tam boy görmek için tıklayın.

16 Aralık 2023 günü, “2023 Yılı Emine Işınsu Roman Ödülü”nü Cümbezin Kızı romanıyla Ülkü Demiray’ın kazandığını okudum bir gazetede.

Emine Işınsu, ilk romanı Küçük Dünya’dan itibaren tüm romanlarını okumaya çalıştığım, değer verdiğim hatta hayran olduğum bir romancı… Emine Işınsu adına düzenlenen ve çok seçkin üyelerden oluşan[i] seçici kurulun ödüle layık gördüğü roman mutlaka okunmalı diye düşündüğüm için hemen kitabı sipariş verdim…

Kitap elime geçince açık söyleyeyim şaşırdım. Yalnızca 132 sayfaydı. Eğer sayfa aralarında boşluklar geniş tutulmasa 120 sayfaya da sığabilirdi… 992 sayfalık bir romanı, Son Timurlu’yu yeni bitirdiğimden olsa gerek, bu kitabı elime alınca “bu kadar ince roman mı olur?” diye düşünmeden edemedim. … Ama Stefan Zweig’ın romanları, Kafka’nın Dönüşüm, A Camus’un Yabancı, Sevgi Soysal’ın Tanta Rosa ve Peyami Safa’nın 9. Hariciye Koğuşu aklıma gelince “Ah şu ön yargılarımız” diye söylendim…

Kitap isimlerinin önemli olduğunu düşünürüm. İnsan bilinmeyene, farklıya ilgi duyar. Romanın adını duyduğumda “Cümbez” kelimesi merakımı gıdıkladı. Cümbez Kıbrıs’ta bulunan bir tür yaban inciri ağacı imiş. Kitap her şeyden önce ismi ile sizi etkiliyor…

İlk birkaç sayfada biraz sıkıldım… Sanırım okumayı bırakmayı da düşündüm. Ama cümlelerin kuruluşundaki ustalık, her kelimenin ustaca seçilişi beni sardı, sarmaladı… Elimden bırakmadan bitirdim romanı…

Romanın konusu ilginç… Ama beni asıl etkileyen, cümlelerin büyüleyiciliği oldu. Bir edebiyat öğretmeni olan Ülkü Demiray her cümleyi yazarken bir dil kuyumcusu gibi çalışmış. Kadın duyarlığını yansıtan; akıcı, çekici ve hatta büyüleyici cümleler.

Birkaç cümle aktarayım:

“Gözlerimin mavisinden yaşamak geçse de ben ölüme gebe kaldım.”

“Ekşimiş ayrandan keskin ama belli olmasın diye bir tür lavanta kolonyası serpiştirilmiş kokulu bir bakış.”

“Çimene sıkı sıkı sarılı bir su sesi uçuyordu bahçede.”

“Uzun zaman oldu, cins atların güzel taylara gebe olduğu bir zamanda bir eğirip bin edenlerin marifetiyle geldik buralara…”

Oldukça farklı olan konu, yazarın kitabı sunuş yazısında açıklanıyor; “Cümbezin Kızı, susarak kabuk bağlamasını beklediğimiz yaramızın romanı. İngiliz sömürge döneminde Araplara satılan yaklaşık dokuz bin kızımızın boynu bükük hikâyesi.”

Romanın ithaf olarak nitelenebilecek bölümünde konu daha da açılıyor:

Adanın binlerce kızına, onların hasretine adandı her sözcük.

Satılanlar Filistin’de, Ürdün’de, Beyrut’ta toprağa taşa karıştı.

Bir gece cümbez fısıldadı kalem yazdı…

Romanda konu imgelere dayalı olarak anlatılmış. Veya ben öyle yorumladım. Mesela; Gülcemal Vapuru ile Türkiye özlemini anlatılırken, Yüzbaşı James karakteri ile İngiliz emperyalizminin yukarıdan bakan, buyurgan tavrı aktarılmış…

Romanda kişilerin isimleri de şartlara göre değişmiş. Hatice’nin gözlerinin rengi nedeniyle bir ara Maviş’e dönüşen ismi, masallar anlatmaya başlayınca Suların Sultanı, üzüntüden konuşmamaya başlayınca Lâl oluyor…. Gülendam önce Dağlı’ya, sonra Nenanneye dönüşüyor, Süleyman Pinhan’a… Hacer’in ismi de Hatice’ye yakınlaşmasından sonra Kumanne’ye dönüşüyor… Sokak ve işyeri isimleri de dikkat çekici; Mey’us Efendi Sokağı, Bir Resmin Kalsın Bende Fotoğrafçısı, Gönül Yarası Sokağı, Bir Kilo Harf Dergisi, Ahım Tutar Yokuşu…  Bunlar da imgelere başvuran büyülü gerçekçi anlatımın bir yansıması…

Romanda çok güçlü bir başkarakter var: Hatice. Babası tarafından, babasından da kötü Filistinli karpuzcu Hadir’e satılan; gerek kocasının, gerek kumalarının her türlü baskısıyla, aşağılamasıyla baş eden; yılmayan, yıkılmayan, yorulduğunda masallara daha doğrusu kelimelerin büyüsüne sığınan Kıbrıslı Türk Kızı Hatice…

Hatice’den de güçlü başka bir kadın karakter var romanda. Gençliğinde kocası ile birlikte İngilizlere muhalif Bir Kilo Harf Dergisi’ni çıkaran Gülendam. Mary’nin ifadesiyle “Avrupa’da olsa zekâsıyla erkekleri korkutacak bu muhteşem kadın” dağlarda kayıp kocasını arayan Dağlı bir kadına, daha sonra masallarıyla, yaptığı bitkisel ilaçlarla, büyülü kelimeleriyle, dualarıyla bir şifacı kadına, çağdaş bir şamana dönüşen Nenanne…

Romanda kadını; ezilmişliği, haksızlıklara direnci ve başkaldırışı ile anlatan Ülkü Demiray’ın feminist bir dil kullandığı söylenebilir. Ulusları farklı da olsa, erkeklerin kadınlara üstenci ve baskıcı yaklaşımının benzerliği bir cümleye sığdırılmış; “Asta’ya kızan kocası Yannis, Mary’yi azarlayan Robert, Bana bağıran Hadir… Kabul makamından boyun eğme, pişmanlık makamından özür bekleyen efendilerimiz…” Hatice de erkeklere kızgınlığını, tüm erkekleri aynı kefeye koyarak şöyle ifade etmiş: “Tüm erkeklerin geçmişlerine artık dört dille küfrediyorum.”

Romanın dikkatli okurları; Kıbrıs’ta Rumların yaptıkları zulümler, toprakların nasıl el değiştiği, toprakların el değiştirmesine paralel demografik yapının da değişmesi, demografik yapının değişmesinin sonuçları gibi konulara da yer verildiğini görecektir. Ama bu açık açık slogan atan cümlelerle değil, okuyucunun anlayışına, dikkatine ve sorgulama yeteneğine bırakılarak yapılmış.

Kitap okurken, gelecekte o kitaba bakarken beğendiğim cümleleri hatırlamak için güzel bulduğum cümlelerin altını çizerim. Cümbezin Kızı bittiğinde gördüm ki kitabın yarısından fazlası çizik çizik olmuş. Altını çizdiğim bir cümleyi paylaşarak yazıma nokta koyayım:

“Kilitlerin çok olduğu yerde anahtarı olan adam kendini kral gibi hisseder şüphesiz. Kralsınız şimdi, şu anda. Kral, sultan, bakan vali… Adaleti olmayan yerde anahtar zulmün emrindedir…”

Fazlı KÖKSAL

——————————

[i] Emine Işınsu 2023 Roman Ödülü’nün seçici kurulu; romancı Alev Alatlı, Prof. Dr. Bilge Ercilasun, Prof. Dr Belkis Gülsoy, Prof.Dr. İlber Ortaylı ve yazar, edebiyat eleştirmeni A. Yağmur Tunalı’dan oluşuyordu.

Yazar
Fazlı KÖKSAL

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen