Damlar ve O Adamlar: Şehir Kuşçuları

Dam dediysem; sakın ha!! şimdilerde entel barlarda soytarılık jargonunda “consume” edildiği  tüketimin erotikleştirildiği erotizmin tüketimleştirildiği  kadını muvakkat (geçici)  tüketimin nesnesi olarak gören o meşum zihniyetin kullandığı “Dam” kelimesiyle karıştırmayasınız ha!!! Dam kelimesinden muradım bütün bu olumsuz telmihlerden azâde bir zamanlar şehirlerde bağlar ve bahçelerin serin gölgeliğindeki sessiz sâkin sakız gibi beyaz badanalı şahsiyeti olan evleri kast ediyorum.

Bu yazıya başlık teşkil eden “o adamlar”dan kastım ise hususen o evlerin damlarına çul serip kuşçuluk ve kuşbazlıkla uğraşan insanlardır.

Şehirlerin henüz apartman cinnetine teslim olmadığı, tek katlı evlerin bağlı bahçeli zamanlarında en masum hobilerden biri de kuşçuluktu. Dünyanın en sâfiyâne hobilerinden biriyle uğraştıkları halde kuşçular kadar azarlanan ve horlanan bir başka zümre var mıdır bilmiyorum. Eskiden kuşçulara ne kız verilir ne de şahitlikleri kabul edilirmiş. Kız vermemeyi anlamak mümkün ama şahâdetlerinin kabul edilmeme gerekçesi oldukça ilginçtir. Kuşçular çarşıda pazarda sokakta muttasıl gökyüzünün sonsuz maviliklerine baktıkları için kuşçuların etraflarında olup biten şeyleri fark etmeyecekleri düşünülürmüş. Kuşçuların o yıllarda mahalle sâkinleri nezdindeki statüleri yarı mecnun ıslaha muhtaç kişilerdi. Kuşçular ebeveynlerin en başta azarlaya azarlaya artık gına gelip baş edemedikleri en sonunda kabul ettikleri bir gruptu. “Ölüye bir gün ağlanır deliye her gün” sözü umumiyetle kuşçular için de kullanılan bir sözdü.

Güvercin Türk İslam Kültüründe uğur getirdiği efendimizi müşriklerden kurtardığı inancının aksine bazen uğursuzluk getirdiğine de hükm edilirdi. Güvercinlerin “Pisliğime basanlar ve etimi yiyenler bu dünyada doymasın” diye beddua ettiğini söylerlerdi.

Kışın toprak damlı evlerin yağmurlu karlı günlerinde evin çatısının damlamasının suçu bile kuşçuların hanesine yazılan kabahatlerden biriydi.  Oysa 19. Asrın başlarında telgraf icat edilmeden kuşçuluk ve kuşbazlık bir haberleşme mesleği olarak Avrupa ve Osmanlı saraylarında en itibarlı mevkiî ve mesleklerden biriydi. Sarayda Kuşçubaşılık diye mühim bir mevkii bile vardı. Sarayın en itibarlı mesleklerinden biriyken zamanla telgraf ve telefonun icadıyla saraydan kovulup sokağın en itibarsız uğraşı derecesine düşen kuşçuluk ebeveynlerin çocuklarının istikbaliyle ilgili mesleksiz kalacaklar diye en büyük endişelerinden biriydi. O yıllarda sokakta kuşla köpekle uğraşan çocukların istikbalinin pek parlak olamayacağı konusunda toplumsal hafızada üzerinde ittifak edilmiş yaygın bir kanaat vardı. Şimdi bu kırk yıllık toplumsal değişmeye bakıyorum bırakın sokakta köpekle kuşla oynamayı köpekler sokaktan artık evlerin içine alınıp bu konuda köpek otelleri yeni yeni sektörler bile oluşmuş durumda.

1970’li yılların ortalarında mahalle sakinlerinin gözünde kuş yetiştirmek ayıplanan küçümsenen bir meşgale olsa da Van’da her mahallenin ünlü kuşçuları vardı. Kuş yetiştirmeye kuş sevgisini kuşçulardan başka kimse anlamaya yanaşmasa da bu fakirin küçük biraderi de evin ciddiyet ölçülerinin hayli dışında bu meşgaleyi Ezemin oğlundan tevarüs etmişti. Çocukluğunun kısm-i azamı pinlerde kümeslerde damlarda üstünde başında kuş teleği ve kuş tüyü eksik olmaksızın geçse de bu kuşçuların bütünü mesleksiz sayılmazdı. Bir kısmı mesleklerinin yanında bu hobiyi sürdürürlerdi. Hatta içlerinde ulusal çapta büyük iş adamı olanlardan biri Abdurrahman Yörūk’tū. Hacı Nuhi’nin torunu Ali Polatoğlu gibi eşraf ve esnaf taifesinden kuş merağı olanlar da vardı.

 Bir de bütün mesaisini bu meşgaleye harcayan  iş güç geçim derdi demeden çoluk çocuğun bütün rızkını düşünmeksizin bütün mesaisini bu meşgaleye harcayan gökyüzünün sonsuzluğunda hayal bulutlarına dalanlarda yok değildi..

Van’da kuşçuların bir zamanlar sürekli kuşlarla ilgili sanki adeta ornitoloji(kuş bilimi) kongresi gibi her defasında yeni gelişmelerden haberdar oldukları bilgi alış verişinde bulundukları kuşçular kahvesi de vardı. Kuşçuların gözünde kuşun taklası üç beş kez üst üste takla atışını seyretmek uğruna feleğin bütün zevklerine gözlerini kapatan ve bu esnada damdan düşüp bazen çamura batıp bazende bir taraflarını kıran eski zaman kuşçularını şimdi merhametle karışık bir sevgi ile hatırlıyorum. Bazen de bütün harçlıklarını o tarihlerde halen bacası tüten Van daki un fabrikalarından Şamran Un fabrikası Vangölü ya da Kale Un fabrikasından kuşlarına yem almak için kapı aşındıran kuşçularla küçük kardeşim sayesinde mülaki olmuştum.

Van’da kuşçular arasında zimni bir teamül vardı gökyüzü her mahallenin kuşçuları tarafından adeta parsellenmişti. Bu gün diplomasideki gibi her mahallenin kuşçularının kuşlarını uçurduğu hava sahanlığı vardı. Bir başka mahallenin kuşçusu diğer mahallenin gökyüzündeki kuş kümesine parlak verirse el verirse bu kaideyi ihmal etmiş olurdu.  Parlak vermek ya da el vermek sadece tek başına uçan yabancı kuşlar için geçerli bir kaideydi.  Bu kaideye riayet etmeyen kuşçular teamüle aykırı hareket etmiş olur kuşçular zümresi içinde muteber kuşçu sayılamazdı. Yüreklerinin yarısını belki de tamamını çocukluk safiyetine tahsis etmiş bu garip kuşçu zümresinden hatırlayabildiğim kadarıyla Van’da neredeyse her mahallede bir iki kuşbaz vardı. Bunlardan hafızamda kalanlar; Kuşçuların yoğun bulunduğu mahelleler İskele mahallesinin kuşçuları, Suvaroğlu Gölbaşı, Mercimek Çalık Dere mahallesi, Ğaraba mahallenin Ğaçortun kuşçuları meşhur kuşçulardı. Mahallelerin kıdemli kuşçularına gelince rahmetli Veysel Çiçeksay, Erek’te Selami Demirci Terzioğlunda Hakkı Terzioğlu Sıhkede Gülsoylar Karakelleler, Öğretmen Erol Aka. Eşekçiogullarından Yaşar Yarımbatmanda Sabahattin Yarımbatman Suvaroğlu’nda Kuşçu Seledin (Selahattin Demirer) Şahin Gökalp. Zeki ve Fethi Yakupoğlu kardeşler Yakup Demirbaş ve onun çırağı küçük kardeşim Salih Ebinç Kuş çeşitlerine gelince bunların içinde en makbulü Bağdadi, Mardin, Mısırlı, Arap Papaklı, Kelebek Demkeş Çilli galiba en sıradanına Mığo türleri dâhil Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde yirmi iki tür bu ev güvercinlerini saydığını biliyorum. Pederimin bütün azarlarına rağmen küçük kardeşim bu hobisinden uzun yıllar vazgeçmedi. En son şehirlerarası bir hırsızlık şebekesinin bir yaz gecesinin tenhalığında kuş kümesine dadanıp kümesin kapısını kırmak suretiyle kümesteki kuşların toptan çalınmasıyla bizim ailede kuşçuluk hobisi de son buldu. Bu duruma pederim pek belli etmese de galiba gizli bir memnuniyet içindeydi, fakat küçük kardeşim hüzün ve hicran içinde aylarca damlarda gökyüzünden kuşlarının bir gün dönüp geleceğini bekleyip durdu. Aylar geçti bir iki kuş dışında dönen olmadı. 1990 lı yıllara gelince şehirlerin ufkunu boydan boya körelten beton kitlesi apartmanlarla birlikte kuşçulukta tarihe karıştı. Şehirlerde bağ bahçe ve sakız gibi beyaz badanalı damlı evler kalmayınca başları bermutat gökyüzünün sonsuz maviliklerine yönelmiş kuşçular artık sokaklarda görünmez oldular. Bir zamanlar damdan dama sıçrayarak kuşlarını uçurtan kuşbazlar dev bloklar arasında çaresiz kalınca kuşlar gibi kuşçular da şehri terk ettiler. Güvercin sevmekten başka günahı olmayan derbeder kuşçuların torunları bugünlerde artık şehrin ufkunu boydan boya körelten beton ormanlarından başka bir gökyüzünün büyülü maviliklerini bile göremez oldular..

Dr. Sait EBİNÇ
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü Siyaset ve Sosyal Bilimler Anabilim Dalı Öğretim Üyesi

Yazar
Sait EBİNÇ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen