Devlet, ülkesinin birlik ve bütünlüğünü bozmak için düşmanla işbirliği yapan, bu amaçla binlerce mâsum insanın öldürülmesi emrini veren, rehin alınan güvenlik görevlilerimize bizzat en hunharca yöntemlerle işkence yapan, emrindeki katil sürüsüne “gidin, hepsini öldürün, ibreti âlem için çoluk-çocuk ayırmayın” şeklinde tâlîmatlar veren, bu meşum tâlîmatlarla kundaktaki bebeklerin dahi vahşice öldürülmesini sağlayan, “Türkiye’nin Lübnanlaştırılması, Lozan’ın intikamının alınması, Sevr’in yeniden hortlatılması, Türklerin Anadolu’dan sürülmesi, Türkiye’nin Türksüzleştirilmesi, Türkiye’nin imkán ve kabiliyetleri ile kaynaklarının hebâ edilmesi” projesinin aparatı olan bir hâinin ayağına, hiç bir şekilde gitmez, gidemez.
Devlet, düşmanlarını teslim alır, dize getirir, hesap sorar.
Devlet suçluları yakalar, hesap sorar. Bu, Devlet olmanın gereğidir.
Nitekim, Mehmetçik, dünyâdaki Türk/Türkiye düşmanlarının neredeyse tamâmının desteğini alan bir ihânet şebekesini, târihte eşi emsâli görülmedik şekilde, yenilgiye uğratmış; ağır bedeller ödeyerek, ininden çıkamaz hâlé getirmiştir.
Mehmetçik, eşkıyayı dize getirmiştir.
Mehmetçik, eşkıyayı terör yapamaz duruma getirmiştir.
BUNDAN SONRA YAPILMASI GEREKENLER BELLİDİR
Eşkıya sürüsünün hayatta kalanları;
Şartsız-şurtsuz şekilde gelip devlete teslim olacak, nedâmet getirecek,
Siláhlarını Devlete teslim edecek,
Siláhların balistik muayenesi yapılacak,
Nedâmet getiren hâinler, bugüne kadar işledikleri bütün cinâyetlerin, vatandaşlara ve Devlete verdikleri bütün maddî-manevî zararların hesâbını Türk Yargısı önünde verecek,
“Türk Devletine ve Türk Milletine karşı kullanıldıklarını anladıklarını ve bundan pişman olduklarını, gittikleri yolun yol olmadığını gördüklerini, bu amaçla teslim olduklarını, Türk Yargısının tâyin edeceği cezâyı çekmeye hazır olduklarını ve bunun karşılığında da “etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanmayı” talep ettiklerini” beyan edecekler,
Bağımsız Türk Yargısı, beyanlara ve delillere dayanarak, eşkıya sürüsünün bu açıklamalarının samimi olduğuna karar verdiği takdirde, haklarında ETKİN PİŞMANLIK HÜKÜMLERİ uygulanacak…
Tabii, bunlarla da yetinilemez…
Terörün dış destekleri kesilmelidir.
Terörün mâlî kaynakları kesilmeli, kayıtdışı ekonomi ortadan kaldırılmalı, kara para trafiğine engel olunmalı, Türkiye üzerinden uyuşturucu ticareti yapılması imkânı tamâmiyle ortadan kaldırılmalıdır.
Türkiye ulus-devlettir. Vatandaşlarımız, soyu-sopu, kökeni, inancı ve hangi zümreye dâhil olduğuna bakılmaksızın, hak ve yükümlülükler bağlamında, eşittir. Bütün vatandaşların Türk sayılması, Devletin “Türk olmadığı gerekçesiyle hiçbir vatandaşa ayrımcılık uygulanmayacağı; Türk olduğu gerekçesiyle de kimseye ayrıcalık tanınmayacağı” konusunda vatandaşlarına verdiği bir taahhüttür.
Devleti kuran, binlerce yıl boyunca yaşatan, bu uğurda ağır bedeller ödeyen Türk Milleti de, ilgili Anayasa hükmü ile (66. Md.), kendisiyle kader birliği etmiş hiçbir kardeşini kendisinden ayrı tutmayacağını kabûl etmiş olmaktadır.
Bütün modern devletler, ulus-devlet esasına göre yapılanmıştır. Aksi durumda, huzur ve barış içinde bir ülke olma imkânının bulunmadığı, görülmüştür. Demokrasi, hukukun üstünlüğü, liyakatin esas alınması gibi modern refah/hukuk devletine mahsus ilkeler, soy-sop, inanç vb. hususlara göre değil, vatandaşlık bağı, liyakat, devlete sadakat gibi ilkelerin hâkim kılındığı ulus-devletlerde ancak hayat bulabilmektedir.
İmdi, sorumluluk sâhibi herkes, ulus-devletin yaşatılması, tahkim edilmesi ve -eğer varsa- uygulamadan kaynaklanan sorunların -ulus-devlet ilkesiyle uyumlu bir şekilde- giderilmesi konusunda mutabakata varmalı, “kan dökücü eşkıya muhatap alındığı takdirde ülkenin düzlüğe çıkacağı” gibi sâfiyâne görüşler bir yana bırakılmalıdır.
EŞKIYANIN ELEBAŞI İLE DEVLETİ MUHATAP KILMAK, TÜRKİYE’YE KURULMUŞ BİR TUZAKTIR.
Bölücü eşkıyanın elebaşı -ve, dolayısıyla, meşum örgütü- Türk Devleti tarafından muhatap alındığı takdirde, sonra gelecek adım “anadilde eğitim” olacaktır. Dilimleme politikası gereği, devâm eden süreçte, Türkiye’nin ulus-devlet yapısını ortadan kaldıracak diğer uygulamalar, Türkiye’ye dayatılmaya devâm olunacaktır. Son üç asırlık târihimizde, aynı oyun tekrar tekrar sahnelenmektedir.
Cumhûriyetin en önemli ilkelerinden ikisi, lâiklik ve ulus-devlet ilkeleridir. Tekrar ediyoruz, bunlar olmadan, barış ve huzur içinde bir toplum inşâ edilemeyeceği bilinmektedir.
Sözün özü, artık ayağımıza kurşun sıkmayı bırakmalı, vaktimizi, gücümüzü, kaynaklarımızı asıl sorunlarımızın çözümü için harcama basiretini göstermeliyiz. Bu cümleden olmak üzere, Ülkemizde hukuk güvenliği sağlanmalı, ulus-devlete sâhip çıkılmalı; eğitimden ekonomiye, dış politikadan şehirleşmeye, sağlıktan tarıma kadar, her konuda doğru politikalar uygulayarak, güçlü ve müreffeh bir Türkiye inşâ etmeye odaklanılmalıdır.
Yapılması gereken budur.
Bunların dışında yapılan her şey izaha muhtaçtır.
Terör örgütü elebaşısının ayağına Gâzi Meclis’in bâzı üyelerinin götürülerek, binlerce insanımızın ölümünden sorumlu olan bir hükümlünün -hiç bir ehemmiyeti olmayan- açıklamalarının -güya- ilk ağızdan alınması gibi akla ziyan bir uygulama, aslâ tasvip edilemeyeceği gibi, böylesine bir hatâ “Türkiye’yi tökezletmek, birlik ve bütünlüğünü bozmak” amacıyla maşa olarak kullanılan terör örgütünün ve onun elebaşılığını yapan hükümlünün meşruiyet kazanması sonucunu doğurur ki, geleneği olan hiç bir devletin/milletin bunu kabûl etmesi kabil değildir.
Aklıselim sâhibi bütün insanların uyarılarına rağmen, İmralı’daki hükümlünün ayağına gidildiği anlaşılmıştır.
Bu hazindir.
Muhataplarına son söz; yol yakından bu yanlıştan dönün. Yoksa, kıyâmete kadar kötü anılacaksınız.
Mustafa TEZEL
