Etnik Paylaşım Anayasaları Neden Devleti ve Ekonomiyi Felç Eder?

Tam boy görmek için tıklayın.

Etnik ve mezhebi kimliklere göre yönetimin paylaştırıldığı Anayasa deyişce akla ilk gelen ülkelerden Lübnan’da, etnik-mezhebi paylaşımcı Anayasanın kaldırılmasını talep eden göstericiler.

Mehmet ÖĞÜTÇÜ

Anayasa, bir devletin sadece hukuki çerçevesini değil, aynı zamanda toplumsal mutabakatını, ortak gelecek vizyonunu ve siyasi meşruiyetini de belirliyor. Modern dünyada pek çok ülke, anayasalarını etnik kimlikler üzerinden değil, eşit yurttaşlık, hukukun üstünlüğü ve evrensel haklar temelinde şekillendirmeye çalıştı.

Tabii ki bu her zaman mümkün olamadı: sorunlar yaşandı, yaşanıyor.
Bugün hem gelişmekte olan ülkelerde hem de çok kimlikli toplumlarda, etnik temsiliyet, mezhepsel kontenjan ve kimliklerin anayasal tanınması gibi talepler daha görünür hale geliyor. Bu taleplerin ardında çoğu zaman tarihî adaletsizlikler, dışlanmışlık duygusu ve siyasi eşitsizlikler yatıyor. Ancak çözüm olarak önerilen şey – yani etnik referanslı anayasalar – birçok ülkede barışı pekiştirmek bir yana, devletin işleyişini felç etmiş, toplumsal ayrışmayı derinleştirdi.

Cumhurbaşkanı ve yardımcıları önerisi

Bugün Türkiye’de de benzer bir tartışma yaşanıyor.

Cumhurbaşkanı yardımcılarının etnik ve mezhepsel kimliklere göre atanması, “kurucu ortaklık” tanımlarının yeniden yapılması, anayasal düzeyde Türk–Kürt–Arap temsiline dayalı yeni bir yapı inşası öneriliyor.

Bu öneriler, ilk bakışta kapsayıcı ve uzlaştırıcı gibi görünse de bu yolun sonu, devletin karar alma mekanizmalarının kilitlenmesi, ekonomik istikrarın zayıflaması ve toplumsal bütünlüğün çözülmesi olabilir.

Bu tür modellerin cazibesi güçlü olabiliyor. Çünkü geçmişin yaralarını sarma vaadi sunarlar. Ancak dünya üzerindeki pek çok deneyim, bu yöntemlerin ne yazık ki istisna olmaktan çıkıp genelleşen başarısızlıklara dönüştüğünü gösteriyor.

 

Tarih Ne Diyor? Altı Uyarıcı Deneyim

  1. Girit(1878–1897): Osmanlı’nın Halepa Mukavelesi ile kurduğu Hristiyan-Müslüman eşit temsile dayalı yönetim, iki resmi dil ve karma yönetim anlayışı ile şekillendi. Ancak bu sistem Osmanlı’nın meşruiyetini aşındırdı, adadaki Türkler tasfiye edildi ve Girit sonunda Yunanistan’a ilhak edildi. Ailesi Girit kökenli dostum İbrahim Yüncü ile sık sık tartıştığımız bu deneyim, eşit temsille başlayan ama etnik üstünlük mücadelesine evrilen bir anayasal modelin nasıl sona erdiğini gösteriyor.
  2. Kıbrıs(1960): Türk ve Rum toplumlarının ortak devleti olarak kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, etnik temsile dayalı anayasa ile yönetiliyordu. Rum cumhurbaşkanı Türk yardımcısı, Bakanlıkların paylaşımı… Ancak üç yıl bile geçmeden Rum çoğunluğun silahlı baskısı sonucu bu işlemeyen sistem çöktü. Bugün ada hâlâ BM denetiminde bölünmüş halde ve iki toplumlu çözüm hâlâ mümkün görünmüyor. Kıbrıslı Türkler kendi devletleri KKTC’de ısrarlı haklı olarak.

 

Etnik Paylaşımın Sonuçları

  1. Lübnan: Marunî, Sünnî ve Şiî mezhepler arasında paylaştırılan anayasal görevler, siyaseti etnik/mezhepsel pazarlıklara dönüştürdü. Sonuç: Hizbullah gibi devlet dışı yapılar güçlendi, ekonomi çöktü, halk isyanlarda açlık ve kaos içinde kaldı.
  2. Bosna-Hersek: Her etnik grubun kendi kotasına ve veto hakkına sahip olduğu üçlü başkanlık sistemi, ülkeyi reformdan ve sürdürülebilir kalkınmadan alıkoydu. AB yardımları bile etnik bürokrasi duvarına çarparak heba edildi. ABD Dayton sureci ile kurgulamıştı bu işlemeyen sistemi.
  3. Irak: Saddam sonrası kurulan ve Amerikan McKinsey danışmanlık şirketine tasarımı yazdırılan federal yapı, Kürtlere yarı-bağımsızlık sağladı. Ancak bu, petrol gelirlerinin paylaşımı, ordu yönetimi ve Kerkük gibi stratejik şehirler üzerinden sürekli kriz doğurdu. Irak’ın yeniden birleştirilmesi artık neredeyse imkânsız. Şimdi benzeri bir yapıyı Suriye’ye empoze etmeye çalışıyorlar. Libya, Somali, Sudan bölünmüş vaziyette.
  1. Belçika: Gelişmiş bir AB ülkesi olmasına rağmen, Flaman ve Valon bölgeleri arasındaki anayasal bölünmüşlük federal hükümeti zaman zaman işlevsiz hale getiriyor. 2010–2011’de tam 541 gün hükümet kurulamamıştı.

 

Etnik Anayasaların Ekonomik Maliyeti

Daha bir düzine örnek verebilirim isterseniz.
Etnik temsile dayalı sistemler yalnızca siyasi tıkanıklık değil, ekonomik verimsizlik ve yatırımcı güvensizliği de yaratır:

  • Lübnan’da her altyapı yatırımı, mezhepler arası pazarlığa takılıyor.
  • Bosna’da bürokrasi üç başlı olduğundan yatırımcı karar almakta zorlanıyor.
  • Irak’ta gelirler halka değil, etnik kartellere gidiyor.
  • Belçika’da federal bölünmüşlük, reformların gecikmesine yol açıyor.

Bu ülkelerde “kimlik bazlı yönetim”, kalkınmanın önünde yapısal bir engel haline geliyor. Verimlilik değil, temsil kotaları esas alınıyor. Bu da ekonomik büyüme yerine siyasi pazarlık ekonomisini doğuruyor.

Türkiye’yi Geçmişten Geleceğe Taşımak

Türkiye’nin kurucu Cumhuriyet modeli, 1923’te anayasal yurttaşlık ilkesine dayandı. “Türklük” kavramı, etnik değil, anayasal ve kapsayıcı bir kimlik olarak tanımlandı. Herkesin kendi dili, dini, kültürüyle yaşayabileceği ama devlete eşit yurttaş olarak bağlı olduğu bir model hedeflendi.

Bu model zamanla aksadı mı? Evet. Bazı topluluklar kendilerini dışlanmış hissediyor mu? Kuşkusuz. Ama çözüm; devleti etnik temsile göre yeniden kurmak değil, devletin herkese eşit davranmasını, adaleti ve katılımı artırmasını sağlamaktır.

Bugün önerilen “etnik temsile dayalı yardımcılıklar”, “kurucu ortaklık revizyonları” ya da “anayasal kimlik tarifleri”, görünürde uzlaşıyı teşvik etse de, uzun vadede kalıcı fay hatları yaratabilir. Türkiye’nin ihtiyacı, kimliklere ayrıcalık değil, herkese eşitliktir.

 

Türkiye’yi “Etnik Coğrafyaya” Sürükleme Oyunu

Batı’da birçok düşünce kuruluşu, Türkiye için etnik temsile dayalı anayasa modelleri öneriyor.

Ancak aynı ülkeler kendi anayasalarında buna yer vermiyor:

  • ABD’de Latinolar için ayrı eyalet yok.
  • Fransa’da Bretonlara anayasal statü tanınmıyor.
  • Almanya’da Türk ya da Slav kökenli azınlıklara kolektif haklar verilmiyor.

Türkiye’ye önerilen model, içeride istikrarsızlık, dışarıda manevra kabiliyeti zayıflatma amacına hizmet edebilir. Asıl niyet, etnik temsile dayalı bir yapı kurarak Türkiye’yi parçalara ayırmaya açık hale getirmek ve bu zayıflıktan bölgesel hamleleri dizginlemek. O yüzden etnik temsile dayalı anayasa, stratejik bir Pandora’nın kutusudur; karar almayı zorlaştırır, istikrarsızlık üretir ve dış müdahaleye daha açık hale gelir.

Türkiye bunu göze alamaz.

Kimlikleri Tanımakla Anayasal Ayrışma Farklı

Bir toplumda farklı kimliklerin kültürel ve sosyal haklarına saygı göstermek ile onları anayasal olarak ayrı ayrı temsil etmek aynı şey değildir. İlki, çoğulcu demokrasinin gereğidir. İkincisi ise ortak gelecek hayalini parçalayabilir.

Türkiye bugün şu sorunun eşiğinde: Yeni anayasa, bizi daha güçlü ve birlikte kılacak mı, yoksa bizi daha fazla ayrıştıracak mı?

Cevap, “tekilci” değil; evrensel vatandaşlıkta ve ortak gelecek hayalinde yatıyor. “Giritleşmek” ya da “Lübnanlaşmak” kader değil, tercihtir. Bu tercihin yönü, sadece bugünümüzü değil, gelecek nesillerin yaşayacağı ülkenin kaderini belirleyecek.

Unutmayalım: Kimlik siyaseti kısa vadede umut yaratır ama uzun vadede devleti böler, ekonomiyi durdurur, toplumu kutuplaştırır.

Türkiye’nin buna tahammülü yok.

Önemli olan insanlarımıza güven, demokrasi, özgürlük içinde kimliklere saygılı, müreffeh bir gelecek sunup sunmadığımız.

Gerisi kolay.

——————————————–

Kaynak:

Etnik Paylaşım Anayasaları Neden Devleti ve Ekonomiyi Felç Eder?

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen