Evrensellik Tevhid Değilse Ne?  Aşksız Tevhid  Mümkün Mü?

Etrâfa duyduğumuz alâka, çok gibi görünen âlemi Tevhid etmede ilk ve en mühim adımın, kendi vehmî benliğini görememek şartına bağlı olduğunu her hücremizde duyurmuyor, ben duyuşunu körükleyen hırslarımızı arttırıyorsa kesinlikle ve muhakkak muhabbet değildir

Mülk edinme derdidir, tahakküm hırsıdır, künyesine yazdırma şehvetidir, sırtına binip yükselme hodbinliğidir… ama asla ve kat’â aşk değildir…

Mülkiyet, şehvet, zevkçilik, veya herşeyi hırslarına basamak yapmak… hepsi de ben merkezli ve mükevvenatta geri kalan ne varsa hepsini “diğer” sınıfına düşüren duyuşlar…

Kendinden geçiriyorsa, canını oda atma şevki veriyorsa, ateşe göğsünü gerdiriyorsa, “diğerleri”ni merkeze alıp nefsine körleştiriyorsa… hulâsa Tevhid’i duyuruyorsa da, ayrıca bir karşılık bekleme gafletine yer kalmaz.

Muhabbet, ihlaslı bir kalbe, bütün imkanların imkânı olan  Hakk’ın tenezzülü zâten.

Nüzûlü, yani gönlüne inmesi, orayı mekan tutması! 

O, Bir’i bozmadan “çok” edenler, “çoktaki tek öz”ü de gördüklerinde, “fark’ın Hak olduğu” idrâkiyle seyr zevkine hiç bir şeyi değişmezler.

Seyir! 

Yani “şehâdet”!

Ne diyor kutlu ecdâddan Eşrefoğlu:

Ezelde aşk var idi, 

Âşık-ı mâşûk-ı aşk bir yâr idi, 

Cibrîl-i Emîn Nâmus-ı Ekber

Ol arada ağyâr idi. 

Ol sebeple âşık zâlim olmaz, olamaz. 

Bir, özünde zulmü isteyemez; iki zulmün Hakikat önünde, O’nu saklayan en aşılmaz perde olduğunu rûhuyla/rûhunda bildiğinden  Hakk’ı saklayamaz, yapamaz…

Zaten âşık, farkta bir güzellik bulmasa neden âşık olsun ki!?

Evrensel değerlere bakın. Hepsinde de ortak değer aşktır. 

Evrensellik AŞK’tan geliyor. 

Farka dost olma sırrından doğuyor…

*

“Aşk ” adlı bir ortak payda cümle cihân/d/a ezelden ebede “gālip” olmasaydı, evrenselliğin herhangi bir yoldan zuhûru, anlaşılırlık imkânı bulunabilir miydi? 

*

“Şehâdet”i laf tekerlemek, Tevhid’i belagat sananlara aşk niyaz edelim: Farklarda O’nu teşhis ettirecek bir Muhammedi aşk!

*

Kayıplarımızın ardında da “aşktan kaçış” olması kuvvetle muhtemel. 

Yoksa şu âlemde kaybetmek de ne demek? 

Tehid’i Hakikat bilen indinde kaybetmek kavramı mânâsız!

Kaçmak ve unutmak istiyorsak o başka.

Elbette ki rûhun unutma ve kaçma irâdesi var! Hem de nasıl var!..

Nefha-i İlâhî’yi tahdîd edemez, hâriçten sınırlandıramazsınız. 

O sebeple Hz. Peygamber’e dahî hidâyet hakkı verilmiyor. 

O sebeple kişiliğe saygı bir Tevhid ilkesi! 

Tebliğ serbest,  ısrar yasak!

 Tecellînin mazharı unutmak istiyorsa unutur, gününü gün ederek tükenmek istiyorsa, tüketir kendisini! 

Gününü gün etmek de adamına göre tabiî… 

Kimi “tiridine banarak…” tüketir ferini, kimi “dertleri zevk edinerek”, kimi uyuyarak, uyuşarak… 

Kim karışır!?

Tevhid’e müdâhale kimin haddine? Zâten kim var ki başka?

Yazar
Sait BAŞER

Aralık 1957 tarihinde Isparta-Yalvaç’ın İleği köyünde doğdu. İstanbul Sağmalcılar Lisesini bitirdi. Üç yıl Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde okudu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nde yüksek öğren... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen