Gönlümden…

Mümkün olduğunca her sabah, içimden geldiği gibi, becerebildiğim kadar bir yazı yazmaya çalışıyorum. Günlük görüntülenme sayısı da ortalama üç ilâ beş bin arasında.
Bu hafta Pazartesi gününden sonra yazamadım. Mahmut gibi, Abdullah Abi gibi merak eden birkaç arkadaş oldu. Onlara cevap vermek istedim.
Pazartesi’yi Salı’ya bağlayan gece bir kalktım ki vücudumun her yanı ayrı bir şekilde kıvranıyor. Mide bulantısı, kusma, ishal, baş ağrısı… Halsizlik had safhada, elimi bile kaldıramıyorum. Zaten açık kalp ameliyatı olmuşum, diyabet var. Sırt ağrısı, göğüs ağrısı vücudun bir parçası gibi benimle geziyor. En çok ahkam kestiğimiz, bildiğimiz tıp ve din zaten. Boyun fıtığı da vardır belirtilere göre. Romatizmayı, duodenum ülserini de bunlara eklemek lazım vs.
Aşık Reyhani Ağabey’i evinden aldık, Bursa’dan Eskişehir’e doğru geliyoruz. Sohbet sırasında hastalıklarından bahsetti. Rasim de “Ağabey, bu memleket için üzülen, kafa yoran, çalışan insanların hasta olması normal” deyince Reyhani Ağabey durdu durdu; “Haklısın” dedi. Tanınmış bir siyasetçinin adını vererek “Bak, ….. …… seksen yaşında sapasağlam” demişti.
Bizimki ondan değil elbette de, kendimize, yediğimize içtiğimize dikkat etmememizden. Bu olay aklıma gelince yazmak istedim.
O gece sabaha kadar hastalıkla mücadele devam etti. Karşılıklı kavga değil de tek taraflı bir boks maçı. Parmağımı bile kıpırdatamadan geçen bir süreç. “İnsanın ağrıyan yeri neresi ise canı oradadır” demişler ama benim bütün vücut can olmuş.
Ha şimdi geçer diye bakıyorsun yok, ha az sonra diyorsun yok. İçini dışını boşaltıyorsun yok.
Rasim’in bir Organ Nakli şiiri vardı. Sanki her organı değiştirmek lazımdı. Bir kıtada şöyle diyordu;
“Kandırmışlar bizim komşu salağı,
Ciğer almış, üste verip dalağı,
Ninemin sattığı sağır kulağı,
Ucuz buldum diye aldı da geldi.”
Bu halde olmak da vardı sonuçta.
Mide kötü, bağırsaklar kötü. Onlara da çare bulmak lâzım;
“Bağırsağın çıkmış türlü türlüsü,
Gavurdan mı geldi dedim kirlisi,
Yemin etti, “billâh” dedi yerlisi,
Bir parça numune böldü de geldi.
Herkese de güvenilmezdi ama;
“Hırsız Ali böbrek almış eşi yok,
İçinde bir tane bile taşı yok,
Faturası kayıp dedi, fişi yok,
Herhalde tezgâhtan çaldı da geldi.”
Baş ağrısı hadi neyse de kafa yerinden bile kalmıyor. Beyin var mı yok mu belli değil;
“İcradan kurtarmak için kaynını,
Satmış derler Öküz Ahmet beynini,
Ben bitpazarında gördüm aynını,
Görünce yanıma bildi de geldi.”
Ağrılar sabaha kadar bir türlü geçmeyince mecburen pes ettim. Değil kapıyı açmaya, telefon etmeye bile mecalim yok. Kimseye de minnet etmeden çözmek lazım ama baktım o da mümkün değil. Sabah çocuk geldi Tıp Fakültesi Acil Servisine gittik. Tahliller yapıldı, kalp grafiği çekildi, tansiyon, şeker ölçümleri vs.. derken bir taraftan da serum bağladılar. Yavaş yavaş kendime geldim. Kendine gelince de hemen oradan gitmek lazım. Tahlil sonuçları da çıktı, pek de önemli bir şey yokmuş. Eve geldim yattım ama kalkmamacasına. Ne bir şey yiyecek hal var, ne içecek. Boş bir çuval gibi durduğun yerde durduğun şekilde kalıyorsun. İlaç verdiler dört tane daha.
“Günde bir avuç ilaç içiyorum” diyenler oluyordu. Zeki Müren’in bir günde otuz beş tane hap kullandığını okumuştum da hayret etmiştim. Neredeyse ben de o duruma gelmiştim. Biraz daha gayret gerekiyordu o kadar. Yedi sekiz adet her gün kullandığın ilaca dört tane daha ilave edersen, bunları da günde iki- üç defa alırsan karşına öyle bir rakam çıkıyordu.
Ama dinlenmek, daha doğrusu kıpırdamadan yatmak kesinlikle iyi geliyordu…
Bu yüzden yazı yazamadım ama biz bu hastalık sürecini Pazartesi anlatmaya devam edelim nasip olursa.
Rasim Mezardakiler’e de bir şiir yazmıştı, bugün de onu okuyalım.
Mezardakiler
Dinleyin beni hey mezardakiler,
Geliyoruz sizi görmek üzere.
Telaşa kapıldı buradakiler,
Azrail kapıyı vurmak üzere.
Gelen gider elbet, böyledir yasa,
Ölünce bitermiş, çekilen tasa,
Hazır mezar bulmuş Beleşçi Musa,
Atlayıp içine girmek üzere.
Ne yakıt derdi var ne ev kirası,
Ne elektrik borcu ne su parası,
Buradan rahatmış diye orası,
Hasan’da kirişi kırmak üzere.
Ahmet’in aklını karısı aldı,
Böbreğini organ mafyası çaldı,
Batık banka gibi içi boşaldı,
Mezarcı kabrini yarmak üzere.
Osmanda soldurdu benizi beti,
Zehirlemiş deli dananın eti,
Nasıldır bilinmez ya akıbeti,
Şimdilik hayatı sürmek üzere.
Dul kalınca dedem bezdi canından,
Sarmış nataşayı iki yanından,
AIDS mikrobu çıktı kanından,
Kısa ömrü sona ermek üzere.
Coşturuyor bizi gitarın teli,
Dans ederken çıktı ninemin beli,
Kafayı oynattı bütün ahali,
Hepsi yanınıza varmak üzere.
Rasim der haliniz görünmez göze,
Selamı sabahı kestiniz bize,
E mail göndersem varır mı size,
Dünyadan bir haber vermek üzere.
Rasim Köroğlu
Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2025

medyagen