Filmi Ortasından Seyretmek

Tv kanallarından bazısında bir sahne: 

Üst katlardaki bir pencereden çıkmış silâh tutan bir el, aşağıda kaçan biri…

Sonra diğer sahneler geliyor.

Daha sonra sunucu, lütfen anlatıyor ki, oturdukları sitedeki dâirede köpek besleyen iki kişiye, durumdan rahatsız olan -her hâlde, tam dinlenecek iken, köpeğin havlamalarıyla huzuru kaçan, belki de uykudan uyanan- komşu ile tartışma olmuş, çok rahatsız olduğu anlaşılan komşu, köpek sâhiplerini kovalamış, arkalarından da tabanca göstermiş.

***

*Köyde, tenha yerlerde yaşayan, güvenliğini sağlamak, veya koyunlarını kurttan korumak için kangal gibi, iri köpek besleyebilir. Bu, anlaşılır, mâkûl bir olaydır.

*İnsan, şehirde yaşıyorsa, öyle, süs köpeğini niçin bulundurur?

*Güvenlik içinse, ufak tefek köpek bu işe yaramaz. Alarm taktırabilir.

*Süs köpeği beslemek, NEREDEN aklına geliyor? 

Zengin, görünüşte “avrupalılaşmış” bayanlar “öyle” yapıyor; orta halli de “öyle” yapınca “havaya” giriyor, “özendiklerine benziyor.”

*”Görünüşte avrupalılaşmış” bayanlar niçin “avrupalılar GİBİ it otarıyor”? 

(Köpeği sokakta gezdirip ona hizmet etme eylemine Türk dilinde “it otarmak” denir.)

*Avrupa’lı bayanları, ÜSTÜN GÖRDÜĞÜ İÇİN, onu taklîd ederek, kendine göre mârifet yapıyor. Avrupa’lı bayan, iş olsun diye, omuzunun üstünde papağan gezdirse idi, bizim çağdaş bayan da papağan gezdirirdi. Avrupa’lı bayan, köpek yerine maymun gezdirse idi, bizim çağdaş da maymun gezdirirdi. 

Öyle değil mi? 

Eylemin akılla ilgisi yok.

*Böyle, temelinde aşağılık duygusu yatan bir eylemin benimsenmesi, savunulması bir yana, öyle yapana, it otarana karşı önce; “zavallı, aşağılık duygusu sebebiyle böyle” yapıyor, diye acımak gerekmez mi?

Üstün olan taklîd edilir.

Avrupalı, üstün mü? Her şeyden önce, “iyi bir insan” mı?         

Avrupa’lının (Amerika, onun uzantısıdır) Dünyayı nasıl karıştırdığı, huzurunu kaçırdığı, can güvenliği bırakmadığı zavallılar, bu defa Avrupa’ya sığınmak isterken, onlara neler yaptığı çok iyi bilinmekte.

***

Köpek, hizmetçisi olan sâhibiyle sokaklarda gezecek, sonra o pis ayaklarıyla dâireye girecek, dolaşacak. (Amerika’da, böyle sahiplerinin dolaştırdığı köpeklerin, sokaklara her yıl bilmem kaç ton pislik bıraktığı biliniyor.)

Köpeğin sâhibi/hizmetkârı Müslüman ise, hayvanın dolaştığı yere seccâdesini serip namaz kılacak.   Namaz mı? o da ne? bu çağda? 

Zâten öyle “çağdışı” eylemlerle işi de olmayabilir, kendisi de dâiresine belki de, ayakkabılarını çıkarmadan giriyordur; “çağdaşlık” kolay mı?

(Parayı öyle cömertçe pek harcamayan İngilizler, söylenildiğine göre, Yeşilçam’a ödeme yapıp: “filmler hangi konuda olursa olsun, mühim değil, yalnız iki konu üzerinde durulacak: evlere ayakkabı ile girilecek ve içki sahneleri olacak” demişler. Bizi, uygarlaştırmak için yaptıkları bu iyiliği de unutmamalıyız!)

***

Apartman dâireleri, zâten kavanoz gibi, neredeyse konuşulanlar diğer dâireden duyulacak gibi. Hastası var, yaşlısı var. Gürültü, çevre kirliliğidir. Köpek besleme hevesine kapılanın, önce “komşu hakkını”, “kul hakkını” gözetmesi gerekmez mi? Bu ne sorumsuzluktur! Ne ÇOCUKÇA iştir! Çocuk, kendisinin Dünyanın merkezi olduğunu sanır, herkesten ilgi bekler, keyfince davranacaktır; frenlenmezse, duracağı hiçbir sınır yoktur. Dâirede yaşayanın da, “bu binâda başka İNSANLAR da yaşıyor, acaba köpeğin havlamasından, kokusundan, rahatsız olurlar mı” diye düşünmesi GEREKMEZ Mİ? En temel, en basît GÖRGÜ kuralı nerede?

“Kişinin hürriyeti, başkalarının hürriyetinin başladığı yere kadardır” prensibi nerede?

Ve…  tv sunucusu…   rahatsız olan, artık başka çâre bulamayıp silâha sarılan vatandaşın NİÇİN öyle yaptığını anlamak yerine, olayı öyle bir sunuyor ki: gürültüden rahatsız olan insan SUÇLU!   Niçin rahatsız oluyor canım? 

***

Biz böyle değildik… Komşuluk diye bir kavram vardı. Pişirilen yemeğin kokusu gitmiştir, özenirler, diye, bir mikdar, komşuya da gönderilirdi. Bir olayı hatırlıyorum. 1973 yılında İstanbul’a taşındık, ev eşyası dâireye alındı, akşam olmuştu, yorulmuştuk. Derken kapı çalındı; üstteki komşu kocaman kap dolusu çay getirmişti, onunla bir şeyler atıştırıp yemek hazırlama telâşından kurtulmuştuk. Yeni taşınan, tanımadığı komşusunu düşünen o insandan, yakındakilerin rahatsız olacağını umursamayan günümüz insanına…

Neler kaybediyoruz…

***

Belediyelerin uygulamaları gereken yasaklar içinde, satıcıların, hoparlör kullanması yasağı bulunduğuna göre, halkın huzuru düşünülüp o yasak konulmuş. Aynı sebeple, “apartman dâirelerinde köpek besleme/bulundurma yasağı” olması GEREKMEZ Mİ? 

Böyle bir yasak varsa, biz mi bilmiyoruz?

***

01 Ekim 2023

Yazar
Mehmet MAKSUDOĞLU

Mehmet Maksudoğlu, Eskişehir’de Kırım kökenli bir âile içinde doğdu. İnkılâp İlkokulunu, Eskişehir  Lisesini ve Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdi. İzmir İmam-Hatîp Lisesi’nde Meslek Dersleri Öğretmeni olara... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen