Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Irak Ziyareti: Yeni Dönem, Fırsatlar, Zorluklar

Tam boy görmek için tıklayın.

Prof. Dr. Serhat ERKMEN[i]

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 22 Nisan 2024’te Irak’ı ziyaret ediyor. Geçen yılın sonlarında planlanan ancak Orta Doğu’daki gelişmeler ve Türkiye’deki yerel seçimler nedeniyle ertelen ziyaretin, Türkiye Irak ilişkilerinde yeni bir dönemin dönüm noktası olması bekleniyor. Ziyaret sırasında gündeme gelen konuların pratiğe dönüşmesi halinde 22 Nisan 2024 akıllara kazınacak kadar önemli bir tarih olabilir.

Fakat burası Irak; hiçbir şey öngörüldüğü gibi gitmiyor. Bölgesel dinamikler, yerel gelişmeler ve potansiyel krizler, büyük bir dikkatle planlanan ve güçlükleri aşarak hayata geçirmeye çalışılan stratejik dönüşümün önünde zorlu engeller olabilir.

Ziyaretin amacı: Yeni bir vizyon ve beklenen sonuçlar

Bu ziyaretin amacı, Türkiye’nin 1 yıldan beri Irak’ta ilmek ilmek ördüğü bir vizyonu uygulamaya geçirmeye başlamak.

Irak söz konusu olduğunda genellikle meseleleri güvenlik ve terörizmle mücadele perspektifinden başlayarak değerlendiriyoruz. Terörizmle mücadele perspektifine ek yapılmak istendiğinde petrol ve doğal gaz ile iki ülke arasındaki ticari ilişkiler tartışılmaya başlanıyor. Oysa son 8 aylık ziyaretler silsilesine bakınca benim anladığım şey: Türkiye’nin geçmişe göre Irak’ta daha kapsamlı ve bütüncül bir siyaseti hayata geçirmeye çalıştığı. Bu kapsamlı vizyonu nasıl tanımlayabiliriz?

Irak potansiyel olarak müthiş zenginliklere sahip, fakat idari ve siyasi olarak bir o kadar zafiyet yaşayan bir devlet. 2003’te ABD’nin işgaliyle birlikte Irak’ta devlet yıkıldı ve bir daha da tam olarak istikrarlı bir kamu otoritesi kurulamadı. Ülke federal bir rejime geçse de federalizm tam olarak tanımlanamadı. Devlet içinde devlet, ordu içinde ordu kuruldu. Irak, ABD ve İran olmak üzere pek çok devletin müdahalesine açık hale geldi. Irak’a yönelik ciddi işbirliği adımlarının hiçbiri ülkeyi bütüncül bir perspektifte ele almayı tercih etmedi. Tersine tüm aktörler “kendi adamıyla” iş tutmaya ve Irak’taki çıkarlarını bu yaklaşımla korumaya çalıştı. Türkiye’nin yeni yaklaşımı olarak tanımlanan şey de tam da burada başlıyor. Yeni vizyonu aslında 21 yıl önce söylenen temel prensiplerin hayata geçmesinden ibaret: Irak’ın toprak bütünlüğünün ve siyasi birliğinin korunması.

Günümüzdeki haliyle Bağdat’ı muhatap alıp, Erbil’i ezdirmeden Irak’taki merkezi hükümet ile güvenlik, enerji ve ticaret alanlarında işbirliği yapmak. Terörizmle mücadelede işbirliği, Kalkınma Yolu’nun inşası, enerji sorunlarının çözülmesi gibi başlıkların hepsi bu daha geniş çerçevenin alt başlıklarıdır.

Yukarıda alt başlık olarak sıraladığım maddeleri küçümsediğimi düşünmeyin. Tam tersine Türkiye’nin ulusal güvenliğini ve çıkarlarını korumanın temel yolu bu alt başlıkların her birinde somut kazanımlar elde etmekten geçiyor. Fakat 15 yıldan uzun bir süredir Irak’ta yaşanan toplumsal, siyasal, ekonomik ve güvenlik gelişmeleri dikkate alındığında kapsamlı bir vizyon geliştirmeden tek bir boyut üzerinden ilerleme sağlanamayacağı ortaya çıktı.

Terörizmle mücadele

Örneğin terörizmle mücadeleyi ele alalım. Türkiye, Irak’ın kuzeyindeki PKK terör örgütü varlığıyla on yıllardır mücadele ediyor. 2017’den başlayarak mücadele biçiminde önce taktik sonra stratejik bir değişim sürecine gidildi. 2019’dan itibaren de önemli ilerlemeler kaydedildi.

Fakat kendimize karşı dürüst olalım. Bu ilerlemenin ne kadarının Irak merkezi hükümetiyle işbirliği yaparak ya da bölge/bölge dışı ülkelerle koordinasyon sayesinde gerçekleştirebildik? Yok denecek kadar az bir kısmını.

Türkiye, Irak’ın kuzeyinde PKK’yla mücadelesini çok ama çok büyük ölçüde kendi imkân ve kabiliyetleriyle gerçekleştirdi. Son iki yıldır sahada KDP’yle işbirliği olduğu inkâr edilemez. Fakat bu işbirliği toplam fotoğrafın küçük bir kısmında göze çarpıyor.

Ekonomik işbirliği

Ekonomik işbirliğini düşünelim. Türkiye 2007’den itibaren Irak’taki petrol ve gaz sahalarında aktif olmaya çalıştı. Bu çaba Diyala ve Musul’da kısa bir süreliğine sonuç üretti, ancak bu sonuçlar kısa ömürlü oldu. Irak, Türkiye için en önemli ihracat pazarlarından birisi haline geldi.

Fakat garip bir biçimde Türkiye büyük ölçüde Erbil ve Basra’da ekonomik gücü hissedilen bir ülke haline geldi. Hadi Musul savaşlar ve çatışmalarla yıkıldı. Ülkenin kalbi ve beyni olan Bağdat’ta da Türkiye’nin ekonomik etkisi siyasi ve askerî etkisinden çok daha geride kaldı.

Şimdi Kalkınma Yolu ile Basra’dan kuzeye gidecek bir yol planlanırken Bağdat ve Musul bu hatta dâhil oluyor.

Enerji meselesi

Enerji meselesi ise başlı başına bir ilgiyi hak ediyor. Çünkü Irak’ta petrol sadece bir ekonomik değer değil aynı zamanda ülkede siyasi otoriteyi inşa etmenin temel aracıdır. Erbil ile Bağdat’ın petrol üretimi, taşınması ve satışındaki devasa görüş ayrılıklarını görece çözümleyip, pratikte işleyen bir çözüm üretebilmek Türkiye’yi Irak’ta gerçek anlamda stratejik bir aktöre dönüştürebilecek hamle olacak.

Yeni dönem

Özetle, yeni dönem dediğimiz şey Türkiye’nin 2003’ten önce de savunduğu temel prensiplerin doğru bir formülle hayata geçirilmesi çabası olarak tanımlanabilir. Basit bir biçimde tanımlarsak Irak’ta devleti kim yönetiyorsa, o aktörlerle sürdürülebilir bir işbirliği modeli oluşturup, terörizmle mücadele dâhil olmak üzere güvenliğin sağlanmasında işbirliğini, stratejik yol projelerini, enerji sektörünü bir paket içinde toptan ele almak.

Eğer bu plan başarıyla hayata geçirilebilir ve kalıcı olabilirse o zaman Irak için Türkiye, ABD ve İran’dan daha önemli olabilecektir. Çünkü mevcut haliyle Irak nasıl bir yamalı bohça ise dünyadaki tüm devletlerin Irak politikaları ve Irak’taki etkinlikleri de aynı şekilde bir yerinden güçlü diğer yerinden sökülmüş bir bohçaya benziyor.

Zorluklar, engeller ve gerçekçilik

Dünyanın ve ülkemizin gözü Filistin, İsrail ve İran’a dönmüşken Irak’ta çok şey yaşandı. Bunları bilmeden ve dikkate almadan Irak’a ilişkin beklentiler kurmak ve değerlendirmeler yapmak pek doğru değil. Bu nedenle kısa bir hatırlatma turu yapacağım.

7 Ekim’de Hamas’ın İsrail’e saldırısı sonrası İsrail’in Gazze’ye yönelik soykırıma varan misillemeye girişmesiyle başlayan süreçte İran’ın Irak’ta örgütlemiş olduğu Haşdi Şabi gruplarının bir kısmı bu çatışmanın bir parçası haline geldiler. Bir süre Irak ve Suriye’den Amerikan üslerini hedefleyen bu gruplar, ABD’nin sert karşılığı ve İran’ın çatışmayı yaymama stratejisi doğrultusunda saldırılarını azalttılar. Irak kısa süreliğine ve aralıklarla da olsa Gazze’deki çatışmanın fiili olarak yansıdığı yerlerden birisi haline geldi. Ancak bu, olan bitenler arasında belki de en az önemli gelişme sayılabilir.

Irak’ta son aylarda yaşanan üç önemli gelişme

Son 6 ayda Irak’ta çok daha önemli üç şey oldu.

Bunlardan birincisi, ABD’nin Irak’tan çekilme sürecinin güçlü bir biçimde gündeme gelmesi. Pek çoklarına göre bu beklentinin içi tamamen boş. “ABD, Irak’tan çekilmez.” Doğrusu, ABD askerî kaynaklarına bakıldığında bir çekilme hazırlığı yok. Fakat İran’ın son derece güçlü baskısıyla Irak Parlamentosu’ndan ABD’nin Irak’taki askerî varlığını sona erdirmesine dair görüşmeler yapıldı ve kararlar çıkarıldı. Iraklı yetkililer bu taleplerini Amerikalı yetkililere en üst düzeyden bildirdiler. Amerikalılar söylenenleri duymaz gibi yapıyor. Fakat bu talebin tamamen görmezden gelinemeyeceği, kararın ABD’de Kasım ayında yapılacak başkanlık seçimi sonrasına ertelenmesi gerektiğine dair duyumlar artıyor. Bu konuyu gelecekte detaylı bir biçimde değerlendirmemiz gerekecek, çünkü Irak’tan çekilmiş bir ABD’nin Suriye’deki varlığını devam ettirmesi teknik ve lojistik olarak çok güç hatta çok çok çok güç.

İkinci önemli olay, Irak’taki Parlamento Başkanlığı ile ilgili.

Normalde bir ülkenin parlamento başkanının olmaması, çok büyük bir kriz olarak nitelendirilmeyebilir. Fakat Irak’ta anayasada yazılı olmasa da 2003’ten beri genel kabul gören etnik ve mezhepsel bölünmüşlüğün pratikteki en büyük yansıması cumhurbaşkanı, başbakan ve meclis başkanlığı dağılımıdır. Yazılı olmayan kurallara göre cumhurbaşkanı Kürt, başbakan Şii Arap, Meclis başkanı Sünni Arap olarak paylaşılmıştır. Yani Meclis Başkanı Sünni Arapların sistemdeki gücünü gösteren en önemli makamdır.

14 Kasım 2023’te Türkiye’ye yakınlığı ile bilinen Muhammed Halbusi, İran’ın arka planda olduğu bir operasyonla Haşdi Şabi’nin politik uzantısı olan partiler tarafından görevinden uzaklaştırıldı. O zamandan bu yana halen bir Meclis başkanı göreve başlayamadı. Buna ek olarak yerel seçim sonucunda Kerkük valisinin de hâlâ seçilememiş olduğunu hatırlatayım. Orada da İran’ın yoğun bir müdahalesi var ve Türkiye’ye yakın olabilecek bir ittifakla seçilebilecek bir valinin göreve gelmesini engellemeye devam ediyor.

Üçüncü ve belki de en önemli olay ise Kuzey Irak’ta yaşandı.

IKBY’de 2022’de yapılması gereken seçim sürekli erteleniyordu. Sonunda seçimin Şubat 2024’te yapılması kararlaştırılmıştı. Anlaşmazlıklar, yeni kurallar derken seçim bir kez daha ertelendi. Fakat bu sefer çok önemli bir şey oldu. Irak Federal Mahkemesi (yani Irak’ın Anayasa Mahkemesi), parlamentodaki azınlık kotaları, seçmen kayıtlarının gerçekliği ve IKBY’nin ödemesi gereken maaşların Bağdat tarafından ödenmesi konularında tamamen KDP aleyhine kararlar aldı. Bu kararların doğruluğunu yanlışlığını tartışmıyorum. Fakat Irak Federal Mahkemesi’nin aldığı karar öylesine bir durum yarattı ki; ilk kez IKBY’de yapılacak bir seçimde KDP belirleyici aktör olmaktan çıktı.

Bundan önceki tüm seçimlere kazanma garantisiyle başlayan KDP, bu sefer kazanamayacağı kesin şekilde gireceğini görünce seçime katılmama kararı aldı. Aslında KDP, bu hamleyle büyük bir rest çekti. 31 Mart 2024’ten bu yana KDP çoğunlukla el altından ve dolaylı olarak, bazen de orta düzey yetkililerin ağzından doğrudan şu mesajı veriyor. “IKBY’de KDP’nin girmediği bir seçimi kimse yapamaz. Yapın da görün…” Doğrusu KDP’nin tepkisinin yöneltildiği odak Irak Federal Mahkemesi olsa da bölgeyi yakından izleyen herkes KDP’nin bu süreçten İran’ı sorumlu tuttuğunu biliyor.

Şu ana kadar KDP kararından geri adım atmış değil. Diplomatik temsilcilerin ziyaretlerinde alternatif çözümler bulunmaya çalışılıyor olsa da seçim kronometresi hızla ilerliyor. Şu anda 10 Haziran’da yapılacağı ilan edilen seçime dair tüm hazırlıklar yapılıyor. KDP dışındaki büyük Kürt partilerin hepsi seçime katılmak ve seçimlerin zamanında yapılması yönünde hareket ediyor. Hatta bu yazının konusu olmasa da KDP içindeki liderlik mücadelesi ve görüş ayrılıklarının da belirginleştiğine dair gittikçe güçlenen emareler var. Ancak şu ya da bu şekilde İran’ın tüm Irak’ta üstünlük kuramadığı tek bölge olan Erbil ve Duhok yani KDP bölgesi için “Barzaniler” rest çekti. Şimdi destek bekliyor. Sanırım Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın günübirlik olduğu önceden ilan edilen Irak ziyaretine Erbil’in son anda eklenmesinin nedenini de burada aramak gerekiyor. Bu ziyaret sadece ekonomi ve güvenlik merkezli değil, aynı zamanda Irak içindeki dengeleri de doğrudan ilgilendiriyor.

Nereye gidiyoruz?

Yazının ruhuna yansıtmaya çalıştığım temel fikri bir kez daha tekrarlayayım. Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğü ve siyasi birliğinin korunması ilkesini Bağdat’ta doğru kişileri muhatap alarak ilerlemek istiyor.

Şu ana kadar yapılan temaslardan anlaşılan Türkiye’nin Irak’ın Başbakanı Muhammed Şia Sudani’yi asıl muhatap olarak kabul ettiği. Fakat satır aralarına ve ziyaret öncesi görüşmelere bakıldığında Irak’ın Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Enerji Bakanlıklarının da sürece dahil edildiği görülüyor. Diğer bakanlıklar ve kilit isimlerle de yoğun bir görüşme trafiği var ve gelen mesajlar genelde olumlu, ancak iflah olmaz bir kuşkucu olarak benim hâlâ şüphelerim var.

Eğer Irak tekmili bir siyasi idareden oluşan bir bütünlüğe sahip olsaydı, iki devlet arasında çok güçlü bir ilişki modelinin hayata geçtiğini söylemek daha kolaydı. Fakat Sudani güçlü olduğu için değil, kendisine ait bir güç tabanı olmadığı için başbakan oldu. Savunma Bakanı Sabit El Abbas, Sünni Arap siyasi kontenjanından bakanlık koltuğunda oturan Musullu bir Türkmen, Dışişleri Fuad Hüseyin KDP’nin eski tüfeklerinden… Yani bu bakanları Türkiye’nin Irak’ta öteden beri iyi ilişkide olduğu aktörlerin hükümetteki temsilcileri olarak niteleyebiliriz. Irak’ta devlet içinde devlet olmuş Haşdi Şabi veya İran’a yakın siyasi grupların Türkiye’nin bu kapsamlı vizyonuna ne kadar yakınlık göstereceğini yakın zamanda anlayacağız. Bunun için elimizde iki turnusol kâğıdı var.

Yaklaşan Kuzey Irak’ta askerî operasyon

Birincisi, çok yaklaşan Kuzey Irak’taki askerî operasyon.

Türkiye Cumhuriyeti’nin en üst düzey makamları 2024’te terörle mücadelede çok önemli adımlar atılacağını açıklamıştı. Bu terörle mücadele operasyonunun ilk adımları birkaç gün önce başladı. Terör hedeflerine yönelik “yumuşatma” hamleleri bir süre sonra kapsamlı bir operasyona dönüşecek. Hatta bu operasyon sadece Irak’ın kuzeyindeki dağlık alanlarla sınırlı kalmayıp, Sincar ve Mahmur’daki terör yuvalarına darbeler vurulması şeklinde genişleyebilir.

İşte ilk turnusol kâğıdımız bu. Bu operasyonlar başladığı gün yine Irak parlamentosunda “Türkiye egemenliğimizi ihlal ediyor” şeklinde söylenen saçma koronun sesi mi daha gür çıkacak yoksa bu kadar işbirliği hamlesinden sonra PKK’nın uzantılarını Sincar’dan ve Mahmur’dan sökecek somut hamleler mi göreceğiz. İkinci duruma ilişkin ilk işaretleri en azından söylemsel düzeyde bile görmek Türkiye için önemli olacaktır.

Kerkük-Ceyhan petrol boru hattındaki soru işareti

İkinci turnusol kâğıdımız ise Kerkük-Ceyhan petrol boru hattının hangi düzenlemelerle yeniden çalışmaya başlayacağı.

Geçen yıl Irak ile Türkiye arasındaki uluslararası tahkim mahkemesi kararından sonra durdurulan hattın yeniden çalışmaya başlaması için birkaç aydır hazırlık yapılıyordu. Son testler geçtiğimiz günlerde tamamlandı. Yani Kerkük-Ceyhan boru hattı yeniden çalışmaya hazır. Fakat bu boru hattının hangi düzenlemelerle çalışacağı, çalışmaya başlaması kadar önemli. Örneğin IKBY’de tekrar büyük miktarda petrol üretilebilecek mi? Bu petrol Kerkük-Ceyhan hattı ya da diğer yollarla Türkiye üzerinden uluslararası piyasalara erişebilecek mi? IKBY’de sıkışıp kalmış petrol şirketlerinin yeniden üretime başlaması sağlanarak KDP’nin ekonomik ve siyasi olarak rahatlamasının önü açılacak mı? Bu soruların yanıtı henüz belirsiz. Benim önümüzdeki döneme için izleyeceğim temel konular bunlar olacak.

Çünkü bu konularda yaşanacak ilerlemeler bize Kalkınma Yolu’nun hayata geçebileceği bir siyasal iklimde olup olmadığımızı gösterecek. Kalkınma Yolu gerçekten çok büyük bir proje. Her yönüyle Irak’ın iç dengelerini ve Orta Doğu’daki konumunu etkileyecek bir içeriğe sahip. Fakat bu kadar büyük bir değişime neden olabilecek bir projeyi İran ve ABD’nin sessizce izlemesini beklemek pek doğru olmayacaktır.

————————————–

Kaynak:

https://fikirturu.com/jeo-politika/cumhurbaskani-erdoganin-irak-ziyareti/

 

[i] Prof. Dr. Serhat Erkmen, Altınbaş Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi. Doktorasını Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tamamladı. Çeşitli düşünce kuruluşlarında çalıştı. Terörizm ve Orta Doğu konularında yayımlanmış çok sayıda makalesi bulunuyor.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen